İbrahim Altay: İBRAHİM EFENDİ’NİN ASTRAL SEYAHATLERİ

İBRAHİM EFENDİ’NİN ASTRAL SEYAHATLERİ
Giriş Tarihi: 11.6.2024 11:11 Son Güncelleme: 11.6.2024 11:11
Leyla bakışlarıyla konuştu ve şöyle dedi: “Beni bu hapishaneden kurtarmak istiyorsan yaptığın bütün o heykelleri kır ve kırdığın bütün insanların gönlünü al.”

Leyla'nın çölünde

İbrahim Efendi yapay zek ile fazla hemhal olunca nadir olan her şeyi, bu arada güzelliği de bir kusur olarak görmeye başlamıştı. Heykel yapmakta ustalaşmıştı fakat ne kadar uğraşırsa uğraşsın acıyla ya da tutkuyla çarpan bir kalp yapmaya muvaffak olamıyordu.

Bu yüzden işini gücünü bırakıp tabiata dönmeye karar verdi. Kırlangıç sürülerini, karaca sürülerini, portakal ağaçlarını, çilek bahçelerini kaybetmişti. Onlarla birlikte çocukluk hatıralarını da. Doğduğu obayı, ilk adımlarını attığı ormanı. Ceviz ağacının dalını, dut ağacının gölgesini… Tuzlu saçlarını, hayallerini, ümitlerini…

Bir mayıs sabahında tasını tarağını toplayıp kimselere haber vermeden sırra kadem bastı. Anadolu'nun güzel bir dağı olan Ilgaz'a doğru yola çıktı. Tabiatın sesinden başka ses kalmayıncaya kadar tırmandı ve kayaların arasından fışkıran bir su kaynağının başına yerleşti.

Gözlerin doğuyor gecelerime

İbrahim Efendi'nin ilk gecesi çok çetin geçti. Leyla'nın yüzü alevden bir suret haline gelmiş, yaktığı ateşin başında oturan İbrahim Efendi'ye sorgulayan ve suçlayan gözlerle bakıyordu. Can havliyle ayakkabılarını çıkarıp suyun başına koştu fakat ayakkabılarına doldurup ateşe attığı
su dahi ateşi söndürmek şöyle dursun büsbütün harlıyordu.

Ateş büyüdükçe Leyla'nın yüzü de büyüdü ve alevlerin içinde kızıl bir ayna göründü. İbrahim Efendi o aynada kendisini dev bir hayal kırıklığı olarak gördü. İnsafsız arzuları ve bencil ihtirasları çıtırdayan odunlarda vücut buluyor, Efendi'nin boğazına sarılmak isteyen iki kol gibi uzanıyordu. Geçmişinde bir şekilde tesadüf ettiği, ona haksızlık etmiş ya da kendilerine haksızlık ettiğini düşündüğü bütün insanlar ateşin içinden birer birer çıkarak çevresinde toplanmaya başladı.

İbrahim Efendi gözlerini kapattığında bu silüetlerden kurtulamıyor, aksine göz kapaklarının içine yerleşen bu silüetler daha belirgin hale geliyordu. İbrahim Efendi kendi zihninin karanlık dehlizlerinde kaybolmuştu. Başına üşüşen bu görüntü ve seslerden ne yaparsa yapsın kurtulamıyordu. Ateşten uzaklaşmaya, kalkıp koşmaya karar verdi. Gittikçe artan bir tempoyla koştu. Ayakları yara bere içinde kalana kadar koştu. Yorgunluk ve acıdan düşüp bayılana kadar koştu…

Silüetler denizinde bir koşu

İbrahim Efendi düşüp bayıldı bayılmasına ama koşu bittikten sonra koşmaya devam eden bir yarış atı gibi uykusunda da koşmaya devam etti. Evvela kendisini iki tarafı Leyla'nın replikaları tarafından kuşatılmış uzun bir koridorda buldu. Yanından geçtiği her replika canlanıp peşine takılıyordu.

Koridorun sonundaki kapıyı iterek açtığında kendisini sonsuz bir çölde buldu. Kum tepeleri ve sıcak rüzgârlar dolunay tarafından aydınlatılıyor, İbrahim Efendi'nin geçtiği her yerden portakal, ceviz ve dut ağaçları fışkırıyordu. Bu ağaçlar da Leyla'nın replikalarına katılıp İbrahim Efendi'nin peşine takıldılar.

Son tepeyi de aştığında İbrahim Efendi çölün bittiği yerde sonsuz bir okyanusun kendisini beklediğini gördü. Ayrıca geçmişinden gelen bütün silüetler de sahilde toplanmış onu bekliyordu. Kalabalığa aldırmadan koşmaya devam etti ve kendisini okyanusun kıyısındaki kâğıttan yapılmış kayığa atmayı başardı. Var gücüyle kürek çekmeye başladı.

Ateş denizinde yüzen kâğıttan gemi

İbrahim Efendi'yi takip eden canlıların hiçbiri bu ateş denizine girmeye cesaret edememişti. Derin bir nefes alıp rahatlayan İbrahim Efendi kendisini akıntıya bıraktı. Akıntı onu kimsenin bilmediği bir adaya götürdü. Kalesi olan, kalesinin kapısı olan, kapısının kilidi olan bir adaydı bu. İbrahim Efendi'nin yaklaşmasıyla kapı ve kilit kendiliğinden açıldı.

Kalenin içinde ne bir ev ne bir bahçe ne bir değirmen ne de neşeyle sağa sola koşturan çocuklar vardı. Yalınız karanlıktan yapılmış bir hapishane ve içinde Leyla. Leyla dediysem İbrahim Efendi'nin tanımadan sevdiği o ilk Leyla. İbrahim Efendi kendisine yaklaşınca Leyla bakışlarıyla konuştu ve şöyle dedi: "Beni bu hapishaneden kurtarmak istiyorsan yaptığın bütün o heykelleri kır ve kırdığın bütün insanların gönlünü al."

İbrahim Efendi uyandığında bir kez daha kendisini Fevkalade Haller Hastanesi'nde buldu ve oraya nasıl geldiğini anlayamadı. Üstelik bu defa onu yatağa zincirlemişlerdi.

BİZE ULAŞIN