Gökhan Ergür: Tanımların şekil biçtiği ruhlar

Tanımların şekil biçtiği ruhlar
Giriş Tarihi: 4.1.2016 15:49 Son Güncelleme: 4.1.2016 15:59
Gökhan Ergür SAYI:20Ocak 2016
Hazırlanan yeni DSM’de yaklaşık 51 tane irili ufaklı değişiklik yapıldı, özellikle; şizofreni, travma sonrası stres bozukluğu, kişilik bozuklukları, kaygı bozuklukları gibi alanlarda yeniden tanımlamalar, eklemeler ve çıkarmalar yapıldı. DSM’nin dördüncü versiyonunu hazırlayan ekibe başkanlık eden Amerikalı psikiyatrist Allen Frances yeni versiyondaki bu yayılmacı tavrı eleştirerek bu şekilde giderse bir gün dünyada hiç normal insan kalmayacağını söylüyor. 1952 yılında ilk sürümü yayılanan, Mayıs 2013'te kapsamı genişletilerek ve yeni hastalık tanımları öne sürerek büyük tartışmalar eşliğinde beşinci basımı yapılan DSM (Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayısal El Kitabı - Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders), Amerika Birleşik Devletleri ve dünyanın birçok ülkesinde akıl sağlığı çalışanları tarafından psikiyatrik bozuklukların tanısında yaygın bir şekilde kullanılan resmî bir tanı kılavuzu ve psikiyatri servislerinde verilen hizmetlerin dayandırıldığı resmî bir referans olarak kabul edilmektedir.

Toplumların ruh sağlığı üzerindeki normal ve anormal durumlarını hazırladığı psikiyatrik sınıflama sistemi ile belirleyen Amerikan Psikiyatri Birliği'nin dünya ruh sağlığı üzerindeki tahakkümü, başta; Almanya, Hollanda, İngiltere, Belçika, Fransa, Japonya ve Brezilya gibi ülkelerdeki ruh sağlığı çalışanlarınca sürekli eleştirilen ve tartışılan bir konuydu. Bu eleştiriler piyasaya sürülen DSM-5 ve DSM-5'in hazırlanış şekli ile daha da yüksek sesle yapılmaya başlandı.

DSM-5 hazırlanırken yapılan eleştirilerden ilki, çalışma gruplarının az sayıda kişiden oluşturulması ve bu çalışma gruplarının dışa kapalı oluşuydu. Son 20 yıldaki bu en büyük güncelleme sınırlı sayıda ruh sağlığı çalışanıyla yapılmış ve zayıf saha çalışmaları nedeniyle bir önceki DSM'ye göre (DSM-4) bilimsel olarak yetersizlikle suçlanmaktadır. Tüm dünyada tek referans kaynağı olarak kullanılmasa da küresel bir etkiye sahip olan DSM yeni haliyle hasta gruplarını yeniden tanımlıyor ve yeni hastalık isimleri, dolayısıyla da yeni etiketler öne sürerek ilaç şirketlerinin hedeflediği kitleleri yeniden yapılandırmış oluyor. Yeri gelmişken belirtelim: DSM-4 hazırlanırken oluşturulan çalışma ekiplerindeki psikiyatristlerin yüzde 50'si ilaç şirketlerinde çalışırken, hazırlanan son DSM'yi şekillendiren psikiyatristlerin yüzde 70'i ilaç şirketlerinde çalışmakta.

Alman Psikiyatri, Psikoterapi ve Nöroloji Derneği (DGPPN) her yıl Amerikan Psikiyatri Birliği'nin yaptığı yıllık toplantılara benzer geniş katılımlı toplantılar düzenlemekte. Özellikle Avrupa ve dünyanın birçok ülkesi tarafından desteklenen bu birliğin başkanı, Bonn Üniversitesi psikiyatri kliniği direktörü Wolfgang Maier, DGPPN adına yaptığı açıklamada ruh sağlığı çalışanlarının DSM-5 üzerinden tanı yapmamaları gerektiğini söyledi. Bununla beraber yeni DSM formunun sağlık ve hastalık arasındaki sınırları kabul edilemez şekilde değiştirdiğini ve tüm üyeleri hasta olarak tanımlanan bir toplum oluşturulmaya gidildiğini vurguladı. Tanı koyma konusundaki cömertliği ile ön plana çıkan yeni DSM'nin alanın gerçek bir yansıması olmadığını, kitapta öne sürülen bilimsel gerçeklerin bağımsız olarak gözden geçirilmesi ve Amerikan Psikiyatri Derneği'nin toplum sağlığına yönelik bu tehdidinden yapılacak düzeltmelerle vazgeçmesi DGPPN'nin üzerinde durduğu önemli konulardan birkaçı.

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu

Ülkemizde psikiyatristlerin en sık yazdığı ilaçların başında Concerta ve Ritalin gelmekte, bu ilaçlar ruh hekimleri tarafından Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu tanısı almış çocukların tedavisinde kullanılmaktadır.

Okulda saatlerce arkadaşının ensesini tahta sıralar üzerinde askeri bir disiplinle izlemek zorunda olan, koşup oynayacağı tüm yeşil alanlara beton binalar ve otoparklar yapılan, eve gelip ailesiyle vakit geçirmek istediğinde babasını Twitter, annesini Instagram'daki alışveriş sayfalarında bulan, üstüne üstlük iyi öğretmen olarak adlandırılmak için öğrencilerine sayfalar dolusu ödev veren eğitim neferleriyle boğuşan çocuk, haliyle bu saçma ve sıkıcı dünya düzenine isyan edip ödev yapmama, ders dinlememe, odasını toplamama gibi davranışlarla kendini ifade etmeye çalışır. Vermek istediği mesaj çok nettir aslında: Benimle ilgilenin ve gerçek bir çocuk gibi yaşamamı sağlayın.

Bu mesajlar doğru algılanmayınca ise iş çığırından çıkar. Sınıfta pencereden dışarıyı izleyen, ödev yapmayan, teneffüslerde oradan oraya koşup ortalığı birbirine katan çocuk kendini psikiyatrist koltuğunda bulur bir anda. Öğretmen için de aile için de işin kolayıdır bu. Sonrası malum hikâye. İlaç kullanılır, ilaç firmaları sattıkları ürünlerin arkasında durur, psikiyatristler de öyle. Ailelerin bir kısmı pişman olur, bir kısmı fayda gördüğünü söyler ama hiçbir çocuk bu ilaçları keyifle içmez, her seferinde zorluk çıkartır, sersem gibi olduklarını, uyuşuk bir zihinle dolaşmak istemediklerini ifade ederler ama nafile.

Bahsettiğimiz ilaçlardan Concerta Türkiye'de 2007 ile 2010 yılları arasında satışlarını yüzde yüze yakın artırarak yaklaşık 250 bin kutu, Ritalin ise 225 bin kutu ile yüzde otuza yakın bir satış artışı sağlamıştır. Bu rakamların ülkemizde ve dünyada önümüzdeki yıllar içerisinde katlanarak artacağı mutlak bir gerçek. Şöyle ki, DSM-5'e kadar Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) tanı kriterleri çocuklar üzerine odaklanmıştı ve tanı için yedi yaş öncesi dokümantasyon dikkate alındığından dolayı ergen ve yetişkinlere DEHB teşhisi konulmuyordu. Fakat DSM-5'te yetişkin ve ergenlere de DEHB teşhisi konulabilecek.

Bilindiği üzere üç alt tipi bulunan (Dikkat Eksikliği, Hiperaktivite, Her İkisi Birden) DEHB artık alt tipler yerine 'kendini gösterme şekli' olarak adlandırılıp hafif, orta, ağır şeklinde sınıflandırılacak ve DEHB teşhisi için artık DSM-4'e göre daha az bulgu yeterli olacak.

DSM-5'e göre teşhis konulabilmesi için dikkatsizlik ya da hiperaktivite-dürtüsellik ölçütlerinin çocuklarda altı ya da fazlası, 17 yaş sonrası için en az beş bulgu olması ve en az altı ay sürmesi gerekiyor. Bahsi geçen bulguların özetlerini sıralayıp kendimizi yeni DSM'ye göre check! etmiş olalım.

Dikkatsizlik: Detaylara dikkat etmez, sürekli hata yapar/Dikkatini korumada sıkıntı yaşar/Dinlemez görünür/Verilen komutları izlemede güçlük çeker/Organizasyon sorunu yaşar/Yoğun düşünme gerektiren işlerden kaçınır ya da bu işleri yapmaktan hoşlanmaz/Eşyalarını kaybeder/Dikkati kolayca dağılı /Günlük işlerini unutur.

Hiperaktivite-dürtüsellik: Durduğu yerde duramaz; elleri, ayakları kıpır kıpırdır/Uzun süre oturmada sıkıntı yaşar/Çocukken koşar ya da tırmanır, yetişkinken yerinde duramaz/Sessizce bir şeyle meşgul olmada sıkıntı yaşar/Motor takılmış gibi veya düz duvara tırmanırcasına hareketlidir/Çok konuşur/Karşıdaki kişi sorusunu bitirmeden cevabı yapıştırır/Bekleme gerektiren ya da sırayla yapılan işlerde sıkıntı yaşa /Başkalarının sözünü keser.

İlk sonuçlar

Hazırlanan yeni DSM'de yaklaşık 51 tane irili ufaklı değişiklik yapıldı, özellikle; şizofreni, travma sonrası stres bozukluğu, kişilik bozuklukları, kaygı bozuklukları gibi alanlarda yeniden tanımlamalar, eklemeler ve çıkarımlar yapıldı. Bizim bu yazıda, DEHB harici tek kalemde geçtiğimiz birçok tanı, milyar dolarlık ilaç üretimlerini ve en önemlisi de kişilerin ruh sağlığını, toplumdaki konumlarını ve aile yaşantılarını etkilemekte. Örneğin; şizofreninin klasik alt tipleri olarak bilinen ve DSM-4'te yer alan hebefrenik, paranoid, katatonik, farklılaşmamış ve rezidüel tipler DSM-5'te artık yok. Vaktiyle bu alt tiplerden biriyle damgalanan ve buna göre tedavi görüp toplumda bu şekilde konumlandırılan hastalar ve hasta yakınları acaba bu konuda neler düşünüyor?

Yeni DSM'nin eskisine oranla daha fazla tanı koyduğunu ve dolayısıyla daha fazla ilaç tüketilmesine sebep olduğunu söylemiştik. Bu eleştirileri destekler nitelikteki bilimsel araştırmalar çok geçmeden yapılmaya başlandı. Susanne Schaal'ın yürüttüğü bir araştırmada Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nin doğu kısmından 95 erkek eski savaşçı ile travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) ile ilgili görüşme yapılmıştır. DSM-4 ve DSM-5 TSSB belirti kriterlerinin her ikisi de katılımcılar üzerinde değerlendirilmiştir. DSM-5 belirti kriterleri yüzde 50 oranında TSSB gösterirken, DSM-4 belirti kriterlerinin yüzde 44 oranını karşıladığı görülmüştür. Bu bulgulara göre, DSM-5 tanı kurallarının, bırakılan kurallara göre (DSM-4), daha çok tanısal olgu ürettiği bilimsel olarak görülmüştür. Aradaki yüzde 6'lık fark ilk bakışta çok yüksek bir oran olarak gözükmese de toplum ruh sağlığı üzerindeki yüzde 1'lik değişimler bile; psikolojik, fiziksel, sosyal ve ekonomik birçok alanda hayati değişikliklere neden olur.

DSM'nin dördüncü versiyonunu hazırlayan ekibe başkanlık eden Amerikalı psikiyatrist Allen Frances yeni versiyondaki bu yayılmacı tavrı eleştirerek bu şekilde giderse bir gün dünyada hiç normal insan kalmayacağını söylüyor. Amerikan Psikiyatri Birliği'nin 20'nci yüzyılın ikinci yarısında başladığı spekülatif kuramsal temellerden uzaklaşarak kendi klinik psikopatoloji bilimini kurma doğrultusundaki yolculuğu şu mottoyla devam etmekte: Daha çok tanı, daha çok hasta; daha çok hasta, daha çok para.
BİZE ULAŞIN