H. Sena Kartal: Lacivert sokakta

Lacivert sokakta
Giriş Tarihi: 28.2.2017 11:46 Son Güncelleme: 6.3.2017 16:49
Hepimiz için Taksim’i özel kılan bazı mekânlar vardır. İstiklal’de biraz yürüdükten sonra kalabalıktan sıkılıp kendimizi attığımız kitapçılar, kafeler, hediyelik eşya satan dükkânlar… Kalabalık insan güruhunun baştan sona dolanıp durduğu caddede nefes alabilmemizi sağlayan ve son dönemde ki kira problemleriyle kapanmaya direnen bazı mekânlar bunlar. Biz de Lacivert olarak kendimizce özel kabul ettiğimiz bazı yerleri sizler için gezip, bu yerlerin sahipleri ile meslek hikâyelerini anlattıkları sohbetler gerçekleştirdik.

Rasim Sağın/Deri çantacı

Öncelikle sizi tanıyalım.

42 yaşındayım. 13 yaşında bu mesleğe başladık. Deri giyim üzerine başladım babamın yanında. 13 sene sonra hep kendi işimizi yapmaya başladık. Sonra işler bozuldu, belli bir dönem dışarıda çalıştık. Piyasa çok büyüdüğünden için tekrar piyasaya girmek için hayli paraya ihtiyaç duyuluyordu, o yüzden piyasaya giremedik. O zaman Rusya piyasası açıktı ve deri şapka çok isteniyordu. Biraz daha az sermayeyle o işe başladık. Onunla belli bir seviyeye geldik ama Çin pazara girince zor duruma düştük.

Buradaki bütün ürünler el yapımı mı?

Belli ölçüde. Deri el dışında başka bir şeyle yapılmaz. Şuradaki dikişi ya elle dikersiniz ya makineyle dikersiniz. Yani yüzde 50'ye 50 diyebiliriz. Ürünleri elle yaptığınız zaman fiyatı 10 liraysa bir anda 30 liraya çıkıyor. Ondan dolayı da satmak çok daha zor oluyor. Biz kendimize özgü şeyler yapmaya çalışıyoruz. Her yerde gördüğünüz ürünler değil buradakiler.

Beyoğlu'nda ciddi bir kira problemi olduğunu biliyoruz. Bu dükkân kendinize mi ait yoksa kira mı?

Maalesef kira. Bu bölgede kiracı olmak çok büyük sorun haline geldi. Yüksek fiyatlar istenildiği için kapatıp gitmek zorunda kalanlar oluyor. Yıllardır burada olan ama artık direnemeyip terk edenleri çok sık duymaya başladık. Burasının avantajı dünyanın her tarafından turist gelmesi ve kalabalık bir alan olması. Daha çok kişiye hitap edebiliyorsunuz. Bundan dolayı da şansınız artıyor. Zeytinburnu'nda yahut Bakırköy'de olsam orada belli tarzlarda insanlar olduğu için şansınız azalıyor.

Sizden sonra yetiştirdiğiniz biri var mı?

Evet, yetiştirdim. Zaten biraz da onlar için devam ettirdik bu işi. 12-13 sene beraber çalıştıktan sonra birleşiyorsunuz. İşçi olmuyor, kardeş oluyorsunuz çalışanlarınızla. Ana baba ayrı ama siz kardeşsiniz. Onlara çok güveniyorum.

FİKRİ ÖZDEMİR/İplikçi

Biraz kendinizi tanıtabilir misiniz?

Burası 1918'de açılan çok eski bir dükkân. Bizim Musevi bir patronumuz vardı. Onun vefat etmesinden sonra bu işi 1982'den beri biz devam ettiriyoruz. İşimiz ibrişim ve çamaşır ipi satışı. Bunun yanında antika düğmeler satıyoruz. Esas bu iş benim hanımın işi.

Üretimi siz mi yapıyorsunuz?

Hayır, Bursa'da yapılıyor fabrikasyon değil, el bükümü.

Düğmeleri kim yapıyor?

Düğmeler aslında çok eski, antika diyebiliriz. 30-40 yıllık. Şuradaki alet de iplikleri makaraya sarmak için kullanılıyor, ustamızdan kalma en az 100 yıllık.

Peki, var mı başka sizin gibi bu işi devam ettiren?

Belki İstanbul'da iki üç tane kalmıştır.

SEDAT YARDIMCI/Sahaf

Öncelikle sizi tanıyalım?

1996'da üniversite yıllarında Beyazıt meydanda kitap satarak başladım. Gezegen Sahaf olarak ise 2007'den beri piyasada varız.

İlk dükkânı nerede açtınız?

1996'da Beyazıt'ta açtım. 1999'dan sonra Beyoğlu'na geldim.

20 yılı aşkın kitapçısınız. Kitap artık sizin için kardeş gibi olmuştur. Kitapla olan ilişkiniz nasıl?

Zaten kitabı sevdiğimiz için başladık bu işe. Sonuçta yapılacak bir sürü iş vardı ama ben bunu tercih ettim. Kitap zaten çok para kazandıran bir şey değil ancak sevenin yapabileceği bir şeydir. Hele hele de kiracıysanız direnmek çok zorlaşıyor. Çünkü kira, vergi, stopaj ile uğraşıyorsunuz. Kitap insanların en son aldığı şey. Önce yiyeceklerini alırlar, kıyafetlerini alırlar, parfümlerini alırlar sonra kitaba sıra gelir. Aslında ekmek gibi insanın en çok ihtiyacı olan şeylerden biridir kitap.

Sahaflık hakkında neler söylemek istersiniz?

Günümüzde Osmanlı Türkçesi ile yazılan eserler azaldı. Osmanlı Türkçesi bilenler de azaldı ama şu an bile günümüzde bir sahafın, sahaf olabilmesi için Osmanlı Türkçesini iyi derecede okuması lazım. Fransızcadan ve İngilizceden, Latinceden, Kiril alfabesinden ve az çok Rusçadan, Rumcadan, Ermeniceden anlaması lazım. En azından kitaba bakınca ne olduğuna dair bir fikri olması gerekir. Mesela benim eksiğim Kiril alfabesini hâlâ öğrenememiş olmam. Tam anlamıyla bir sahaf sayılmam ama şimdi o sahaf değil bu sahaf değil dersek o zaman Türkiye'de sahaf diye geriye iki üç kişi kalır.

HALİL BİNGöL/Sahaf

Sizi tanıyarak başlamak isteriz?

1947 Eyüp doğumluyum. Sahaflık mesleğine gönül verdim. Daha doğrusu kitaba aşırı düşkünlüğüm dolayısıyla bu mesleği seçtim. 1966 yılından beri bu işlerle meşgulüm. Bu iş kitaba aşk duymak suretiyle başlıyor. Önceden bir ustanın yanında yaklaşık 15 yıl kalfalık ve çıraklık yaptıktan sonra ustanız size; "Tamam dükkân açabilirsin" dediği zaman dükkân açabiliyordunuz. İzin vermediği takdirde açamıyordunuz. Şimdi elinde kitabı olan, kitaplar hakkında derinlemesine bilgi sahibi olmayan arkadaşlar ben sahafım diyor. Asıyor sahaf tabelasını çıkıyor.

Biz bu usta-çırak ilişkisini bilmiyorduk.

Tabii tabii. Benim ustam rahmetli Muzaffer Ozak Hocaydı, 1985 yılında Hakk'a yürüdü. Ben 80-94 arasında Beyazıt'taydım. 1994'te Beyoğlu'na geldim. O zaman burası yaman bir yerdi. Buraya çeki düzen verdik. İlk defa burada halk içinde kitap müzayedesi yaptık. Sonra burası tanındı ama bizim için kötü bir şey oldu, tanındıktan sonra kiralar yükseldi.

Peki, yetiştirdiğiniz bir çırağınız var mı?

Çırak olarak oğlumu aldım yanıma şimdi onun da bir dükkânı var Kadıköy'de. O bazı konularda beni geçti.

BİZE ULAŞIN