Adrese gönderilip geri gelmiş veya parçalanmaya kıyılmış da bir türlü atılamamış mektuplar, iyi ya da kötü tüm mesajların saklandığı cep telefonu, bazısı giyilmiş bazısı hazırlanmış ancak giyilememiş gelinlikler, paketlenmiş ancak verilememiş hediyeler, sevgilinin ardından dökülen gözyaşlarının biriktirildiği ufak bir şişe ve daha niceleri, bağışçıların hikâyeleri aşikâr ancak isimleri gizli tutularak zagreb’deki kırık kalpler müzesi’nde sergileniyor.
Adrese gönderilip geri gelmiş veya parçalanmaya kıyılmış da bir türlü atılamamış mektuplar, iyi ya da kötü tüm mesajların saklandığı cep telefonu, bazısı giyilmiş bazısı hazırlanmış ancak giyilememiş gelinlikler, paketlenmiş ancak verilememiş hediyeler, sevgilinin ardından dökülen gözyaşlarının biriktirildiği ufak bir şişe ve daha niceleri, bağışçıların hikâyeleri aşikâr ancak isimleri gizli tutularak zagreb'deki kırık kalpler müzesi'nde sergileniyor.
En ağır günahlar bile itiraf edilene kadar taşınırlar ve sesli söylenen kelimelerle buluştukları andan itibaren hafiflemeye başlarlar. Anılar da böyledir bence. Özellikle keskin uçlu olanlar... Anlatarak kurtulmak diye bir şey var gerçekten.
Tam da bu duyguyla yola çıkan iki eski âşık, Kırık Kalpler Müzesi adı verdikleri bir sergi açmaya karar verdiklerinde, biten bir aşkın tüm dünyanın dikkatini çekeceğini düşünmemişlerdi. Şimdilerde, inceldiği yerden kopamayanların son makas darbesiyle buluştukları bir müze burası. Bir zamanların tutkulu âşıklarının bir kısmı yaraları kabuk bağlamaya yüz tuttuğunda, sevgiliden kalan son emanetleri bu müzeye bağışlayarak bir nevi iz bırakmama yolunu seçerken kimi de biten aşkını ölümsüzleştirmek için bu müzeye bağışçı oluyor. Türkiye dâhil dünyanın birçok ülkesinde alevlenmiş aşkların küllerini burada bulmak mümkün. Sergilenen objelerin hikâyesinin anlatıldığı notları okumak, bazen aynaya bakmak, bazen kendinden kaçmak gibi bir şey... Zaten içinde aşk geçen her şey böyle değil mi? İki uzak uçta yaşanan gerçek duygular silsilesi. Ani dönüşlere sebep hep bir aşk hikâyesi...
Kırık Kalpler Müzesi, kurulduğu ilk yıllarda gezici bir müze imiş. Gerçekte haritalardaki gibi çizgileri olmayan, ancak ilk öğrencilik yıllarımızda hep öyle sandığımız sınırları aşarak, taşınabilir objelere eklediği ağır duygu yükleriyle ülkeden ülkeye gezmiş, doğduğu yere uzak aşklara ait yeni anıları da koleksiyonuna ekleyerek ana vatanı Hırvatistan Zagreb'e dönmüş. Arjantin, Bosna Hersek, Almanya, Makedonya, Filipinler, Sırbistan, Singapur, Slovenya, Güney Afrika, İngiltere, ABD ve Türkiye, Kırık Kalpler Müzesi'nin gezdiği ülkeler arasında yer alıyor.
Zagrebli film yapımcısı Olinka Vistica ve heykeltıraş Drazen Grubisic birbirlerine âşık olduklarında takvimler 1999 yılını gösteriyormuş. Her ilişkide olduğu gibi tutkulu bir aşk ile yola çıkan çift, dönüşüme uğrayarak hal değiştiren duygularının kurbanı olmuş ve 2003 yılında ayrılmaya karar vermiş. İlişkileri sırasında başkaları için sıradan -hatta değersiz- ortak anılar barındıran kişisel eşyalarından bir müze kurma fikri, sadece espriden ibaretmiş. Ayrılıklarının ardından geçen üç yıl boyunca her ikisi de geride kalanları atmaya kıyamamış ve oldukları gibi muhafaza etmeye devam etmişler. Bu üç yılın sonunda bir espriyle başlayan müze fikri, Drazen için ciddi bir proje haline gelmiş. Eski sevgilisine bu teklifi sunduğunda, bu denli uzun soluklu bir işe dönüşeceğini hatta Avrupa'nın en yenilikçi müzesi unvanıyla Kenneth Hudson Ödülü'ne (2011) layık görüleceğini aslında kendisi de düşünmemiş.
Başlarda dünyayı gezerek meraklılarıyla buluşan bu müze, 2010 yılı itibariyle Hırvatistan'ın başkenti olan Zagreb'de sabit hale gelse de halen dünyanın her yerinden bağış kabul ediyor. Haftanın yedi günü ziyaretçi kabul eden Kırık Kalpler Müzesi, kısa sürede şehrin en ilgi çeken noktalarından biri olmayı da başarmış.
Aşk, tek başına kalınca bir sözlük yazdırabilecek yegâne kelime... Aşkın sadece sevgiliye duyulduğunu düşünüyorsanız, bence yanılıyorsunuz. Kırık Kalpler Müzesi'nin orijinal isminden çevirisi; Kırık İlişkiler Müzesi. Dolayısıyla içeri girdiğinizde, kendisine nefis zencefilli kurabiyeler yapan annesi tarafından henüz altı yaşındayken terk edilen bir kızın bağışladığı oklavayı da görebilirsiniz. Hayatının büyük bölümünü annesinden uzak geçiren bu kız, yıllar sonra annesine kavuştuğunda, zihninde zencefilli kurabiyelerin kokusunu canlı tutan, dolayısıyla annesini her daim kendine yakın hissettiren bu oklavayı bağışlamaya karar vermiş.
Sergilenenlerin arasında en dikkat çekenlerden biri de hayatı boyunca babasına hasret yaşamış birinin bağışladığı dikenli teller. Bu teller, ardında derin bir özlem bırakarak giden babanın çiftliğinden sökülerek buraya getirilmiş. Derin bir hasreti anlatmak için dikenli telleri seçmek, duyulan acıyı anlatmaya yeter aslında.
İçeride bir de balta var ki, hikâyesi bana çok ilginç geldi. Terk edilmeyi kaldıramayan bir genç hanım, giden sevgilinin ardından ona ait ne varsa bu baltayla parçalamış. Acısını taze tutacak her şeyden kurtulmuş belki ama yetmemiş işte. Ona ait eşyalara -onları parçalamak için dahi olsa- dokunmuş bu balta bile suçlu, dolayısıyla kurtulunması gereken bir obje...
Aşk ne garip bir duygu! Sevgi temelli olmasına rağmen nefretin en kuvvetlisi de aşktan doğuyor. Aslında aşk, neye gebeyse onu doğuruyor...
Adrese gönderilip geri gelmiş veya parçalanmaya kıyılmış da bir türlü atılamamış mektuplar, iyi ya da kötü tüm mesajların saklandığı cep telefonu, bazısı giyilmiş bazısı hazırlanmış ancak giyilememiş gelinlikler, paketlenmiş ancak verilememiş hediyeler, sevgilinin ardından dökülen gözyaşlarının biriktirildiği ufak bir şişe ve daha niceleri, bağışçıların hikâyeleri aşikâr ancak isimleri gizli tutularak bu müzede sergileniyor.
Kırık kalplerin ardında bıraktıklarını görmek için Hırvatistan'a kadar gider misiniz bilmem. Ancak görülecek farklı yerler arıyorsanız, Hırvatistan'ın başkenti olan Zagreb'e gitmenizi tavsiye ederim. İstanbul'dan kalkarak yaklaşık iki saat sonra direkt Zagreb'e inen uçak seferleri mevcut. Ayrıca 90 günü aşmayan bir seyahat planlıyorsanız, vize almanıza da gerek yok. Şehir, alt ve üst şehir olmak üzere ikiye ayrılıyor. Üst şehir, eski şehir olarak da biliniyor. Kültürü itibariyle kafe ve restoranlarda uzun sohbetlerin edildiği, evlerde buluşmaktansa dışarıya çıkmanın tercih edildiği Zagreb, bu sebeple kafe ve restoranlar açısından da oldukça zengin. En ünlü meydanı At Nalı Meydanı. Turistler genelde bu meydanda vakit geçiriyorlar. Doğa parkları, tarihi kiliseler ve müzeler de bu şehirde görülmesi gerekenler arasında yer alıyor.