RENKLER ŞİFA GETİREBİLİR Mİ? SİHHATİ DÜZELTMENİN PEŞİNDE BİN BİR ALTERNATİF YÖNTEM

Eda Dikmen 14 Mayıs 2025, Çarşamba
Son yıllarda alternatif tıp, giderek daha fazla insanın ilgisini çekiyor. Sağlık sorunlarına çözüm arayan ya da daha genç ve dinç görünme çabası içine giren birçok kişi, modern tıbba yüz çevirerek alternatif tıp uygulamalarına yöneliyor. Gündelik sohbetlerimizde hacamat yaptırdığını, akupunktur tedavisi gördüğünü ya da refleksolojiye veya benzeri yöntemlere başvurduğunu anlatanlara sıkça rastlıyoruz. Sıhhat açısından çok geniş bir uygulama alanına hitap eden bu yöntemler, genellikle modern tıbba destek olarak düşünülseler de bazen tamamen ana tedavi olarak tercih edilebiliyorlar. Ancak, bilinçsizce uygulandığında sağlık açısından riskler de barındırıyorlar. Bu tedavilerden fayda gördüğünü iddia edenler kadar bunlara şüpheyle yaklaşanlar da az değil. Peki, bu tedaviler gerçekten işe yarıyor mu? Hangi durumlarda faydalı olabilirler? Bu bölümde popüler alternatif tedavileri inceleyeceğiz.

ESKİ ZAMANLARDAN GELEN HACAMATIN DİRİLİŞİ


Tıp her geçen gün gelişiyor, yeni tedavi yöntemleri geliştiriliyor ama bir yandan da atalarımızdan miras kalan bazı geleneksel uygulamalar da hâlâ hayatımızda yer buluyor. Özellikle sülük ve hacamat gibi yöntemler, Sağlık Bakanlığı onaylı sertifikalı hekimler tarafından uygulandığı için daha fazla
konuşulmaya başlandı. Kimileri bu tür alternatif tedavilere kuşkuyla yaklaşırken, kimileri de düzenli olarak yaptırdıklarında faydasını gördüklerini söylüyor. Hacamat, tarih boyunca farklı medeniyetlerde kullanılmış çok eski bir yöntem. Peygamber Efendimizin de tedavi amacıyla hacamat yaptırdığını ve çevresindekilere tavsiye ettiğini hatta sünnet olarak kabul edilen bir yöntem olduğunu biliyoruz.


Hacamatın temel mantığı, vücudun belirli noktalarına vakum uygulayarak cilt üzerinde küçük kesikler açarak, kirli kanı dışarı atmaktır. Bu sayede vücudun toksinlerden, metallerden arındığı ve bağışıklık sisteminin güçlendiği iddia ediliyor. Bir de işin bireysel deneyim kısmı var. Hacamat yaptıran bazı kişiler, vücut ağrılarının azaldığını veya ilaçlarla geçmeyen sorunlarının ortadan kalktığını ve doktorlarının bile buna şaşırdığını söylüyor. Özellikle de pandemi sonrası insanların bağışıklıklarını güçlendirmek, kullandıkları ilaçların zararlı etkilerini vücuttan atmak için sıklıkla bu yönteme başvurmaya başladıkları anlatılıyor. Bir diğer tarafta da organların temizlenmesi, baş dönmesi, dolaşım bozukluğu gibi hastalıkların tedavisinde önemli bir rol oynuyor ama "Hacamat bana çok iyi geldi, sen de yaptır" diyenlere kulak vermek yerine, önce bir uzmana danışmak ve tedaviyi mutlaka uzman hekimler tarafından yaptırmak çok daha faydalı olacaktır.

FİRAVUNLARDAN BUGÜNLERE SÜLÜK TEDAVİSİ


Sülük tedavisi fikri başlangıçta kulağa ürkütücü gelebilir ama tarih boyunca birçok medeniyet tarafından hastalıkların tedavisinde şifa kaynağı olarak kullanılmış. Hatta tıp tarihinde Galen'den İbn-i Sina'ya kadar pek çok hekim, sülüğün faydalarına dikkat çekmiş. Osmanlı padişahları ve saray yöneticileri, kalp krizi gibi ciddi hastalıklara karşı korunmak için genellikle ilkbahar ve sonbaharda sülük tedavisi yaptırırlarmış. Diğer taraftan,
Kleopatra'nın da çocuk sahibi olmak için sülük tedavisi yaptırdığı, hatta doğumdan sonra firavun tabutlarına sembolik olarak sülük resmi çizilmesini istediği söylenir.
Vücudun rahatsızlık yaşadığı bölgelere yerleştirilen sülükler, kan emerek çalışır. Burada önemli olan nokta sülüklerin emdiği kanla birlikte salgıladıkları sıvı çünkü bu sıvının vücutta iyileştirici bir etki yarattığı iddia ediliyor. Ayrıca sülüğün salgıladığı enzimlerin, kanın pıhtılaşmasını engellediği ve pıhtıları çözerek, kan dolaşımını düzenlediği söyleniyor. Vücuttaki zararlı kanın atılmasına yardımcı olan sülük tedavisi, özellikle dolaşım bozuklukları ve varis gibi rahatsızlıklar için modern tıpta sıklıkla tercih ediliyor. Sülük tedavisi, sadece sağlık sorunları için değil, estetik amaçlarla da tercih ediliyor. Özellikle yüz bölgesine uygulanan sülüklerin, kırışıklıkları gidererek botoks etkisi yarattığı iddia ediliyor. Hatta bu yüzden şu sıra ünlüler dünyasında oldukça popüler. Sülük tedavisi herkesin evde kendi başına yapabileceği bir şey değil. "Eskiden herkes evinde kendi başına uyguluyormuş" diye düşünüp evde sülük tedavisi yapmak oldukça riskli. Yanlış uygulamalar sonucu kanaması durmayan ve neredeyse hayatını kaybedecek duruma gelenlerle ilgili haberlere rastlanılabiliyor. Bu nedenle sülük tedavisinin mutlaka uzman hekim kontrolünde uygulanması gerekiyor.

ÇİÇEKLER RUH HALİMİZİ DÜZELTEBİLİR Mİ?


Bugün pek çoğumuz, mutlu olmak ve daha iyi hissetmek için çiçek alırız ancak çiçeklerin, psikolojimizi düzeltmek için bir terapinin başrolü olacağını hiç düşünmemiştim. Ancak Edward Bach, 1930'lu yıllarda hastalıkların duygusal kökenlere de dayandığını fark ederek, 38 farklı çiçek özütüyle duygusal iyileşmeyi hedefleyen Bach Çiçekleri Terapisini geliştirmiş. Bu uygulamada, çiçeklerden elde edilen özlerle kişinin sorununa göre özel bir karışım hazırlanır ve günlük olarak birkaç damla dil altına damlatılarak ya da suya karıştırılarak içilir. Her bir çiçek, farklı bir duygusal durumu hedefliyor. Kiminin strese, kiminin endişe ya da depresyon gibi problemlere iyi geldiği iddia ediliyor.


Çiçeklerin enerjisinin, insanların psikolojik durumlarını değiştirmesi kulağa çok ütopik geliyor. Ancak sorunlarıyla başa çıkmak için sürekli yeni yöntemler deneyen günümüz insanı, bu uygulamayı da göz ardı etmiyor. Çiçek özlerinin her derde deva olduğu düşüncesiyle, bu terapiyi de denemeyi tercih ediyor. Tedavi uygulayan kişilerin deneyimlerini incelediğimde, birçoğunun uygulama sonrası problemlerini çözdüklerini gördüm. Ancak bu durum plasebo etkisinden kaynaklanıyor da olabilir. Birinin size "Bu çiçek özleri, korktuğunuz ve paniklediğiniz durumlardan sizi kurtaracak" demesi, sizi bilinçli olarak iyileşme beklentisine sokabilir. Aslında panik ve korku hissinden kurtulmanın biraz da bu beklentiyle ilgili olduğunu düşünüyorum. Bach Çiçekleri zihinsel ve duygusal rahatlama sağlayabilir ama tek başına sorunları çözemeyebilir. Ruh halimizi düzeltmek için bunu bir tamamlayıcı tedavi olarak düşünerek, gerektiğinde bir uzmandan yardım almamız gerektiğine inanıyorum.

SAĞLIKLI BESLENME FURYASI: REJİMİN ENVAİ ÇEŞİDİ


Son zamanlarda bir sağlıklı beslenme furyasıdır gidiyor. Kan grubuna göre beslenme, aralıklı oruç, glutensiz diyet, renklere göre beslenme. Bu beslenme çeşitleri saymakla bitmiyor. Bir bakıyorsunuz biri "Kan grubun 0 ise asla süt ürünleri yeme" diyor, bir başkası "Havuç göz sağlığını koruyor" diyerek turuncu gıdaları övüyor. Bir de matuha çayı çılgınlığı var; antioksidan deposu olduğu, metabolizmayı hızlandırdığı hatta ömrü uzattığı iddia ediliyor. Sizce sadece çay içerek bunlar gerçekleşebilir mi? Bu yöntemler arasında en popüler olanı hiç kuşkusuz aralıklı oruç. Aralıklı oruç, belirli saatler boyunca aç kalıp, belirli saatler içinde yemek yeme prensibine dayanıyor. Kolay kilo verme vaadi ve popülerliği sayesinde sıkça tercih edilse de uzmanlar bu yöntemin yorgunluk, baş ağrısı, kan şekerinde dalgalanma ve hormonal bozukluklara yol açabileceğini söylüyor.

İlk başta da dediğim gibi farklı farklı beslenme çeşitleri var ve olay öyle bir hal aldı ki, insanlar herhangi bir sağlık sorunları olmamasına rağmen
bu tür beslenme önerilerini sorgulamadan uygulamaya başladı. Bu da onların ihtiyaç duydukları bazı gıdalardan mahrum kalmalarına ve vücutlarında farklı sağlık problemlerinin ortaya çıkmasına neden oluyor. Sağlıklı beslenmek önemli ancak yalnızca sebze tüketerek ya da gluten hassasiyetimiz olmadığı halde glutensiz beslenerek sağlıklı olacağımıza inanmak sizce de mantıksız değil mi?

KRİYOTERAPİ SPORCULAR VE ÜNLÜLERİN YENİ GÖZDESİ OLDU

Cilt sağlığını iyileştirmeyi ve yaşlanma belirtilerini azaltmayı vaat eden kriyoterapi, yani soğuk terapi de hızla popülerleşiyor. Özellikle sporcular ve ünlüler tarafından tercih edilmesi, bu yöntemin yaygınlaşmasını sağladı. Asıl amacı doku hasarını azaltmak ve vücuttaki iltihabı hafifletmek olsa da genç görünme ve sağlıklı yaşam takıntısı nedeniyle giderek farklı amaçlarla kullanılmaya başlandı. Kriyoterapi ile vücudun belli bölgelerine düşük sıcaklık uygulanıyor. Bu sayede ağrılı ya da iltihaplı bölgelerin iyileşmesi sağlanıyor. Başlangıçta sakatlık geçiren sporcular, kas ağrıları çekenler ve siğil gibi cilt problemleri yaşayan kişiler bu yöntemi tercih ediyordu. Ancak artık gençleşme meraklısı insanlar da kriyoterapi ile toksinlerden arınmaya ve kolajen üretimini artırarak daha sıkı ve genç bir vücut elde etmeye çalışıyorlar. Bu amaç uğruna hücreleri daha canlı dursun, ciltleri daha genç dursun diye eksi 110- 160 derece olan soğuk odalarda belli bir süre boyunca duruyorlar.


Ölüm ve yaşlanma korkusu ile bilinen Tom Cruise'un genç görüntüsünün sırrının kriyoterapi olduğu iddia ediliyor. Her gün vücudunu soğuğa maruz bırakarak zayıf kaldığı, kırışıklıklarının azaldığı ve yüzünün sarkmadığı düşünülüyor. Hatta bu durumu bir takıntı haline getiren Cruise'un
evine bir "kriyoterapi" makinesi kurdurduğu da söyleniyor. Sağlığımızı korumak adına popüler uygulamalara o kadar kapılıyoruz ki uyguladığımız yöntemlerin sonuçlarını düşünmüyoruz. Uzmanlar, kriyoterapinin aşırı soğuk uygulama nedeniyle vücudu etkileyebileceğini ve bazı kişilerde cilt yanıkları ya da doku hasarları yaratabileceğini aktarıyor. Bu nedenle, kriyoterapiye başlamadan önce bir doktora danışmak ve uzman kontrolünde uygulanması oldukça önemli.

BİTKİLERLE TEDAVİ: "KOCAKARI" İLAÇLARI ŞİMDİLERDE PEK "TRENDY"

Çok değil birkaç sene öncesine kadar "babaanne ilacı" diye burun kıvrılan bitkisel karışımlar, bugünlerde her derde deva gibi sunuluyor. Bilindiği üzere
bitkiler eski çağlardan beri tedavi amacıyla kullanılıyordu ama tıp alanındaki gelişmelerle bitkilere olan güvenimiz biraz sarsılmıştı. Ancak son yıllarda ortaya çıkan "doğala geri dön" mottosuyla bitkilere olan güvenimizi geri kazandık diyebilirim. Öyle ki televizyonu açtığımızda, haberleri okuduğumuzda ya da sosyal medyada gezinirken hastalıkların türüne göre çeşitli tariflerle bitkilerden ilaçlar üretildiği ve her kafadan bir ses çıktığını görüyoruz. Bizler de gördüğümüz tüm bu içeriklere inanarak evlerimizi adeta bir aktara çevirmeye başladık.

Fitoterapi, genelde diğer tedavilerin yanında destekleyici bir tedavi yöntemi olarak görülse de bazı kişiler tarafından bu yöntem bir tıp alanı gibi görülüyor. Kulaktan dolma bilgilerle, sosyal medyada gördüğümüz tariflerle ya da aktardan alınan karışımlarla sağlığımızın düzelmesi başta cazip gelse de düşününce çok da mümkün değil gibi geliyor. Ancak fitoterapinin, modern tıbbın yanında tamamlayıcı bir yöntem olarak kullanıldığında,
mucizevi etkiler yaratabildiği iddia ediliyor.

Özellikle kanser tedavisinde, tedaviye destek amacıyla kullanıldığı biliniyor. Ama bitkisel ilaçları kullanmadan önce mutlaka doktora danışmak gerekiyor. Bir diğer önemli unsur da insanlar doğal olduğu için bitkileri düşünmeden, sınırsız şekilde kullanabiliyorlar ama bitkilerin yanlış kullanıldığında ya da diğer ilaçlarla etkileşime girdiğinde ciddi yan etkilere yol açabileceğini unutmamak gerekiyor.

KROMOTERAPİ: RENKLERLE TEDAVİ ARAYIŞI

Renklerle günlük hayattaki ilişkimiz genellikle aynaya bakıp "Bu renk bana yakışmadı" demekle sınırlıyken, günümüzde bu durum bir tedavi yöntemi haline geldi. Kromoterapi yani renk terapisi eski çağlardan beri uygulanan ancak modern insanın sağlıklı olma takıntısıyla popülerleşen bir diğer tedavi yöntemi. Kromoterapi, özellikle Antik Çağ'da birçok yara ve hastalığın tedavisinde kullanılmış bir yöntemdi. Mısırlılar, hastaları iyileştirmek amacıyla güneş ışığını içeri alabilen, renkli camlarla kaplı odalardan faydalanıyordu. O dönemde tedavi yöntemi olarak oldukça yaygınken, günümüzde ise sadece alternatif bir yöntem olarak kabul ediliyor.


Kromoterapinin iki temel tekniği bulunuyor: Birincisi, renkli ışıkların doğrudan vücuda özellikle de gözlere ve deriye uygulanması, diğeri ise belirli renklere sahip objeler, giysiler veya görseller aracılığıyla uygulanan terapidir. Örneğin, doğanın bize huzur vermesi ve büyük ölçüde yeşil renklere sahip olması nedeniyle, yeşil rengi genellikle sakinleştirici ve huzur verici bir etkiye sahip olarak sunulur. Renklerin psikolojik etkileri olabilir ancak hastalıkları özellikle de kanseri iyileştirdiğini söylemek biraz fazla iddialı duruyor. Bir odayı mavi ışıkla aydınlatmak ya da yeşil objelerle dekore etmek, kaygılarımızı anında yok etmez ya da stresimizi hemen azaltmaz. Bu tür yöntemler belki destek olabilir ancak tıp tedavilerinin yerine koymak çok
doğru olmayabilir.

ŞİFA VAAT EDEN ALTERNATİFLER

Şüphesiz alternatif sağlık ve tedavi yöntemleri son dönemlerde oldukça popüler olan yukarıdakilerle sınırlı değil ve hayli uzun bir listesi mevcut. Hepsini sayamasak da son yıllarda daha sık duyar olduklarımızın bir listesini şöyle verebiliriz: Homeopati, biyoenerji, oruç ya da açlık tedavisi, bitkisel
tedaviler, aromaterapi, ozon terapi, akupunktur, oksijen tedavisi, yoga, mezoterapi, masaj, hipnoz, ayurveda, meditasyon, osteopati, reflekseloji, kaplıca tedavisi, termal tedavi, hidroterapi, müzikoterapi, pilates, fitoterapi, kayropraktik, hipnoz, larva uygulaması, apiterapi, müzik terapi, refleksoloji,
prolotarapi, biyofeedback, lazer terapi, schüssler tuzları.

Benzer Haberler

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.