Remzi Kopar: İslamcı kadın özgür mü?

İslamcı kadın özgür mü?
Giriş Tarihi: 7.5.2015 15:09 Son Güncelleme: 8.5.2015 12:27
Remzi Kopar SAYI:13Mayıs 2015
Zehra Yılmaz'ın İletişim Yayınları'ndan çıkan Dişil Dindarlık adlı kitabı Türkiye'de İslamcılığın ve İslamcı kadın hareketlerinin dönüşümünü inceliyor. "Bugün Türkiye'de yeni bir dindarlık icat edilmektedir. Her ne kadar bu icat kendine özgü yerel özellikler taşısa da küreselleşmenin yarattığı etkilerden de bağımsız değildir" diyen Yılmaz, bugünkü yeni İslam modelinin Müslümanlar kadar Müslüman olmayanlar tarafından da desteklendiğini söylerken, aslında İslamcılığı Batı'nın 'makbul İslam' algısı üzerinden tartışmaya açıyor. Bu yönüyle, ele aldığı konuya oryantalist bir refleksle bakmaktan kaçınma iddiasıyla başladığı çalışmasında, İslam'a ve Türkiye'deki İslami camiaya yabancı seküler bir akademisyenin bugüne kadar defalarca söylenmiş olanları tekrar etmesine benzer bir tablo sunuyor.

Yılmaz, Türkiye'de İslamcı hareketin neoliberal politikalara eklemlendiğini ve küreselleşmeci İslamcı hareketin ürettiği alternatif kültürün, egemen sistemin yeniden üretimi sürecine küreselleşme bağlamında dahil olduğunu iddia ediyor. Tezine dayanak oluşturabilmek için de Fethullah Gülen yapılanmasını kendisine örnek alan Yılmaz, İslami camiada her zaman tartışmalı olan ve bugün artık neredeyse toplumsal hiçbir dayanağı kalmamış olan Gülen yapılanması üzerinden İslami hareketlerin ve cemaatleşmenin kapitalizmle vazgeçilmez bir uyum içerisinde olduğunu öne sürüyor.

İslamcı hareketin 1990'lar sonrası dönüşümüne odaklanırken de, temel olarak İslamcı kadınların bu süreçte nasıl rol aldıklarını inceleyen Yılmaz, İslamcı kadın hareketini iki döneme ayırıyor. İslamcı kadın hareketinde asıl değişikliği yaratan ve 1990'lar ile sonrasında iz bırakan kadınların ikinci nesil olarak tanımladığı 50'li 60'lı yıllarda doğan İslamcı yazar ve aktivistler olduğunu söylerken, ikinci dönem İslamcı kadınların önceki dönemlerden farklı olarak özellikle 1980'lerin ikinci yarısından sonra İslami camianın erkeklerine karşı ciddi eleştiriler getirdiklerini belirtiyor. "İlk dönem İslamcı kadınlar, erkekleri takip eden 'dava' kadını görünümü vermekteydiler. Bu dönemin kadınları, kadın meselesi üzerine düşünmekten çok kimliklerine tehdit olarak gördükleri seküler sistemle mücadele etmeyi, bu nedenle de erkeklerin arkasında, onları izleyenler, 'tamamlayanlar' olarak hareket etmeyi yeğlemişlerdi. 1990'lardan sonra ortaya çıkan İslamcı kadın hareketiyse İslam'ın ataerkil yorumlarına ve bunun üzerinden Müslüman kadının ikincilleştirilmesine bir itiraz olarak ortaya çıkmıştı." Yılmaz, günümüzde yeni bir İslamcı kadın hareketinden bahsetmenin mümkün olmadığını, hâlâ hareketin sürükleyicisinin ikinci nesil kadınlar olduğunu da ekliyor.

Yılmaz, Türkiye'deki İslamcı kadınların dindarlığın yeniden inşası ve yaygınlaştırılması sürecinde önemli roller üstlendiklerini, ancak esas olarak kadınların kamusal alanda daha fazla görünür olmasının kadınları 'özgürleştirici' bir pratik olmasından daha çok kadın ve erkek arasında cinsiyetçi görev dağılımının yeniden yapılandırılmasının yeni bir biçimi olduğunu öne sürüyor. Ayrıca bu süreçte dindarlığın kadınlar eliyle yeniden kurulduğunu, yani dişilleştiğini iddia ediyor. "Şiddet yanlısı olmayan, sivil inisiyatiflere açık, müzakere edilebilir bir İslam yorumunun küreselleşme bağlamında yeniden şekillenişinde, İslamcı kadınlar eleştirileriyle hem hareket içinde erkeğe bağımlı görülen geleneksel Müslüman kadın profilini, hem de oryantalist perspektifin çizdiği 'ezilen' Müslüman kadın modelini eleştirmiştir. Hatta kadınlar yer yer kadın hakları söyleminden faydalanarak İslamcı erkeklerden daha özerk hareket edebilme kabiliyeti de kazanmıştır. Fakat kadınların kamusal görünürlüğünün ve etkinliğinin artmasını sağlayan bu özerkleşme durumu İslamcılığıın küreselleşme için Batılılaşmayla farkını ortaya koyma aşamasına geldiğinde İslami kültürelci dili yeniden üretmiş, daha açık bir ifadeyle Müslüman kadın bedenini toplumsal ahlakın sınırlarını belirleyen ve hatırlatan bir unsur olarak tanımlayan geleneksel yaklaşımı sürdürmüştür. Buna bağlı olarak da, İslami esasın asıl korunduğu alanın kadına ilişkin konularla sınırlandırılması doğal olarak dindarlığı dişilleştirmiştir."

İslamcı kadınların özellikle söylem anlamında feminizmden faydalandıklarını ancak kendilerini çoğunlukla 'Müslüman' olarak tanımladıklarını söyleyen Zehra Yılmaz, Müslümanlık üst kimliğinin yeterince kapsayıcı bulunmasını ve aileyle ilgili geleneksel yaklaşımların değişmemesini kadınların özgürleşmesi önünde bir engel olarak görüyor. "Kadınların İslamcılık içinde performatif olarak öğrendikleri güçlenme pratikleri kadınları güçlendiriyor fakat özgürleştirmiyor, bunun ötesinde büyük ideal olarak İslamcılığı yeniden üretiyor. Kadınlar kendilerini bu idealden ayrıştırmadıkları sürece İslamcı hareket içindeki edimlerinin 'güçlenme'den 'özgürleşme'ye doğru dönüşmesinin imkânları oldukça sınırlı görünüyor." diyen Yılmaz, ilk bakışta fark edileceği gibi özgürleşme kavramını tamamen Batılı bir perspektifle ele alıyor. İslamcı kadınların 'Batılı özgür kadının' değerlerini benimsemeden özgürleşemeyecekleri gibi oldukça problemli bir yaklaşımdan hareketle, İslamcı kadınların hareket alanlarını da daraltan bir bakış ortaya koyuyor.

Yılmaz'ın doktora tezi olarak hazırladığı çalışma yeni bir şey söylemediği gibi, İslamcı hareketi anlamaya mı yoksa kafasındaki İslamcılığa çeşitli dayanaklar oluşturmaya mı çabaladığı sorusunu da sorduruyor.
BİZE ULAŞIN