SOSYAL MEDYA MARAZLARI
Her şey dönüştü. Sosyal medya imkânlarıyla birlikte iletişim stilimiz, hayat tarzımız, alışveriş yöntemlerimiz ve hatta hastalıklarımızı öğrenme şeklimiz bile değişti. Hastalıklarımızdan haberdar olma ve onları deneyimleme şeklimiz bile dönüştü.
Bu dönüşümlerin hayatımıza getirdiği kavramlardan biri de Siberkondri. Sağlık okuryazarlığı bahsi mühim ama bu okurlukta Siberkondri kavramı nerede duruyor? "Siberkondri; bireyin var olduğunu düşündüğü hastalıkları hakkında internet ortamında bilgi, belge ve tedavi yöntemleri araştırarak kendisine tanı koymaya çalışmaya da tedavi etme uğraşında olma durumu; acaba gözümden kaçan bir bilgi/belge var mı diye günlerce hatta haftalarca tekrar tekrar hastalığı konusunda araştırma yapan kullanıcıda gelişen kaygı (anksiyete) bozukluğu" olarak tanımlanıyor.
İnternet ve yapay zekanın imkanlarıyla yalnızca birkaç saniyelik bir taramayla her hastalıkla ilgili sayısız veri bombardımanına ulaşabiliyorsunuz. Hatta yapay zekanın imkânlarıyla kendinize dair kısa bilgiler sunarak durumunuzla ilgili ön bir sağlık değerlendirmesi ve yönlendirmesi dahi alabiliyorsunuz.
A'dan Z'ye bilgi alma imkânı ve hastalık süreçlerinin ilk belirti evresinden son evreye kadar yeterli uzmanlık bilgisinden yoksun olarak genel geçer bilgilere sahip olmak başta iyi bir imkân gibi dursa da nihayetinde kaçınılmaz bir kaygı getiriyor. İnsana kaygı veren huzursuz bilgi, vehim yaratan
bilgi, vesvese bilgisi... Siberkondri bunu yapıyor. Ve milyonlarca veri havuzunun içinde en kötü ihtimali düşünen bu kaygılı zihin yapısının
ardında çok defa güçlü bir dünya sevgisi, dünyadan ve dünya nimetlerinde faydalanamadan ölüp gitmek korkusu var.
Canım kendimcilik
Sosyal medyayla hayatımıza giren başka marazlar yok mu? Olmaz olur mu? Yanımız, yöremiz, sosyal medyamız, her yerimiz bize aşkın, gücün, mutluluğun ve sağlıklı yaşamın formülünü veren kocaman gülümsemeli aşk, güç, mutluluk ve sağlık uzmanlarıyla doldu. Evrenin sırrı çözülmüş gibi bir bilgelikle, kısıtlı deneyimlerden devşirilen şipşak taktikler üstümüze saçılıyor: "5 adımda kilo vermenin sırrı", "Çekici bir bedene sahip olmanın 12 yolu", "İşte kanser yapan besinler", "Depresyondan çıkmak mı istiyorsunuz, o halde bunları yapın!"
Bu şifa reçetesinden çok pazarlamacı jargonuna benzeyen sağlıklı yaşam takıntısının ardında "Güçlü olmak zorundasın" diyen, depresyonu
bir başarısızlık gibi gören bir psikolojik güçlülük takıntısı da var: "5 adımda kendinin en iyi versiyonu ol", "Canım kendimcilik", "Asla kaybetme", "Yenilmez olmanın 10 kuralı." Oysa hayatın böylesi bir matematiği yok.
Yaşamın estetiği, olağan dışılığı, saçmalığı var. Yaşama hedef/ performans/başarı odaklı bakan tipler yaşamın estetiğini ıskalatıyor. Zamanı, kendini, bedenini, potansiyelini en verimli şekilde kullanmak elbette mühim. Ama hayat bazen saçmadır. Hayat bazen yenilgidir. Bazen düşeriz. Bazen hasta oluruz. Bazen kalbimiz kırılır sadece ama depresyon derler adına. Çünkü hayat böyle muhteşemdir. Bazen en yüksek bilgeliği bir kalp sızısı öğretir. Bazen ruhunuz acır, o acıdan bilgelik doğar. Acıyı, hüznü, hastalığı dönüştürme gücü insana bahşedilen en estetik güç. Ateşin kül ettiği yeri bile güzelleştirir bazı ruhlar çünkü. Öldürmeyen, güçlendiren, direnmenin adıyla "Acıtın beni. Yakın beni. Daha da güçleneyim" der küllerinden doğmanın ihtişamlı güzelliği.
Kur'an'da iki sırlı ve şifalı kelime var: "Mutmain" ve "Sükûn." Ruhsal bir tatmin, ruhsal bir teskin olma hali anlamında (Ra'd Sûresi 28. Ayet / Rûm Suresi 21. Ayet). Sağlık, güç, para, arzu, şöhret vs. Ruhu böyle şeylerle gerçekten mutlu ve tatmin olabilen insanlara bazen gıpta etmeli. Çünkü böyle şeylerle doyabiliyorlar, mutlu, keyifli olabiliyorlar. Peki ya ruhu mutmain ve teskin olmak için yanıp duranlar? Çaresizce, keşifle arayıp duranlar? Onları bu dünyaya teskin edebilecek hiçbir şey yok. Böylesi yüksek bir şuur ve hüzün hali hastalık mı sayılacak şimdi?
Anneliğin sunumu: Instagram anneliği
Sosyal medya marazlarının ve sağlıklı yaşam takıntısının bir de annelik boyutu var. Sosyal medyayla birlikte annelik deneyimi ve bu deneyimin
sunumu da değişti. Hamilelik süreciyle başlayan protein, mineral takviyeleri alımı, hamilelik sporu, minimum kilo alma formülleri, doğum fotoğrafçılığı gibi birbirinden farklı konu başlıklarıyla hamilelik sürecinin her aşaması bir spor müsabakası gibi gösterileştiriliyor. Özellikle Instagram, YouTube gibi görsel platformlarda anneler bebek bakımı, bebeğin beslenme, temizlik, oyun süreci ve günlük yaşam rutinleri hakkında içerikler üreterek milyonlarca kullanıcıya ulaşıyor.
Annelik gösterileri çoğunlukla ilk adımdan hamilelik haberiyle başlıyor. Ultrason selfieleriyle başlayan süreç kaç kilo aldım yarışları, sezaryen mi normal doğum mu mukayeseleri, bebeğim kaç kilo doğdu, ödem, selülit, cilt sorunları, hamilelik sporu, hamile kombinleri derken annelik deneyimi bir doğurma performansına dönüşüyor. "Bugün neler yedim, bugün kaç kalori aldım", cinsiyet öğrenme partisi derken "2 yaşındaki kızımla kombinimiz"e kadar detaylandırılan bir gündelik yaşam şovuna evriliyor. Bu şekilde annelik deneyimlerini düzenli olarak paylaşılıyor ve anneler bebekleri üzerinden reklam geliri de elde ediyorlar.
Bütün bu annelik gösterisinde en çok da anneliğin ruhu tahrip ediliyor. Bu anlamda çarpıcı örneklerden biri Ajda Pekkan. Bir isim inşa etmek için çocuktan vazgeçmek ve onu yok etmeyi göze almak... Pekkan, anneliği seçmeyişini bu gerekçelerle izah etmişti. Ve başka bir röportajında "Kendimin kölesi oldum" demişti. Evet, güçlü bir isim inşa etmenin bedeli bu bazen. İsmini inşa etmiş güçlü, başarılı ve şöhretli kadınların hamilelik deneyimleri çoğu kez böyle. Dış dünya ve koşturmacasında kariyer, akademik başarı, para, öne çıkma, sürekli çekici görünme hırsı gibi gündemler arasında anneliğe pasifize edilmiş ve kadınlar arası rekabet sisteminden uzak ve mağlup görünen bir çağrışım yükleniyor.
Bir bebeği aylarca, günden güne değişen bedeninde taşımak... Annelik ve hamilelik süreci tüm bu koşturmacada bir duraklama dönemiymiş gibi bir
çağrışıma hapsediliyor. Oysa "içe doğru bir varoluş" da var. Biri içe, biri dışa doğru olan iki varoluş imkânı var: İçimize doğru kanatlanma hamlesi. İçine açmak; içe dönük, derinlikli yeni bir varoluş imkânı demek. Ve hamilelik süreci her detayıyla kadına bunu deneyimletiyor. Kadına yepyeni ve içine doğru bir varoluş deneyimi yaşatıyor. Hamilelik; ruhen, zihnen, kalben, bedenen ve yaşamın bütün noktalarıyla birleşen çok yüksek bir deneyimi yaşatıyor kadına. İçine açmak, bütün meşakkatine rağmen muhteşem bir şey. Tıpkı hastalıkların ardından gelen güzel bir şifa gibi.
Yara neremizde olursa olsun şifa kendimizde çoğu zaman. Ve şifalı bitkiler gibi şifalı insanlar var. Varlıklarına temas ettiğinizde ruhunuza, zihninize, gönlünüze, bedeninize şifa getiren şifacı ruhlar. Şifalı bitkiler, süs bitkileri, zehirli bitkiler, dikenli bitkiler, yabani otlar... Hepsi aramızda. Tek bir dokunuş uzaklığında.
Kaynak:
Nevzat Tarhan, Aylin Tutgun Ünal, Yücel Ekinci (2021), "Yeni Kuşak Hastalığı Siberkondri: Yeni Medya Çağında Kuşakların Siberkondri Düzeyleri ile Sağlık Okuryazarlığı İlişkisi", Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi.