Zeynep Tuğçe Karadağ: Rüya filmleri

Rüya filmleri
Giriş Tarihi: 16.2.2018 11:12 Son Güncelleme: 19.2.2018 12:35
Gerçek hayata itiraz etmenin yoludur rüyalar. Inception (2010)
Bu filmi tek cümleyle özetleyecek olsam rüya içinde rüya derim. Filmde bir rüya katmanından diğer katmana geçişler yapılmakta fakat burada önemli olan, önceki katmanda bir kişinin uyanık kalıp diğerlerini uyandırması ve rüya gören kişinin aldatıldığını hissetmemesi. Eğer aldatıldığını hissederse rüya kesiliyor. Kişi için bilinçaltındaki sorunlu durumlar, rüyada düşmanları olarak karşısına çıkıyor. Hangi durumda olduğunu ayırt etmek için birtakım nesneler kullanılmış, topaç gibi. Eğer topaç döndürüldüğünde durmazsa rüyaya, devrilip durursa gerçeğe işaret ediyor. Leonardo Di Caprio'nun canlandırdığı ana karakter Cobb, ünlü bir hırsız filmde ve rüyalara girip bilgi empoze etmekle görevli. Karısı intihar ettiği için sıkıntılı bir bilinçaltına sahip olan Cobb, karısının intiharına kendisinin neden olduğunu düşünür. Aslında mutlu bir aile özlemi içinde olan Cobb'un çocuklarını gördüğü sahne için rüya diyenler olduğu gibi gerçek diyenler de bir hayli fazla. Ucu açık bırakılmış, eskimeyecek bir film.

Abre Los Ojose/Aç Gözünü (1997)
İspanyol yönetmen Amenabar'ın 25 yaşındayken çektiği bu film, Vanilla Sky filminin orijinal hali. Çekildiği döneme göre dram, gerilim ve gizem unsurları çok yerinde kullanılmış. Filmin başlangıcında elektronik saat, Cesar'i; "Aç gözlerini" diyerek uyandırır. Cesar, sokağa indiği zaman saatinin tekrar "Aç gözlerini" vurgusu yaptığını görür ve daha başlangıcında ilk uyanış sandığımız şeyin aslında rüya olduğunu anlarız. Ana karakter Cesar'in gösterişli hayatı ve güzel bir sevgilisi vardır. Bir gün Sofia ile tanışır, ona âşık olur. Bu durumu kabullenmeyen sevgilisi Nuria ile trafik kazası geçirirler. Kaza sonucu Cesar'in yüzü tanınmayacak hale gelir. Yüzünü gizlemek için maske takmaya başlar, saygınlığını kaybeder, ait olduğu sınıftan dışlanır.
Sofia'yı aramaya başlar fakat bu noktadan sonra neyin rüya neyin gerçek olduğunu anlamakta fazlasıyla zorlanırız çünkü Nuria kazada ölmesine rağmen onun karşısına çıkar ve Sofia olduğunu söyler. Tuhaf olan ise etrafındaki insanların da onun Sofia olduğunu söylemesidir. Gerçeklik ile rüya arasındaki ayrımın zorluğuna işaret eden bu filmin kurgusu oldukça başarılı.

Stay/Gitme (2005)
Ryan Gosling ve Ewan Mc Gregor'un başrollerini paylaştığı filmde, Sam bir psikiyatrdır. Bir psikiyatrist arkadaşının görevinden ayrılmasıyla onun yerine bakmaya başlar. Bir gün arkadaşının hastası Henry, kliniğe gelir ve bütün olaylar bundan sonra gelişmeye başlar. Güzel Sanatlar öğrencisi olan Henry, 21'inci yaş gününde intihar edeceğini söyler. Henry'de tuhaf olan bir şey vardır, doğaüstü olayları tahmin etmektedir. Bunlar Sam'in kafasını karıştırır. Sam sonunda psikiyatrist olan arkadaşıyla görüşür, kadın çökmüştür. Henry ile ilgili sorular sorduğunda Sam'e Henry'nin annesini bulmasını salık verir. Henry, annesi ile babasının öldüğünü söylediği için Sam şaşırır fakat annesini arayıp bulur ve onunla konuşur. Henry'nin annesi, Sam'i Henry sanmaktadır. Sam, orada evin köpeği tarafından saldırıya uğrar. Bütün bunları polis memuruna söylediğinde, memur ona bulunduğu adresteki kadını tanıdığını ve onun cenazesine gittiğini söyler. Sam, zamanla çıldırma noktasına gelir. Henry'yi intihardan vazgeçirmeyi amaç edinir. Henry, eski ressam Tristan'i kendisine örnek aldığı için Sam, ressam olan sevgilisi Lila'dan Tristan ile ilgili bilgiler alır. Ressam Tristan, yaş gününde Brooklyn Köprüsü'nde başına ateş ederek intihar etmiştir. Sam, Henry'yi bulmak için köprüye gider ve ondan sonra her şey açığa çıkar. Henry'nin dediği gibi, her şey bir rüyaysa dünya da bu rüyanın içindedir.

La Science Des Reses/Rüya Bilmecesi (2007)
Başrolünde Gaer Garcia Bernal'in yer aldığı bu film; gerilimden ziyade tebessüm ettiren, izleyiciyi yormayan, görsel açıdan başarılı ve oldukça iyi esprilere sahip. Ana karakter Stephan, rüya ile gerçeği ayırt edemeyen biridir. Çocukluğundan beri hayal kurarak yaşamını yönlendirir ve aslında hiç büyümek istemez. Gerçek hayata itiraz etme yolu olarak rüyaları bulmuştur. Filmde, güzel bir gönderme de vardır. Stephan ana dili olan İngilizceyi konuşurken kendini rahat hisseder, tıpkı rüyalarındaki gibi. Yabancı dili olan Fransızcayı konuşurken ise kendini rahatsız hisseder, tıpkı gerçek hayattaki gibi. Masalsı bir yanı olan filmde, tuvalet kâğıdı rulosundan oluşan şehirler, pamuktan gemiler gibi detaylar yer alıyor ve film, hoş bir aşk hikâyesi barındırıyor. Stephan, sevdiği kızla telefonda konuşurken uyuyakalıp rüyasında gördüklerini ona anlatıyor. Oysa rüya görürken bir yandan konuştuğunun farkında bile değil. Ütopik güzel bir dünya var bu filmde ve o dünyaya dâhil olmanın aslında insana iyi geldiği vurgulanıyor.

Bi-mong/Rüya (2008)
Ana karakter olan Jin'in rüyadan uyanmasıyla başlayan filmde Jin, rüyasında yaptığı kazanın olduğu yere gider. Gerçekten de orada bir kaza gerçekleşmiştir. Kazadaki şüpheli kişi ise Ran'dır. Jin, polis ekiplerini takip eder ve Ran'ı görür. Ran, suçlamaları reddedip bütün gece uykuda olduğunu iddia eder. Polis, Ran'ın söylediklerine inanmaz ve onu tutuklar. Jin ise Ran ile aralarında bir bağ olduğunu düşünür ve zaman içinde bu düşüncesinin gerçek olduğunu anlar. Öyle ki Ran, uykusunda Jin'in rüyalarını gerçeğe çevirmektedir. Ölünce rüyalar da biter. "Ölüm uyku kadar kötü değildir" repliğinin geçtiği filmde, gerilim ve merak unsuru yüksek düzeyde tutulmuş. Kim Ki-Duk'un yönetmenliğini yaptığı filmin yönetmenin diğer filmlerinden daha farklı bir tarzı var. Filmin müzikleri de senaryosu gibi oldukça başarılı.

Spoorloos/Kayboluş (1988)
Tim Krabbe'nin Altın Yumurta adlı kitabından uyarlanan bu film, ünlü yönetmen Quentin Tarantino'nun etkisi altında kaldığı filmlerden biridir. Hollywood tarafından The Vanishing adında yeniden çekilmiş. Filmin açılışında Rex ile Saskia çiftini yolculuk halinde görürüz. Saskia sürekli gördüğü bir rüyadan bahseder. Altın bir yumurtanın içinde boşlukta yüzüyordur fakat bu kez boşlukta bir yumurta daha vardır. Benzin istasyonuna geldiklerinde Saskia içecek almaya gider fakat dönmez. Bu noktadan sonra merak duygusu ve gerilim çok yükselir. Rex her yerde onu arasa da bulamaz. Bu sırada istasyonda gördüğümüz bir adam vardır: Lemorne. İlerleyen sahnelerde Lemorne'in hayatına odaklanılır. Lemorne, sosyopat bir kimyagerdir. Sürekli olarak turistlere bir eczane sorup onları durdurur. Rex, bir gün Saskia'nın sürekli gördüğü o rüyayı görür ve tekrar onu aramaya başlar. Olayın üzerinden üç sene geçmiştir, bu sırada Rex'e Saskia'yı kaçıran kişiden beş kez buluşma daveti gelir. Rex bütün buluşmalara gider ama onunla görüşemez. Bir gün Lemorne, Rex'in önünü kesip Saskia'yı kaçıranın o olduğunu söyler ve işler iyice sarpa sarar. Rex'in kayboluşu başlar, belki de her şey altın yumurta rüyasından ibarettir.

Spellbound/Öldüren Hatıralar (1945)
Ingrid Bergman'ın başrolde olduğu bu film, çekildiği dönemin bir hayli ilerisinde. Alfred Hitchock rüya sahnelerinde Salvador Dali ile çalışmış. Freudyen yaklaşımlar, Salvador Dali'nin rüyaları ile birleşince ortaya çarpıcı sahneler çıkmış. Ana karakter Ballantine, gördüğü rüyalar üzerine bir psikiyatriste gitmeye başlar. Rüyalarını, Dr. Brulov'a anlatırken şoka girer, durumunu kabullenemez, öfke kontrolü sorunu yaşar. Bir süre sonra ikili arasında aşk başlar. Ballantine, kardeşinin ölümüne sebep olduğu için suçluluk hissediyordur. Bu olaydan yıllar sonra birinin ölümüne daha tanık olur ve onu da kendisinin öldürdüğüne inanır. Zamanla hafıza kaybı yaşayıp ölen kişinin yerine geçer. Hitchock'un her filminde olduğu gibi bunda da şaşırtmaca unsurları çok fazla. Yönetmen, tam olayı çözdüm dediğiniz anda durun daha bitmedi aslında öyle değil deyip bizi olduğumuz yere çiviliyor.

Gölge Oyunu (1992)
Başrollerini Şener Şen ile Şevket Altuğ'un paylaştığı bu film, Yavuz Turgul'un en sevdiğim filmidir. Pavyonlarda komedyenlik yaparak geçimlerini sağlayan Abidin ve Mahmut birbirlerine zıt karakterde iki arkadaştır. Abidin ne kadar üçkâğıtçıysa Mahmut da o kadar iyi niyetli biridir. Bir gün pavyona çok güzel bir kız getirilir. Kumru'yu getiren kişi, kızın işitme ve konuşma engelli olduğunu biliyordur fakat patron bunu bilmez. Bunu anladığı an kızı pavyondan kapı dışarı eder. Mahmut, kızı tek başına sokakta görünce ona yardım etmek ister, Abidin buna karşı çıksa da sonradan ikna olur. Kumru, dokunduğu şeyi güzelleştiren bir kızdır. Uyku sorunu yaşayan ev sahibini uykusuzluktan kurtarır. Kedilerin dilinden anlar. Mistik bir yanı vardır. Aslında hapiste olan annesini aramaktadır. Abidin ile Mahmut da ona bu arayışında yardım ederler. Gerçek ile gerçeküstünün birbirine harmanlandığı bu film, Türk sinemasının yüz aklarından biridir.
BİZE ULAŞIN