Ufuk Karakullukçu: YAPAY ZEKÂ İLE MAMUTLAR YENİDEN CANLANIR MI?

YAPAY ZEKÂ İLE MAMUTLAR YENİDEN CANLANIR MI?
Giriş Tarihi: 8.5.2024 10:48 Son Güncelleme: 8.5.2024 10:49
“Düşünen Makineler” söylemi yeni bir çağın başlangıcı gibi. Şu an yapay zekânın kullanılmadığı sektör neredeyse yok denecek kadar az. Yapay zekânın hala bir bebek olduğunu düşünürsek bu muazzam bir başarı.

Eğer bugün bu yazıyı okuyorsanız M.S. 2024 yılındasınız demektir. Küresel ısınmadan, ekolojik dengenin bozulmasından, dünyanın bir kısmındaki açlıktan ve diğer bir kısmındaki zenginlikten bahsediyor olmanız mümkün. Eğer bugünden 200 bin yıl önce yaşıyor olsaydınız, yaz dediğimiz dönemde dahi kalın kalın montlar giymeniz gerekirdi. Çünkü dünyanın büyük bir kısmını buz tabakası kaplamış olurdu. Hatta etrafınızda bugün soyu tükenmiş mamutlar dolaşıyor olurdu. Bugün bundan 200 bin yıl öncesine denk gelen döneme Buzul Çağı diyoruz. Ancak o gün böyle bir tanımlama yapmanız mümkün değildi.

Çağları geçmişteki bazı ana özelliklere göre sınıflandırma yapmak için kullanıyoruz. İşte tam da bu şekilde internetin gelişimini ve dönemlerini de sınıflandırma yapmak için belirli isimlere, dönemlere ayırıyoruz. Tarihi daha keskin şekilde dönemlere ayırabilsek de hali hazırda içinde bulunduğumuz gelişmeleri yaşadığımız anı net şekilde dönemlere ayırmak pek mümkün değil, aynı şu an internetin ve teknolojinin içinde bulunduğu dönemi tam ayıramadığımız gibi.

Bilgisayarın ortaya çıkışı ve gelişimi, internetin ortaya çıkışı ve gelişimi, teknoloji tabanlı gelişimler tüm tarihi çağlarda görülmemiş bir devrimi başlattı. Entegrasyon ve erişimin bu denli güçlenmesi coğrafi konumları tam manasıyla birbirine bağladı. Yaşı yetenler Internet Explorer ve Netscape'in varsayılan web tarayıcıları olduğu dönemi hatırlar. Daha sosyal medya dediğimiz, her gün ortalama üç küsur saatimizi harcadığımız olgu henüz ortada yoktu. İnternete bağlanmak oldukça zor, Google'da arama yapmak bile kolay değildi.

İşte bu döneme Web 1.0 çağı diyoruz. Bu dönemde içerik üreticisi değil içerik görüntüleyicisi durumundaydık. Web siteleri, portallar çevrimiçi hizmeti tanımlıyordu ve çoğunlukla tek taraflı bir iletişim vardı. Web 1.0, Web 2.0 gibi kullandığımız terimler World Wide Web'ın dönüşümünü tanımladığımız kavramlardır. Her bir kavram içinde bulunduğu durumu, web'in yetkinliğini, yeteneklerini ve kullanım şeklini tanımlamaktadır.

Web 2.0, 3.0, 4.0…

2000'li yıllara geldiğimizde Web 2.0 dönemi başlar. Bloglar, forumlar, podcast'ler artık hayatımızın birer parçası olmuştur. Bu dönem World Wide Web'in ikinci neslidir. Peki, ikinci nesli en iyi nasıl tanımlarız? Kullanıcıların tek taraflı iletişimden çıktığı ve karşılıklı iletişim içinde oldukları dönemdir. Kullanıcılar bol bol içerik üretmeye başladılar, ürettikleri içerikleri diğer kullanıcılara açık hale getirdiler. Sosyal medya dediğimiz Facebook, Twitter, LinkedIn gibi mecralar bu çağın eseridir. Sosyal medya mecraları, Youtube, Blogger gibi yapılar kullanıcıların kendi içeriklerini üreterek milyonlarca kişiye ulaşmasına olanak sağladı. Bu çağın başlangıcının sloganı "içerik kraldır" şeklindeyken çağ ilerledikçe slogan da değişti ve "iyi içerik kraldır" oldu.

Günümüze geldiğimizde ise internetin dönemini Web 3.0 olarak tanımlıyoruz. Bu kavram ilk 2006 yılınca kullanılmıştı. Ama şu an bu çağı hem geliştirip hem yazdığımız için tarihi çağlar kadar net ayırmak mümkün değil. O yüzden belki de ilerleyen yıllara bu döneme Web 4.0 diyeceğiz direkt olarak. Ya da birkaç gelişme daha yaşanacak ve ondan sonraki döneme Web 4.0 diyeceğiz.

Yapay zekâ ve gelişmiş analitik ağ gibi son teknolojiler Web 3.0'ı şekillendirdi. Web 2.0'daki şifreleme ve güvenlik sorunlarını Web 3.0, daha güvenli ve gizli hale getirdi. Web 3.0'ın iddiası daha güvenli, daha akıllı ve merkeziyeti olmayan bir ağ olmaktı. Bugün kullandığımız tüm yapay zekâ araçları bu dönemin eseridir.

Web 4.0 ise şu an içinde bulunduğumuz ama içinde bulunduğumuzu tam bilemediğimiz ya da az daha ilerideki internet çağıdır. O yüzden şimdi doğrudan kavramsallaştırmak oldukça zor. Gelecekteki olası versiyonlar ve durumlar için öngörüler dışında somut bir şeyler söylemek çok mümkün değil. Henüz 4.0'ın ne olduğuna, 4.0'ı neyin oluşturduğuna dair dünyada fikir birliği yok.

Düşünen makineler çağı

"Akıllı Web" de dediğimiz bu çağda bizi bekleyen olası durumlardan biri internete kimsenin sahip olmaması, kimsenin kontrolünde olmamasıdır. Yani hiç kimsenin sahip olamadığı internette merkezi olmayan sosyal ağlar, sosyal dünyalar gelişebilir. İkincisi ise makinelerin insan dili, insan hareketini anlaması ve insanlarla sezgisel olarak iletişim içinde olmasıdır. Bu yapay zekâ çağında yapay zekâ daha karmaşık görevleri yerine getirebilecek duruma gelecektir. İnsanlar ve makineler arasındaki simbiyotik etkileşimi hedefleyen bu çağdaki gelişimleri takip etmek oldukça heyecan verici.

Yapay zekânın en anlaşılır tanımı; gelişmiş makinelerin, bilgisayarların insan zekâsını ve problem çözme yeteneklerini simüle eden ve bunu algoritmalar sayesinde yapan teknolojilerdir. Günümüzde çok fazla Yapay Zekâ (AI) kavramını duyduğumuzdan yeni bir alan gibi hissetsek de yapay zekânın kökeni 1950'li yıllara kadar gitmektedir. Tabi ki o yıllarda günümüzdeki kadar gelişmiş bir yapay zekâ sisteminden bahsetmemiz mümkün değil.

Yapay zekâ temelinde makine öğrenmesi ve derin öğrenmeyi içeren modüller halinde çalışır. Buradaki en önemli kavram ise öğrenmedir. Çünkü yapay zekâyı güçlü kılan şey deneme yanılma ile yeni öğrenmelere erişebilme yeteneğidir. Diğer en önemli kavram ise hızdır. Çünkü bu gücün sebebi, yapay zekânın çok yüksek miktardaki veriyi bir veya bin insanın bile yapamayacağı hızda işleyip anlamlı hale getirmesidir. Tüm bunlara rağmen yapay zekâ halen gelişme aşamasındaki bir bebek gibi, dolayısıyla nereye evrileceğini, ne kadar ileri gideceğini ilerleyen yıllarda hep beraber göreceğiz.

Yıllara göre yapay zekânın gelişimini incelediğimizde 1950-1970 yılları arası nöral ağların geliştiği döneme denk gelir ki bu en az günümüz kadar heyecan verici bir dönemdir. "Düşünen Makineler" söylemi yeni bir çağın başlangıcı gibidir. 1980-2010'lu yıllarda makine öğrenimi daha popüler hale gelir ve IOT dediğimiz nesnelerin interneti ile makinelerin daha akıllı ve kontrol edilebilir hale gelmesinin temelleri atılır. 2011-2020'li yıllara gelindiğinde derin öğrenmedeki gelişmeler yapay zekânın fitilinin ateşlendiği dönemdir. Günümüzde ise yapay zekâ bazen aklımızın bile ermediği, anlam veremediğimiz, "bu kadar da yapamaz" dediğimiz birçok şeyi yaptığı bir güce erişmiştir.

YZ'nin girdiği sektörler

Şu an yapay zekânın kullanılmadığı sektör neredeyse yok denecek kadar az. Yapay zekânın hala bir bebek olduğunu düşünürsek bu muazzam bir başarı... Gelin şimdi de yapay zekânın nerelerde kullanıldığına kısa örneklerle bir bakalım. 2023'te yüzde 12,8 büyüyen ve 260 milyon kullanıcıya ulaşan Netflix yapay zekâyı sinema-film sektöründe oldukça yoğun kullanan şirketlerden. Netflix'in büyük başarısından biri abonelerinden elde ettiği verileri işlemesiydi. Big Data'ya (Büyük Veri) ve yapay zekâya ne kadar önem verdiğini, 2006 yılında düzenlediği yarışmadan anlayabiliriz.

Netflix 2006 yılında tavsiye edilecek öneriler algoritmasını yüzde 10 geliştirebilecek kişi ya da kişilere 1 milyon dolar vereceğini açıkladı. Netflix abonelerinden oluşan yüksek miktarda verinin analizini yapıyor. Böylece içeriklerinin doğru kullanıcılara gitmesini sağlıyor. Netflix abonelerinin hangi filmi ya da diziyi izlediğini ne kadar süre izlediğini, ne zaman videoyu durdurduğunu, izleme tarihi ve saatini bilecek bir algoritmaya sahip. Hatta filmlerin ekranınıza düşen tanıtım görsellerini yapay zekâ oluşturuyor. Bunu da filmin içinden sizin en çok hoşunuza gidecek ya da dikkatinizi çekeceğini düşündüğü sahnelerin görsellerini kullanarak yapıyor.

Her gün araçlarımızla en kısa ve en hızlı yolu kullanarak a noktasından b noktasına varmak için kullandığımız harita-navigasyon uygulamaları yapay zekâyı kullanıyor. Ya da taksiciler ile yolcuları uygulama üzerinden birbirine bağlayan Uber, yapay zekâ kullanıyor.

Yapay zekâ sağlık sektöründe de çığır aşmaya başladı. Röntgen, mr gibi sonuçları en az doktorlar kadar iyi yorumlayabiliyor, belirli kanser türlerini belirleyebiliyor. Kişisel sağlık asistanları günlük haplarınızı almayı unutmanızın önüne yapay zekâ ile geçiyor.

E-ticarette yapay zekâ kullanıyor. Mesela arkadaşlarınızla Bosna gezisi üzerine sohbet ettiğinizi varsayın. Bir beş dakika kadar, nereye gidilir, kaç kişi gitmek istiyorsunuz, Bosna'daki gezilecek yerler neresi gibi bir çerçevede konuştuğunuzu varsayalım. Sonra arkadaşlarınızdan ayrıldınız ve internette gezmeye başladınız ve önünüze bir reklam düştü. Reklamda şöyle yazıyor: "Bosna'ya En Uygun Tatil Turu." Bir an şok oldunuz ve dediniz ki: "Nasıl oluyor, yoksa beni dinliyorlar mı?" Evet, sizi, bizi, hepimizi devamlı dinliyorlar.

Buz dağının görünen yüzü

Yazdığımız her mesajı, her maili okuyorlar. Beğendiğimiz her sosyal medya postunu takip ediyorlar. Ama bunu manuel değil yapay zekâ ile yapıyorlar. Örneğimize hemen geri dönelim. Bosna üzerine yaptığınız sohbette ses verisi otomatik yazı verisine dönüşerek buluta aktarılıyor. Bulutta yapay zekâ ile işleniyor ve tasnifleniyor. Sonra bu veri anonim olarak reklam verme araçlarına satılıyor. Sizin konunuza uygun olarak reklam veren bir tur şirketi bunlardan hiç haberdar olmadan size reklamını göstermiş oluyor. İşte hepsi anlık ve yapay zekâ marifeti ile oluştu.

Şimdilerde son kullanıcılar yani bizler birçok yapay zekâ destekli araç kullanıyoruz. ChatGPT'den sorularımızı yanıtlamasını istiyoruz, Suno'dan verdiğimiz kelime bulutlarını kullanarak sözlerini yazıp, müziğini ekleyip şarkıya dönüştürmesini istiyoruz. Photoleap'ten çektiğimiz bir fotoğrafı yapay zekâ kullanarak editlemesini istiyoruz. Elai'den yazdığımız bir metni okuyan videolar yapmasını istiyoruz.

Bunun gibi yüzlerce yapay zekâ aracı şu an son kullanıcın kullanımına açılmış durumda. Burada farkında olmamız gereken durum ise şu; biz son kullanıcıların kullandığı tüm araçlar buz dağının sadece görünen yüzü. Bizim kullanabildiğimiz kısım bu teknolojinin yüzde 10'u bile değil. Arka tarafta durumun ne kadar ileriye gittiğini tahmin etmek bile güç.

Yapay zekâ projelerinden beni en çok heyecanlandıran ise "mamutları yeniden canlandırma" projesi. Bazı bilim adamları mamutların geniş göç modellerinin, yaşayışlarının Kuzey Kutbu'nun buz çağı bitki örtüsünü geri getireceğine, nesli tükenen mamutların yeniden ekosisteme dâhil edilerek küresel ısınma ile mücadele edilebileceğine inanıyor. Küresel ısınmayla mücadelede çözümün buzul çağına ait mamutlarda olduğuna inanıyorlar. Tüylü mamutun DNA'sı Asya filiyle yüz de 99,6 oranında eşleşiyor.

Bilim adamları gen düzenleme yoluyla yünlü bir mamutun embriyosunu ortaya çıkarmak istiyorlar. Bu embriyoyu bir Afrika filine yerleştirerek, filin yeni tüylü mamutu doğurmasını sağlamaya çalışıyorlar. Bu gen dizilimi sağlamak için de yapay zekâdan yararlanıyorlar. Deneyin 2027 yılı gibi sonuç vermesi bekleniyor. Eğer başarılı olurlarsa yapay zekâ ile ekosisteme yeniden dâhil olacak canlı bir mamutu görme şansımız olacak. Bekleyip görelim, yapay zeka ile mamutlar yeniden canlanacak mı…

BİZE ULAŞIN