Remzi Kopar: Mutluluk diktatörlüğü

Mutluluk diktatörlüğü
Giriş Tarihi: 1.4.2015 17:11 Son Güncelleme: 17.4.2015 10:20
Remzi Kopar SAYI:12Nisan 2015
Mutlu Olma Sanatı ve Mutsuz Olmak kitapları, özellikle bir arada okunduklarında mutluluk ve mutsuzluk üzerine ciddi bir sorgulama yapma imkânı sağlıyor. "Peki ama nasıl oluyor da siz, insan için yalnızca normal, olumlu olanın… kısacası, yalnızca refahın, mutluluğun yararlı olduğuna böylesine kesin, kendinize büyük bir güvenle inanabiliyorsunuz?"

Dostoyevski, Yeraltından Notlar adlı romanında muhatabı belli olmayan bu sorunun ardından, yalnızca mutluluğu, esenliği sevmenin kendi düşüncesine göre çirkin olduğunu söylüyor. Çok defa, sürekli mutlu olan, hiç melankolik bir anına şahit olmadığımız insanların nasıl bu kadar mutlu olabildiklerini düşünmüşüzdür. Kendilerine sorduğunuzda, çoğunlukla pozitif düşünmekten bahsederler. Ancak hayatlarında hiç kötü giden bir şey yok mudur? Çevrelerinde hiç onları üzecek şeyler görmüyorlar mıdır? Belki de o klişedeki gibi, dışarıya mutlu görünüp içlerinden kan ağlıyorlardır. Peki ama neden mutlu olma, mutlu görünme ihtiyacı hisseder insan? Wilhelm Schmid, Mutsuz Olmak adlı kitabında hem bu soruya, hem de Dostoyevski'nin sorusuna cevap arıyor. Bertrand Russell ise Mutlu Olma Sanatı adlı kitabında bu iki sorunun da gereksizliğini ispatlamaya, mutluluğa giden yolları keşfetmeye çalışıyor.

Russell, kitabında mutluluğun mümkün olup olmadığını araştırıyor; mutlu olmak için neler yapılması gerektiğini, mutluluğa nasıl ulaşılacağını anlatıyor. Wilhelm Schmid ise mutluluğun zaruri olup olmadığıyla ilgileniyor. İnsan hayatında başarısızlığın ve mutsuzluğun da olduğunu, başarının bir zorunluluk olmadığını söylüyor: "Mutluluk normatif bir anlam kazanmış bulunuyor, yeni bir norm nakşediyor insanın alnına: Mutlu olmak zorundasın, yoksa hayatı yaşamaya değmez." Russell ise tam olarak Schmid'in eleştirdiği gibi mutluluğu yüceltiyor: "Akıllı adam, koşulları elverdiğince mutlu olur ve evreni anlamaya çalışırken acı duymaya başladığı noktada, başka düşüncelere geçer." Russell'ın bahsettiği mutluluk, insanın kendisinden uzaklaşmasıyla mümkün olabiliyor; örneğin dinler, insanın iç muhasebe yapması, ona göre mutsuzluğun kaynaklarından ve bu yüzden de uzak durulması gereken şeyler: "Koyu bir din eğitimi görmüş her insan gibi ben de, günahlarım, çılgınlıklarım, eksikliklerim üzerinde düşünür dururdum. Sonra yavaş yavaş kendime de, kusurlarıma da aldırış etmemeyi öğrendim. İnsanın kendisiyle ilgilenmesi, hiçbir zaman verimli bir uğraşıya yol açmaz."

Bertrand Russell'a göre mutluluk, ulaşılması gereken en yüce erdemlerden biridir; mutsuzluk ise kaçınılması gereken lanetli bir ruh halidir ve bütün kötülüklerin kaynağıdır. Russell, insanın yaptığı işten keyif alması ve tatmin duygusu yaşamasıyla mutluluğa ulaşabileceğini düşünür. Buna örnek olarak da modern dünyada bilim güçlü olduğu ve durmadan ilerlediği için bilim insanlarının mutlu olduğunu, yaptığı resimleri halk anlamadığı için tavan arasında soğuktan titreyen ressamın ise mutsuz olduğunu anlatır. "Mutluluğun ve iyiliğin sırrı, keyif duygusuna sahip olmaktır" diyen Russell, mutluluğu dünyaya uyum sağlamak ve mümkün olan en fazla hazzı almak olarak yorumlar: "Çilek, çileği seven için iyi, sevmeyen içinse kötüdür. Ne var ki çileği seven, ondan zevk alır, sevmeyense almaz; bu bakımdan da yaşamak zorunda oldukları dünyaya birincisi daha iyi uyum sağlamıştır ve hayattan daha çok haz almaktadır."

'Mutluluk diktatörlüğü' tehdidinin mutsuz olmaya pek alan bırakmadığından bahseden Schmid ise, modern çağda giderek daha çok insanın anlam yoksunluğu çektiğini ve aradıkları bu anlamı mutlulukta bulmayı umduklarını söylüyor. "Fakat mutluluk anlamı ikame edemez. Mutluluğa erişme çabasındaki ısrar, anlam yoksunluğunun yol açtığı çaresizliğin bir işaretidir sadece." diyen Schmid, insanların mutluluk beklentisiyle tüm güçlerini tükettiklerini anlatıyor: "Çöküşe karşı koyabilmek için çılgınlar gibi mutluluğun peşinde koşarlar, habire mutluluktan dem vurulması bundandır. Böylece başka bir stres meydana gelir; mutlu olma stresi. Nefes alıp veren bir mutluluk değildir bu, kemale ermenin mutluluğu değildir. Pozitif olana, mutluluğa dönük ısrarlı çaba, bu anlamda insanı tükenmişliğe sürükleyebilir."

"Keyfi yerinde olmak mecburi olursa, her aksaklık büyük bir arızaya dönüşür" diyen Schmid, son yıllarda Batı'yı fetheden ve adeta bir din olarak algılanan 'pozitif düşünme' söylemini de eleştiriyor ve hayatın bereketinin sadece olumlu şeylerden ibaret olmadığını vurguluyor: "Ancak zıtlıklar arasındaki tecrübelerin olanca genişliği, kemale ermiş, dolgun bir hayatın heyecanını kazandırır insana."

Schmid'e göre, hayatın ötesinde bir anlam olmadığını düşünen modern toplum, her şeyi şu biricik hayatta yakalamaya dönük çileli bir gayret içindedir. Elde onun ötesinde bir şey olmadığına göre, tüm düşler bu tek ve sonlu dünyada gerçekleştirilmelidir. Melankolik kişi ise, bedensel sonluluğunun ince derisiyle, sonsuz enerji kaynaklarına sahip olmadığını hisseder; "Bu dünya ile öteki dünya arasındaki metafizik boşluğun ve bu dünyada kalıcı bir yurt tutamamasının, daha çok onu kendine geri çeken öteki dünyanın sıla hasretini çekiyor olmanın yasını tutar."
Schmid, sonlu hayatın imkânlarını sonuna kadar gerçekleştirme zorunluluğunu reddeden 'metafizik melankoli' olarak tarif ettiği ruh halinin, depresyon hastalığı olmadığını, bir aşkınlık yeteneği olduğunu, melankolinin duygularda ve düşüncelerde bir sınır aşmak olduğunu söylüyor.
"Gerçek sonluluk ile mümkün sonsuzluk arasındaki hayatın bereketi, bugünde hissedilen yoksulluk duygusunu aşan bir teselli sağlar."

Mutlu Olma Sanatı ve Mutsuz Olmak kitapları, özellikle bir arada okunduklarında mutluluk ve mutsuzluk üzerine ciddi bir sorgulama yapma imkânı sağlıyor.
BİZE ULAŞIN