BEN BİR KERE İPTAL OLDUM HÂLÂ KENDİME GELEMEDİM
Cancel kültürü... Yani sosyal medyada, hatta geleneksel medyada, bir yazarı, çizeri, yorumcuyu, hatta ve hatta sıradan bir katılımcıyı beğenmiyorsanız… Ne bileyim yazdığı bir şeyi (tek bir şeyi) sevmediyseniz… Veya bu şahsın her konuda tutumundan, düşüncelerinden hoşlanmıyorsanız… Eskiden olsa "O gazeteyi alma kardeşim!" deyip geçilecek bir durum ortaya çıkacakken, "Radyonun veya televizyonun düğmesini çevir, kapat veya başka yere geç!" deyip geçecekken, hayır artık büyük bir meydan savaşına hazır olmalısınız. Hakkınızda açılan savaşı, kimlerin açtığını ve neden açtığını bilseniz, yine bir derece.
Cancel/İptal kültürünü, merdane bir savaş öngörmüyor. Awake/Uyan (Farkına var) kültürü ile başlayan (sonraları, başlatanların bozuk İngilizceyi tercih etmeleri sebebiyle Woke adını alan) bu hareket, önceleri bir farkındalık oluşturmayı amaçlıyordu. Lacivert'in bu sayısında her iki hareketin de giriş-gelişme-sonuç aşamaları hakkında yeteri kadar bilgi ve yorum bulacaksınız. Benim lafı getirmek istediğim nokta şu: Bu hareketin ilk amaçlanan farkına varma hedefi, zamanla yerini bu grubun, daha aktif bir tavır takınarak hedefteki kişi veya kişileri ayıplama, utandırma ve her ne yapıyor veya her ne savunuyorsa bundan vazgeçmesini sağlamaya bıraktı.
Pasif bir şekilde, dikkati bir konunun, bir kişinin, bu kişinin yazıları, çizileri, sözlerine çekmekten bir sonraki aşama bu kişiye, ve aktif olarak saldırmaya, onu veya davasını veya dâhil olduğu grubu isim zikrederek, hatta ilgisi olmasa bile bağlantılarını, hatta ve hatta iş adresini ifşa ederek doğrudan müdahaleye dönünce, sanılabilir ki, İptalciler, burada dururlar! Nerede?
Adı üstünde, bu yazar, çizer, radyo-televizyon şahsiyetinin, sosyal veya geleneksel medyadaki varlığı tamamen "İptal" oluncaya kadar saldırı devam ediyor. Genişleyerek, İptalcilerin öfkesine sebep olan her ne ise, yazı-çizi veya konuşmanın yer aldığı sosyal medya hesabı, gazete köşesi, TV programı tamamen iptal edilinceye kadar sürüyor. Onunla da kalmıyor; öfke sebebi konuda o kişiyi destekleyen, savunan, koruyan her kim varsa onlar da enine-boyuna iptal olmadan durmuyorlar.
İptal lince evriliyor
Bu noktada İptal Kültürü, Linç Kültürü ile birleşiyor. İptal Kültürü, kamusal kişilere, şirketlere itiraz ile başlıyordu ve bir iki sosyal medya saldırısından sonra, saldırı konusu kişi veya kuruma desteğin geri çekilmesi (desteğin iptal edilmesi), eğer söz konusu halkın bir şekilde beğenisini kazanmış bir şey ise o şeye desteğin geri çekilmesi talebi ile biter… "Biterdi" çünkü şimdi amaç o kişi, kurum veya şeyin linç edilmesine doğru evriliyor!
Peki, "Sen nereden biliyorsun?" mu diyorsunuz? Buğra Kaan Sermihan'ın şiirinde, "Ben bir kere öldüm daha kırkım çıkmadı / Çok Yasinler okundu ölümüme / Çok da dualar / Ama kırkım daha çıkmadı" dediği gibi… Ben bir kere linç edildim; gül gibi hesabım, yarım milyon takipçisi olan @ hakkiocal'ım öldü; kırkı da çıktı… Ama ben hâlâ kendime gelemedim. Buğra Kaan'ın dediği gibi, "Ciğerim yandı, ben ağladım onlar yaşadım sandı."
Bu öyle bir kültür ki, linç kültürü… Kültür demeye kırk bin şahit lazım. Bir kere merdane değil; her türlü mücadelede, kimin gücü kime yetiyorsa onunla hesaplaşması beklenir. Ama ABD'nin meşhur linç kültüründe, 19'uncu yüzyılda başlayıp 20'nci yüzyıla kadar devam eden linçlerdeki gibi, size kimin saldırdığını bile bilmiyorsunuz. Oradaki bu yargısız linç infazında olduğu gibi herhangi bir hukuki süreç yok ortada. Sizin sosyal medya varlığınız
alenen öldürülüyor. Amerika'daki linçlerde polis memurları kenardan seyrederdi. Sosyal medya lincinde kanunsuz çeteler adalet bahanesiyle, bir hakkı savunma adına size saldırırken, hakkı hukuku koruyacak bir kurum, bir nizam da yok!
Linçler, özellikle Amerika'nın güney eyaletlerinde siyahları terörize etmek için gerçekleştirilen şiddet eylemleri ve cinayetlerdi. Linç genellikle kurbanın en yakın ağaca asılmasıyla sonuçlanırdı. Ancak işkence, kol bacak kesme, hatta kafa kesmeye kadar her türlü vahşet sergilenirdi. Kimi zaman kurbanlar diri diri yakılırdı.
Adeta dijital Ku Klux Klan
Sosyal medyada da tipik bir linç, bir suç isnadı ile başlıyor. Birisi, sizin bir paylaşımınızı, kendi görüşüne, hayat tarzına, ilkelerine, yani bir şeye aykırı buluyor. Tıpkı ABD'deki gibi bir kalabalık toplanıyor; ardından kurbanın karşı mesaj bombardımanına tutulması geliyor. Güneyde de kurbanları veya evlerini taşlarlardı!
Burada da ilgili-ilgisiz, meseleyi anlayan-anlamayan güruh, orada taş atanlar gibi, başlıyorlar kurbanın sosyal medya hesabına onlarca, yüzlerce, binlerce… Benim hesabımda olduğu gibi onbinlerce… Mesaj yağıyor. Önceleri bu mesajları gerçek Âdemoğulları ve Havvakızları gönderiyor sanıyordum. Meğer bunun için de bilgisayar programları, robot (veya kısaca bot) denen uygulamalar varmış! Bir tür Akıllı Robot. Yapay Zekâya dayanan yazılım!
Gelen mesajlar sizin şu ya da bu görüşünüze ya da bir önerinize karşı çıkıyor ve siz eski alışkanlığınızla bu "şahsa" oturup itiraz ettiği görüşünüzün neden doğru, onun itirazının neden yanlış olduğunu anlatmaya başlıyorsunuz. Ama bir süre sonra, ikinci, üçüncü, ellinci ve beş yüzüncü mesajda fark ediyorsunuz ki karşınızdaki güruh, sizin itirazlara cevaben ne dediğinizi okumuyor bile. Cevaplardaki öfke paritesi bir anda 0'dan 2000'ı çıkıyor… Seküler ifadeler yerini bağrı açılmadık beddualara, konuyla ilgili gibi duran görüşler sizin anneniz, kız kardeşiniz ve eşinizle taleplere bırakıyor… Ve anlıyorsunuz ki, karşınızda insanlar değil, linç güruhu var. Tıpkı Ku Klux Klan gibi başında, göz delikleri açık siyah bir kukuleta, omuzunda bir mavzer
veya çifte, bir Alabama veya Louisiana linç güruhu…
Mesele burada kalsa yine iyi. "Bu iğrenç tablonun neresi iyi?" diyorsanız, linç ekibinin bundan sonra gideceği mesafeleri bilmiyorsunuz demektir.
"Kötü yola düşmek" gibi
Bundan sonraki aşama, sizinle şöyle veya böyle ilgili bütün kurum ve kuruluşlara, mesela çalıştığınız yerin CEO'sundan aşağı doğru, sosyal medya hesabı olan kim varsa, müdür, amir, şef, ustabaşı, ahçı, temizlikçilerin şefi Ali bey ve temizlikçi Ayşe hanım da size gelen nefret mesajlarından
nasibini almaya başlıyor. Ayşe hanıma değil ama CEO'ya sizin o kurum veya kuruluşa nasıl zarar verdiğiniz anlatılıyor; bu arada kurum veya kuruluşun mamullerinin veya hizmetlerinin artık ülkemizde alıcı bulması ihtimali kalmadığı, sizin o kurum veya kuruluşla ilginiz kesilirse, belki mamul ve hizmetlerinin yeniden revaç bulması ihtimali olabileceği, uygun bir dille belirtiliyor.
İlk gün CEO'nun sosyal medya hesaplarına bakan görevli, ertesi gün CEO'nun sekreteri ve iki gün sonra CEO bizzat bu mesaj selini görüyor ve tabii küplere biniyor. Neden bu duruma sebep olduğunuzdan başlayıp… Neyse gerisini anlatmayayım. "Çirkini tasvirde güzellik yoktur" derdi bir büyüğümüz.
Bu aşamada belki içinizde hala kalmış olan özgüven zerrecikleri kıpırdanarak, "Belki hala bir şeyler kurtarılabilir!" dediğiniz sırada öğreniyorsunuz ki hakkınızdaki linç kampanyası sosyal medyayı aşmış, önce Internet haber sitelerine düşmüşsünüz. Hani şu başlıktaki sorunun cevabını almak için size 55 kere "Sonraki" düğmesini tıklatan sitelere! Buradaki "düşmüşsünüz!" ifadesi, "kötü yola düşmek" gibi bir şey; ama siz henüz bunu bilmiyorsunuz; o haberi gören öteki sözüm-ona haber siteleri konuyu "işlemeye" başlıyorlar… Aynı anda sırtınızda hissettiğiniz bıçak yarası da işlemeye başlıyor.
Bitmedi! Şimdi sadece işyeriniz değil, sizin ilgili olduğunuzu sandıkları bütün, ama bütüüün kurum ve kuruluşlarla, işyeriniz üzerinde etkili olabilecek bütün meslek kuruluşları ve hatta kamu kurumları da… "Mesaj yağmuruna tutuluyor" diyecektim; düzeltiyorum: İadeli taahhütlü, bildiğimiz ve artık yerini bile unuttuğumuz, PTT aracılığıyla mektup yağmuruna tutuluyor. Sendikalar, işçi ve işveren kuruluşları, YÖK, Tuik, TCMB, Allah ve anayasa ne verdiyse! Veee CİMER!
Kimin umurunda?
Evet, evet… Hani şu, "Milletle devlet arasında güçlü bir iletişim köprüsünün kurulması amacıyla Anayasa ile oluşturulan Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi" olan CİMER yok mu? Ona da "şu kadar imzalı" mektuplarla şikâyet ediliyorsunuz. Vatandaşlarımızın dilekçe ve bilgi edinme hakları var
ve uygar ülkelerde olduğu gibi, bu haklarını kullanıyorlar. Yasaya göre, CİMER, yapılan başvuruları, ilgili kamu kurumuna iletiyor ve bu kurum tarafından inceleniyor.
Ey Allahım!
Bitti mi? Bitmedi.
Bir sonraki aşama ilgili sosyal medya yönetimine hesabınızı kapattırmak. "İlgili sosyal medya" (artık sizin durumunuzdaki hangisi ise o: Twitter, X, Instagram, Meta… Ve saire... Bu adamların buluttan nem kaptığı malum. Hepsi, bir taraftan, sitelerine "Erişim yasağı" gelecek diye tir tir titriyor;
diğer taraftan da "Gözünün üstünde kaşın var!" denmesini bekliyor ki, size bir ceza kessin; ya mesajınızı silsin; ya birkaç gün erişim kısıtlaması uygulasın, ki size Siyonizmi, İsrail'i koruduğunu, Trump yanlısı olduklarını, sonuçta ABD'nin kapitalist-emperyalist kültür sömürüsü aracı olduğunu
kafamıza her fırsatta çaksın. Yoksa umurunda mı Elon Musk'ın veya Mark Zuckerberg'in veya Allah'ın hangi milyarder kulu ise…
Birinin 3 milyar, ötekinin 2,5 milyar, berikinin 600 milyon günlük aktif kullanıcısı varken, kimin kimi linç ettiği, felç ettiği, hakkını ihlal ettiği, kimin köpek mama lobisinin hesabına çalıştığı, kimin insan haklarını ihlal ettiği, kimin kime hizmet ettiği… Kimin umurunda? Bu kadar yüksek kullanıcı sayısının etkileşim halinde olduğu ortamda, adamlar sadece reklam yerleştirme algoritmaları ile meşgul iken, hakkınızdaki şikâyet de ancak taşıdığı "imza sayısı" kadar önem taşıyacaktır. Sizin haklı olduğunuz veya olmadığınız değil, karşıdaki linç güruhunun sayısı algoritmayı harekete geçirecek ve gücü yeten kazanacaktır.
Sanal şahsiyetleri öldürmek
NAACP tarafından tutulan kayıtlara göre, 1882'den 1968'e kadar ABD'de 4 bin 743 linç olayı meydana gelmiş. Kullanıcı sayısı 100 milyonu aşan 33 sosyal medya platformunda kaç kişinin hesabının tümüyle kapatıldığı yani linç edildiği ise bilinmiyor.
Bakın, biz hepimiz şahıs'ız (person) değil mi? Bütün gerçek, hakiki şahısların sosyal medyadaki hesabı ise bir şahsiyet'tir; yani tiyatrodaki, sinemadaki fiktif, sanal, oyun veya film süresince canlı, birisi mesajını okurken veya Reel videosuna bakarken var olan "persona" sayılırız hepimiz. Gerçek şahsı öldürmek yüzyıllar boyunca nasıl intikam aracı oldu ise, bugün de sanal şahsiyetleri öldürmek aynı işe yarıyor. 1968'de ABD'de linç yasaklandı; yani orada da uygar ülkelerde olduğu gibi insanlar hakkında ancak ve sadece kanun yoluyla hüküm verilmesi kabul edildi. Peki, şimdi sanal şahsiyetler hakkında da ancak ve sadece yasa yoluyla hüküm verilmesi sağlanabilecek mi?
Hiç sanmıyorum. Bir üniversite araştırmasına göre, sosyal medya kullanıcıları yalnız olmadıklarını hissetmek için sosyal medyada linçlere katılıyorlarmış. Yani Alabama'da olduğu gibi: sosyal medyadaki linç kültürü de insanların karanlık dürtülerinden ortaya çıkıyormuş. TUİK 2024 verilerine göre Türkiye'de 64 milyon kişinin sosyal medya hesabı bulunuyor.
Şahısların şahsiyetlerin arkasına saklanarak, yani gizli kimliklerden cesaret alarak işledikleri cinayetlere engel olmak mümkün mü? Gelişim Üniversitesi Televizyon Gazeteciliği ve Programcılığı Bölüm Başkanı Prof. Uğur Baloğlu'nun araştırmaları, iletişim pratiklerimizin diğer davranışlarımızdan farklı olmayacağını, diğer her alandaki ayrımcılık şiddeti sosyal medya platformlarında da uygulayacağımızı gösteriyor. Aynen katılıyorum. Neden mi? Cemal Süreyya'nın dediği gibi,
"Gözümün biri söndü kör oldum…"