Gökhan Ergür: Uzlaşılamayan terör tanımı

Uzlaşılamayan terör tanımı
Giriş Tarihi: 5.4.2016 16:56 Son Güncelleme: 15.4.2016 14:53
Gökhan Ergür SAYI:23Nisan 2016
Terör, bizleri emniyetsiz, sahipsiz ve geleceksiz bırakma gayretindedir, sadece bugünümüzü değil, oluşturduğu travmalarla geleceğimizi de elimizden alma isteğindedir.

İnsan dediğimiz karmaşık yapı sahip olduğu; düşünme, imgeleme ve planlama gibi birçok üst düzey bilişsel yetenekleri sayesinde diğer canlılardan ayrılır. Mevcut uygarlığın dünyevi temelini oluşturan bu yeteneklerin en önemlisi, insanın kendi varlığının yani benliğinin farkına varmasıdır. İnsanın kendi varlığından haberdar olması atılan ilk adım olup, sonrasında gelen çevreyi fark etme ve anlamlandırma, kişide belli başlı kaygılar doğurur, bunların en büyüğü ise insanın her seferinde çaresiz kaldığı ölüm kaygısıdır.

Sosyal psikologların geliştirdiği Terör Yöntemi Kuramı'na göre kişi bu kaygıdan kurtulmak için; inançlar, nesneler, değerler ve ideolojiler gibi fiziksel olmasa da sembolik olarak bir ölümsüzlük kalkanının arkasına saklanır. Kendine güvenli bir alan oluşturan kişi, ait olduğu ve inandığı grubun/düşüncelerin mutlak doğruluğuna ve dünya için bir kurtuluş yolu olduğuna ikna olur. Kendini ve ötekini fark eden insan için kırılma işte tam bu noktada gerçekleşir.

Kişinin dünya görüşünü yanlışlayan veya onun sahip olduğu değerlere aykırı ve alçaltıcı eylemler yapan kişilere yani ötekine karşı; kızgınlık, öfke, sözel ya da davranışsal şiddet, en sonunda da yok etme davranışı sergilenerek, kişinin varoluşuna ve benliğine yüklediği kutsal anlam (temelde ölümsüzlük) muhafaza edilmeye çalışılır. Yaşadığımız terör eylemleri, ötekinin dünya görüşünü, sembollerini ve her şeyden önemlisi yaşamını hedef alarak kendini ilkelce korumaya çabalar fakat kendinin de bir öteki olduğunu ve aynı şiddet eylemlerini üzerine çektiğini yani terörün terörü doğurduğunu fark edemez.

Bütün dünyanın kafası karışık

Örgütlü bir biçimde, zor ve şiddet kullanarak kaygı oluşturup politik amaçlarına ulaşmayı hedefleyen eylemlere terör diyebiliriz fakat endişe verici olan şu ki; uluslararası düzeyde ortak bir terör tanımı hâlâ mevcut değil. NATO ve Birleşmiş Milletler gibi uluslararası sözleşmelerin net bir terör tanımı olmadığı için kimlerin ya da hangi grupların terörist olarak kabul edileceği konusunda resmî olarak bütün dünyanın kafası karışık. Terör konusunda yaptığı akademik çalışmalarla bilinen Boaz Ganor'un ifadesiyle: "Bir tarafın vatan haini ya da terörist olarak gördüğü kişi veya grupları diğer taraf özgürlük savaşçısı ya da milli kurtuluş üyesi olarak görebiliyor."

Üzerinde uzlaşılamayan terör kavramı, bu açıktan yararlanıp masum insanları katletmeye devam etmekte. Çok yakın bir örnek; ülkemizde yıllardır katliamlara imza atan PKK terör örgütünün son dönemdeki bombalı eylemleri ve bu eylemlere dolaylı yollardan destek veren Belçika'nın PKK terör örgütüne şehir meydanında çadır açtırıp teröristleri koruması üzerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan şunları söylemişti: "Ankara'da patlayan bombanın, terör örgütü yandaşlarına şov yapma imkânının sağlandığı Brüksel'de veya Avrupa'nın herhangi bir şehrinde patlamaması için hiçbir sebep yok." Dört gün sonra Belçika'nın başkenti Brüksel'de patlayan bombalar neticesinde 34 masum öldü ve 230 kişi yaralandı. Bu ibretlik acı olay umarım terörün evrensel bir tehdit olduğunu ve bir gün hepimizi vurabileceğini bütün dünyaya göstermiştir.

Kim ve niye?

Terör temel olarak, kişilerin olumlu bir benlik algısına sahip olmak ve kendilerini güvende hissetmek için sığındıkları toplumsal gruplara zarar vermeyi amaçlar. Grup kimliğini ve güven duygusunu hedef alan terör eylemleri hem fiziksel hem de psikolojik açıdan yıkıcıdır. Terör, kendimize yurt edindiğimiz topraklara ve o topraklar üzerinde kurduğumuz rüyalara doğrudan saldırarak bizleri emniyetsiz, sahipsiz ve geleceksiz bırakma gayretindedir, sadece bugünümüzü değil, oluşturduğu travmalarla geleceğimizi de elimizden alma isteğindedir.

Terör eylemlerine karışan kişilerin psikopatolojik rahatsızlıklara sahip anti sosyal kişiler hatta psikotik bozukluk sergileyen kişiler olduğu yaygın bir kanıdır fakat son yıllarda teröristlerin psikolojik özelliklerini değerlendirmek ve karşılaştırmak amacıyla yapılan nicel ve nitel araştırmalarda teröristler ile diğer gruplar arasında belirgin bir fark bulunamamıştır. Genel olarak; benlik saygısı düşük, insanlarla duygusal iletişimde güçlük çeken, hoşgörü limiti sınırlı, totaliter dünya görüşüne sahip, çocuk sahibi olmayan, üretici düşünemeyen ve dinî inançları zayıf kişilerin terör eylemlerine yatkın olduğu bilinmektedir.

Üçüncü taraf

Terör eylemlerinde, görünürde terörü uygulayan ve teröre maruz kalan iki taraf olduğu sanılır fakat teröristlerin asıl hedeflediği uzakta olanlardır, yani üçüncü taraf. Teröre dolaylı ya da sembolik yollardan maruz kalanların (medya aracılığıyla teröre şahitlik edenler, terör eylemlerinde hedef alınan sembolik hedeflere kültürel yakınlığı bulunan kişiler) sayısı günden güne artmakta ve buna bağlı olarak terörün etki alanı genişlemektedir.

Teröre doğrudan ya da dolaylı olarak maruz kalan kişilerin tepkileri; ilgilenmeme, empati/sempati kurma ya da travma olmak üzere üç farklı şekilde gerçekleşebilir. Kişi fiziksel olarak çok uzakta gerçekleşmiş ve kültürel olarak kendisine yakın bulmadığı taraflar arasında gerçekleşen olaylarda ilgilenmeme tavrını benimseyebilir (dünyanın birçok ülkesinin Türkiye'deki terör olaylarıyla ilgilenmemesi gibi). Diğer taraftan olay fiziksel olarak kendisine uzak bir yerde gerçekleşmiş olsa bile, taraflardan biriyle sembolik ya da kültürel olarak özdeşleşmesi gibi durumlarda, söz konusu tarafla empati/sempati kurabilir. (Fransa'daki terör eylemlerinin ardından dünya liderlerinin Fransa'da kol kola yürümesi gibi). Olaya hem kültürel hem de fiziksel olarak yakınlık bulunması halinde ise terör eylemine doğrudan ya da kitle iletişim araçları aracılığıyla maruz kalan kişiler çeşitli ölçülerde travma geçirebilirler.

Farklı bir terör dalgasıyla karşı karşıyayız artık. Geçtiğimiz yıllarda küçük grupları hedef alan saldırganlar şimdilerde öldürebilecekleri kadar çok insanı öldürerek tüm dünyaya gözdağı verip ekranları başındaki milyonlarca kişiye korku salmakta. Sinema, tiyatro, stadyum, metro, havaalanı, alışveriş merkezleri gibi hayatın aktığı yerleri hedef seçen terör örgütleri hep yanı başımızda olduğunu ve istediği zaman, istediği ortamda canımızı yakabileceği mesajını veriyor.

Terörün tamamlayıcısı: Medya

Terör, medya olmadan yaşayamaz. Bir başka deyişle, terör, medya kanallarını kullanarak toplumun tüm bireylerinin potansiyel kurban haline dönüşmesine neden olmaktadır. Bu tip örgütlerin amacı medya sayesinde eylemlerini duyurmak, daha büyük kitlelere hitap etmek ve yaptıkları bu kara propaganda sayesinde zihinlerde hasar bırakıp isimlerini canlı tutmaktır. Bireyselleşmiş kültürlerde, medyanın etkisi toplulukçu kültürlere göre daha fazladır. Bu durum terörün ve şiddetin, bireyselleşmiş kültürlerde üçüncü kişiler üzerinde daha kolay etkili olabildiğini göstermektedir. Yapılan çalışmalar, bireyselleşen ve teknolojiyi yaşamında yoğun olarak kullanan bireylerden oluşan toplumların, kitle iletişim araçlarından gelen mesajları içselleştirmeye daha açık olduklarını göstermektedir. Bunun farkında olan terörist gruplar kendilerine yandaş toplamak ve mesajlarını üçüncü kişilere duyurmak amacıyla hem klasik kitle iletişim araçlarını hem de interneti yoğun olarak kullanmaktadır. DAİŞ elebaşı Ebu Bekir el Bağdadi'nin ve birçok örgüt liderinin Twitter'da aktif olarak paylaşımlar yapması gelişigüzel değil sistemli bir harekettir.

Terör eylemlerinden sonra olay yerinden yapılan canlı yayınlar, yıkık binalar, yaralı insanlar ve ağlayan vatandaşların kamuoyuna servis edilmesi terörist eylemin eksik kalan kısmının tamamlanmasıdır. Aynı şekilde Twitter, Facebook ve Instagram gibi sosyal mecralarda yaşanan terör olayı ile ilgili paylaşılan her kötü fotoğraf ve haber olayın şiddetini artırmaya ve kendi yurttaşlarımızın psikolojik sağlığına darbe vurmaktan başka bir işe yaramamaktadır.

Terör eylemleri sonrasında; yayın yasaklarının getirilmesi, internete erişimin engellenmesi, yazılı ve görsel basına müdahale edilmesi, vatandaşlarının sağlığını korumakla yükümlü olan devletin asli vazifesidir. Bu sayede terörün etki alanı daraltılacak, vermek istediği mesaj engellenecek ve vatandaşların yaşayacağı psikolojik sıkıntıların önüne geçilmiş olunacaktır fakat her ne hikmetse sayın her şeyi bilen özgürlükçü aydınlarımız, bu önlemleri hak ihlali olarak adlandırıp ülke insanının psikolojik sağlığını göz ardı ederek, yanlışı, tutuldukları muhalif hastalık sebebiyle kör bir inatla savunmaktadırlar.

Terörün ruhsal etkileri

Toplumun tüm fertlerini potansiyel kurban haline dönüştürmeye çalışan, kişinin psikolojik bütünlüğünü, güvenlik ve kontrol edebilirlik duygusunu, geleceğe yönelik umutlarını ve rüyalarını hedef alan terör eylemleri neticesinde; kızgınlık, reddetme, odaklanma bozukluğu, uyku bozukluğu, endişe, kaygı, depresyon, travma sonrası stres bozukluğu (TSBB) ve panik atak bozukluğu görülebilir. Çok rahatsız edici, beklenmedik şekilde oluşan, travmayı tekrar yaşıyormuş gibi görüntüler (flashback) veya kâbuslar görme, yaşanılan olayı hatırlatan bir şey olmasa da sürekli olayın akla gelmesi ve olay hatırlandığında çarpıntı, terleme gibi bedensel rahatsızlıklar da terör eylemlerine doğrudan ya da dolaylı olarak maruz kalan kişilerde görülen belirtilerdir.

Terör eylemleri neticesinde kişi hissettiği varoluş kaygısıyla beraber kendine çekilir ve duygusal olarak kepenk indirmeye meyleder. İş, okul, alışveriş gibi rutinlerini askıya alarak yaşadığı endişeyi ve depresif belirtileri besleyen birey, sevdiklerine de bu şekilde yaşamaları konusunda telkinlerde bulunur. Sokağa çıkmama, kalabalık yerlerden uzak durma, toplu taşımayı kullanmama gibi kaçış davranışları yaşanılan travmayı artırarak bu tip belirtilerin artmasına ve sosyolojik olarak da terörün hedeflediği amaçlara ulaşmasına katkı sağlamaktadır.

Yaşadığımız bu topraklar yüzyıllardır sahip olduğumuz ve büyüttüğümüz umudumuzdur. Zor bir coğrafyadayız; yasımız, acımız, gözyaşımız hiç dinmedi. Yaşadığımız toplumsal travmaları atlatmaya fırsatımız olmadı, biri bitmeden öteki başladı ama buna rağmen dimdik durduk, birbirimizden vazgeçmedik. Biz birbirimize mecburuz, ötekileştirdiğimiz, yok saydığımız, acısını görmezden geldiğimiz kim varsa onunla beraber oturmaya, konuşmaya, derdini anlamaya ve dert anlatmaya mecburuz. Terörden politik menfaat devşirenlerden, bize birilerini hedef gösterenlerden ve düşmanlık dilini en acılı günlerimizde bile sürdürenlerden uzak durun! Korkmayın, sokaklarda, meydanlarda, parklarda, duraklarda, kısacası vatan bildiğimiz bu toprakların her bir karışında gururla ayakta kalın, düşmana fırsat vermeyin ve öteki mahalledekine merhamet edin. Terörü ve düşmanlığı alt etmenin tek yolu, kalplerimizi kuşatacak merhamettir.

BİZE ULAŞIN