Geçen Ramazan arada bir sabah namazına gittiğim, evin yakınında bir cami vardı. Cemaati dörtbeş tonton amca, arada imamın Kuran okuyuşunu düzelten bir dede… Manzarası da güzel. Bir kenarda hiç yokmuşum gibi cemaate uyar, tesbihattan sonra sessizce çıkardım. Buraya kadar her şey Asr-ı Saadet rüyası...
Derken Ramazan'dan sonra bir gün sabah namazını gene aynı camide cemaatle eda etmek istedim. Her zamanki gibi dört-beş amcadan ibaret cemaatin arkasında en kuytu yerde sünnetimi kıldım. Farz için kamet getirilmesini beklerken cübbesini giymekte olan imamın benden taraf bazı kaş göz hareketleri yapmakta olduğunu fark ettim. "Allah Allah, niçin çırpınıyor böyle bu adamcağız?" diye yanına yaklaştığımda elbette ki beni yerime, yani üst kattaki hanımlar mahfiline, gönderme gayretinde olduğunu anladım. Doğrusu gitmeye niyetim yoktu. Oldum olası yukarıdan, duvar arkalarından cemaatle namaz kılma fikrinden hoşlanmazdım. Cemaate dâhil olduğumu hissetmekte zorlandığım uzak mekânlar… İtilmiş, dışarıda bırakılmış. Hem kime ne zararım vardı şimdi? Zaten dört kişiden oluşan bir topluluktan bahsediyorduk, beni görmüyorlardı, ben en köşede idim... Yok, imam efendinin doğrusu bütün soruların üzerindeydi. "Lütfen bana izah edin" demem de kâr etmiyor; herhangi bir cevap verme lütfunda bulunmaksızın sadece yönergeleri yerine getirmem isteniyordu. İnat ettim. Nihayetinde; "iyi tamam git, nerede kılıyorsan kıl" cevabıyla köşeme döndüm. Bu sefer de vicdanım rahatsız etmeye başladı beni. Haksız olduğumu düşündüğümden değil ancak beni öteleyen bu imamın arkasında namaz kılmakta niçin ısrar ettiğimi anlayamıyordum. İnat etmiş olmak pek hoşuma gitmemişti. Aklı benim gibi bir isyankârda iken imam efendi bize nasıl namaz kıldırsındı? Yukarı çıktım. Hanımlar mahfilinden cemaatle namaz kılmayı denedim. Tesbihatı beklemeden, Allah kabul etmiştir ümidi ile evimin yolunu tuttum. Bir daha da o camiye uğramadım.
Derken bir gün kızımı ve annemi gezintiye çıkarmışken öğlen ezanı duyuldu. Eh, abdestim de vardı. Cemaatle namaz kılmak, bir bütüne dâhil olduğunu hissetmek, rahmetle merhametle iman ile kuşatılmış olduğunu bir kez daha fark etmek, teslim olmak, esenlik ve huzur bulmak... Güzel olmaz mıydı? Niye inat ediyordum ki? Tamam, bu sefer doğrudan hanımlar mahfiline çıkacağım.
Kızımı anneme emanet ettim. İkisi avludan manzarayı temaşa ederken ben de namazımı kılıp çıkacaktım. Camiden adımı atar atmaz gördüm ki ilk sünnet çoktan kılınmış ve farza geçilmişti. Ya yukarı çıkmakla vakit kaybedecek ya da hemen oracıkta cemaate dâhil olup namazı bir yerinden yakalamış olacaktım. Tereddüt etmeden, Allah'ın ekber oluşuna teslim oldum ellerimle. Gerçi buna pek teslim olmak denemezdi. Cemaat ben gelmezden önce ilk rekâtı kılmıştı, bu demekti ki benden evvel selam verecekler, beni o kuytu köşede namaz kılarken görecekler, belki bana laf edecekler, yanımdan geçerken cık-cık çekecekler, kaş çatacaklardı... Kalbim gümbür gümbür atmaya başlamıştı. Bir tartışma çıkar mıydı? Sinirler gerilir miydi? "Es-selamu aleyküm ve rahmetullah" dedi imam. Avuçlarımı sıkıp bir kez daha kıyama geçtim. Henüz gelen giden yoktu. Doğru ya daha son sünnet vardı. Bu onları biraz oyalardı.
Şükür bir kaza çıkmadan farzımı tamamladım, sünneti kılmak gibi bir 'gaflet'e düşmeksizin camiden çıkacaktım ki pırıl pırıl gözleriyle kızım giriverdi içeriye: "Anne, ben de namaz kılacağım" diyordu gülümseyerek. Dudaklarımdan "şimdi olmaz kızım" cümlesi dökülmek üzereydi ki toparladım kelimeleri: "Gel, yukarı çıkalım kızım...".
Zeynep'i kucaklayıp hanımlar mahfilinin kapısını açtım. Buz gibi bir rüzgâr yaladı yüzümüzü. Yok, kızımı o soğuğa çıkartamazdım. Geriye döndüm... Sünnetini kılmakta olan bir kişi kalmıştı. Birazdan tesbihata geçerlerdi. Yanımda üç yaşındaki bir kız çocuğu namaza durmuşken de laf atarlar mıydı acaba? Olmayacak şey değildi ama kızımın namaz kılma hevesini kırmak, erkeklerin arkasında namaz kılma cüretini göstermekten daha büyük cürüm gibi geldi bana. Zeynep'le birlikte niyet ettik Allah rızası için öğlen namazının son sünnetini kılmaya...
O son sünneti nasıl hızla, ne türlü korkularla kıldığımı bir ben bilirim, bir Allah bilir... Bir laf edecekler, kızgın bir ifade takınacaklar da Zeynep de bir daha camiye gelmek istemeyecek endişesi de eklenince korkuma, bilmem haneme yazılmış mıdır o kıldığım namaz? Selam verip kızımın ışıltılı gözlerini öptükten sonra alelacele çıktık oradan. Arabaya bindiğimizde bakışlarım camiye takıldı ve kalbim acıdı. Kendi cemaatimden korkuyor olduğum gerçeği ile yüzleşmenin ağırlığı çöktü içime. Bu cemaatin cenaze namazını kim kıldıracaktı?