Sultan Işık: Bizim bize ettiğimizi kimse bize etmiyor

Bizim bize ettiğimizi kimse bize etmiyor
Giriş Tarihi: 28.8.2014 10:09 Son Güncelleme: 3.9.2014 13:03
Sultan Işık SAYI:05Eylül 2014
Gazzeliler savaşa çok alışmış bir toplum… Beş dakika önce başlarına bombalar yağarken, beş dakika sonra çok enteresan bir şekilde herkesin sokaklara çıktığını görürsünüz. Bu son saldırılardan önce Gazze'ye gitmiş miydiniz? Gidişleriniz bu şekilde olayların olduğu dönemler miydi yoksa daha sakin zamanlar mıydı?

Mehmet Akif Ersoy: Her ikisi de oldu. 2012'deki Gazze operasyonunda da ben muhabir olarak çalışıyordum. Onun dışında sakin zamanlarda da TRT'nin Kahire temsilcisiyken, ne olup ne bittiğini görmek, gerçekten sakin zamanlarında Gazze'de yaşam nasıl, bunu tecrübe etmek için gittim.

Sakin zamanı ve savaş zamanını kıyasladığınızda, iki halini de görmüş biri olarak en farklı gelen şey neydi size?

Mehmet Akif Ersoy: Gazze her şeyden önce çok güzel bir şehirdir. Sakin zamanlarında gidildiğinde sahili, çocukları, kumsalları, insanları çok güzeldir. Sokakları çok kalabalıktır. Gazze, tüm imkânsızlık ve olumsuzluklara rağmen yaşanabilir bir yerdir.

Tabii fark şu; savaş zamanında harabeye dönmüş bir kent var şu anda. İsrail tarafından dört bir taraftan ablukaya alınmış durumda. Deniz ablukası var, karadan yine İsrail'in kontrol ettiği bir Gazze şeridi ve tek çıkış kapısı olan Refah sınıf kapısı kapalı. Refah bölgesinde Mısır'a açılan yaklaşık 1800 tüneli de Sisi yönetime geldikten sonra yıktı. Şimdi çok kısıtlı imkânlarla yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Gerçek anlamıyla bir açık hava hapishanesi diyebiliriz. Gazze'deki savaşın bu kadar uzun sürmesinin temel sebebini de Gazzelilerin artık Gazze'yi bir açık hava hapishanesi olmaktan kurtarma çabaları olarak değerlendirmek mümkün. Filistin halkı İsrail'in kuşatması altında yavaş yavaş ölümü beklemek istemiyor. Uluslararası toplumdan kuşatmanın hiç olmazsa havadan veya limandan kaldırılması yönünde beklentileri var.

Gazzeliler savaşa çok alışmış bir toplum… Ateşkes öncesi son beş dakikada çok yoğun bombardıman olur. Yani ateşkes var ve saat 8'de başlayacak deniyorsa saat 8 olana kadar her taraftan patlama sesleri duyarsınız. Beş dakika önce başlarına bombalar yağarken, beş dakika sonra çok enteresan bir şekilde herkesin sokaklara çıktığını görürsünüz. Barut kokusu zaman içerisinde biraz dağılmaya başlar. İnsanlar hızla yaşama adapte olurlar. Dükkânlar açılır, trafik bir anda kitlenir. Ve saat 6'da ateşkes bittiğinde yine herkes evlerine dönmüş ve sokaklar yine sessizliğe gömülmüştür.

Elektrik ve su sıkıntısı da var diye biliyorum…

Mehmet Akif Ersoy: Gazze'ye savaş yokken de günde en fazla sekiz saat elektrik verilebiliyor. Bombardıman sırasında zaten hiç yok. Temiz su kanallarında çok büyük sıkıntı var. Gazze'de sular tuzludur. İnsanlar bu tuzlu suyla duş alır, bulaşık yıkar ve bu suyu içerler. Dolayısıyla bunları ortadan kaldırabilmek için de gidebilecekleri çıkış noktaları sadece İsrail oluyor. İsrail mal girişine izin veriyor ve Kerem Şalom sınır kapısından sadece gıda, ilaç, tıbbı malzeme sokulabiliyor. Hangi mallar alınacaksa yanında şunları da almak zorundasınız diye dayattığı şeyleri veriyor. Yani sadece kuşatıp bombalar yağdırmıyor, aynı zamanda ekonomik olarak da bir kuşatma yapıyor. Sakin zamanlarında da casusluk faaliyetleri yürütüyor ve içeride birtakım operasyonlar yapmaya çalışıyor. Gazze konusundaki emelleri sadece savaş zamanında var olan emeller değil. Savaş sonrası ve ateşkes dönemlerinde de İsrail içeride birtakım Filistinli bağlantılar üzerinden, daha önce satın aldığı veyahut tehdit, şantaj yoluyla kendisine bağımlı hale getirdiği casuslarla da Gazze'nin içerisinde birtakım dinamikleri karıştırmak için sürekli operasyonda bulunuyor.

Bütün bu olanlara karşı tepkileri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Mehmet Akif Ersoy: Yakın zamanda BM okulları vuruldu, sahillerde ve parklarda çocuklar öldürüldü, 2000 insan hayatını kaybetti. Bunlar çok istatistiki rakamlar gibi geliyor ama hepsinin ailesi var. Ve bu hayatını kaybedenlerin en az 350 tanesi çocuktu. Biz her gün Şifa Hastanesi'nde çocuk cenazeleri görüyorduk. İsrail terör estirirken, çok rahat bir şekilde bir tepki almayacağının, en azından kendisine somut bir tepki olmayacağının bilincinde hareket etti. Bundan sonra da o bilinçle hareket etmeye devam edecek. Bir mola verdi. Ve bu molayı verdikten sonra da ateşkes görüşmeleri, müzakerelerle ablukayı kaldırmak noktasında masada hiçbir geri adım atmadı.

İslam coğrafyasının bütün halklarının İsrail ile ilgili bir problemi ve tepkileri var. Sadece Müslümanlar değil Ezidiler, Hıristiyanlar, Maruniler, Dürziler ve bölgede bulunan herkes rahatsız. Ama yöneticilerin tamamının doğrudan ya da dolaylı İsrail ile ilişki içerisinde olduğunu görüyorsunuz. İsrail ise kendine hiçbir yaptırım uygulanamadığının farkında. İsrail soykırım yapıyor olabilir bizse Hamas'a baskı yapalım savaş daha çok sürmesin mantığı ile hareket eden bir uluslararası konjonktürden söz ediyoruz. Ve bu zihniyet devam ettiği sürece 1948'den beri devam eden Filistin sorununda bir çözümden bahsedemeyeceğiz.

İsrail çok güçlü olarak kabul ediliyor dünya devletleri arasında diyorsunuz ve bu yüzden müdahil olunamıyor. Gerçekten İsrail tek başına mı bu kadar güçlü yoksa herkesin desteğini alan ortak bir yapı olduğu için mi?

Mehmet Akif Ersoy: İsrail destekten dolayı güçlü tabii ki. Şöyle ki, 67 Savaşı'ndan sonraki İsrail'le Arap ülkeleri arasındaki savaşlarda İsrail sınırlarını genişletti çünkü bütün bir Arap coğrafyası ile girdiği savaşları Amerika'nın da silah desteği ile kazandı. Bugün temel sorun şu ki; o savaşlarda da Arapların birtakım ihanetleri vardı, İsrail ile savaşmadılar ve masa arkasında pazarlıklar yaptılar Amerika'yla. Aslında samimiyetle bir savaş, İsrail'e yönelik bir yaptırım ve onu durduracak bir adım olmadığı için İsrail'in eli kolu çok rahat hareket ediyor. Burada sadece Filistin halkı, tek başına, son teknolojili silahlara sahip olan 'koskoca bir İsrail'le savaşıyor. İsrail bu sefer Filistin'e giremedi karadan. 2006'da ve öncesinde Gazze'yi işgal ettiği dönemlerde giriyordu ve çok rahat hareket ediyordu. Ama bu sefer hiç beklemediği bir direniş ile karşılaştı. Açıkladıkları rakamlar 64 ama belki 100'den fazla askerleri öldü. 2006 Temmuz savaşından sonra ilk kez bu kadar kayıp verdiler. Gazze'de hiç beklemedikleri bir direniş ile karşılaştıkları için kara operasyonlarını bitirdiler. Tünelleri imha ettik ve hedefimize ulaştık dediler. Geçen gün uluslararası bir haber ajansının muhabiri tünellerden fotoğraflar paylaştı dünyaya. Eğer savaş sürecekse füze gitmeye devam edecek. Bu ne demek? Tüneller hâlâ çalışıyor demek. İsrail'in tünelleri yıkması için bütün Gazze'yi yıkması lazım zaten. İsrail sahada istediğini alamadı, masada uluslararası desteği arkasında hissettiği için taviz vermiyor. Mesela, Mısırsız bir çözüm Filistin meselesinde mümkün gözükmüyor. Evet, İsrail ile iş birliği içerisinde ama Mısır da bir şekilde bu çözümün içinde olmak zorunda. Çünkü coğrafya olarak açılan tek kapı Mısır. Mısır da bunun farkında. O yüzden darbe sonrasında o darbeye bir meşruiyet arayışında. Gazze savaşını bir bahane olarak kullanıp ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'yi getirip Sisi'ye teşekkür ettirerek, Mısır'ın mevcut darbeci yönetimine bir meşruiyet kazandırarak da şu anda adeta siyasi varlıklarını bir kez daha teyit ettirmiş oldular.#Sayfa#

Mısır'da demokratik yollarla başa gelen Mursi darbeyle indirildi, yerine Sisi geldi. Suriye ve Irak da dâhil olmak üzere Ortadoğu karışmış halde. Tarihsel olarak bu operasyonların bu kadar yakın oluşunun birbiriyle bağlantısı var mı sizce? Darbe yapılıp Sisi'nin başa geçirilmesi ve Filistin'in tek sınırının Mısır olması… Sonuçta Müslüman Kardeşler yönetimde olsaydı sınırın o şekilde kapalı kalmayacağı çok aşikârdı. Mısır halkı olanlar karşısında ne hissediyor?

Mehmet Akif Ersoy: Mısır halkının tamamının İsrail'e karşı tepkisi malumdur. Ama Mısır'da şu anda darbeci bir yönetim var ve diktatörlükle yönetiliyor. Mısır medyasını, iş adamlarını, siyaseti, bürokrasiyi, dışişlerini, diplomasiyi kontrol ediyorlar. Dolayısıyla bu kontrol mekanizmaları görevde olduğu sürece de Mısır yönetiminin görüşü Mısır halkının görüşü değil. Özgür seçimler olduğunda Mısır halkı görüşünü zaten belli etti. 2012 yılında İsrail operasyonu devam ederken görevde Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi vardı ve İsrail hava saldırılarını devam ettirirken Başbakan Hişam Kandil'i Gazze'ye gönderdi ve şunu söyledi: "Biz bu savaşın bir tarafıyız. Filistin halkının yanındayız. İsrail saldırılarını durdurmak zorunda." Mısır çok net bir şekilde, rasyonel, reel, somut bir tepki verdi İsrail'e karşı. Ayrıca, stratejik olarak, nüfus yoğunluğu bakımından, ordusu ile Mısır, bölgenin en önemli devletidir. Dolayısıyla böyle bir tavır içine girince İsrail panikledi. Mısır ayrıca Arap Birliği'ni topladı, Arap Birliği Dışişleri Bakanlarının tamamı Gazze'ye gitti. Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu da o dönemde Gazze'ye gitmişlerdi. 2012 yılında İsrail geri adım atmak zorunda kaldı ve kapılar açıldı. Yani İsrail Mısır'daki darbeden dolayı bu operasyonları yapmıyor. İsrail sürekli Gazze'de direniş gruplarının bir şekilde güçlenmeye başladığını düşündüğünde suikastlar düzenleyip, saldırılar düzenleyip yıpratmaya, halkı bezdirmeye çalışıyor. Direniş gruplarıyla savaşmıyor. Evleri bombalıyor, elektrik santrallerini bombalıyor, tüp depolarını bombalıyor, temiz su kaynaklarını bombalıyor, altyapıyı bombalıyor, hastaneleri, ambulansları bombalıyor ve bunları yaptığı zaman da insanlara gıdayı kesiyor, ilaç yardımlarının geçişine müsaade etmiyor. Gazze halkı her taraftan kuşatılmış, boğulmuş oluyor. Sonra da insanların evlerini arayıp, cep telefonlarına mesajlar gönderip, uçaklardan kâğıtlar atıp; "Bakın, direndiğiniz için bunlar başınıza geliyor. Şu Hamas'a karşı bir protesto gösterisi düzenleyin, artık bize karşı savaşmasın, siz de bu işten kurtulun" diyor. İçeriyi de kışkırtmaya çalışıyor aynı zamanda. Tabii Filistin halkı bu oyunlara gelmedi şu ana kadar ve hep birlikte hareket ettiler, bütün siyasi fraksiyonlar için söylüyorum bunu. Ama İsrail dönem dönem bu işleri yapıyor. Bölgedeki Arap Baharı, Arap isyanları sürecinden sonra, işte Irak'ta yaşananlar, Suriye'de yaşananlar, Irak'ın şu an bölünmüş, parçalanmış olması, Suriye'nin bir iç savaş içerisinde olması, Libya'da herkesin artık birbirini öldürüyor olması, Mısır'da darbenin gerçekleşmesi, Yemen'deki sorunlar, Tunus'taki siyasi sorunlar, Ortadoğu'nun diğer bölgelerinde, Körfez ülkeleri arasındaki anlaşmazlıklar, İslam ülkeleri arasındaki mezhebi birtakım problemler, bunların tamamının müstefidi İsrail. Yani bu fotoğrafı çok iyi görüyor ve diyor ki, "Yiyin birbirinizi, biz işimize bakıyoruz." Bunu yapıyor şu anda.

Yahudiler ilk olarak İngilizler tarafından Filistin'e yerleştiriliyor. Şu an bu olaylar yaşanırken, medya da biz de Amerika'nın desteğinden bahsediyoruz, Avrupa'nın sessizliğinden bahsediyoruz. Peki neden İngiltere'den bahsetmiyoruz. Aslında İngiltere kendini Avrupa'dan da ayrıştıran bir yapı. Acaba arkadaki esas güç olduğundan bahsedebilir miyiz ya da neden İngiltere yok ortalarda?

Mehmet Akif Ersoy: Ortadoğu uzmanı değilim, gazeteciyim ama Mısır, Irak, Suriye, Libya gibi çalıştığım bölgelerde şunu müşahede ettim; İngiltere; Amerika kadar sesi çıkmasa da bence bölgede sessiz ve derinden çalışan ve çok büyük operasyonlar yapan ve bölgeyi en iyi bilen ülke. ABD Ortadoğu'yu yeni yeni tanıyor. Ortadoğu'da ne olup bittiğine dair ABD'nin çok ileri düzeyde çizdiği bir yol haritası yok çünkü dengelerin her an değişebileceğini onlar da fark ettiler. Ama değişen dengelere karşı kalıcı önlemler alma noktasında hızlılar, iyi para harcıyorlar ve bunu en azından istihbaratını sağlayacak güce sahipler. İngiltere ise bölgede o dinamikleri harekete geçirebilecek istihbarata, aynı zamanda da altyapıya sahip. Bölgede bulundukları dönemlerde 50-60 yıl, 100 yıl sonrasına planladıkları, hazırladıkları öyle işler yaptılar ki, şu anda bütün coğrafya baktığınız zaman birbirine girmiş durumda. İngiltere öyle işler yapmış ki bölgede… Oralara birtakım fitne tohumları ekildi, onlar büyüdüler, yeşerdiler, o yeşeren fitne tohumlarıyla, o yeşeren meyvelerle büyütüldü oraların evlatları, çocukları ve bugün hepsi birbiriyle savaş halinde, birbiriyle kavga halinde. Yani bakın, İslami veya aşırı İslamcı, radikal dediğiniz bütün örgütlerin savaştığı bölgeler, Mali, Somali, Yemen, Libya, Irak, Suriye, Afganistan, Pakistan, hepsi İslam ülkeleri. Patlamalar ve saldırılar Müslüman ülkelerde oluyor. Ölenler Müslüman, öldürenler Müslüman, intihar eylemi düzenleyip ölen Müslüman, tırnak içerisinde söylüyorum. Yani Müslümanlar bu coğrafyada birbirlerini öldürüyorlar. Bizim bize ettiğimizi kimse bize etmiyor. İngiltere'nin çok önemli bir etkisi olduğu kanaatindeyim.

Siz de bahsettiniz, savaşa o kadar alışkın ki Gazzeliler, bombardıman bittiği an dışarıya, hayata çıkıyorlar. Bölgeden gelen insanların ortak söylemi; bu kadar ölüme ve savaşa rağmen Gazzeliler çok cesur ve rahat bir hayat yaşarken, İsrail askerilerinin çok korkak olduğu yönünde. Siz bölgedeyken buna şahit oldunuz mu?

Mehmet Akif Ersoy: İsrail bir korku devletidir. Giden herkes bunu bilir. Tel Aviv'de havaalanından girdiğiniz anda korkularının başladığını görürsünüz. Sadece Filistinlilere karşı değil, yabancı herkese karşı. İsrail korkular üzerine kurulmuş bir ülkedir. O yüzden demir kubbeyi yapar, o yüzden işte duvarlarla, utanç duvarlarıyla Filistin'in etrafını kuşatır, o yüzden olağanüstü güvenlik önlemleri vardır. Hiçbir havaalanında görmediğiniz uygulamalarla karşılaşırsınız. Sınır kapılarından girerken çok manyetik birtakım cihazlar içerisine sizi sokarlar, 4-5 tane kontrol noktası vardır, her demir kapı birbiri ardına kapanır. Hatta bu işleri de Filistinlilere yaptırırlar, canları çok kıymetlidir çünkü. O yüzden İsrail için 64 kayıp çok büyük bir rakam.

Gazze'de bombalar yağıyor, hangi bombanın ne zaman nereye düşeceği belli değil, ama insanlar sokakta, o patlama seslerinin olduğu yerlerde bile normal şekilde yürümeye devam ederler. Kimsenin korkudan yere yattığını görmedim mesela ben Gazze'de patlamalar olurken. Ama Erez'den İsrail'e giriyorsunuz, bir tane füze gelecek diyelim, kafaya düşmediği sürece öldürmeyen bir füzeye bile sirenler çalar, bir bakarsınız bütün İsrail ordusu siperlere, duvar diplerine falan yatmıştır. Ben Tel Aviv'e ilk füze gönderildiğinde ordaydım. Demir kubbe var zaten, havada imha ediyor. Ama bir baktım, bütün İsrail askerleri, polisler, halk falan duvar diplerine yatmış. Yani müthiş bir korkuyla yaşıyorlar. O korku ve savaş üzerine inşa etmişler varlıklarını. Yani mutlaka saldırmak zorundalar. Mutlaka bir yerlere saldırmaları lazım, bir güvenlik tehdidi olması lazım, kendi halklarına, "bakın bizim güvenlik tehdidimiz var" demeleri lazım ki varlıklarını sürdürebilsinler.
#Sayfa#
CNN muhabirinin Twitter üzerinden yaptığı bir yorum yüzünden görev yeri değiştirildi. Sonra İngiltere'de bir milletvekili istifa etti. Türkiye'deki eylemler malum. Gazze halkı nezdinde nasıl bir karşılık buldu? Bunlar oradaki halk için önemli şeyler mi? Bu tarz tavırların onlar için bir karşılığı var mı?

Mehmet Akif Ersoy: Kesinlikle var. Bir Türk olarak Gazze'ye, Filistin topraklarına girdiğinizde, Batı Şeria'da da Ramallah'ta da iliklerinize kadar bunu hissedersiniz bir kere. Sizi kucaklarlar. Türkiye'den geldiğinizi duyduklarında size karşı muhabbetleri çok farklıdır. Güven duyarlar her şeyden önce. Evlerini açarlar. Türkiye'ye karşı muhabbetleri çok başkadır.

Amerikan basınına baktığınızda ise bugün işte gelip burada CNN International Gezi olaylarında 8 saat canlı yayın yapar ama Ferguson'da o yaşananlara, göstericilere sert müdahaleye, hayatını kaybedenlere baktığınız zaman, gazetecileri tutuklarlar. CHP'li, MHP'li, solcu, komünist ya da milliyetçi olabilirsiniz. Her neci olursanız olun artık uluslararası toplumun size dayattığı gündemlerin dışına çıkın ve şunu görün; televizyonlar, gazeteler, haber ajansları, en demokrat olduğunu düşündüğünüz, en iyi, en tarafsız olduğunu düşündüğünüz mecraların, hepsinin kendilerine ait gündemleri vardır. Hiçbir ülkede demokrasiden, Batı'da da Amerika'da da demokrasiden, insan haklarından söz edemezsiniz. Eğer sizin sözleriniz onların ideolojilerini, onların hedeflerini, onların çıkarlarını rahatsız etmeye başladıysa sesinizi keserler. Tehdit olmaya başladığınızı düşündükleri anda, sizinle ilgili birtakım operasyonlara girişirler. Onların gündeminin dışına çıktığınız anda, birtakım operasyonlarla mutlaka karşılaşırsınız. Çıkın Londra'da meydanda isterseniz Kraliçe'ye küfredin. Üç kere küfretme hakkınız var bildiğim kadarıyla İngiltere'de. Üçüncüden sonra tutukluyorlar. Yani iki kere küfredebilirsin, sonra da polis seni uyarıyor. Bunun da adının demokrasi olduğunu söylüyor. Diyor ki işte, "bakın kraliçeye hakaret edebiliyorsunuz, eleştirebiliyorsunuz." Ama Londra'da çıksın insanlar krallık rejimini devirmek istiyoruz desinler, bir de Londra'yı görelim. Amerika'da sistemi değiştirmek istiyoruz desinler, Yahudi lobisini istemiyoruz desinler de bir görelim demokrasilerini. Sokağa dökülsünler ve burada insan hakları çiğneniyor, evrensel birtakım değerlere hakaret ediliyor desinler, kitlesel eylemlere dönüşsün bunlar, kitlesel tepkilere dönüşsün de görelim demokrasilerini. Medyada da böyledir. BBC'de sizin söylediğiniz bir söz ya da Reuters'da ya da AP'de yazdığınız bir haber, dünyada ses getirecek bir haber ve onların kendi ajandalarının dışında bir şeyse, o haberi yazamazsınız, yazdınız yayınlatamazsınız, hasbelkader yanlışlıkla yayınlattıysanız da burnunuzu sürterler.

Hamas ve El-Fetih'in ilişkileri nasıl şu anda?

Mehmet Akif Ersoy: Muhafaza ediyorlar ilişkilerini. Bu çok önemli bir şeydi. Operasyon başladığında temel hedef iç barıştı, Filistin iç barışını bozmaktı. Bu konuda Türkiye ve Katar'ın çok yoğun çabaları oldu. İlk günler Hamas çok sert açıklamalar yaptı. Evet, Mahmud Abbas tartışmalı bir adamdır, İsrail'le ilişkileri tartışılmalıdır. Fetih'in duruşu problemlidir falan ama şu anda Filistin iç barışını muhafaza etmek gerekiyor ve Mahmud Abbas'ın eleştirilmesi gereken gün bugün değil. Zaten azami müşterekler konusunda Hamas'ın ve El-Fetih'in anlaşması mümkün değil. Bir tanesi İsrail'i devlet olarak tanıyor bir tanesi hiçbir şekilde İsrail'in varlığını kabul etmiyor, orda kopuyor zaten iş. Ama bugün Filistin halkının birlik olabilmesi, siyasi anlamda, sosyal ve ekonomik anlamda birlikte hareket edebilmesi her şeyden daha önemli. O vahdet de şu anda korundu. Bundan sonra da muhafaza edilmek zorunda. İsrail'in en büyük rahatsızlığı da zaten bu.

I. Dünya Savaşı'nın 100'üncü yıldönümüne geldiğimiz bir dönemde acaba sınırların yeniden çizilmesi gibi bir durum mevzu bahis olabilir mi? Şu an neredeyse bütün Ortadoğu ayakta ve sizin de bahsettiğiniz gibi herkes birbiriyle savaşıyor ve kimse aslında ne için savaştığını da çoğu kez bilmiyor. Şu an orada yeni bir sınır politikası geliştiriliyor olabilir mi?

Mehmet Akif Ersoy: Aslında bunlar bize başkalarının dayattığı gündemler. Daha önce de bir yerde söylemiştim: Biz tanımadığımız insanları seviyoruz, tanımadığımız insanlardan nefret ediyoruz. Yani bizim için işte Saddam kimdir ne kadar biliyoruz ve Saddam'ı sevenler tanıdıkları için mi seviyor? Mesela Yemen'de sizin muhabiriniz yok, hiçbir şeyiniz yok, Yemen'den size Reuters bir haber geçiyor, alıyorsunuz ve bakıyorsunuz Yemen'de bir lideri o gelen haberler üzerinden değerlendiriyorsunuz. Yani bunların hepsi algı operasyonu. Dolayısıyla hiç tanımadığınız bilmediğiniz birilerine düşman oluyorsunuz, tanımadığınız bilmediğiniz birilerini de yine onların size verdiği gündemler üzerinden seviyorsunuz. Sınırlar da keza ne diyoruz, yeniden çiziliyor olabilir. Kim çiziyor bizim topraklarımızdaki sınırları? Bir kere bunu reddetmek zorundasınız başından itibaren. Yani siz, başkalarının sizin gündemlerinize, sizin coğrafyanıza, sizin insanlarınıza müdahil olmasını reddetmek zorundasınız. Ama İslam ülkelerinin bir ordu gücü bile yok, barış gücü bile yok, hiçbir şey yapamamışlar, birbirleriyle zaten problemliler, yani işte çizilen sınırlar... Bu sınırları tanımıyoruz dediğinizde yeni sınırları çizip getiriyorlar. Artık onlar çizmemeli bu sınırları. Zihnimize sınırlar çizmişler aslında, bizi öyle sınırlandırmışlar, dolayısıyla orada tıkanıp kalıyoruz. Önce onları kaldırmak zorundayız. Ama mesela IŞİD diye bir örgüt çıkıyor ve Sykes-Picot'u tanımıyorum diyor. Sykes-Picot tanınmamalı ama yine bunların kurdurduğu, bunların operasyonu olan bir örgüt söylüyor bunu. Yani artık bunu onlar söylediği için menfi bir şey gibi bile algılayabiliyorsunuz. Hâlbuki evet Sykes-Picot tanınmamalı, aslında evet bölgede çizilen sınırlar suni sınırlar, tanınmamalı, hepsi yeniden değerlendirilmeli. Bu sınırların değerlendirilmesi petrol paylaşımları ya da bir ülkeye fazla toprak verelim şeklinde olmamalı. Mesela Avrupa'da toprak diye bir şey yoktur, Avrupa Birliği'nde. Bir ülkeden bir ülkeye geçtiğinizi hissetmezsiniz giderken. Ama İslam coğrafyasının böyle bir sorunu var. Ve bunların hepsi Arap, hepsi Müslüman vesaire. Yani o azami müşterekleri var bu insanların. Ama zihinlere çizilmiş öyle sınırlar var ki onları aşamadıkları için de bir şekilde birbirleriyle temas edemiyorlar. Anlamıyorlar da birbirlerini.

Orada bulunduğunuz süre zarfında muhtemelen bir sürü farklı şey gördünüz ama en çok canınızı yakan, ilk aklınıza gelen şey nedir? Ve son olarak şöyle kapatalım; sizin hani şu hiç söylenmiyor, aslında şu da söylenmeli dediğiniz ve bahsedilmeyen ama bahsedilmesi gerektiğine inandığınız bir konu var mı?

Mehmet Akif Ersoy: Yani çok fazla acı fotoğraf vardı. Biz bu ölümleri istatistiklere çevirdik ama hepsinin çok başka hikâyeleri vardı. Bir sahne var böyle beni çok yaralayan, daha önce röportajlarda da anlatmıştım bunu. Röportaj yapıyorduk Şifa Hastanesi'nde. Saldırılarda sağ ayağını kaybetmiş bir kadın vardı. Yeni olmuş, kuzeniyle yanılmıyorsam ya da erkek kardeşiydi, dışarda görüştüm, "Eşini, çocuğunu ve annesini kaybetti saldırılarda ama bilmiyor, kurtulduğunu biliyor, çok uzatmayın röportajı ama yapabilirsiniz" dedi. Röportaja girdim, kadın anlatmaya başladı: "Sabah saatlerinde ezan okunurken başladı bombardıman. Bir anda patlama sesi, duvarlar üstümüze yıkıldı o esnada ama ben atlattım Elhamdülillah", dedi, sonra eşim hemen çocuğumu alıp dışarı çıktı işte ben yaralandım ama onlar iyiler annemler falan da çıkmışlardı diye anlattı böyle. Haberi yoktu hayatlarını kaybettiklerinden. O anlatırken kayınvalidesi yanındaydı. Kayınvalidesi dudaklarını sıkıyordu ve hani insanın içine ağladığı zamanlar olur, artık ağlamanın bir anlamının olmadığı, bağırıp çağıramadığınız ama içinizde korkunç gözyaşları döktüğünüz, kayınvalidesi tam o haldeydi. Sonra ablasıyla röportaj yaptım o da anlatamadı tabii durumu ve ben onların yanında Türkçe anons çektim, dedim ki yani bize bu hikâyeyi anlattı ama hikâyenin aslı aslında böyle ve o henüz bunları bilmiyor, öğrendiğinde belki de hayata nasıl tutunacağına dair yeniden birtakım şeyler düşünmek zorunda kalacak. Çok tevekküllü insanlar ama çok fazla acı hikâye vardı.

Filistin sorunu 1948'den beri devam eden bir sorun, çözülecekse nasıl çözüleceğini, çözülmeyecekse de niye çözülmeyeceğini artık İslam coğrafyasının liderleri oturup somut, reel, rasyonel gerçekler üzerinden değerlendirmeli ve Filistin halkına da bu acıları daha fazla yaşatmamalıdır.

MEHMET AKİF ERSOY KİMDİR?
TRT muhabiri olarak 2009 yılında Etiyopya'da yurt dışı görevlerine başladı. Daha sonra Tahran temsilciliğine atandı fakat İran vize vermediği için ülkeye giremedi. Arap Baharı başladığında Libya'ya giderek iç savaşı takip etti. Libya'da Kaddafi'yle son röportaj yapan gazeteci oldu. Oradan Yemen'e geçerek, Yemen'deki dönüşüm sürecini takip etti. Ardından Irak'ta görev yapmaya başladı. Suriye'de sıkıntılar artınca Şam'a gitti. Üç buçuk ay sonra yaptığı yayınlar nedeniyle Suriye'den sınır dışı edildi ve Mısır'a geçti. Mursi'nin bir senesine ve darbe sürecine tanıklık etti. Bu süreçlerde yaptığı haberlerin yanı sıra sosyal medyadan da dakika dakika kamuoyunu bilgilendirdi. Mısır'dan döndükten sonra TRT Haber İstanbul Haber Müdür Yardımcılığına atandı. Hâlen bu görevde bulunan Ersoy, geçtiğimiz Temmuz ayında İsrail'in Gazze'ye saldırı düzenlemesi üzerine bölgeye giderek gelişmeleri TRT ekranlarından aktardı.
BİZE ULAŞIN