07.00
Günaydın, günaydın, günaydın… Sabahın ilk saatlerinde uyanmanın verdiği huzur başka gerçekten, günü dolu dolu geçirebilirim. Yataktan çıkmadan şöyle bir sosyal medyaya göz gezdirelim. Evet telefonu uyurken yanınızda tutmayın diyorlar ama ya deprem olursa? Yardım istemem gerekirse? Telefonumdan uzak kaldığımda boğulacakmış gibi hissediyorum diye bunu bahane ettiğimi düşünüyorsunuz değil mi? Bilmem, belki de öyledir…
Dün paylaştığım post yeterince etkileşim almamış, bir bahaneyle tekrar dolaşıma sokmam lazım. Takipçi sayılarımız birbirine çok yakın ama şu varoş kadın benden daha çok reklam ve işbirliği alıyor. Acaba daha tematik bir profil mi açsaydım kendime? Şöyle foşurfoşur temizlik yapan ya da yemek tarifleri, belki de kozmetik önerileri falan… O zaman da gelecek reklamları, işbirliklerini mi sınırlamış olurdum acaba? En iyisi ben kalkıp bir kahve içeyim.
Aralıklı oruç yaptığım için öğlene kadar yemek yok. Uyanınca limonlu ve elma sirkeli su içiyorum hem arınma hem formda kalma için. Aslında yosun içmek de çok faydalıymış, kimileri de ceviz suyu içiyor. Ben dönüşümlü olarak kürler yapıyorum. Lahana kürü, soğan kürü, maydanoz kürü… Detox suyu ise gün boyu benimle zaten. Sahi en son ne zaman sadece "sade su" içtim? Neyse… Kahve kapsülünü makineye koydum, hemen bir sabah storysi atmam lazım. "Kahve kokusuyla uyananlar burada mı?" Gerekli emojileri de bulduk. Kahve makinesinin linkini ekledik. Köşelere bir yerlere
küçük puntolarla, görünmeyecek şekilde #reklam #işbirliği yazdık. Hooop, tamamdır.
Aç karna limonlu, sirkeli su, kahve derken midem alt üst. Yoga, meditasyon için sabah saatleri en güzeli. Bedenimizi esnetmeden olmaz, ruh beden bütünlüğü çok önemli ayrıca (Buraya sığ, yüzeysel spiritüel bilgiler gelecek.) Meditasyon müziğimizi açalım, gerekli ekipmanlar ve kombinim de hazır. Önce bir story tabii ki… "Şifalanalım" -ellerini birleştirmiş emoji-
9.30
Astroloğumla online görüşmem var bugün. Önümüzdeki bir ayı değerlendirmemiz gerekecek. Yeni bir markayla anlaşma yapmak üzereyim ama gezegenler buna uygun değilse ertelemek lazım. Yoga sonrası soğuk bir duş ve görüşme için hazırım. Soğuk suyla duş almak bağışıklığı güçlendirir, metabolizmayı hızlandırır, kan dolaşımı artırır, kas ağrılarını giderir, yağ yakımını destekler, saç ve cilt sağlığına iyi gelir diyor sağlıkçılar. Aslında bana iyi gelmiyor galiba, alerjim artıyor, nezleye dönüyor, boyun fıtığım da soğuk suyla iyice kasılıyor ama bu ara soğuk duş çok moda. Bir deneyelim bakalım.
Astroloğum çok donanımlı bir uzman. Şamanist şifalandırma yöntemleri ile ilgili tam bir bilge diyebilirim. Büyük anneannesinden el almış. Şifacı eli anneden geçer, bilirsiniz. Kahkaha ve çığlık terapilerinde de danışan grupları var. Ben onlara henüz katılmadım ama astrolojik öngörüleri gerçekten çok başarılı. Daha önce gittiğim bir bioenerji uzmanı önermişti 1 yıl kadar önce. O günden beri her işimi kendisine danışarak yapıyorum. Ona sormadan karar aldığımda içimde sürekli bir şüphe ve kötü bir his oluyor.
Görüşmeyi bitirmem lazım bir iki dakika içinde ama bugün çok uzattı astrolog… Gezegenler yıllar sonra ilk kez bu sıralamaya giriyormuş, retrolar varmış, benim ay burcum balık olduğu için çok etkilenecekmişim. Anlaşma yapmam için bir engel yokmuş, şükür! Birazdan diyet paketim gelecek ve günün ilk öğününü yiyeceğim. Anlaştığım yaşam koçu aynı zamanda bir diyetisyen. Eh artık hiç kimse sadece bir şeyin uzmanı değil, herkes her şeyden biraz biraz bir şeyler biliyor. Her şey hakkında fikri var, birkaç şey hakkında da uzmanlığı… Yaklaşık 2 yıldır kendisiyle çalışıyoruz. Bir ara protein diyeti yaptık, sonra Karatay diyetine karar verdik. Vegan beslendiğim zamanlar da oldu, ketojenik diyetten sonra şimdi de glutensiz beslenmeyi deniyoruz. Yiyeceklerim günde iki kez paketli halde adresime geliyor. Yaşam koçum gün boyu ne yiyip içtiğimi, neler yaptığımı, iş planlarımı, rutinlerimi velhasıl tüm hayatımı denetliyor. Moralim bozulduğunda motive ediyor, yürüyüşe çıkmak istediğimde eşlik ediyor, kararsızlıklarımda karar veriyor.
12.30
Diyet paketimde karabuğdaylı glutensiz bir dilim ekmek var. Bir haşlanmış yumurta, ceviz ve kayısı, süzme peynir, zeytin, yeşillik ve mutlaka avokado… Avokado olmadan bir kahvaltı düşünemiyorum. Bu meyve ne ara hayatımızın içine bu kadar girdi de sanki dedelerimizden kalma bir alışkanlıkmış gibi her sofrada yerini aldı anlamıyorum. Bazı şeyleri bu kadar çabuk kabullenip sanki hep oradalarmış gibi davranmamız tuhaf geliyor. Chia tohumu, kinoa, yaban mersini, frenk üzümü bir anda sabah yapılan granola ya da yulaf karışımlarının vazgeçilmezi oldu. Hele yulaf her şeyin başı… Kendisi ile yapılmayan hiçbir şey kalmadı. Yulaf poğaçası, yulaf tatlısı…
Bu sabah klasik bir kahvaltı ve yeşil çay… Yarın sabah muhtemelen bu karışımlardan biri gelecek. Bir sabah su böreği gelse mesela ya da mis gibi patates kızartması. En son ne zaman yediğimi hatırlamadığım şeyler sürpriz yapsa. Adını yazarken bile kendimi suçlu hissetmem normal mi? Yoksa bir deliliğin içine mi düştük toptan? Kahvaltının ardından almam gereken vitaminlerim var. D vitamini, biotin, magnezyum ve balık yağı sabah, kolajen tozu ise akşam. Yoksa bir şeylerin zamanını mı karıştırdım yine. O kadar çok şey kullanıyorum ki hangisi ne zamandı takip edemiyorum artık. Babaannem görse "dünyaya kazık mı çakacaksın" derdi kesin.
Cilt bakımı ve mezoterapi randevusu almam gerekiyor. Geçen ay botox için işbirliği yaptığım güzellik merkezine bir işbirliği daha teklif edeyim en iyisi. Önce geçen ayki işlemi tekrar yağlayıp ballayayım bir story atıp, sonra konuya girmek için bahanem olur. Bol filtreli bir selfie… "Kaç yaş birden gençleştim ben ya" -gözleri yıldızlı gülen surat emojisi- Güzellik merkezinin profilini de ekledim. Biraz büyütelim merkezin adını. Bitti bile.
Bedeni yenilemek ve ağrılarım için hacamat ve sülük tedavisini de denedim. Cilde de iyi geldiği söyleniyor. Aslında geleneksel yöntemler en iyisi. Ah nasıl unuttum, gelenek derken aklıma geldi. Bugün diğer mahallede organik pazar vardı. Her hafta mutlaka gidiyorum organik pazara. Marketlerde de bir ürünün organik olanı varsa onu alıyorum. Diğer ürünlerden üç kat daha pahalı ama olsun. Komşumuza köyünden gelen ürünlerden bize de hediye ederdi, sebze-meyveler, peynirler, salçalar. Burun kıvırırdık yok yamuk, yok kurtlu, yok kokuyor diye. Sokak hayvanlarına verirdik hepsini. Şimdi mumla arıyorum onları.
15.00
Ara öğünde badem, hurma ve kahve. Biraz kitap okuyup çamaşırları yıkamam gerekiyor. Deterjanlarım antialerjik, zararlı kimyasallar içermiyor. Bu tercihimden dolayı diğer büyük markalarla çalışamıyorum ama olsun. Zaten artık organik, doğal, antialerjik ürünlerin pazarlandığı bir dönemdeyiz. Nasılsa sektör buraya doğru evriliyor. Endişe edecek bir şey yok. Kurutma makinesinin zararları ile ilgili bir link paylaşılmıştı geçtiğimiz aylarda sosyal medyada. Kurutma makinesi hava çıkışındaki mikrolif salınımının çok yüksek olduğunu, bunun sağlığa ve çevreye zararlarını anlatan bir yazıydı. Hiçbir şey anlamadım, kullanmaya devam ediyorum.
Bazen diyorum ki bu kadar çok şeyi nereden ve neden biliyorum? Hangi besinin, hangi bitkinin neye faydalı olduğu, hastalıklarım ve bedenimde memnun olmadığım her şey için ne yapmam gerektiği, cildime iyi gelecek asitler, serumlar, vitaminler, hangisinin hangisi ile birlikte kullanılacağı ve kullanılmayacağı… Üstelik bu bilgiler sürekli değişiyor. Bir ara çok faydalı olan süt bugün "sakın içmeyin, hiçbir faydası yok, üstelik sindirim sistemine zarar veriyor, kilo vermenizi engelliyor" denilerek kötüleniyor. Bir dönem yasak listelerinin başında olan tereyağı artık vazgeçilmez bir besin olarak anlatılıyor. Cilt bakımında kısa bir süre önce hyaluronik asit modayken, şimdi retinoller, c vitamini serumları, peptitler havada uçuşuyor. Kırışıklıklara iyi geldiği söylenen bir şey en fazla 2-3 yıl sonra hayatımızdan çıkıyor. Bazen bu değişim öyle hızlı oluyor ki evimizde en fazla birkaç kez kullanılmış yığınla ürün öylece duruyor.
Evet çok fazla biliyorum, ama bugün doğru bildiğim yarın yalan oluyor. Bildiklerime ne kadar güvenmem gerektiğini bilmiyorum. Sadece uzmanının bilmesi gereken birçok şey hakkında mutlaka bir fikrim var. Her şeyde en iyi olmaya çalışırken hiçbir şeye yetişemediğimi fark ediyorum son
zamanlarda…
18.15
Yürüyüşe çıktım. 10 bin adımı tamamlayamadan ayağımı burktum ve eve döndüm. Malum markanın kocaman termosunu story atıp link verecektim. Yürürken bununla uğraşmaya çalışınca ayağıma taş takıldı ve yere çakıldım. Bir adaçayı yakıp evde dolaştırsam iyi olacak. Tüm gözler üzerimde, bunlar hep kötü enerji, nazar… Birazdan akşam yemeği paketim gelir. Derken zil çaldı bile. Yine antin kuntin sebze haşlamaları geldi. Kuşkonmaz, brokoli, brüksellahanası.. Yanında basmati pirinç pilavı ve körili tavuk. Bunun bir de Uzak Doğu sebzelerinden yapılan salatası var ki evlere şenlik…
Mibuna, mizuna, komatsuna, pak-choi ve amarantlı salata yiyince 100 yıl yaşayacakmış gibi hissediyor insan kendini. Sanki ülkede bitki yetişmiyor gibi sağlıklı yaşam deyince niye farklı ülkelerdeki sebze-meyveler daha sağlıklıymış gibi bir algı var anlamıyorum. Yoksa bu sağlıklı yaşam furyası belli bir alım gücüne sahip insanları silkelemek için kullanılan bir yem olarak mı estiriyor rüzgârını? Paramız ne kadar çoksa o kadar sağlıklı beslenme akımına kapılıyor olabilir miyiz? Bu yüzden de Uzak Doğu'dan gelen sebzeler ve egzotik meyvelerin pahalılığı çok sağlıklı olmalarının arkasına saklanıyor sanki. Sağlıklı olmak, genç görünmek ve uzun yaşamak belli bir zümreye aitmiş gibi artık. Halbuki önceden 100 yaşına kadar yaşayanlar Anadolu'nun bir köyünde kendi ekip biçtikleriyle, hayvanlarının mahsulü ile beslenen dedeler, ninelerdi.
22.40
Uyumadan önce almam gereken vitaminlerimi aldım. Gece cilt bakımı da tamam. Yastığıma biraz lavanta yağı damlatıyorum rahat uyku için. Papatya çayımı da içtim. Yarın yine benzer rutinlerle devam edecek. Bazen küçük tatiller, yurt dışı gezileri, lansmanlar, özel davetler eklenecek. Kasım ayı ve
yılbaşı indirim günleri link eklemekten, sosyal medyaya içerik yüklemekten bitap düşeceğim. Çok fazla ekrana, mavi ışığa maruz kaldığım için gözlerim ve cildim harap olacak. Mavi ışığın etkilerini azaltmak için başvuracağım yöntemler arayacağım sonra. O yöntemleri yine mavi ışık saçan internette arayacağım ama…
Hayatım tam da böyle bir kısır döngüde geçip gidecek. Bu gidişatın saçmalığını fark ettiğim zamanlarda ise fark edişimin sesini kısmak için nasılsa beni akıntıya sürükleyecek bir şeyler olacak. Hiçbir şey fark etmememiz için bunca bilgi bombardımanı ve uyaran şey varken, "farkındalık" kelimesinin bu kadar popüler olmasına da ayrıca bir sinir oluyorum ya, her neyse…
*Bu günlükte yazılanlar hayal ürünüdür fakat bir o kadar da hakikat içerir.