İSRAİL İSTİSNACILIĞI VE TEOLOJİK ŞİDDET

Hilmi Demir 10 Kasım 2025, Pazartesi

"Seçilmişlik" (election) fikri, Yahudi düşüncesi içinde tek bir yoruma indirgenemez. Özellikle çağdaş Ortodoks-dışı geleneklerde bu kavram, dua ve ayin dilinden bilinçli olarak çıkarılmıştır. Amaç, onun üstünlükçü çağrışımlarını sınırlandırmaktır. Yeniden Yapılanmacı Yahudiliğin öncüsü Mordechai Kaplan bu yönde belirleyici bir adım atmıştır. Geleneksel dua formülündeki "bizi bütün halkların arasından seçen" ifadesini, "bizi hizmetine yaklaştıran" şeklinde değiştirmiştir. Bu yüzden Yeniden Yapılanmacı dua kitaplarında artık "bizi tüm halklar arasından seçen" (asher bakhar banu mikol ha'amim) yerine "bizi hizmetine çeken" (asher kervanu la-avodato) ifadesi yer alır.


Ne var ki modern kitle siyasetinde semboller yalnızca inananlara hitap etmez. Aynı zamanda geniş ideolojik koalisyonlara da seslenir. Nitekim ABD'deki beyaz üstünlükçü evanjelik çevreler, bu "yumuşatma" girişimine sert tepki göstermiştir. Onlara göre seçilmişlik, artık sadece dini bir dil tartışması değil; ulusal kimlik ve güvenlik tahayyülünü şekillendiren siyasal bir istisnacılık haline gelmiştir.

İstisna ile istisnacılık arasındaki fark

Teorik olarak "istisna" (exception), egemenin olağanüstü hâl ilan edip hukuku askıya alabilme yetkisidir. "İstisnacılık" (exceptionalism) ise bir topluluğun kendisini evrensel normlardan muaf görmesi anlamına gelir. İlki, hukuk ile şiddet arasındaki ilişkinin acil durumlarda devreye girmesidir; ikincisi ise kalıcı bir meşruiyet söylemi üretir. Michael Hardt ve Antonio Negri'nin Empire (2000) adlı eserinde vurguladığı gibi bu iki kavram birbirine dolaşır. Olağanüstü hâl hukukun dışında değil, tam tersine onun sınırında işler. İstisnacılık ise bu sınırı sürekli bir üstünlük iddiasına dönüştürür.
Böylece teolojik seçilmişlik ile siyasal istisnacılık arasında kısa bir devre oluşur. Tanrısal ayrıcalık anlatısı, hukuk dışı bir haklılık isteğine çevrilir.


Yeni İngiltere Püritenleri, Yeni Dünya'ya "Yeni Kenan" düşüncesiyle yerleşti. Kendilerini Tanrı ile özel bir ahit yapmış, tarihsel bir misyon taşıyan seçkin bir topluluk olarak gördüler. Bu anlayış, ABD'nin kurucu mitinde "ışık şehri" ve "ulusa örneklik" imgelerini doğurdu. Seçilmişlik inancı zamanla ahlaki-teolojik bir imadan çıkıp Amerikan istisnacılığı denen kurumsal devlet ideolojisine dönüştü. Buradaki kritik nokta, "ahlaki benzersizlik" vurgusunun jeopolitik projeleri ve nüfus politikalarını meşrulaştıran bir çerçeve haline gelmesidir. Bugün göç, vatandaşlık, sınır ve güvenlik politikalarında İsrail örneğinin "etnik çekirdek"i koruma adına model olarak görülmesi, bu istisnacılığın sekülerleşmiş bir biçimidir.

Siyonizm ve İsrail istisnacılığı: Üçlü zırh


İsrail'in kuruluşuyla birlikte "seçilmişlik", sembolik bir kimlik göstergesi olmaktan çıkıp kurucu bir siyasal projenin mantığına dönüştü. M. S. Alam'ın vurguladığı gibi bu proje, klasik milliyetçilikten farklıdır; yerli nüfusu inkâr eden ve topraksızlaştıran yerleşimci sömürgecilik mantığıyla işler. Bu rejimi taşıyan üç istisnacılık söylemi vardır: Teolojik istisnacılık: Tanrısal vaat ve "kutsal toprak" anlayışı, mülkiyet ve egemenlik iddialarına aşkın bir ahlaki kalkan kazandırır. Toprak "ilahi miras" olarak görüldüğünde, Filistinlilerin mülkiyet hakları ya da uluslararası hukuk tali hale gelir. Siyasal çatışma pazarlığa açık bir mesele olmaktan çıkar ve Tanrı adına hareket edildiği iddiasıyla etik bağışıklık kazanır.

Başarı istisnacılığı: Askeri zaferler (1948, 1967, 1973 savaşları), ileri teknoloji ve ekonomik kalkınma olağanüstü bir başarı olarak sunulur. Bu başarı anlatısı, yerleşimci sömürgeciliğin kurucu şiddetini görünmez kılar. Dünya kamuoyu başarıya odaklanırken, topraksızlaştırma ve nüfus mühendisliği geri planda kalır. Şiddet, ilerleme ve modernleşme mitleriyle meşrulaştırılır.


Mağduriyet istisnacılığı: Holokost ve Yahudilerin tarihsel zulüm deneyimleri, İsrail'in güvenlik politikalarına eleştirilemezlik kazandıran bir ahlaki kalkan işlevi görür. "Bir daha asla" söylemi, Filistinlilere yönelik şiddeti bile varoluşsal savunma refleksi gibi gösterir. Böylece mağduriyet, güncel zor politikaları eleştiriye kapatan bir dokunulmazlık zırhına dönüşür.

Bu üçlü zırh, "halksız ülke, ülkesiz halk" gibi söylemlerle birleştiğinde Filistin'in tarihsel varlığını siler, direnişi suçlaştırır ve evrensel hukuk dilini etkisizleştirir.

Hıristiyan Siyonizmi: Teolojiden jeopolitiğe

ABD'de Hıristiyan Siyonizmi, Püriten miras ile İsrail istisnacılığı arasındaki ideolojik bağı kuvvetlendirir. Bu bağın düğüm noktaları, "toprak vaadi", kehanetlerin tarihte gerçekleşmesi (1948, 1967), "İsrail'i kutsama" ilkesi ve "Yahudi-Hıristiyan medeniyet" söylemidir. Böyle bir çerçeve, siyasal kararların yalnızca stratejik değil aynı zamanda soteriyolojik (kurtuluş tarihiyle ilgili) anlamlar taşıdığı algısını üretir. Kudüs'ün başkent kabul edilmesi, büyükelçiliğin taşınması ya da Golan'ın ilhakının onaylanması buna örnektir. Bu durumda dış politika bir iman testine, eleştiri ise inananın dayanıklılık sınavına dönüşür.

Kıyamet anlatıları ve "Seçilmiş Lider" figürü

Evanjelik siyasi teolojide Trump gibi liderler "Cyrus" arketipiyle yorumlanır. Kyros, Yahudilerin Babil sürgününden dönüşüne izin veren hükümdar olarak anlatılır. Böylece seçilmiş halk anlatısı, seküler iktidar figürleriyle birleşir. Küreselleşme karşıtı komplo imgelemleri (modern Babil, Nimrod,
tek dünya devleti) bu birleşimi besler. Ulusal egemenliğin zayıflaması "son zamanlar" paniğiyle açıklanır. İsrail'e verilen siyasal ve mali destek, eskatolojik yani kıyametle ilgili bir görev sayılır. Bu durum istisnacılığı hızlandırır. Hem ABD hem İsrail kendini "kötülüğün küresel mimarisi"ne karşı tarihsel ve ilahi bir bariyer olarak görür. Böylece normların dışına çıkmak artık olağanüstü hâlin zorunluluğu değil, ilahi planın gereği gibi görünür.


Hukukun askıya alınması: İstisna rejiminin idaresi

İstisnacılık sahada "statüsüz mekânlar" üretir. Duvarlar, kontrol noktaları, parçalanmış yetki alanları, farklı hukuk rejimleri ve "kalıcı geçicilikler" bunun örnekleridir. Olağanüstü hâl idarenin günlük rutini haline gelir. Güvenlik, hukuku destekleyen değil, hukukun yerine geçen bir kavram olur. Giorgio Agamben'in ifadesiyle burada ortaya çıkan figür "çıplak hayat"tır: Hukukun korumasından çıkarılmış ama iktidarın mutlak müdahalesine açık beden.
Filistinli varlık, ne tam yurttaş ne de tamamen dışarıdadır; iç ve dış arasındaki sınırda askıya alınmış bir yaşam sürer. Kontrol noktaları, kapatmalar ve kamp benzeri alanlar bu çıplak hayatın mekânlarıdır. Böylece istisna, yalnızca geçici bir an değil; mekânsallaşmış, süreklileşmiş bir yönetim tekniğine
dönüşür.
Etnodinsel ulus vizyonu ve militan Mesihçilik

Dini Siyonizm'in bazı sert yorumlarında kurtuluş, toprağa bağlı bir etnodinsel ulusun bu dünyada gerçekleşmesi olarak görülür. Bu anlayış, kutsal bir emir sayılır. Apokaliptik imgeler, öte dünyaya ait yargıyı bugüne indirdiğinde cennetin siyaseti dünyevi araçlarla kurulabilir hale gelir. Böyle bir vizyon, devlet ile şiddet arasındaki ilişkiyi yalnızca stratejik değil, aynı zamanda ibadet ve görev olarak da tanımlar. Achille Mbembe'nin "necropolitika" kavramı bu durumu açıklar: İktidar yaşamı düzenlemekten çok ölümü dağıtma kapasitesine dayanır. Gazze'deki kuşatma, elektrik ve suyun kesilmesi, hedefli infazlar ve sürdürülemez yaşam koşulları nekropolitikanın tipik örnekleridir. Devletin görevi artık yaşamı korumak değil, ölümün idaresini üstlenmektir. Bu anlayış, siyasal taleplerin pazarlık alanını daraltan katı bir meşruiyet çerçevesi üretir.

Karşı anlatılar: Yahudi iç çoğulluğu ve etik frenler

Yahudi düşüncesi tek bir üstünlükçü istisnacılığa indirgenemez. Kaplan'ın müdahalesinde görüldüğü gibi, ibadet dilinde reform mümkündür. Pek çok Yahudi teolog ve cemaat, seçilmişliği üstünlük değil, sorumluluk ve hizmet üzerinden yorumlar. Bu çoğulluk, istisnacılığın siyasal sertleşmesini frenleyebilecek etik kaynaklar sağlar. Ayrıca uluslararası hukuk, insan hakları rejimleri ve sivil toplum da istisna rejimlerinin kalıcılaşmasına karşı denge unsuru oluşturur. Burada mesele, bu kaynakların güvenlik söylemi tarafından yutulmamasını sağlayacak kurumsal tasarım ve dil yenilenmesidir.

Sonuç: Mitin siyasete çevrimi ve meşruiyetin yükü

İsrail istisnacılığı üç kaynaktan beslenir. (1) Teolojik: Seçilmişlik ve kutsal toprak vurgusu. (2) Tarihsel: Mağduriyetten türeyen eleştiri bağışıklığı. (3) Stratejik: Askeri ve teknolojik başarıların üstünlük retoriğine çevrilmesi. Hristiyan Siyonizmi bu üçlüyü küresel bir söylem koalisyonuna bağlayarak hızlandırır. Amerikan istisnacılığının Püriten kökenli misyonculuğu da İsrail istisnacılığının dış politika korumasına dönüşür. Sonuçta istisna geçici
bir tedbir olmaktan çıkar, norm üretiminin kaynağı haline gelir. Bu hem hukukun sınırlarını bulanıklaştırır hem de şiddeti kalıcı bir mantık haline getirir.


Bu kısır döngüyü kırmak için birkaç adım gerekir. (1) Teolojik dili hizmet ve sorumluluk ekseninde yeniden yorumlamak; (2) mağduriyet hafızasını tekil bağışıklık yerine ortak kırılganlık temelinde siyasileştirmek; (3) güvenlik söylemini ölçülülük, orantılılık ve hesap verebilirlik ilkeleriyle kurumsallaştırmak; (4) yerleşim ve kolonizasyon rejimlerini hukuk üstü değil hukuk içi denetime çekmek; (5) eleştiriyi iman testi gibi gören siyasal teolojik çerçevelerin dilsel hâkimiyetini kırmak. Aksi halde istisnacılık, kimlik onayından öte sürekli olağanüstü hâl üretme kapasitesi olarak işlemeye devam eder.

Kısacası, seçilmişlikten istisnacılığa geçiş, kutsalın dilini kuvvetin mantığına çeviren bir siyasal dönüştürücüdür. Bu dönüştürücüyü çözmek, sadece belirli politikaların eleştirisini değil, seçilmişlik anlatısının etik ve hukuki yeniden yorumunu da gerektirir. İsrail'de olduğu kadar ABD'nin Püriten mirasından beslenen küresel koalisyonlarda da mesele budur: İstisnayı yönetim tekniği olmaktan çıkarmak ve meşruiyeti üstünlükten değil, ortak insani kırılganlık ile eşit hukuksallıktan türetmektir.

Benzer Haberler

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.