F. Zehra İzgi: WIEN, ICH LIEBE DICH (SENİ SEVİYORUM VİYANA)

WIEN, ICH LIEBE DICH  SENİ SEVİYORUM VİYANA
Giriş Tarihi: 20.12.2023 11:26 Son Güncelleme: 20.12.2023 12:00
“Viyana sokakları kültürle, diğer şehirlerin sokakları ise asfaltla döşenmiştir.” Der Karl Kraus. Sanırım Viyana’yı diğer şehirlerden ayıran özelliği de budur.

Billy Joel, "Vienna" şarkısında "Dream on, but don't imagine they'll all come true, when will you realize Vienna waits for you?" der. Türkçesi için şöyle bir çeviri yapmak doğru olur sanırım: "Hayal edebilirsin ama her şeyi değil, Viyana'nın seni beklediğini ne zaman fark edeceksin?"

Bu şarkıyı dört günlük Viyana macerasından sonra başa sarıp sarıp dinler oldum. Joel bu şarkıda Viyana'yı bir metafor olarak kullandığını söylüyor. Viyana'yı bir "crossroad" yani yol ayrımı, değişimlerin yaşandığı, kültürlerin kaynaştığı yer olarak adlandırıyor. Şarkı 1977 yılında dinleyicileriyle buluşup Viyana için ortaya konan eserler arasında yerini alıyor. 2023 yılında da Joel'un Viyana tanımları şehre ayak bastığınız anda kendini hissettiriyor.

Pek çok edebî esere, sinema filmine ve şarkıya konu olan bu büyülü şehir; benim de lise yıllarımda izlediğim Before üçlemesinin ilk filmi Before Sunrise'a ev sahipliği yaparak gitmek istediğim şehirler listemde yerini almıştı. Seneler sonra Viyana'ya yolumun düşmesi ise yine sanat sayesinde oldu. Kardeşimle en sevdiğimiz müzik grubu Red Hot Chili Peppers'ın Avrupa turuna çıkacağını öğrenir öğrenmez Viyana konseri için biletlerimizi aldık. Yıllardır hayalini kurduğumuz bir etkinliği gerçekleştirmek ve bunu Viyana gibi bir yerde yaşamak çok ayrıcalıklıydı.

Nostalji tutkunlarına

Konser sabahı günün planını çıkardık. Erkenden Cafe Central'a gidecek, sonrasında birkaç plak dükkânına uğrayıp Türkiye'de bulamadığımız plakların keşfine çıkacak, ardından da konser alanına gidecektik. Cafe Central; Freud, Kraus, Zweig ve daha pek çok ünlü ismin fikirlerini yeşerttiği yer olarak bilinir. Nostaljik bir Viyana deneyimi yaşamak isteyenler için uğranacak ilk duraklardan biri olabilir bunun için.

İçeri girdiğinizde sizi güler yüzlü çalışanları, 20. yüzyılın Viyana'sını hissedebileceğiniz tasarımı ve sabah mahmurluğunu üzerinizdenatmayı kolaylaştıracak kahveleri bekliyor. Erken saatte gittiğimiz için sıra beklemeden boş bir masaya oturduk, içerideki atmosfere uyum sağlayarak ailece derin bir sohbete daldık. Sohbetimizin ardından boş masa için sırada bekleyen turistleri görüp yavaştan kalkmamızın iyi olacağını düşündük ve yerimizi başka nostaljik Viyana tutkunlarına bıraktık.

Yeni bir şehre gideceğimizde öncesinde şehirle ilgili belli başlı bir araştırma yapar ve daha önce orada bulunmuş kişilerden tavsiyeler alırız. Eğer bir edebiyat tutkunuysanız gideceğiniz şehir ile özdeşleşmiş yazarların rotalarını takip etmek, şehri özümsemek açısından faydalı olabilir. Thomas Bernhard da Viyana denince akla gelen yazarlardan biri.

Bernhard, huysuz ve öfkeli bir yazar. Kitaplarında hayata karşı nefretini karakterleri aracılığıyla okura aktarır. Başrolde burjuva sınıfı bir sanatçı ve Viyana olur çoğunlukla. Burjuvaların kültürü oluşturan kesim olduğunu düşünür. Bunun için de karakterleri üst sınıftan kişilerdir. Bir paragraf ile başlatır kitabını ve o paragraf bittiğinde biter kitap da. Bir paragraf boyunca insanlara, hastalıklara, sisteme ve aklınıza gelebilecek pek çok şeye karşı karakterin duyduğu nefreti okuruz. Bu nefretini kendi içerisinde mantıklı bir felsefeye oturttuğundan karakterler itici değil, aksine hayatın görülmeyen yönlerini keşfetmiş kişiler olarak karşımıza çıkar.

Thomas Bernhard'ın Viyana'sı

Bernhard'ın duyduğu en büyük nefretlerden biri de taşrayadır aslında. Wittgenstein'ın Yeğeni kitabında bu nefretinden uzun uzun bahseder ve neden Viyana'nın ona iyi geldiğini açıklar. Kitapta şöyle bir kısım vardır: "Viyana'da kafa nasıl hızla doluveriyorsa taşrada da aynı hızla boşalıyor, hatta aslında taşrada boşalması kentte dolmasından daha da çabuk oluyor çünkü taşra her durumda kafaya ve onun ilgi alanlarına karşı kentin, yani büyük kentin demek istiyorum, olabileceğinden çok daha acımasız."

Bernhard sayfalarca Viyana kafeleri ve kahveleri üzerine düşüncelerini yazar. Sıkça gittiği Cafe Sacher'ı öyle güzel tasvir eder ki gittiğinizde tam da kitaptaki tanımlamalarla uyuşan bir ortam bekler sizi. En azından bizim için öyle oldu. Pek çok sanatçının ufkunu açan Viyana, Bernhard için de çok değerlidir, kitaplarında bu şehrin onu ne kadar büyülediğini hemen anlarız çünkü nefret ettiği pek çok şey arasına koyamaz Viyana'yı. Bu şehrin kafelerinde kendini bulduğunu söyler. Yakın zamanda çıkmış olan Thomas Bernhard's Wien (Thomas Bernhard'ın Viyanası) kitabı, Viyana'da onun rotasını izlemek isteyenler için faydalı bir okuma olabilir.

Edebiyat büyüsünden biraz sıyrılıp sanatın başka alanlarına dalmak istediğinizde Museum Quarter, şehrin merkezinde sizi bekliyor. Birçok müzenin
içerisinde bulunduğu bu alana giderken niyetimiz çağdaş sanat müzesi olan Mumok'ı ziyaret etmekti. Fakat karşısındaki Leopold Müzesi'nde 20. yüzyıl Viyanası temalı bir sergi görünce nostaljik şehir turunu biraz daha sürdürmek için tercihimizi ondan yana kullandık.

Sokakları kültürle döşenmiş

Müzede bizi 20. yüzyılın sanattaki altın çocuklarından Gustav Klimt, Egon Schiele, Otto Wagner gibi isimlerin eserleri bekliyordu. Klasik sanatı reddederek modern sanatı benimseyen bu sanatçılar Viyana'da "Secession Artists" olarak bilinirler. Klimt sanatta yenilik talep eden biri. 20. yüzyıla kadar süregelmiş klasik sanatı reddeder, ahlakî değerlere ters düşeceği bahanesi ile konuşulmayan, halının altına süpürülen konulara yer vermek ister eserlerinde. Sansürü ve devletin parasını istemediğini, tek isteğinin sanatın, insanın adım attığı her yerde olması gerektiğini sıkça dile getirir. Amaçladığı devriminde başaralı olur.

Klimt ve arkadaşları sanatı bir nevi dinleri hâline getirir ve düşünceleri Viyana'nın dört bir yanını sarar. Bugün Viyana sokaklarında yürürken bir apartman kapısı üzerine resmedilmiş Gustav Klimt eseri görebilir, girdiğiniz kafenin tuvaletinin dekorasyonunda Klimt eserleri ile karşılaşabilirsiniz.

sanatel'un da dediği gibi Viyana bir yol ayrımı ama aynı zamanda bir yol kesişimi. Yüzyıllar boyunca Viyana kültürünü sanatla beslemiş ve birçok düşünüre, yazara, ressama ev sahipliği yapıp farklı fikirleri ortak noktada, sanata hizmet etme fikrinde buluşturmayı başarmıştır. Karl Kraus "Viyana sokakları kültürle, diğer şehirlerin sokakları ise asfaltla döşenmiştir." der. Sanırım Viyana'yı diğer şehirlerden ayıran özelliği de budur.

Viyana birkaç paragrafla anlatılması zor bir şehir. Birkaç gün de yeterli değildi aslında. Döndüğümde şehirden pek çok hissi kendimle getirmiş olduğumu fark ettim fakat kalbimin bir kısmını da Viyana sokaklarında bıraktığımı düşünüyorum.

BİZE ULAŞIN