Nazlı Nur Baykan: 21'inci yüzyıl hastalıklar kuşağı

21inci yüzyıl hastalıklar kuşağı
Giriş Tarihi: 22.2.2020 15:17 Son Güncelleme: 22.2.2020 15:17
Ulrich Beck’in ‘risk toplumu’ tanımı, hâl-i pürmelalimizi en iyi anlatan bilimsel terim. Bizler bir ‘risk toplumu’nun içinde doğduk, 20’nci yüzyıl bizi risklerle dolu bir gelecek tahayyülüyle büyüttü. İzlediğimiz filmler, televizyon programları, diziler, şovların hepsinde bir distopya kurgusuna ve gelecekle ilgili karamsar tablolara rastladık.

Tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar kafamıza taktığımız bir mesele "sağlıklı olmak." Çılgınca, delice sağlıklı olmak, milimetrik hesaplarla her zerremizle ilgili fikir sahibi olmak ve "iyi olduğumuza" dair uzmanlardan yorum almak istiyoruz. Spor, diyet, organik beslenme… Normalin ötesinde bir "sağlıklı yaşam fetişizmi" almış başını gidiyor.

Hastalıkları tarihin hiçbir döneminde bu kadar çok tanımış, bilmiş miydik? Peki, buraya nasıl geldik? Ne zaman başladı "hastalık hastası" olma sürecimiz ve sağlıklı olmakla ilgili takıntımız… Bunu anlamak için kuşkusuz yaşadığımız çağa dair beklentilerimiz ve korkularımızın neler olduğunu anlamak gerekiyor. Bunun için 21'inci yüzyılın en yaygın hastalıklarından, gelecek için öngörülen senaryolardan bahsetmek gerek… Bahsetmemiz gereken daha önemli bir husus ise bütün bunları neden bu kadar merak ettiğimiz…

Ulrich Beck'in 'risk toplumu' tanımı, hâl-i pürmelalimizi en iyi anlatan bilimsel terim. Bizler bir 'risk toplumu'nun içinde doğduk, 20'nci yüzyıl bizi risklerle dolu bir gelecek tahayyülüyle büyüttü. İzlediğimiz filmler, televizyon programları, diziler, şovların hepsinde bir distopya kurgusuna ve gelecekle ilgili karamsar tablolara rastladık. Milenyum yılı olan 2000'lerin bir felaketler çağı olacağı, kıyametin kopacağı gibi senaryolar durmadan kendini hatırlattı ve gündemden hiç düşmedi… Salgın hastalıkların tüm dünyayı sardığı filmler, zombiler, 2012 için beklenen yok oluş senaryoları, küresel ısınma teorileri, enerji kaynaklarının tükendiği bilgisi bizleri içten içe hep bir "hastalıklar çağı"na hazırlar gibiydi.

Çağın vebası: Kanser
21'inci yüzyılın ilk çeyreğinin sorunları; yoksulluk, küresel krizler ve bunlara bağlı olarak ortaya çıkan hastalıklardı. Dünya Bankası'nın araştırmasına göre dünya nüfusunun yüzde 40'ı yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Yoksulluk, tüm dünyanın neredeyse yarısının boğuştuğu bir problemken, hastalıkların da bununla ilişkili olması kaçınılmazdı tabii.

Bunun yanı sıra, tüm dünyayı ilgilendiren nükleer kazalar, felaketler ve bunların sonucu olarak ortaya çıkan toksik maddeler de 'risk toplumu'nu endişelere sürükleyen ve ismini duymaya çok alışkın olduğumuz salgın gibi yayılan pek çok hastalığın başlıca sebepleri arasındaydı. Bugün "çağın vebası" olarak isimlendirilen kanser, büyük oranda bir şekilde hayatlarımıza etki eden bu toksik maddelerle ilişkilendiriliyor.

Yaşam tarzı hastalıkları
Çağın hastalıklarıyla ilgili korku ve endişeler elbette ki bununla sınırlı değil.
Dünya Sağlık Örgütü'nün yaptığı araştırmalara göre modern hayatın adrenalin dolu temposu 21'inci yüzyıl hastalıklarının başlıca nedenlerinden bir diğeri. Ruhsal ve nörolojik olarak tanımlanan bu hastalıklar, bugün anskiyete, depresyon, migren ve strese bağlı baş ağrısı, alerjik hastalıklar, obsesyon ve hatta henüz anne karnında annenin yaşadığı stresten etkilenen çocuklarda büyük oranda görülen çocuk otizmi 21'inci yüzyılın ilk çeyreğinde en çok konuştuğumuz rahatsızlıkların başında geliyor.
Bunlara bilgisayar ve telefon
başında saatleri hareketsiz geçirmeye bağlı oluşan duruş bozuklukları ve buna bağlı oluşan sırt ağrıları, yine düzensiz yaşama ya da strese bağlı oluşan uyku düzensizlikleri de eklendi. Bunu yanı sıra uzmanlar, çağın hastalığının düzensiz ve hormonlu beslenmeyle yakından ilişkili olan kronik yani ömür boyu süren diyabet ve diyabete bağlı obezite olacağını öngörüyor.
Yaşadığımız yeni ritüellere bağlı olarak artan ve 21'inci yüzyılda adını sık sık duyuracağı öngörülen bir diğer hastalık ise kalp krizi. Özellikle aniden, çok yoğun tempoda spora başlamak, 30 yaş altı için, genetik faktörler de etkinse, kalp krizi riskini oldukça artıyor. Bunun dışında yine beslenmeye bağlı gelişen damar tıkanıklıklarının bir sonucu olarak yine kalp krizi göz kırpıyor. Bu hastalıkların her biri, yaşadığımız düzenin kendisinin bir hastalık sebebi olduğu gerçeğiyle bizleri yüzleştiriyor.

Virüsler ve biyolojik silah teorisi
İnsandaki hastalık korkusunu ve bu korkudan beslenen medikal sektörü sürekli ayakta tutan bir diğer alan ise zaman zaman birdenbire patlak veren virüsler. 21'inci yüzyılın ilerleyen yıllarında insanlığı ne gibi virüslerin beklediği de büyük bir merak konusu. Her geçen yıl, bildiğimiz virüslere bir yenisi ekleniyor… H1N1, Sars, Ebola derken geçtiğimiz günlerde bilgi dağarcığımıza yeni bir virüs daha eklendi. Adı Corona…
Çin'in Vuhan kentinde bir balık pazarında çıktığı düşünülen bu virüs, bugüne kadar 271 kişide görüldü, 17 kişinin ise yaşamını yitirmesine sebep oldu. Çin dışında Güney Kore, Japonya ve Tayland'da da tespit edilen Corona virüsü 2002 ve 2003'te yüzlerce kişinin ölümüne yol açan şiddetli akut solunum yolu sendromu (SARS) salgınını hatırlattığı için bütün dünya alarma geçmiş durumda.
H1N1, Ebola, Sars derken, tüm bunları daha politik yorumlayan ve adına komplo teorisi dediğimiz düşünceleri bilimsel olarak inceleyen bilim insanları da mevcut. Bu alanlarda adı sıkça geçen iddialardan biri ise biyolojik silahlar. Bu komplo teorilerine göre her yıl bir yenisini duyduğumuz virüslerin ve salgın hastalıkların pek çoğunun ardında biyolojik silahlar ve biyolojik savaşlar olabilir. Çağımızın ilerleyen yıllarında, şimdilik komplo teorisi olarak kalan bu söylentiler ne kadar doğrulanır, yaşayıp göreceğiz.

Hafızanın zamana yenik düşmesi: Alzheimer
Yaşlanmanın kaçınılmazlarından biri olarak 21'inci yüzyılda karşımıza çıkan hastalık ise Alzheimer… Uzmanlara göre yakın gelecekte daha çok yaşayacakları için insanların alzheimer gibi hastalıklara daha sık yakalanacağı sonucu ortaya çıkıyor. Halk dilinde bunama olarak bilinen Alzheimer zihin işlevlerinde kaybı niteleyen bir kelime ve aslında bunamanın bir türü. Burada önemli olan nokta bu hastalığın normal bir zihinsel gelişme sonrasında bu işlevlerin kaybıyla ortaya çıkması.
Alzheimer yeni bir hastalık olmasa da araştırmalara göre artış gösteriyor çünkü Alzheimer ile ilgili en önemli unsur yaş faktörü. Yaşlanma durdurulamadığı için bu hastalık kaçınılmaz oluyor. Günümüzde tüm dünyada hastalığın en hızlı arttığı yaş grubunu 65 yaş ve üstü oluşturuyor. Alzheimer hastalığı 65 yaş üstü 100 kişiden 8'inde görülüyor. Günümüzde Türkiye'de de 300 bin civarında Alzheimer hastası olduğu düşünülüyor.
Uzmanlar, Alzheimer'in tüm dünyada 30-40 yıl sonra en önemli sağlık sorunu olacağını vurguluyor. Yapılan gen terapisi ya da kök hücre tedavisi araştırmalarından yola çıkan uzmanlar bir asır sonra Alzheimer, kanser gibi yüzyılın çaresiz hastalıklarının da ortadan kalkacağını öngörse de, bu hastalık 21'inci yüzyıl boyunca epey konuşulacak gibi görünüyor.

Son "trend" hastalık: Yaşlılık
1900'lerin başlarında ortalama yaşam süresi 45'lerdeyken, bu oran günümüzde gelişmiş ülkeler bazında 80'leri bulmuş durumda. Toplumsal sağlık bilincinin ve koruyucu hizmetlerin artması bunun en büyük sebebi… Peki, şimdi ne olacak? Ömrümüz uzadı ama uzayan ömrümüzde bizi neler bekliyor acaba? Doğru tahmin: Yaşlılık…
İlerleyen ömür, aslında aynı zamanda yaşlılık süresinin artması anlamına geliyor… Artık yaşlanmanın getirdiği rahatsızlıkların dönemi… Ancak bir sorun var: Yaşlanmak istemiyoruz… Yaşlılık yaşı eskiden 40 ve üzeri kabul edilirken, bugün 70'lerine dayanmayan biri henüz yetişkinlik döneminde kabul ediliyor ve yaşlı kategorisine alınmıyor. Yaşlanmayı geciktirmek için elimizden geleni yapıyor, yaşlanmaktan ölesiye korkuyoruz.
Uzmanlara göre, yaşlanma korkusu ilerleyen zamanlarda öyle boyutlara ulaşacak ki, yaşlanmanın kendisi bir hastalık olarak görülmeye başlanacak. Buradan anlaşılıyor ki, 21'inci yüzyılda kendimize bir hastalık olarak dert edineceğimiz önemli mesele "yaşlılık" ve yaşlılığa bağlı meydana gelen "fiziksel problemler" olacak gibi. Görünen o ki, 21'inci yüzyılın ilerleyen yıllarında yaşlanma karşıtlığı daha da büyük bir "sağlık pazarı"na dönüşecek…

Hastalık hastalığı, ilaç müptelalığı: Hipokondriyazis
Tüm bu yükselen hastalık ve virüs trendleri ise Beck'in 'risk toplumu' teorisini doğrular nitelikte. Bu durum ise bütün bir insanlığı topyekûn büyük bir hastalık ve ölüm korkusuyla dolduruyor. Böylece içinde yaşadığımız yüzyılda, hastalığın tedavisinden daha çok, sağlıklı hâlin korunması önem kazanıyor. Her an kontrol edilebilir bir sağlık için "check-up" kültürü yaygınlık kazanıyor, hatta çoğu insan için bu bir statü göstergesi hâline bile gelmiş durumda… Bu durum sağlığın kapitalist bir pazara dönüştüğünün en belirgin örneği…
Hasta olmadığı hâlde doktora giden, kendinde hastalık arayan insan sayısı günden güne artıyor. Bu durum ortaya "hastalık paranoyalı bir toplum" çıkarıyor ve sürekli sağlıklı ve normal olmak isteyen insanlar üzerinden büyük bir sektör işliyor. Nitekim 2020'ye ulaştığımız şu günlerde geriye dönüp baktığımızda, kelimenin tam anlamıyla delirdiğimizi görebiliriz.
Yaşlanmaktan, hastalanmaktan daha da ötesinde ölmekten ölesiye korkar olduk. Bu öyle bir seviyeye ulaştı ki, bu korkunun kendisi bir hastalık olarak bile tanımlandı: "Hastalık hastalığı", tıp diliyle "hipokondriyazis". Bu kişiler, tıbben bir rahatsızlığı olmadığı hâlde doktorlara güvenmiyor ve inatla kendinde bir hastalık olduğuna inanıyor. Bu nedenle o doktordan bu doktora koşan hipokondriyazisliler, nihayetinde psikiyatri kliniğine yönlendirildiklerinde de durumu kabullenmemekte direniyor… Sağlığın bir takıntıya dönüştüğü çağımızın ilerleyen günlerinde bu hastalığa yakalananların artması işten bile değil…

Distopik hastalıklar çağı
Bunların yanı sıra bugün ne kadar bilim kurgu filmlerine aitmiş gibi görünse de teknolojinin hayatların ayrılmaz bir parçası hâline gelmesiyle birlikte bedensel fonksiyonlar ve psikoloji üzerinde de çeşitli değişimler, buna bağlı olarak "ürkütücü" görünen hastalıklar öngörenler de var…
Örneğin sanal gerçeklik bağımlılığı ve buna bağlı olarak ortaya çıkan "dissosiyatif gerçeklik bozukluğu". Bu hastalık teknolojiyle birlikte artık gündelik hayatın bir parçası hâline gelen artırılmış gerçeklik uygulamalarının kişilerin gerçeklik algıları üzerindeki etkisiyle ortaya çıkacak. Düşünün, uzakta olan sevdikleriniz ile artırılmış gerçeklik uygulamaları ile ileride dip dibe olabileceksiniz, hatta tanımadıklarınızla bile. Bu durum reel düzlemle sanal arasındaki ayrımın muğlaklaşmasını ve kimlik bellek, algı ve çevre ile ilgili duyumları gibi bir bütün halinde çalışan sistemlerin bozulmasını getirebilir.
Bunun yanı sıra, teknolojinin tıp alanında yaptığı devrimler, yeni hastalıkların önünü açabilir. Bu konudaki öngörülerden biri hasar gören organın yerine geliştirilen mekanik organın nakledilmesi sonucu insan vücudunun bu makinelere karşı gösterebileceği reaksiyonlar. Bu reaksiyonlar, sinir sistemi uyumsuzluğu ya da kan zehirlenmeleri olabilir. Tıpta gelişen bir diğer alan ise nanoteknoloji… Ancak pek çok alanda olduğu gibi bu alanda da ilerde yapılan yanlış uygulamaların çeşitli hastalıklara hatta insan üzerinde DNA değişimlerine bile sebep olabileceği düşünülüyor.

BİZE ULAŞIN