Najla Tammy Kepler:: İSLAM BENİM AKLIMI, KALBİMİ, RUHUMU DOLDURDU

İSLAM BENİM AKLIMI, KALBİMİ, RUHUMU DOLDURDU
Giriş Tarihi: 17.04.2025 14:41 Son Güncelleme: 17.04.2025 14:41
ABD’li yazar Najla Tammy Kepler, Teksaslı inançlı Hristiyan bir ailenin mensubu olarak geçirdiği 19 senenin ardından 1991 yılında İslamiyet’i kabul etti ve ülkemize yerleşmeye karar verdi. 20 yıldır Türkiye’de yaşayan Najla Hanım’ın Teksas’ta başlayıp Türkiye’ye uzanan hayatını merak ettik ve hikayesini kendisinden dinledik. Hidayete erme sürecini, ilk orucunu, ülkemizde gördüğü Ramazan geleneklerini ve iki farklı kültürde şahit olduğu Ramazan yaşantısını Lacivert’e anlatan Najla Hanım “İlk Ramazanımı çok seviyorum. Bir yere ait olduğumu, Allah’a ait olduğumu, bir topluluğa ait olduğumu, artık evrensel bir ümmetim olduğunu hissettirmişti” diyor.

1991 yılında Teksas'ta yaşarken İslamiyet'i kabul ettiniz ve böylece hayatınız değişti. İslam ile tanışmadan önce nasıl bir kültürün
içinde doğdunuz ve yaşadınız? Teksas'taki çocukluğunuz nasıl geçti?


Açıkçası İslamiyet'ten önceki hayatımı konuşmak zor geliyor. Teksas'ta doğmanın ve yaşamanın elbette iyi tarafları var. Mesela orası insanlara güçlü olmayı öğretiyor. Eğitim sisteminde, kilisede ve genel olarak toplumda bu anlamda güçlü bir algı var. Toplum insana kendi ayakları üzerinde
durabilmenin, kendi ihtiyaçlarını karşılamayı öğrenmenin gerektiğini söylüyor. Dürüst olmak da bu toplum için çok önemli gerçekten. Teksas'ta ailemin yanında büyüdüğüm zamanlarda inançlı bir Hristiyan olan babam bu değerleri ve kendi inancını çok önemserdi. İlaha karşı, topluma karşı bir sorumluluk hissederdi. Ben de bu gibi değerlerin insan için olumlu olduğunu söyleyebilirim.

Fakat kültürel açıdan yaşadığım yerin ciddi sorunları da vardı. Mesela bireysellik çok ön plandaydı. Evlilik dışı ilişkiler kabul görüyordu. Medyada, filmlerde, dizilerde, haberlerde bile bu durum kabullenilmiş haldeydi, bugün de öyle tabii. Bunlar bir toplumda çağdaş bir kültür sayılarak ailenin
ve toplumun yıkılmasına, yalnızlığın artmasına, bağımlılıkların çoğalmasına sebep oluyor. Ben bu travmalardan sonra, hayat daha iyi olmalı diye düşünerek, içimdeki ağlayarak bağıran sesten dolayı arayış içine girdim. Hristiyanlıkta da bazı erdemler var, bir inanış var ama yeterli değil. Çözüm orada bulunmuyor. Gerçekten iyi bir hayat yaşayabilme imkanını sunmuyor, yol göstermiyor. Elhamdülillah İslamiyet'le tanışınca o yolu buldum.

Yaşadığınız ve benimsemek istemediğiniz bu kültürün içinde İslam size neler getirdi peki?


İslamiyet'e yönelmeye herkesin ihtiyacı var. Çünkü doğruyu yanlıştan ayırmaya ihtiyacımız var. Daha iyi bir evlat, eş, dost, komşu, vatandaş olabilmeye ihtiyacımız var. Dünyayı iyileştirmeye ihtiyacımız var. Allah bizi doğduğumuz, büyüdüğümüz bir kültürün içinde yaratıyor ve o kültürün iyi taraflarını tamamen yok etmek zorunda değiliz. Sonuçta bizi farklı farklı yarattı. Hangi ülkeden, hangi ırktan olursan ol, insanın mutlaka kendine ait bir kimliği olmalı. Allah bize bir kimlik nasip ediyor. Fakat bize zarar veren ve kültür olarak görülen âdetleri, alışkanlıkları, yaşayışları kabul etmek, devam ettirmek zorunda değiliz. O yüzden ayıklamak lazım. İnsan için hangisinin faydalı, hangisinin zararlı olacağını Allah bilir. O yüzden ben ona teslim olup onun yolunu seçip daha iyi bir hayat istedim. İslamiyet'i seçmem gerçekten çok büyük bir değişimdi fakat iyi ki değişti. İyi ki Amerika'daki o hayatı kabul etmedim ve iyi ki başka bir yol seçtim.

İslam benim aklımı, zihnimi, kalbimi, ruhumu doldurdu. Kültürel olarak, duygusal olarak, sosyal olarak hepsinde bir eksiklik vardı. Müslüman olunca dünyanın her tarafından Allah'a inanan kimselerle, Pakistanlı, Katarlı, Filistinli bir sürü yeni insanla tanıştım. Dünyam zenginleşti ve hayran kaldım. Dünyaya bakışım da genişledi. Daha evrensel bakmaya başladım. Ruhu ancak ve ancak hakikat tatmin eder. Elhamdülillah, Kur'an-ı Kerim ile hakikatle karşılaştım. Rabbimin kim olduğunu, benden neyi istediğini öğrenmeye başladım. Allah'ın 99 ismi var ve bunları bilebilmek de bir nimet, kalbe şifa. İslam'da temizlik var mesela. Abdest alıyoruz, yediklerimizin içtiklerimizin helal ve temiz olmasına dikkat ediyoruz. Bu temizlik de
rahatlatıyor insanı. Yani bende her yönde bir boşluk vardı. Ne kadar İslamiyet'i öğrenip sözde kalmayarak yaşamaya çalıştıysam o boşlukları da hayatımı da o kadar doldurdum.

Peki, Müslüman olmadan önce Ramazan'ı ve orucu biliyor muydunuz hiç?

Ramazan ile ilgili herhangi bir bilgim yoktu. Oruçla alakalı da şunu biliyordum; babamın gittiği kilisede bir oruç günü vardı. 24 saat sadece su içebildiğin bir oruç. Bunun ne anlama geldiğini, neden var olduğunu hiç düşünmedim. Sadece bir ibadet olarak bildim. Çok küçük yaşta buna şahit oldum ama ben hiç o orucu tutmadım. İslamiyet'teki orucu öğrenince, Müslümanların böyle bir orucu nasıl tuttuklarını, neden tuttuklarını öğrenince hayran kaldım. Birçok yönde insana katkı sağladığını düşündüm.

Dünyevi olarak düşünürsek dünyada çok fazla aç insan var. Amerika'da büyürken hiç açlık yaşamadım ama empati kurabildim. Afrika'da aç çocukların olduğunu duyunca vicdanımız sızlıyordu. Bir şey yapmak istiyordum onlar için. İnsanlara yedirmenin önemli olduğunu hissediyordum. Para göndermek yerine başka bir yol da bilmiyordum. Meğer kendinden, kendi rızkından Allah rızası için vazgeçmek de varmış. O insanları düşünüp oruç tutarak çok daha büyük ve derin bir empati kurabilmek varmış.

Yemeğin kıymetini bilmek büyük bir ders. Başka insanlara karşı duyarlı olabilmek, başka insanların ihtiyaçlarını karşılamayı istemek büyük birer ders. Oruç aslında önemli tefekkürlere sebep oluyor. Allah bunu bizim için nasip etti. "Allah'ım senin için aç kalıyorum, senin için dilimi tutuyorum, senin için kendimi terbiye ediyorum, davranışlarıma dikkat ediyorum, kendimi iyileştirmeye çalışıyorum" diyoruz oruçla. Bu yüzden orucun çok önemli bir imkân olduğunu anladım. Ramazan boyunca orucun şartlarını uygulayarak Ramazan sonuna kadar daha iyi bir insan olabilmeyi bize nasip etsin diye dua ederim bu yüzden.

İlk orucunuzu ve ilk Ramazanınızı hatırlıyor musunuz? Nasıl geçmişti?

İlk orucumu ve ilk Ramazanımı hatırlıyorum. Teksas'ta eskiden kilise olan, sonradan kullanılmayan bir yer vardı. Müslümanlar orayı satın alıp camiye çevirmişler. İlk oruçlarımı o küçük camide açmıştım, ilk Ramazanımı orada geçirmiştim. İftardan önce gidiyorduk camiye. Orada başka
Müslümanlarla Kur'an'ın mealini okuyup İslamiyet ile alakalı sohbet ediyorduk. Yer sofrasında oturuyorduk. Ezanı duyar duymaz su içip, hurma yiyip oruçlarımızı açıyorduk. Sonra namaz kılıyorduk, namazdan sonra hep beraber yemek yiyorduk. Sonra da yatsıyı ve teravihi kılıp eve dönüyorduk. Peygamberimizin uyguladığı şekilde iftar yapıyorduk. Gün içinde oruç tutarken sadece yemekten değil, yanlış davranışlardan da uzak durmaya çalışıyordum, Kur'an-ı Kerim okumaya çalışıyordum. İlk Ramazanımda Arapçayı da Kur'an-ı Kerim'i okumayı da pek bilmiyordum. Olabildiğince camide kalıp bunlardan faydalanmaya çalışıyordum.

O camide Pakistanlılar çoktu, başka ülkelerden de bir sürü insan gelirdi. Her akşam bize iftar sunarlardı. Her akşam başka birilerine iftar vermek, gün boyu onların ibadetlerinden de sevap almak çok güzel bir davranıştı. O büyüklerimizden Allah razı olsun. İlk Ramazanım çok güzel geçti gerçekten. O kadar uzun süre o camide vakit geçirebilmek büyük nimetti. İyi ki o genç yaşta bu imkânı yakaladım diyorum. İlk Ramazanımı çok seviyorum. Bir yere ait olduğumu, yani Allah'a ait olduğumu, bir topluluğa ait olduğumu, artık evrensel bir ümmete ait olduğumu hissettirmişti.

Hem Türkiye'de hem de Teksas'ta Ramazan yaşadınız o zaman. İki ülke arasındaki farklılık Ramazan'da da belli oluyor mu?

Türkiye'de nasıl geçirdiniz Ramazanları? Türkiye'ye geldiğimde gerçekten Ramazan'ın nasıl olacağını gördüm diyebilirim. Teksas'taki Ramazanımız, iftarlarımız müthiş güzeldi ama Türkiye'de başkaydı. İstanbul'da yaşarken Üsküdar'da belediye toplu bir iftar vermişti. İlk oraya gitmiştim ve demiştim
ki "Ya ne güzel, belediye bile dinimize saygı duyuyor." ABD'de gittiğim o küçük camiye, cemaate ait olduğumu hissediyordum fakat İslamiyet'in yaşandığı bir ülkede olmak çok daha başkaymış. Türkiye'de Ramazan'da olduğumuzu hissediyorsunuz, Amerika'da onu hissedemiyorsunuz. Cami dışında Ramazan'a dair herhangi bir işaret yok. Yalnızsınız, bu yüzden oruç tutmak kendine ait bir ibadet oluyor. Ama Türkiye'de oruç topluma ait bir davranış. Çevrende orucu bilen insanlar var, buna saygı duyuyorlar, seni iftara çağırmak istiyorlar. Ramazan'ın bir heyecanı var Türkiye'de. Ümmete ait bir ibadeti aynı inancı paylaştığın insanlarla yaşayınca orucun daha kolaylaştığını, insanı daha mutlu ettiğini ve insana güven verdiğini hissettim. Gerçekten o zaman kendimi buraya ait hissettiğimi söyleyebilirim. Hatta bunu gözyaşlarıyla yaşamıştım.

Peki, siz Ramazan'ı nasıl yaşıyorsunuz?

Ramazan kendime gelme zamanıdır bana göre. İnsan olarak, kul olarak iniş çıkışlar olabiliyor. Ramazan'ı bu iniş çıkışları düzeltmek için bir imkân olarak görüyorum. Ramazan Allah'a daha yakınlaşmak, onun isteklerini üzerine tefekkür etmek, isteklerini yerini getirmeye çalışmak anlamında herkes için fırsat bence. Kur'an ile bağı yenilemek ve güçlendirmek için, hayran kalmak için fırsat. Mesela şunu fark ediyorum; Ramazan'da erkenden kalkıp sahur yaptıktan sonra bir saat kadar Kur'an vakit geçiriyorum ama anlamını bilmem gerekiyor. Öğle vakti de yine mealiyle Kur'an
okuyorum. Düzenli okumaya çalışsam da şunu görüyorum; defalarca okuduğum ayetlerle bir zaman sonra yeniden karşılaşınca ona yeni bir anlam katabiliyorsunuz. Biz daima değişiyoruz, bu yüzden Kur'an'ı her okuduğumda yeni bir şey katıyor hayatıma. Ben bu yüzden Ramazan'ı, insan için Kur'an okumak, namaz kılmak, tefekkür etmek, hayatını değiştirmek, iyileştirmek için çok güzel bir imken olarak görüyorum.

Buraya ilk geldiğinizde size farklı gelen, sizi şaşırtan bir gelenek oldu mu?

Türkiye'de çok hoş şeyler gördüm gerçekten. Mesela Ramazan pidesiyle ilk defa karşılaştım. O ay için özel bir ekmek yapılıyor ve çok lezzetli. İnsanlar bu ekmek için sırada bekliyorlar, sıcak sıcak alıyorlar. Pideyi iftarda bal, kaymakla ya da çeşit çeşit çorbalarla yemek istiyorlar. Bu çok hoş bir gelenek. Fakat beni bir şey şaşırtıyordu. İftarımızı açarken camide olmuyoruz. Yani su, hurma alıp camide ailecek oruç açılabilir, namaz kılınabilir, Allah'a şükür edilebilir. Fakat burada yemeğin bütününü tamamlayıp ancak namaza geçiliyor, şükür ediliyor. Biraz ters geliyor hâlâ. Hem sağlık için de
yemeğe bir anda yüklenmek iyi değil hem de ruhen orucun tam anlamının yaşanmadığını düşünüyorum.


Az önce bahsettiğim Üsküdar'daki iftar benim için en unutulmaz Ramazan anımdır mesela. Mahallemizde belediye iftar verecekti. Araç mahalleden geçip anons ediyordu hatta. "Allah Allah toplu iftar mı yapılacak?" diye düşündüm. Sonra komşulara sordum. Bazıları gidecektiler. Ben de gideyim dedim, bakalım nasıl bir şey. Okulun bahçesine girdim. Uzun uzun birbirine dizilmiş masalar vardı. "Demek ki çok kalabalık olacak" diye düşündüm
ama içimden de "Acaba dolar mı bu kadar masa?" diye geçirdim. Ben bir masaya oturdum. Bir komşu geldi, bir komşu daha, bir komşu daha derken çok kalabalıklaştı. İftarı beklemenin heyecanı, akşamın yumuşak havası, gökyüzünün renginin yavaş yavaş pembeleşmesiyle çok sevinçli bir
bahar akşamı yaşıyordum. Sonra iftarı beklerken birisi konuşmaya başladı. Ramazan'ın öneminden biraz bahsetti. O kadar mutlu oldum ki Türkiye'deki kardeşlerimiz, dünyadaki kardeşlerimiz hep beraber Allah için oruç tutuyoruz, iftar yapıyoruz. Dünyadaki sorunları paylaşıyoruz. Vallahi gözlerim doldu. İyi ki Türkiye'ye taşınmışım dedim. İyi ki Türkiye'de kardeşlerim var. Bir toplum olarak hep beraber bir sofrada oturup iftar
açmak, ekmeği paylaşmak, anlatılmaz güzel bir his oldu benim için. Keşke bu beraberlik, bu kardeşlik daima olsa. Bunun gücünü fark edip dünyayı daha güzelleştirebilmek için imkânımız olduğunudüşünüyorum.

BİZE ULAŞIN