Meryem İlayda Atlas: Sosyal medya kayıtsız şartsız milletindir!

Sosyal medya kayıtsız şartsız milletindir!
Giriş Tarihi: 3.11.2015 14:25 Son Güncelleme: 3.11.2015 14:28
Sosyal medya Twıtter, Facebook gibi kendi ülkelerini kurmakta, bu ülkeler âdetleri, görenekleri, tarz-ı siyasetleri ile birbirinden farklılık arz etmekte, aralarına ise dünya denen yerin gerçek ülkelerinden internet ve bilgisayarı olabilmiş bireylerini almaktalar… Hollywood filmlerinin alt metinleri, izleyiciye doğrudan gönderilen mesajlar, üretilen tehdit algıları, düşmanlar ve uyuyan devler 80'li yıllarda çok popüler olmuş analiz konuları arasındaydı. Soğuk Savaş'ın tırmanması ile yumuşak gücün bir mücadele alanı olması, kitleler üzerinde kanaatler oluşturmak ve onları çok süper güçlerin saflarını sıklaştıran bireyler haline dönüştürmek için o dönemin şartlarının el verdiği araçlar mükemmelen kullanılıyordu. Her yere sızabilen Koreli ajan, karman çorman ve kaos içinde sokakları olan İran, akla gelmeyecek oyunlar kurabilen ama sonunda duygusuz ve yeterince 'insan' olmadıkları için CIA tarafından kolaylıkla alt edilen KGB filan…

Amerika'nın meçhul ve muhtelif tehditler vadisi olduğu algısı sıradan bir Amerikan vatandaşının beynine korku kodları olarak yerleşirken bizler de aksiyonun cazibesine kapılıp zihnimizi şablonlanmanın konforuna bırakırdık. Nitekim algı yönetimi, o yıllarda aslında faaliyet alanı çok abartılmış istihbarat örgütlerinin yapabildiği, çok büyük kapılar ardında gizli gizli konuşulup ince ince planlanan bir şeydi. Yani şimdiki gibi öyle halka mal olmuş değildi. Zaten ancak çok gizli bilgilerle, yüksek akıllarla yapılabilen bu yönetimi halkın yapması filan da söz konusu olamazdı.

Bu durum, söylenen her sözün altında bir şüphe uyandırıyor, bir mesaj aratıyor, aklımızı erdirmeye çalışıyor ve bu vesile ile algı yönetimi yaptığı düşünülen bütün sektörleri, kurumları, kişileri de yüceltiyordu. Soğuk Savaş'ın hızı ile her yere büro açan ve ajan gönderen KGB'nin sonunda topladığı evrakları bile dosyalaması aylar alan bir yapıya dönüştüğünü hatırlayalım.

Hollywood filmlerindeki Ortadoğu imajı, Arap imajı, Rus imajı, tehdit algısı, Amerika'ya yapılacak saldırılar, süper kahramanlar, bu süper kahramanların insanları son anda büyük bir felaketten kurtarabilmesi… İnsanlık bütün vicdanını ve merhametini kaybetmiş birbirini boğazlarken ortada kalan tek gerçek insanın bir Amerikalı olup bizi makineleşmekten kurtarması derken aklımıza şahane imajlar da oturuyordu.

Türkiye'de özellikle iyi eğitimli, şehirli insanların Ortadoğu'ya dudak bükmesinde bu filmlerin etkisi büyüktür elbette… Algı yönetimini çok çok konuştuğumuz bugünlerde neyse ki artık büyük istihbarat örgütlerinin elinde 10 yıllık planlarla hazırlanmış ulaşılmaz bir yerde durmuyor, hatta çoluk çocuğun maskarası oldu denebilir.

2012 yılında Twitter kullanıcısı bir grup genç, Süleyman Demirel'in vefatından çok evvel, Demirel öldü başlığı ile sahte bir haber yazıp yaydılar. Haber çok hızlı yayıldı, başsağlığı mesajları bir bir gelmeye, sosyal medyada Demirel videoları ile anma etkinlikleri kıpırtıları olmaya başladı. Sonunda Güniz Sokak'tan gelen bilgiye göre ulusal kanallarda açıklama yapıldı.

Bu algı birkaç saat sürmekle beraber Twitter üzerinden teyit etmeden duyduğuna inanma davranışı ancak bir iki yıl etkili oldu. Bugün sosyal medyanın her mecrası her tür güvenliğini kaybetmiş durumda, en güvenilir isimlerin sahte hesaplarının açılabildiği bu ortamda 'vay be bu da bunu yazmış demek' diye tufaya düştüğümüz sayısız örneği yaşayınca güven duygumuz derinden sarsıldı, aramıza mesafe koyduk elbette.

Sosyal medya bu hali ile şehrin, gece bir saatten sonra oradan geçmek zorunda kaldığımız ama tedirgin olduğumuz arka sokaklarına benziyor. Aslında her hali ile sürekli sokakla sanal değil, kanlı canlı organik bir ilişki de kuruyor. Mesela sosyal medya bize 'selfie' çekip yayınlama, bu fotoğrafın altına yorumlar yazma, eşle dostla muhabbetler çevirme, kendimize bu selfieler âleminde bir kimlik üretme ortamı sunuyor. Bunun sokağa yansıması pıtrak gibi ortalığa saçılan selfieciler oluyor. Bu sadece küçük bir örnek ama önemli, sosyal medyanın sokağa taşan yanı ilk aklımıza gelen örnekte olduğu gibi sosyal medya üzerinden organize olarak sokak eylemleri düzenleyenler olmamalı. Sadece eylemleri ve sokakta ifade biçimleri ile organik bağlar kuran bir yapı değil. Modayı, tüketimi, gidilecek kafeyi, o kafede yenecek yemeği, sesli ve sessiz söylenecekleri, neyin görünür neyin görünmez olacağını, aslında bütün bir hayatı kuşatıyor.

İstanbul'da Boğaz kıyısında bir bankta oturarak manzaranın fotoğrafını çekip sosyal medyada paylaşan ve orada oturduğu birkaç saat bu mesele üzerinden gidip gelen her şey ile ilgilenen bir kimse aslında tam olarak nerededir?

Bir manzaranın kıyısından dönmüştür, aslında bütünüyle orada değildir, kullandığı sosyal medya ise bütünüyle cep telefonunun içinde değildir. Sanal dünyasından çoktan taşmış ve gerçek hayata ulaşmıştır, bir hatıra olmuş, görünürlük kazanmış, bilinmiş, gerçekte başımıza gelen şeylerin hepsini bir bir yaşamıştır.

Bu hali ile sosyal medya Twitter, Facebook gibi kendi ülkelerini kurmakta, bu ülkeler âdetleri, görenekleri, tarz-ı siyasetleri ile birbirinden farklılık arz etmekte, aralarına ise dünya denen yerin gerçek ülkelerinden internet ve bilgisayarı olabilmiş bireylerini almaktalar… (Dünyada sosyal medya kullanıcılarının inanılmaz rakamlarına hayret ederken, aslında hatırı sayılır 2 milyar nüfusun bilgisayar ve internet ülkesi ile hiç karşılaşmadığını hatırlatalım, konu ile alakası yok ama her fırsatta söylemek lazım, 51 milyon kişinin ise mülteci olduğunu ve bir yerinin yurdunun hiç bulunmadığını belirtelim.)

Bu yeni ülkeler vaktiyle dillerini karıştırıp insanları birbirinden ayıran Babil'in yerine herkese yeten gölgesinde üst bir dijital dilde buluşturuyor. Sonra Fenerliler takipleşelim, #cosmopolitangirls, #parayokdertyok, şu haindir, filanca katildir gibi herkesin kendini bulabileceği mahalleler içinde gerçek hayata karışıyor. Yani ne sosyal medya tam bir sanal âlem ne de sosyal medyada insan gerçek bir organik yaratık. Daha evvel kullanılan hiçbir chat sisteminin, oyunun, popüler videonun sanal âlemden içimize sızarak bu kadar güçlendiğini, bir diktatör gibi bizleri direktifleri altına aldığını, günlük hayatımızı yönettiğini, bazen hareket etmeden evvel oradan gelecek işaretlere muhtaç kıldığını ne görmüş ne de duymuştuk…

Sosyal medyada bildik, tanıdık mahallelerimiz var, bu mahallelerin bir arada olmaktan hoşnut olduğumuz mahalle sakinleri var, zihnimizde bu birlikteliklerin çizgileri var, sonra bildiğimiz sokaklar var, bilmediğimiz sokaklar var, bizi ürküten tedirgin eden sokaklar var. Oradan hiç geçmek istemediğimiz, görünce sırt çevirdiğimiz semtleri, varlığından haberdar olmadığımız ergen grupları, sapkın görüşleri, değişik müzikleri, lüks hayatları, sanat mecraları var. Bu dünyanın, belki de gezegenin demeliyiz, alıcısı da kullanıcısı da üreticisi de zaman içerisinde yeni bir siborg olarak gelecek karşımıza, şüphe yok…
BİZE ULAŞIN