Meryem İlayda Atlas: Bu kadar sağlığı ne yapacağız?

Bu kadar sağlığı ne yapacağız?
Giriş Tarihi: 4.1.2016 15:03 Son Güncelleme: 4.1.2016 15:06
Meryem İlayda Atlas SAYI:20Ocak 2016
Sağlığımıza şifa bulmak adına yaptığımız müdahaleler bazen ruh sağlığımızın bozulmasına bile sebep oluyor. Bu uğurda hayatı ıskalayıp, bir nevi uzmanlar ordusuna endeksli bir hayat yaşamaya başlıyoruz. Şifa arayışımız çoğunlukla cana şifa, ruha gıda olmuyor. Teknoloji ve tüketim ekseninin içinde kalarak şifa aramaya çalıştığımızı, üstelik de durduk yere kendimizi bazen tehlikeye bile attığımızı bilmek gerek. Bir kadın ve iki çocuğu evlerinin bahçesinde ağızları açık gökyüzüne bakıyorlar. Amaç: yeni başlayan nisan yağmurunu ağızlarıyla yakalamak… Mart 2015 tarihinde Youtube kanalına Lokman Hekim isimli kullanıcı tarafından 'Nisan yağmurundaki şifa' isminde bir video yüklenmiş, videoda "Nisan yağmuru zahmetlere rahmet, dertlere deva, hastalara şifa" deniyor. Bir anda pıtrak gibi çoğalan dışarlarda ıslanma ve yağmurdan içme modasının müsebbibi bu video. Doğanın pek çok mucizesi gibi, videoda hadis-i şerife dayandırılarak anlatılan şifaların hepsi ilk nisan yağmurlarında elbette vardır, hiç şüphe yok ama nasıl? Bunca yılını nisan yağmurundan habersiz geçiren şehirliler, bu yeni moda ile otoban kenarındaki sitelerinin bahçelerine düşen nisan yağmurunun neye şifa olmasını bekliyorlar tam olarak? Damlalar muhtemel ki, havaya salınan egzoza bulanmış olarak geri düşüyor insanların üzerine. Sorun nisan yağmurunda değil, şifa arayışımızı 'nerede, ne zaman ve nasıl' sorularından bağımsız sorma şeklimizde…

Haddini aşmak!

2000'li yılların başında hayatımıza bir mucize eklendi. Dünya Sağlık Örgütü'nün şifalı bitkiler listesine eklediği, kabuğu ayrı şifa, içindeki jel ayrı şifa olan bir Afrika bitkisi, sabunları, şampuanları, içecekleri ve pek çok yan ürünüyle birden hayatımıza girdi. Aloe Vera'nın sayısız şifası anlatılırken yan etkilerinden hiç bahsedilmedi. 2005 yılında dünyada Aloe Veralı ürüan kullanımı sonucu ortaya çıkan ölümler neticesinde bu bitkinin ürünleri popülerliğini kaybetti.

Mevlana, kaymak yiyeceklerin şahıdır der, ama bozulduğunda da en kuvvetli zehir olur. Sorun Aloe Vera bitkisinde değildi elbette, insanlara daha çok satmak ve daha büyük pazarlar açmak uğruna aşırı kullanıma teşvik edilmesi ve haddin aşılmasıydı.

İnsanoğlu, pozitivizmin icadından beri bilimsel ne felaketlerle karşılaştı. Sağlık için içilen sigaralar mı dersiniz, Coca Cola içmeye teşvik edilen çocuklar mı… Tam bir yıl evvel Aralık 2014 Lacivert Dergi'nin Propaganda dosya konusunda Pervin Tuba Durgut'un çok çarpıcı bir makalesine yer vermiştik. Durgut, bugün Dünya Sağlık Örgütü tarafından bir numaralı düşman ilan edilen sigaranın, 20'nci yüzyıl boyunca çeşitli propagandalarla halka benimsetildiğinden bahsediyor ve şunları söylüyordu:

"1920'lerden itibaren radyo reklamlarının ana gelir kaynağını sigara firmaları oluşturuyordu. Daha o yıllarda bile Camel, Lucky Strike ve Marlboro markalarının tanınırlığı oldukça yüksekti ve sigara içmek, kahve içmek gibi normal bir günlük aktivite, sosyal kabul edilebilirliği yüksek bir davranış olarak lanse ediliyordu. 1930'lu yıllarda tütün şirketleri, sağlık vurgusu yapan reklamlarla devam ettiler… 1940'lı yıllarda 'Doktorların çoğu Camel içiyor' sloganı ile Camel markası, endüstri tarihinin en manipülatif kampanyalarından birine imza atıyordu."

1950'li yıllarda bugün çocuklardan uzak tuttuğumuz kola içeceği sağlıklı bir içecek olarak gösterilip, 'Ne kadar erken, o kadar iyi' sloganı ile tabiplerin önerisi olarak piyasaya sürülüyordu. Bu ayki dosyamızda da Sümeyra Kılınç'ın makalesinde 30'lu yıllarda mucize olarak tanıtılan DDT ilacı ile ilaçlanan çocukları okuyacaksınız.

On yıllar boyunca 'doğru bilinen yanlışlar' listesine yenileri eklense de liste hiç boş kalmadı, doktor önerisi, bilimsel gerçek adı ile dolu dolu bugüne kadar geldi.

İnsanoğlunun bazen yanlışlara, kapitalist tuzaklara, hatta şarlatanlıklara aldanmasının arkasında çok önemli bir motivasyon var. Uzun yaşamak, sağlıklı kalmak, genç görünmek, bir nefes sıhhat için yapmayacağımız şey yok gibi, bu uğurda yaptıklarına kendini heba edip strese girmek de dahil. Maalesef zaman zaman insanın şifa arayışı yaradılışına zıt bir minvalde devam ediyor, haddi aşıyor, beslenirken, yaşarken, üretirken, doğayı kirletirken, bitki ve hayvanata yaklaşırken hadler sathının dışına çıkıyor, gökdelen yapmayı medeniyet sanıyor, saat başı uçak kaldırmayı bir gelişmişlik olarak görüyor. Müslüman saatinin döngüsünden çıkıyor, topraktan ve güneşten kopuyor, sosyal ve siyasal zeminde başını alıp giden aşırılıklara yeni aşırılıklar ekliyor.

Başka bir kıtanın şifalı bitkisini, başka bir coğrafyanın meyvesini dünyanın bir ucundaki insanlara şifa olarak götürmenin soru işareti de cabası elbette… Hasta iken çaresizliği, umutsuzluğu, şifa aramayı, her dala tutunma ihtiyacını anlarım da, bir de sağlıklı iken daha çok sağlık bulma takıntısı var. Salt bedenen değil, ruhen de yeni takıntılar, saplantılar icat etme, hep kendisine daha iyi gelecek bir şeylerin özlemi içinde olma hissi var…

Normal bir ergenlik yaşayan gelişme çağındaki çocuğa durduk yere vitamin yüklemek, sabahları daha dinç uyanmak için 'ithal' ürünler kullanmak, 'şimdiye kadar bildiğiniz bütün diyetleri unutun' sözlerine maalesef hâlâ aldanmak… Fazla kilolardan mustarip obezite hastalarını hedef alarak agresif bir şekilde pazarlanan ürünler günümüzün yeni umut tacirleri. Bu ürünlerin müthiş bir pazarı var ve çoğu zaman kapalı sistemler üzerinden insanların evlerine girerek pazarlandıkları için kâr payları tahmin dahi edilmiyor.

Bir başka mesele de, diyelim ki bütün bu ürünler, teknolojiler bize harikulade sağlık getiriyor, şifa buluyoruz. Peki bu kadar sağlığı ne yapacağız? Teknoloji ve dijital devrim hayatlarımızı kolaylaştırdı, modern tıp bizi daha sağlıklı ve uzun ömürlü yaptı, peki kalan zamanı kendimizi tekamüle mi harcıyoruz? Bunca sağlık, bunca kolaylık ve bunca zaman: Fasit bir daire… 'Zamanın ruhu', yine bu zamanı bizden çalmak için pazarlama yollarını da buluyor. Salt sohbetlerinde bile kayboluyoruz. Köy yumurtası nasıl anlaşılır, köy tavuğu kaç saatte pişer, evde yapılan yoğurt nerede saklanmalı, bu damacanalar sağlıksız, plastik şişeler mi, yok onlar daha sağlıksız, yalnızca şu ekmekten yenebilir, şeker yeme üstadım, tereyağ iyiymiş diyorlar… Bütün bunlar yanlış değil, kabul, faydalı, çok sağlıklı ama bu muhabbetlerle geçiyor ömrümüz, üstüne üstlük bilgi kirliliği, birbiri ile çelişen uzman görüşleri ve sağlıklı yaşayacağım diye girilen stres… Yumurta yiyelim mi yemeyelim mi? Suyu yemekten önce mi sonra mı yoksa yemek esnasında mı içeceğimize dair bile o kadar çok bilgi kirliliği var ki… Yok artık, sadece bir bardak su içecektim diyor insan…

Sağlığımıza şifa bulmak adına yaptığımız müdahaleler bazen ruh sağlığımızın bozulmasına bile sebep oluyor. Bu uğurda hayatı ıskalayıp, bir nevi uzmanlar ordusuna endeksli bir hayat yaşamaya başlıyoruz. Dediğim gibi büyük resimde bu şifa arayışımız çoğunlukla cana şifa, ruha gıda olmuyor. Teknoloji ve tüketim ekseninin içinde kalarak şifa aramaya çalıştığımızı, üstelik de durduk yere kendimizi bazen tehlikeye bile attığımızı bilmek gerek. İnsan ne aradığını bilmeli ama her şeyden önce neye ihtiyacı olduğunu…
BİZE ULAŞIN