Mehmet Berk Yaltırık: Drakula, Balkanlar, Söylenceler

Drakula, Balkanlar, Söylenceler
Giriş Tarihi: 22.11.2019 12:00 Son Güncelleme: 22.11.2019 12:02
Definelerle, hazinelerle bağlantılı Trakya’nın meşhur “cinli”, “üç harfli” söylencelerinin, Balkanların bir diğer ucunda bir başka korku hikâyesine konu olmaları, efsanelerin, hayallerin, rivayetlerin izini sürenler için pek de şaşırtıcı değil.

Bazı efsaneler ne kadar eskirse eskisin, yeni yeni efsanelerin türemesine neden olarak bir vesileyle kendini yaşatır. "Vampir"in ölümü yenmesi gibi efsane bir kere daha ağızdan ağıza dolaşmaya başlar ancak bambaşka bir mahiyete bürünür; tıpkı mezardan çıktıktan sonra yaşadığı meşum değişim gibi.

İlginç hikâyelerin ve inanışların baskın hâle gelen şehir kültürüne karşın varlıklarını hâlen koruyabildiği Balkan coğrafyasında, bizim yeni yeni film ve romanlarla kendi mitoslarımıza kaynaklık eden Drakula'nın -hem kendi halkının hem yabancı halkların arasında- acayip hikâyelere konu olduğunu güncel örnekler nedeniyle fark edebilmiştim.

Drakula Edirne'de!
Takriben 2000'lerin ortasında Edirne'de Vlad Drakula'nın yahut tarihteki namıyla "Kazıklı Voyvoda"nın hazinesinin olduğu söylencesini duymayan yoktu. Söz konusu hazinenin –hikâyenin doğruluğuna bakmaksızın- arayışı, ulusal haber kanallarına dahi sirayet etmişti.

En son 2010'lara doğru bahsi geçen hazineyi ararken Meriç Nehri boyunda kazdıkları toprağın altında kalan bir grup definecinin haberine dek bilhassa sokaklarda "Voyvoda'nın Hazinesi" bahsi dolaşıyordu.

Aynı söylenceyi daha önce 2000 yılında da duymuştum, bu sefer Kırklareli'de bir adam televizyona çıkıp "Kazıklı Voyvoda"nın hazinesinin orada bulunduğundan bahsetmişti.

Trakya'da kahvehanelerde çok sayıda ilginç hikâye ve inanışa rastlamak mümkündür ki bugün kalemimden okuduğunuz o cinli, perili öykülerimin mühim bir kısmının ilhamı buralardandır.

Benim en garibime giden "Voyvoda'nın hazinesi" söylencesi olmuştu. Kahve köşelerinde kimilerinin "Kırk deve yükü altın varmış!" diyerek gözüyle görmüş gibi inandığı bir efsaneydi.

Bugünün Romanya'sını düşününce Eflak neresi, Edirne neresi, adam Eflak'tan kalkıp Edirne'ye nasıl gelebilecek de hazinesini gömecek gibi sorular sormak anlamsızdı. Zırva tevil götürmezdi neticede.

Tarihte Edirne'de bir dönem kaldığı biliniyordu ancak sonradan Eflak voyvodası olarak memleketine gönderilmesi haricinde belirgin bir bilgi yoktu. 1462'ye doğru Bulgaristan tarafına yaptığı meşhur taarruzun akabinde yağmaladıklarını gömdü desek coğrafya yine kurtarmıyordu.

İnsanlar hayali altınların peşindeyken, ben efsanenin kaynağını deşelemekle uğraşıyordum. Seneler sonra efsanenin olası kaynağına ulaştım. Edirne Taşodalar'da, muhtemelen Drakula'nın Edirne senelerinin taştan tanığının bağrında, Edirneli yerel tarihçi Cengiz Bulut ağabey, Kırklareli'de 1980'lerin başında bir çobandan dinlediği ilginç bir memorat (doğaüstü varlık, olay anlatısı) aktardı.

Hikâyeye göre çoban, tılsımlı bir mağarada Voyvoda'nın hazinesini buluyordu ki Karanlık Yılbaşı Öyküleri: Aralıktan Sızan Karanlık (Bilgi Y., 2017) adlı seçkide "Definenin Tılsımı" adlı öyküyü bu anlatıdan hareketle yazmıştım.

Hikâyenin başında hazineyle ilgili olarak Drakula'nın memleketine prens olarak gönderilirken kendisine altın verildiği, ancak eşkıyalardan çekinerek bu altını memleketine götürmek yerine Kırklareli civarında bir yere gömdüğü söyleniyordu. 80'lerin başında işitilen bu anlatı, birçok yere mâl edilir olmuştu kuvvetle muhtemel.

Tarihi bilgiyi bir şekilde öğrenen meraklı göz ve ağızların bu efsaneyi yürütmesinde rol oynadığı aşikâr…

Romanya'da devam eden söylenceler
Voyvoda Drakula'nın efsanelerde varlığını sürdürmeye devam ederken kendi memleketini de es geçmediğini belirtmeli. Ölümsüz kontun adı başka başka define söylenceleriyle anılmaya devam etmektedir.

Eski bir Rumen belgesine göre tahtını 1450'lerin sonuna doğru tekrar ele geçirmeyi başaran Dracula, siyasi rakiplerince diri diri gömülen ağabeyine yapılanları öğrenmiş ve mezarını açtırmıştır.

Boyarların yani Romen soylularının bu fiiline karşı misilleme olarak 1457 Paskalyasında, 200 kadar Boyarı kadınları ve çocuklarıyla, süslü elbiseleriyle törenler düzenleyip dans ettikleri esnada, Tirgovişte Sarayı'ndaki yemek masalarında otururlarken kuşatarak derdest ettirir.

Yaşlılar ve gücü kuvveti olmayanlar Tirgovişte şehrinin dışında kazığa vurulur, gençler ve gücü kuvveti yerinde olanlar ise zincire vurularak Argeş Nehri'nin yukarısında, Fagaraş Dağları'nın eteğinde bulunan ve 14'üncü yüzyılda Besarabya prenslerinden biri tarafından yaptırılıp Türk akınlarıyla harabeye dönmüş Poenari Kalesi'nin olduğu yere götürülürler. Burada kırbaç altında –çoğu burada hayatını kaybedecektir- kalenin inşasında çalışırlar. Vlad Drakula bu olaydan sonra "Kazıklı (Tepeş) Voyvoda" lakabıyla zikredilecektir.

Günümüzde hâlâ ziyaret edilebilen Poenari Kalesi, zaman içerisinde korkutucu geçmişini aratmayan türlü söylencelerin ve efsanelerin kaynağı olmuştur. 1700'lerden itibaren ortalama otuz yılda bir gerçekleşen depremlerle yerle bir olan Poenari Şatosu (günümüzde kısmen restore edilmiştir) köylüler arasında uğursuz sayılarak "Dracula'nın laneti" ile bağdaştırılır olmuştur.

Yöredeki insanların kalenin tekinsiz varlıkların tesirinde olduğuna inandığı, geçmişini araştırmanın uğursuzluk getireceğini kabul ettikleri aktarılmıştır. Hatta bazı geceler göğün altın rengine bürünmesi nedeniyle Dracula'nın hazinesinin bu yıkıntılar arasında gizli olduğu inanışı da söz konusudur. Yine bu sebeple kale ve civarında kazı yapmanın kötülüğü çağıracağına da inanıldığı aktarılmıştır.

Romanya'daki hazine söylenceleri için farklı rivayetler de var. Voyvoda Vlad Drakula'nın demirden fıçılara hazinesini naklederek Snagov Gölü'ne yahut Dimbovita Nehri'ne attırdığı hikâyeleri günümüze kadar ulaşmıştır.

Hatta yöre halkı arasında, Snagov Gölü'nün ortasındaki manastırın (Drakula'nın yakınlarında savaşırken öldürüldüğü ve gömüldüğü ada) bir deprem yüzünden hasar görmesi de Dracula'nın gizli hazinesiyle ve bunun lanetiyle bağdaştırılmıştır.
Definelerle, hazinelerle bağlantılı Trakya'nın meşhur "cinli", "üç harfli" söylencelerinin, Balkanların bir diğer ucunda bir başka korku hikâyesine konu olmaları, efsanelerin, hayallerin, rivayetlerin izini sürenler için pek de şaşırtıcı değil. Yeni yeni efsanelere, anlatılara kaynaklık etmeye devam edecekleri de muhakkak…

BİZE ULAŞIN