Zeynep Bayramoğlu: Cihangir’de tüm travmatikler bir aradayız

Cihangir’de tüm travmatikler bir aradayız
Giriş Tarihi: 2.2.2016 16:01 Son Güncelleme: 16.2.2016 11:43
Zeynep Bayramoğlu SAYI:21Şubat 2016
Sanat dediğiniz platformda bütün travmatikler bir aradayız aslında ve tedavi olmaya çalışıyoruz. Nasıl? Bir şey yapıyoruz, bizi sevin diyoruz, kendimizi göstermeye çalışıyoruz. O bir aktör ama aynı zamanda bir sosyal danışman. Onu bağımlılıkla ilgili seminerlerde veya gençlik aktivitelerinde görebilirsiniz. Soysal hayatı esnaf lokantası ile kasap dükkânı arasında geçen, çocukluğu düşünüldüğünde üzerindeki sekine hali iman tazeleyen, ödüllü boksör olan ama çaktırmayan, memleketini 'yiğidin harman olduğu yer' olarak tanımlayan Haluk Piyes'le benim için deplasman, onun için açık hava hapishanesi olan Cihangir'de konuştuk. Mevzu gurbetle başladı, bağımlılıkla devam etti. Sorunlara sevgi ekseninden bakmayı tercih eden Piyes'e hizmet dolu bir ömür duası yapmalı…

Almanya doğumlusunuz. Gurbetçi olmak kişiliğinizi de şekillendirmiştir muhakkak.

Elbette. Dini, dili, sosyal bağları farklı bir ülke Almanya ve sizin evde annenizle babanızdan aldığınız aşılar Anadolu'ya ait. İster istemez kalbinizde iki kültür de yer ediyor.

Yani gurbetçi çocukları arafta mı kalıyor?

Maalesef. Çok çelişki yaşıyorlar ve yaşadıkları çelişkiler sonucu ya hırs yapıp daha iyi okullarda okuyup, daha iyi pozisyonlarda çalışıyorlar ya da ezilip, kolay para peşinde koşup, kendilerini uyuşturuyorlar. Bunu kontrol eden ve oldukça bilinçli bir yapı da oluşmuş Almanya'da. Benim Almancam kötü değildi. Zaten okulda Türkçe konuşmuyorduk ama yine de öğretmen bizi arka sıralara oturturdu.

Ötekileştirme var yani.

Sistematik olarak var. Misal 1+1 kaç diye sordular, siz küstünüz cevap vermediniz. Hemen sizi engelli okuluna yollayabilirler ve engelli okuluna girdiğinizde, ortaokulu ve liseyi çok başarılı bitiremezsiniz. Böyle bir yapıdan çıkabilmek için inanılmaz bir efor sarf etmeniz gerekiyor. Ben şanslıydım. Türkçe öğretmenimiz İpek Hanım geldi okula. Onu her yerde anlatır, yad ederim. O dedi ki, bu çocuklar engelli değil, sadece blokeleri var ve biraz öfkeliler, ben bunları çözeceğim. Sağ olsun, bize folklor ekipleri kurdu, şiirler okuttu, derken çok verimli olduk. Bize küsmemeyi, tam tersi mücadele etmenin ne kadar keyif ve zevk verdiğini öğretti. Bahar şenliklerinde bize sahne aldırıyordu, Almanlar da bizi alkışlayınca tamam diyorduk kabul ettirdik kendimizi. Maalesef birçok gurbetçi de bu durumu markayla, statüyle kompanse ediyor, parayla kendilerini varsaydırıyorlar ve sevdirmeye çalışıyorlar. Model arabalar, altın kolyeler falan. Ben bir yere ulaştım, param var demeye çalışıyorlar. Bu büyük bir açlığın simgesi. Peki, bu Türkiye'de yok mu? Âlâsı var. Bakın, hangi muhabbet olursa olsun evdeki sevgiye veya sevgisizliğe dayanır. Bir insan evinde gülün kokusunu almışsa, dışarıda ona böyle bir maddi tatminin, alkolün, uyuşturucunun gül koktuğunu satamazsınız. O der ki, bu köpek pisliği kokuyor, ben gülün kokusunu biliyorum, hatta gel, sen de onun kokusunu al. Bunu söyleme cesaretini de bulabilir ama maalesef bizde çok yok. Bizim babalarımızın yüzde 96,4'ü Türk, Kürt, Arap olsun, statüsü, zihniyeti fark etmeksizin, "Seni seviyorum" diyemiyor. Bu rakam 125 bin öğrenci ile yaptığım anket sonucu ortaya çıktı. Burada büyük bir açık var, bu açığı bilen bir medya sektörü ve tüketim canavarı var. Çok basit, eşinizle televizyon izliyorsunuz, eşiniz diyor ki "Bak bu kanepeyi alırsak mutlu olacağız", "Hatun ne gerek var seni seviyorum" denilse mesela, bunları taklit edebileceğimiz bir ortamda büyümedik. Ama bu hiçbir zaman tedavi olamayacağımız anlamına gelmiyor. Son nefesimize kadar umut var. Her tür ahlaki sıkıntının, bağımlılığın tedavisi mümkün.

Bağımlılıkla neden ilgilenmeye başladınız?

Çevremdeki arkadaşların teker teker bağımlılığa yakalandığını görünce ilgilenmeye başladım. Bağımlılığın yelpazesi geniş. Önce şiddet bağımlısıydı çoğu, sonra sigara ve alkol girdi devreye. Çocukluğumda evlere yakın olan parka bir kasetçalar götürülür, şarkılar dinlenir, içkiler içilirdi. Rekorum bu partilerde sekiz-dokuz kişiyi alışveriş arabasına doldurup geri götürmekti. Sonra dedim ki, bunu temelden çözmek lazım. Gurbetçi çocukların çoğunun annesi babası çalışıyor. Doğal olarak sokaktaki insanlar sizin aile fertleriniz oluyor. Aile fertlerinize de sahip çıkmak istiyorsanız, ne kadar kötülük yaparlarsa yapsınlar onlara iyilik yapmalısınız. Onları seviyorsanız, Allah için onlar sahip çıkmanız gerek.

Hiç madde kullanmadığınızı söylüyorsunuz.

Kullansaydım bu bir ihanet olurdu.

Hiç madde kullanmadan bağımlılığı nasıl anlayabiliyorsunuz?

Onların semptomlarını görüyorum, tabii bir de yaydıkları elektrik var.

Bağımlılığın altındaki asıl motivasyon ne? Sevgisizlik mi sadece?

Çok farklı imtihanlarımız var hayatta. Her tür sevgiyi almış bir çocukta da bağımlılık görebilirsiniz. Ama bunun oranı çok düşüktür. Bazen de şöyle olur, anne baba muhabbeti iyidir ama başka birileri bir şey yapmıştır.

Travmalar yani…

Travmalar olabilir tabii, ama en büyük travma annenin baba tarafından, babanın anne tarafından sevilmemesi. O zaman çocuğa çok büyük bir kapıyı açık bırakıyorsunuz. Tabii yelpaze geniş; eğitimine katkıda bulunmak, spor, müzik ve sanatla ilgilenmek, beraber faaliyetler yapmak gerek. Bunları yaptıkça bağımlılık kapıları yavaş yavaş kapanıyor ama yine de yüzde yüz kapatabileceksiniz diye bir şey yok.

Hiçbir şeye bağımlı oldunuz mu?

Bağımlı değil, ama bağlantılı olma durumu olabilir. Bu durumlarda kıyaslama yaparım. Mesela, ben şimdi bu telefona bağımlı mıyım yoksa onunla bağlantılı mıyım? Yani bunu kullanıp, birisiyle bir şeyler paylaşabiliyor muyum? Yoksa kimseye fayda vermeden sürekli tüketiyor muyum? Basit bir kıstas bu. Biz paylaştıkça varız, sosyal bağlantılardan oluşan, fizyolojik, psikolojik ve ruhani bir varlığız. Yani bizim mantığımızın ve bedenimizin ruha hizmet etmesi lazım. Bunu türlü şekillerde yapabiliriz. Evde kâğıt kalem var, anne baba mimar, çocuk çizmeyi çok seviyor. Ne ödül veriyorsunuz, ne ceza veriyorsunuz çocuğa. Ama çocuk mantığını kullanıyor, gelişiyor ve bir bakmışsın mesela Picasso oluyor. Batılı psikologlar diyor ki 'şad oldu ruhu' çünkü sevdiği şeyi yaptı, biz diyoruz ki hayır bu sadece 'semptomatik bir tedavi' çünkü onları çizerken ancak başkalarına faydan olursa ruhun şad olur, ancak o zaman semptomatik tedaviden kurutulursun. Bu bilimsel bir yaklaşım.

Bağımlılık psikolojisi insanda nasıl bir etki gösteriyor? Nasıl anlıyorsunuz? Yani bağımlılık nerede başlıyor?

Bağımlılık evde başlıyor. Siz çocuğunuza gerekli aşıları vermiyorsanız, ki bunlar sevgi, ilgi ve bilgi aşıları, bağımlılık başlar.

Bir kere kullanmakla bağımlı olunur mu? Sizin bağımlılık tanımınız nedir?

Bir kere kullanırsanız bağımlı olursunuz, daha sonraları kullanmazsanız, kullanmayan bir bağımlı olursunuz. Çünkü bir kere kullandın ve perde yırtıldı. Bir apartmandan atlarsanız şansınız varsa sadece bir yerleriniz kırılır. Ama bir kere atladınız, o darbeyi aldınız, o kapıyı araladınız. Kullanmayan bağımlı halinde kalmak gerekir. Ve elbette konuşurken de fark ettiğiniz gibi bu çok kompleks bir tablo. Bağımlı bir insanla ilgilenmek 24 saatinizi alır. Sosyal ilişkileri zayıf olur böyle insanların. Onları bir kenara itiyoruz, aileler ilgilenmiyor, herkes kaçıyor bu sorumluluktan.

Bir bağımlının problemi yine evde çözülür yani.


Evet. Her çocuk annenin ve babanın aynasıdır. Benim çocuğum şöyle, benim çocuğum böyle diyen kişi bana kendini anlatır. Bu açıdan bakarsanız çözüm yine orada. Demek ki annemizde babamızda bazı travmalar var. Onlar mı bizi çözmeli, biz mi onları? Yumurta, tavuk hikâyesi… Ama şunu unutmamak gerekir, "Veren el, alan elden hayırlıdır." Çocukların bahanesi daha az olduğu için onlara diyorum ki, "Bugün ödeviniz annenize, babanıza seni seviyorum demek." En temelden başlamak gerek, çünkü hepimizin fıtratında sevmek var. Kalp sevmek için yaratılmış, herkesi ve her şeyi sevmek için. Bu sevgiyi yaşamıyorsak üzerine beton bir blok koyuyoruz. Peki ne o? Öfke, kin... Bu beton bloklar ne kadar ağır olursa olsun o sevgi asla kaybolmaz, ama size zarar verir, çünkü sürekli eziyorsunuz ruhunuzu, ruhunuz tepede değil, nefis ve mantık tepede, doğal olarak bunu kusmanız gerekiyor. Kimin için? Önce kendimiz için. Kötüye iyilik yapabiliyor musunuz? Kendinize kötülük yapmayı bırakabiliyor musunuz? Bunu kusuyoruz. Sonra bir bakıyoruz ki, veren el o kadar faydalı ki karşı tarafı da tedavi etmiş. Ailelerle de ayrı konuşmak lazım. Onlar da çocuk aslında, onların da annesi babası vardı. Biraz ilmi yaklaşırsak çocuklarda daha güçlü bir inanç oluşuyor. Bu sadece bir gruba, bir inanca ait bir gerçek değil, basit bir fizik kuralı, o da şu; fizikte enerji kaybolmaz.

Bir ebeveyn çocuğunun bağımlı olduğunu öğrendiğinde önce ne yapmalı?

Bir yer yanıyorsa ilk etapta itfaiyeyi çağırmak gerekir. Kendisi su dökebiliyorsa dökmeli, ama anne baba genelde bunu atlayabiliyor. Bu olaydaki payının farkındaysa, itiraf edebiliyorsa, evdeki sıkıntıyı çözerler, aksi durumda yardım almaları lazım. Bağımlılık uzmanı psikologlarımız var ama tedavi konusunda ayakta tedavi ve yatarak tedavide sıkıntımız var. Bu kurumlar yeterli değil, rehabilitasyon merkezimiz Gaziantep dışında çok fazla yok.

Kaç sene sürüyor bağımlılıktan kurtulmak?

Önce o maddeden kurtulacak tıbbi bir müdahale lazım, sonra kişinin eğitimi eksikse onu tamamlayacağız, akabinde bir meslek öğrenmesi ve bir iş bulması gerekiyor, yani sosyal hayatta bağlantılarını kurabileceği malzeme çantasını doldurmamız lazım. Çok uzun bir süre bu. Yani 'birkaç gün AMATEM'e gideyim'le olmaz. Zaten bunu çoğu kişi "Aldığım uyuşturucu artık bana etki yapmıyor, bir temizleneyim de etki yapsın" diyerek yapıyor. Torbacı kapıda karşılıyor. Bunu kökten çözmek istiyorsanız önlem almanız lazım, yani hiç bağımlı olmamak, o kapıdan hiç girmemek. Bu da evdeki muhabbetle başlar. Bizde eğitim sıkıntısı var, öğrenimden değil, aile içindeki eğitimden bahsediyorum. Gelişmek, istemek ve azim çok önemli. Dünkü hatalarımı bugün yapmak istemiyorum demek lazım. Yarın senin küçük kıyametin olacak belki. Diyelim ki önlem almadık, benim hikâyem de böyle annem ve babamla büyümedim ama temel aşıyı, anne sevgisini aldım. Anneler hata yapabilir ama onların sevgisi bütün hataları örter. Sonra bunun üzerine ilgi ve bilgi eklemeniz gerekiyor. Birilerinin sizinle ilgilenmesi lazım, bu kişi öğretmeniniz, antrenörünüz veya mahallenizden biri olabilir. Bu aşıları dışarıdan da alabilirsiniz, yeter ki insanlar bu kafada olsun. Diğer çocukları da kendi çocuğunuz kadar sevmeniz lazım. Diğer çocuk tehlike arz ediyorsa ötekileştirmenin hiçbir anlamı yok, o bir canlı bomba ve sizinkini de havaya uçuracak. Onu da doğum gününe çağıracaksınız, bayramda seyranda ilgileneceksiniz, böyle durumlarda mezhepçilik ırkçılık yapmak aptalca.

Spor ve sanat, insanları daha pozitif bir tarafa çekebiliyor, içindeki enerjiyi, belki öfkeyi doğru tarafa kanalize edebiliyor sanırım. Siz bunu boksla yapmışsınız.

Sanatla veya sporla ilgilenen herkes topluma faydalı işler mi yapıyor? Mesela sen sanatçısın, toplumun sıkıntılarını projekte etmen lazım diyorsun, ben misyoner miyim kardeşim diyor. Misyonerlik bambaşka bir şey. Kemal Sunal'ı ne kadar seversiniz bilemem ama filmlerinde sosyal mesajları iyi vermiştir. Bunu yapabilen kişileri toplum hep yıllar sonra fark eder. Birbirimizle ilgilenmiyoruz, bağlarımız kopuk, sevgi ve muhabbet içinde bulunmuyoruz. O gülün kokusunu düşünün, o bahçeden kim çıkmak ister? Çıksa bile o rezalet kokuyu duyup geri gelir. Herkes hata yapar. Biz de hata yapıyoruz. Çocuğumuza şunu dememiz lazım, 'evladım hayatta yanlışlar yapılıyor ama dönüşü de var'.

En tehlikeli sosyal bağımlılık hangisi sizce?


Kişinin kendine zarar verdiğidir en tehlikeli olanı. Beyinde kimyasal değişikliklere sebep olan bağımlılıklar daha büyük tehlike saçabiliyor. Alkol içtiniz, araba kullandınız, ne olur? Kumar bağımlısı, şiddet bağımlısı, internet bağımlısı... Bunların etkilerini uzun vadede toplumda görüyoruz.

"Bazı dizilerden oyunculuk teklifi aldım ama kabul etmedim çünkü benim davama hizmet etmiyorlardı" demişsiniz. Nedir sizin davanız?

Çocuklarımız. Kaç tane kız o dizilerdeki hayat tarzlarını taklit etmeye çalışırken öldü? Kaç kızımız intihar etti veya öldürüldü? Bunları düşünmemiz lazım. Türkiye'de eğitim sistemi var, bundan devlet sorumlu diyemezsiniz? Siz bu diziyi yaparken hâlâ insanlar ölüyorsa demek ki sizin de bir payınız var.

Cihangir açık hava hapishanesi mi?

Evet. Çünkü birçok insan bu hastalığın içinde olup bir şeyler üretmeye çalışıyor.

Hangi hastalık?

Narsisizm hastalığı. Sanat dediğiniz platformda bütün travmatikler bir aradayız aslında ve tedavi olmaya çalışıyoruz. Nasıl? Bir şey yapıyoruz, bizi sevin diyoruz, tatmin olmaya çalışıyoruz ve kendimizi göstermeye çalışıyoruz.

Kendinizi anlatma problemi mi çekiyorsunuz?

Aktör sevilmek ister. Kişi yola çıkarken insanlara güzel bir mesaj vermek istiyorum diyorsa ve sırf oyunculuk yapıyorsa çok zor. Mesela Leonardo DiCaprio… O kadar çelişkili filmleri var ki, bazıları zarar veriyor topluma, bazıları sistemi eleştiriyor. Her zaman dediğimiz gibi, işin başkasına faydalı olması lazım ve işin kendisi zarar veriyorsa getirisi daha büyük bir hayır olmalı ki o zararı kapatsın. DiCaprio küresel ısınma ile ilgili milyonlar harcıyor ama kimsenin haberi yok. Altın Küre'yi aldığında dedi ki "Ben bu ödülü bu ülkenin gerçek sahiplerine yani Kızılderililere ithaf ediyorum." Böyle bir insan, zor insandır. O nedenle bu arkadaşa yıllarca o tüketim canavarının büyük siması olan Oscar verilmedi. Bizim toplumumuzda böyle bir rolü üstlenmek çok zor, insanlar kira ödeme derdindeler. Kendi fikrimi söylersem eleştirilirim, bir şeyleri kaybederim korkusu yaşıyorlar. Oysa susuz yaza hazır olmak lazım.

Sanat ve kültür faaliyetleri için birinci şart fayda diyorsunuz o zaman…

Oynadığınız karakter veya projenin kendisi faydalı olmalı. İşin getirisinin projenin zararından daha büyük olması lazım, o da zor. Kendi işlerimi yapmayı tercih ediyorum.

Yakında neler var?

Nasipse Ateş geliyor. Kanımdaki Barut'tan sonra Ateş olacak. İlk film aile içi şiddeti anlatıyordu, ikinci filmimiz de onun çocukları maruz bıraktığı meseleler üzerine olacak. Konuştuğumuz konuları anlatan bir proje. Problemlerin temeli ne ve nasıl kurtuluruz?

Hukuk okurken, "Hukukun adalet olmadığını anlayınca ayrıldım" demişsiniz. Nasıl yani?

Kişiye göre değişir. Almanya'da sürekli şununla karşılaşırsınız; katil Ali, kapkaççı Mehmet... Düşündüm ki sanırım bizim Türkler yapıyor her şeyi. Peki, hiç suç işleyen Alman yok mu? Kızını bıçaklayan Alman yok mu? Bir yıl içinde altı Türk, 59 Alman bu suçu işlemiş mesela, ama kimse Almanları konuşmuyor. Lobiler de bunu destekliyor. 'Biz kızlarımıza kötü davranıyoruz' mantığıyla yapılan filmler Altın Ayı kazanıyor. O tarz Türkleri eleştirince iyi ama Almanlar gündeme gelmiyor.

Medya ve TV için büyük uyuşturucu demişsiniz, yaptığınız işle çelişmiyor mu bu yargı?

Az önce söylediğim gibi bu neşter misali. İnsanı kurtarmaya yönelik kullanmanız lazım. Çok güzel haberler, programlar da olabiliyor ama tersi daha çok maalesef. Kötüler olacak mı? Elbette olacak. Ama toplum onu anlayabilecek mi? Eğitimin, öğretimin ne kadar güçlü? Ailede bunu fark edecek, ayırt edecek kapasite var mı? Doğu-batı periferisi inanılmaz. Dehşet bir uçurum var.

Münzevi bir hayatınız var, bu da bilinçli bir tercih olmalı.

Daha samimi olduğu için olabilir mi?

Bu da yaptığınız işin imajı ile çelişen bir şey.

Piyasadaki arkadaşlarımızla görüşüyoruz, konuşuyoruz ama bazen mağaranıza çekilmek istersiniz. Benim belki büyüme tarzımla da alakalı. Bir komi ile olduğumdan farklı muhabbet edemem. Herkesle konuşabilir, bir şeyler paylaşabilirim. Bunlar güzel alışverişler ve bu bağlantıları sağlamamız lazım. Zaten çoğunluk bu kesim değil mi? Ben çoğunluğa ulaşmaya çalışıyorum. Burnu havalarda olan insanlar var. Hiç önemli değil neye inandığı. Muhatap olmuyor ki komiyle, berberle. Emrivaki konuşmalar çok ağrıma gidiyor, içimdeki boksörün ortaya çıkası geliyor bazen.

En son ne zaman çıktı o boksör ortaya?

Ooo çok oldu. 10 sene falan olmuştur herhalde. Şimdi antrenmanlara gidiyorum sadece, bir de kavgaları ayırıyorum.

Vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz.
BİZE ULAŞIN