Remzi Kopar: Kötünün Rüyası

Kötünün Rüyası
Giriş Tarihi: 4.3.2015 11:02 Son Güncelleme: 20.3.2015 15:45
Terry Eagleton'ın 'Kötülük Üzerine Bir Deneme' isimli kitabı, kötülüğü çok geniş yelpazede ele alması ve konu hakkında birçok farklı bakış açısını tartışması sebebiyle kötülük üzerine okunacak kitapların başında geliyor. "Kötülüğün gerçekliğini kabul etmek, onun bütün açıklamaların ötesinde olduğuna inanmayı gerektirmez."

Terry Eagleton'ın Kötülük Üzerine Bir Deneme isimli kitabı, kötülük hakkında okunacak kitapların başında geliyor. Sebebi ise kötülüğü çok geniş bir yelpazede ele alması, konu hakkında birçok farklı bakış açısını tartışması ve Batı edebiyatında kötülük anlatısını derinlemesine incelemesi. "Kötü kelimesini kullanmak, tıpkı karın boşluğuna indirilen yumruk gibi, genellikle bir tartışmayı sona erdirmenin bir yoludur. Tartışma kaldırmadığı düşünülen zevk kavramı gibi bir noktalama, sonlandırma ifadesidir, daha fazla soru sorulmasını yasaklar. İnsan eylemleri, ya açıklanabilirdir ki bu durumda kötü olamazlar ya da kötüdürler ki bu durumda onlarla ilgili söylenebilecek başka bir şey yoktur. Bu kitabın tezi, sözü edilen iki bakış açısının da yanlış olduğudur." diyen Eagleton, kitap boyunca kötülüğü birçok açıdan değerlendirmeye çalışırken, tek bir açıklama ya da tanımdan kaçınmak gerektiğini vurguluyor.

Gündelik toplumsal şartların ötesine geçse de kötülüğün tamamen esrarengiz olmadığını söyleyen Eagleton, "Benim anladığım şekliyle kötülük hakikaten de metafiziktir çünkü kötüler sadece şu ya da bu yönde değil, tamamen kötü olmaya yönelik bir tavır benimserler. Kötülük temelde tamamen bozulmaya yöneliktir." diyor. Eagleton, kötülükten bahsederken toplumsal şartlara atıfta bulunmayı sadece bir bahane olarak gören anlayışı da eleştiriyor: "Muhafazakârlara kalırsa pek çok insan, feci toplumsal koşullar altında büyümüşlerdir ama kanunlara saygılı insanlar olmuşlardır. Oysa bazı sigara tiryakileri kanserden ölmedikleri için sigara içen hiç kimsenin kanserden ölmediğini iddia etmek gibidir bu." Kant'a dayandırılan, 'ahlak açısından kişinin yaptıklarından tamamen kendisinin sorumlu olduğu' görüşünü de eleştiren Eagleton, "Yani zekâ yaşı beş olan katiller ve sonunda onları her gün döven kocalarını haklayan kadınlar Goebbels kadar suçlu olmalılar. Bir makine olmaktansa varsın suçlu olsunlar." diyor ve sosyal etkilerden uzak birisinin bir zombi kadar kişiliksiz olacağını söylüyor.

Kendi davranışlarımızın mutlak sorumlusu olduğumuza dair bireyci düşünce ile davranışlarımızın niteliğimizden ayrılamayacağını söyleyen Hıristiyanlıktaki 'ilk günah' düşüncesine değinen Eagleton, edebi eserlerde bu düşüncelerin karakterler üzerinden anlatılışının örneklerini gösteriyor ve metinleri kötülük açısından analiz ediyor. "Tıpkı kaza eseri Portekizce öğrenemeyeceğiniz gibi kendinizi kaza eseri cehennemde bulamazsınız. Burada söz konusu olan teolojik nokta şudur: Tanrı kimseyi cehenneme yollamaz. Tanrı'nın inayetini reddederek, eğer böyle bir geri çevirme anlaşılabilirse, sen kendin gidersin oraya. Bu insan özgürlüğünün nihai, korkunç sonucudur."

"Katışıksız bağımsızlık kötünün rüyasıdır" diyen Eagleton, kötünün özgür olmak adına Tanrı'ya karşı çıktığını ve Tanrı karşısındaki nihai ölümcül zaferinin kendini cehennem yollarına vurmak olduğunu söylüyor ve kötülüğün yıkımla ilişkisine değiniyor: "Yıkım, Tanrı'nın yaratma gücünü gölgede bırakabilmenin tek yoludur. Aslında kötüler hiçbir şeyin var olmasını istemezler çünkü yaratılmışlarda anlam bulamazlar. Kötülerin, hayatın sürdüğü acı gerçeğine karşı yapabilecekleri tek şey yok etmektir. Böylece, Tanrı'nın yaratma eylemini tersine çevirerek O'ndan intikam almaya çalışırlar. Küçük çocukların da bildiği gibi, kırmak, parçalamak en az yaratmak kadar heyecan vericidir."

Modernist sanatın ve düşüncelerin, aydınlanmaya cehenneme inerek, insanın vahşi, akıldan yoksun ve müstehcen yönüyle yüzleşerek ulaşabileceğimizi iddia ettiğini söyleyen Eagleton, "Şeytanla kol kola yürüyüp zehirlenmeden sıvışmak mümkün mü?" diye sorarak bu düşüncelerin kötülük olgusunu beslediğini vurgulamak istiyor.

Kötülükten bahsederken terör, Amerikan kapitalizmi, Yahudi katliamı gibi ilk akla gelen konulara değinip de İngiliz sömürgeciliğine değinmemesi kitabın eksikliği gibi görünse de, İrlandalı yazar bunu Nazi örneği üzerinden açıklamaya çalışıyor. Modern siyasi devletlerin genelde kitleleri bir amaca erişmek için katlettiğini söyleyen Eagleton, Yahudi katliamlarının ise sırf keyif için yapılan bir tür yok etme şenliği olduğunu ve bu yüzden istisnai bir durum olarak ele alınması gerektiğini savunuyor.

"Genellikle korkmamız gereken kötülük değil sıradan bencillik ve hırstır. Korkunç eylemlerin sahipleri her zaman korkunç kişiler değildir. Kötülük türlerinin çoğu toplumsal sistemlerimizin içine işlemiştir ve bu sistemlere hizmet eden bireyler yaptıklarının ciddiyetinin farkında olmayabilirler. Haysiyetsiz davranışlarının tatsız ama gerekli olduğuna inanırlar. Tırnak söken işkencecilerin ve daha kötüsü onlara bu işi verenlerin, yaptıkları ve söyledikleri arasında ciddi bir çelişki görmeksizin ahlaki değerlerden bahsedebilmelerinin bir sebebi işte budur. Ahlaki değerlerine samimiyetle inanıyor olabilirler ama o değerlerle ticari ve politik gerçekleri başka dünyalara aittir. Ve bu iki dünyanın kesişmeleri gerekmemektedir onlar için." diyen Eagleton, "Bu işleyişi hafife alamayız ama komplo diye bir şeyin varlığını da reddetmemeliyiz. Şu bir gerçektir ki, kötü niyetli bazı insanlar, günümüzde artık sigara içmenin yasak olduğu odalarda buluşup kötülükler planlamaktadırlar." diye de ekliyor.

Eagleton, kitapta Batı'nın terör tanımına karşı çıkarak, çoğunlukla siyasi taciz, baskı ve aşağılamanın terörü doğurduğunu söylüyor ve kapitalizmin doğrudan insan türünün istikrarsız, kendiyle çelişen doğasına yönelerek onu kötüleştiren bir sistem olduğunu belirtiyor. "İnsanlık tarihinin barbarlık ve cehaletle dolu olması kısmen sınıf toplumunun yarattığı yapay kaynak kıtlığından ve büyük kitlelere insan vasfının ve öneminin verilmemesindendir."

BİZE ULAŞIN