Mehmet Selim: Mıhtar dediğin nedir yahu

Mıhtar dediğin nedir yahu
Giriş Tarihi: 16.5.2016 15:01 Son Güncelleme: 16.5.2016 15:03
Mehmet Selim SAYI:24Mayıs 2016
Bir muhtarla bir cumhurbaşkanının selfie çektirmesi demokrasi şöleni değil de nedir? Düşünsenize, valilerin, belediye başkanlarının henüz görmediği Beştepe'ye bir Anadolu kentinin küçük bir ilçesinin muhtarı davet ediliyor. Hava beş bin on bin. Acaba sonra muhtar valiye dönüp "Ben Beştepe'de bunu Beyefendi'ye arz ettim" de diyor mudur? Muhtarların, yani mülki idarenin en küçük biriminin devletin tepesinde ağırlanmasından baba halkçılık olmaz bizce. Zaten bunun farkına varan Leman dergisi de 30 Mart'ta bir yaptı, valla aferin. Kapakta; "Gel mıhtar, konsoloslar selfie görsün" karikatüründe Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir muhtarla selfie çekiyor. Yalnız bir sorun var, her şeyi karikatürize etmesi beklenen bu özgür düşüncenin temsili arkadaşlar, kapağın üst kısmına, esinlendikleri Can Dündar ve konsolos 'selfie'sini çizime gerek duymadan doğrudan fotoğraf olarak basmışlar. Onu da karikatürize etseydiniz ya kardeşim? Anlıyorum, çok zor, çünkü karikatür çizmekten anladığınız insanları pislik, hayvan, lağım çukuru gibi çizmek, gayrısına kalem varmayınca şimdi Can Dündar filan çizip riske atmayalım demişler… Kutsallara saygı, ağmin…

Ertuğrul kürkçü dükkanında

"Gerilla pi key key" diye bir şeyler söyledi Kürkçü AP toplantısında. O cümleden sonra insan ister istemez pek ciddiye alamıyor ama yine de Kürkçü'nün dönüp dolaşıp geleceği yerin Türkiye Büyük Millet Meclisi değil Avrupa Parlamentosu olacağı, parlamentonun Türkçe çalışma günü ilan ettiği günde, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'na İngilizce soru sormasından net olarak anlaşıldı.

İstanbul kedisiz kediler bizsiz olur mu ya?

Deniz Akkaya, yaptığı bir televizyon programında Avrupa'da sokakta hiç kedi köpek olmadığını ve bu yüzden Avrupa'nın çok medeni olduğunu söyledi. Bilmiyor ki o hayvanlar, sokaklardan ancak zehirlenerek öldürülmek suretiyle 'temizleniyor'.

Politik dil çukuru

Yunanca bir kelime olan politika, kökeni itibariyle 'çok yol' demek. Yani bir hedefe ulaşmak için birden fazla yöntem kullanmak... Bu yöntemler çağa göre farklı farklı şekillerde ortaya çıkmıştı. Çıkmıştı çıkmasına ama sanırız hiç bu zamanki kadar seviyenin düştüğü görülmemişti. Her akşam haberlerde birbirlerine bağıran, hakaretler yağdırıp birbirlerini tehdit eden politikacıları izliyoruz. Akşama kadar trafikte, iş yerinde, bankalarda keşmekeşin içinde yaşayan insanlar, akşam eve geldiklerinde biraz sakinleşebileceklerini umut ediyor olsalar da her akşam aynı hayal kırıklığı… Kentin tansiyonu, maalesef haberlerde artarak devam ediyor. RTÜK'ün televizyon programlarından evvel, programların izleyici kitlesini ve içeriğini anlattığı uyarıcı görsellerin bundan sonra haberler için kullanılması çok yerinde olabilir.

N'olacak bu Pelin'in hali?

Bir ülkede, gerçekleştirilen yahut gerçekleştirilemeyen icraatlara, gerçekten millet menfaati kaygısı ile muhalefet eden yahut yeni bir öneri sunan insanların bulunması o ülke için büyük nimettir. Her türlü partizanlığından sıyrılarak, cebinde taşıdığı ideolojileri bir süreliğine toprağa gömerek; gerçekten milli menfaat kaygısıyla söz söyleyebiliyor olması çok önemli.

Maalesef öyle bir durumdayız ki toptancılık her yanımızı sarmış durumda. Toptan nefret ediyoruz, toptan yüceltiyoruz fakat şunu hep kaçırıyoruz: Bir insan, bir kurum yahut bir yapı, ne tamamıyla iyi olabilir ne de tamamıyla kötü olabilir. Ne bütün yaptıkları doğrudur ne bütün yaptıkları yanlış. Bu toptancılık batağı ise zaman zaman çok trajikomik durumlar ortaya çıkarıyor.

Geçtiğimiz günlerde Pelin Batu'nun çıktığı bir televizyon programında hızlı trenlerle ilgili kurduğu cümle, bu trajikomedinin seçkin bir örneği olarak karşımıza çıktı. Marmaray'da trenin raydan çıkması üzerine, bir programda konuyu yer ve tarih vermeden hızlı trene bağlayan Pelin, 2004 yılında hızlı tren denilen bir trenin daha fazla 'kömür' atılarak hızlandırıldığını ve bu yüzden raydan çıktığını söyledi. Sonradan attığı tweetlerle suçluluk psikolojisi ile ait olduğu yerin her zamanki tavrıyla karşı tarafa hakaretler ederek işi kotarmaya çalışsa da Marmaray'la alakasını kimse kuramadı. Aşırı Amerikan tarihine maruz kaldığından olsa gerek zamanlar ve diller arası git gel yaşadığı görülen Pelin, Türkiye'de neredeyse 30 senedir kömürlü trenin kullanılmadığını bilmiyor. İhtimal odur ki Cihangir, Nişantaşı, Bebek, Sarıyer dışında kalan halkın hâlâ gazyağı ile aydınlandığını sanıyor. Yazık cancağızım.

Solun gericiliği

Sol Haber, Birgün, T24 gibi portallar son dönemde yaptıkları 1930 ve 1940'lara ait gerici dille adlarından sıkça söz ettiriyorlar. Sözcü gazetesinin bir tık daha entelektüel görünümlüsü olan bu yapılar, yaptıkları haberlerle 28 Şubat dönemi seküler medyanın dilini tekrar etmeye başladılar. Uğur Dündar'ın cinci hoca baskınları, Reha Muhtar'ın Aczmendi ve Kalkancılar haberlerini hatırlayanlar adı geçen haber portalların da dilini bir görüşte hemen hatırlayacaklardır. Konu Türkiye düşmanlığı olunca Hizbullah lideri Hasan Nasrallah'ı bile destekleyerek haber yapan Sol Haber'in meselesinin sadece sol olmadığı aşikâr. Nasrallah'ı destekler mahiyette, ondan iktibasla haber yaparken aynı zamanda; "Çocukları camiye taşıyan gerici proje durduruldu" başlığıyla haber verebiliyorlar. Haberin başlığını okuyunca çocukların camiye değil de; "nasıl cinayet işlenir, masum insanlar nasıl öldürülür, nasıl bomba yapılır" gibi konuları öğretmeye götürüldüğünü sanıyorsunuz. Anlaşılıyor ki sol, sosyalizmden Makyavelizm'e doğru hızlı bir geçiş yaptı. Kutlu olsun.

Sen nerenin çomarısın?

Yıllarca, istedikleri her olmadığında; bidon kafa, göbeğini kaşıyan adam, bozkır hayvanı gibi onlarca 'orijinal' hakaretle Türkiye halkına saldıran cenahın son küfrü ise yine oldukça orijinal: "Anadolu Çomarı."

Twitter üzerinden açtıkları #AnadoluComarı hashtagi ile bilindik hakaretlerini tekrar ediyorlar. Solun senelerdir gizlediği elitizmin açığa çıkmasına hayran kaldık. Şimdi çomar nedir ona bakalım: TDK'ya göre çomarın iki anlamı var: 1. İri köpek, çoban köpeği. 2. Terbiyesiz, kaba, saldırgan kimse. İlk anlamını kastediyorlarsa; Anadolu'nun bekçiliğini yapmak köpeklik yapmak değil; aksine evini korumak kadar tabii bir durumdur ki zihin dünyalarında vatan gibi bir kurum olmayan insanlara bunun anormal gelmesini anlayabiliriz. Yok, eğer ikinci anlamı kastediyorlarsa; bu zamana kadar terbiyesiz, kaba ve saldırgan tavırları teraziye koyduğumuzda kimin ağır basacağının tartışmasını bile yapmayalım zira zararlı çıkabilirler.

Hepsi bir yana aslında bunca hınç, kin ve nefretleri, insanların 'Anadolu Çomarı' olmasından değil, İngiliz Çomarı olmamasından kaynaklanıyor olsa gerek…

BİZE ULAŞIN