Remzi Kopar: Çevremizde neler oluyor?

Çevremizde neler oluyor?
Giriş Tarihi: 1.6.2015 12:22 Son Güncelleme: 1.6.2015 12:26
Remzi Kopar SAYI:14Haziran 2015
Çevrecilik anlayışımızın özünü oluşturan İslam çevre anlayışı, tabiata zarar vermeyi yasakladığı gibi çevrenin temizliğini emretmeyi de İslam’ın en mühim prensiplerinden olan ‘iyiliği emretmek, kötülükten nehyetmek’ çerçevesinde izah eder. Türkiye'nin en temel sorunlarından birisi olan 'çevre' konusunda ciddi bir dezenformasyon yaşanıyor. Yalnızca siyasi çıkar amacıyla yapılan bazı art niyetli eleştiriler ve çarpıtılarak gündeme getirilen konular, çoğu zaman haklı ve yapıcı eleştirilerin de arada kaybolup gitmesine neden oluyor. Çevre sorunlarının bir kısmını bu bilgi kirliliğinin oluşturduğu bile söylenebilir. Bu yüzden de konuşulması ve tartışılması gereken asli problemlere bir türlü sıra gelmiyor. Çevreyle ilişkimizi hangi değerler üzerine oturttuğumuz, hatta çevre deyince ne anladığımız gibi meseleler açıklığa kavuşturulmuş değil. Sorunun tanımını yapamayan, çözümün nerede aranması gerektiğini bilmeyen, çevreyle ilişkisini kişisel ve toplumsal düzeyde tanımlayamayan insanlar olarak güncel tartışmaların içerisinde, dezenformasyonu yapan ya da buna maruz kalan kişilere dönüşüyoruz.

Çevre politikalarının nasıl oluşturulması gerektiği, kâr hırsıyla şehirlere ve doğaya verilen zararların nasıl engelleneceği gibi konular bugünden itibaren konuşulmayı bekliyor. Çevremizde neler olup bittiğini anlayabilmek için çevre sorunlarının farklı boyutlarını tartışmaya açmak zorundayız. Bu doğrultuda, Çevre Kuruluşları Dayanışma Derneği (ÇEKUD) Başkanı Muzaffer Özcan ile israf ve ahlak üzerinden çevreyi konuştuk. Şehirlerimizin öncelikli sorunlarını ise 'Bilge Mimar' Turgut Cansever'in kızı mimar Emine Öğün ve eşi mimar Mehmet Öğün'e sorduk. Şair-yazar Mevlâna İdris'le de çocuk ve çevre ilişkisi üzerine bir röportaj yaptık. Konunun farklı boyutlarını ele alan bu konuşmalarda ortak rahatsızlık, çevre politikalarını tartışacak ortamın ve platformların olmayışıydı.

'Çevre suçu'nun karşılığı yok!

ÇEKUD Başkanı Muzaffer Özcan, çevreye karşı işlenen suçların tanımlanması gerektiğini söylüyor: "Devlet ve millet olarak ekolojik geleceğimize dair yeterli bir duyarlılığa sahip değiliz. Hâlâ pek çoğumuz suyumuz dâhil yer altı zenginliklerimizin, ormanlarımızın, havamızın sonsuz olduğu zannına sahibiz. Hükümetler iyi niyetli adımlar atsalar bile politikaları halkımız nezdinde yeterince karşılık bulmuyor. Elbette bu toplumsal duyarlılık seviyemizin düşük olmasına bağlanabileceği gibi yeterli tanıtım, duyuru, çağrı, davet, bilgilendirme her şeyden önemlisi ilgilendirme çalışmalarının yapılmadığını da gösterir. Ülkemizde 'çevre suçu' kavramı gelişmiş değil, caydırıcı önlem de yok denecek kadar az, hatta bunların suç olduğuna dair yeterli kanı devlette de yok. Ümit verici çalışmalar var, 'politik' olduğu öne sürülerek göz ardı edilen duyarlılıklar da var. Öncelikle hem halkın hem devletin bu 'politize' tavırlardan kurtulması, 'çevre' dediğimiz şeye yansız bir yaklaşım sergilemesi gerekir."

Şahsiyetsiz şehirler çözümsüz sorunlar üretir

Muzaffer Özcan: "Şehirleşmedeki biçimsizlik belki en başta gelen sorunlarımızdan biri. Bizim çevrecilik anlayışımızda yaşanılan yerin, bakılan yerin ve nesnenin güzelliği, temizliği önemlidir. Zira yaşanılan yeri insan inşa eder ama bir zaman sonra mekânlar ve şehirler insanları inşa etmeye başlar. Şahsiyetsiz şehir ve yapılar çözümsüz sorunlar üreten kitlelerin ortaya çıkmasına sebep olur."

İçinde yaşadığımız bütünün parçasıyız

Muzaffer Özcan: "Öncelikli sorunumuz bilinç sorunudur. Bizler inanç sistemimizin kâinat ile olan irtibatımızı sağlayan prensiplerini unutup yeni bir anlayışla kendimizi inşa ederken bu konuda referans aldığımız yerin sorunlarını da ithal ettik. Dönüşümümüzü tamamlayamadığımız için bu sorunlara onlar gibi çözümler bulamıyoruz. Ancak kendi yöntemlerimizi yeniden hatırlarsak sorunlarımız hallolabilir. Bu bilinci yeniden oluşturmalıyız: Biz çevreci değiliz, içinde yaşadığımız bütünün bir parçasıyız."

Modelimiz İslam-çevre ahlakı olmalı

Çevre ve ahlak ilişkisini İslami referanslarla ele alan Özcan, Batılı ülkelerin bu konuları yeni tartışmaya başladıklarını, İslam toplumlarında ise uzun zamandır var olan bu anlayışın unutulduğunu söylüyor: "Çevre-ahlak ilişkisi ve bu bağlamda ifade edilen çevre ahlakı yeni bir konu olup, ahlak felsefesinin bir alt dalı olarak ele alınmaktadır. Dünya çapındaki çevre sorunlarının ortaya çıkması ve insanın bunların üstesinden gelme çabaları çerçevesinde geliştiği söylenebilir. Ancak İslam tarihi kadar eski bir İslam-çevre ahlakı vardır. Modern dünya 'yeni felsefi' yaklaşımı ile uğraşadursun, inançlı insanlar bu prensipten habersiz olmalarının üzüntüsünü yaşamalıdır ve çevre anlayışlarını bu zihniyet ile inşa etmelidirler. İslam düşüncesinin merkezinde kamu yararı düşüncesi yer almaktadır. Bunun yanında insanlara, eşyalara, canlılara ve cansızlara zarar vermemek ve zarara mani olmak ikinci çok önemli esastır. Ek olarak zararı gidermek, izale etmek de gereklidir. Bizim de çevrecilik anlayışımızın özünü oluşturan İslam çevre anlayışı, tabiata zarar vermeyi yasakladığı gibi çevrenin temizliğini emretmeyi de İslam'ın en mühim prensiplerinden olan 'iyiliği emretmek, kötülükten nehyetmek' çerçevesinde izah eder."

İsraf kirliliği, kirlilik israfı doğuruyor


ÇEKUD, 'Sofrada sıfır atık' projesiyle çocuklara ve ailelere yönelik eğitimler düzenleyerek israf konusuna dikkat çekiyor. Muzaffer Özcan, israf ve çevre kirliliği ilişkisinin nasıl bir kısır döngü haline geldiğini şöyle anlatıyor: "Tüketim, atık ve üretim demektir, üretim kaynak demektir. Yani şu bir tek faaliyet, çevre sorunlarının neredeyse tamamına sebep olacak bir düşüncesizliğe dönüşebilir. Tüketebilmeniz için önce kaynakları kullanarak ürünü elde etmeniz gerekir. Üreticiler 1950'li yıllarda Fordist sistemin aşırı ve hızlı üretimi marifetiyle o kadar çok şey ürettiler ki çareyi tüketimi kutsallaştırmakta buldular. Bu yeni sistemde bireyler tükettikleri oranda değerli sayıldılar. Oysa bireysel bazda kişiye düşen ülkesinin kaynaklarını ve parasını boşa harcamamaktır. Ülke ekonomisi halkın israfına bağlanıyorsa, vay o ekonominin haline! Ancak bu yapıldı, insanlar çılgınlar gibi tüketmeye teşvik edildiler. Tüketim arttı, kaynaklar aşırı kullanımdan ötürü azaldı veya tükendi. Bu da yeni kaynak arayışlarını doğurdu. Gelişmiş ve çok tüketen ülkeler çevre ülkelerin kaynaklarına göz diktiler. Her yer tıka basa atıklarla doldu; yer altı ve yer üstü. İyi niyetli bazı girişimler atıkları yok etmeyi akıl etti ve atıkları sözde özel bir yöntemle yaktılar. Ancak bu defa da o çok özel yakma sonucunda hava kirlendi. Geri dönüşüm, tutunabildiğimiz, neredeyse 'zararlı olmadığına' kendimizi ikna ettiğimiz yegâne yöntem. O da yetersiz… Her şeyi geri döndüremiyorsunuz. Üstelik geri dönüşüm malzemeleri kirlendiyse de büyük problem. Önce onları kirlilikten arındırmalısınız. Bu da insan, emek ve zaman israfı demek. Sahi bu duruma israftan dolayı gelmemiş miydik?"

Çözüm için ortak bir yapılanma şart

"İnsanımıza hatalı davranışların çevresel sonuçlarını uzun ve kısa vadeli olarak gösterecek eğitim metotları geliştirmeliyiz" diyen Özcan, çevre politikalarının da ancak doğru bir eğitimle işlevsel hale gelebileceğini ve ortak bir dilin konuşulduğu platformların olması gerektiğini vurguluyor: "Çevre sorunlarının çözümünü tek bir kuruma ya da kişilere bırakmak temel hatalarımızdan biri. Çözüm noktasında kamu kurumları, STK'lar, şirketler ve vatandaşlar senkronize çalışabilirse hızlı ve doğru çözüme ulaşılabilir."

Bir şehir tahayyülümüzün olması lazım

Mimar Emine Öğün ve eşi mimar Mehmet Öğün ile şehircilik ve mimari sorunlar üzerine konuştuk. Mehmet Öğün, bir şehir tayayyülümüzün, güzele dair bir tanımımızın olması gerektiğini söylüyor. Ancak bu şekilde birtakım standartlar geliştirebileceğimizi anlatan Mehmet Öğün, İstanbul'daki ulaşım sorununun şehircilik üzerine konuşulması gereken diğer meseleleri gölgelediğini belirtiyor: "Şehir kontrolsüz bir şekilde büyürse, ona paralel olarak ulaşım meselesi de büyüyor. Bunu çözmek için en pahalı şehir yatırımlarını yapmak zorunda kalıyorsunuz. Bugün ulaşım en büyük problem olarak karşımıza çıktığı için şehirle ilgili başka meseleleri tartışamıyoruz. Şehir yaşantısını bir avantaj haline getiren unsurların neler olduğunu düşünebilmeliyiz. Bunu yapabilmek için öncelikle bir şehir tahayyülümüzün olması lazım. Şehirlerimiz nasıl olmalı, nasıl tasarlanmış fiziki çevrelerde insanlarımızı yaşatmayı amaçlıyoruza yönelik bir genel programımızın olması lazım. Bugün, böyle bir meselemiz yokmuşçasına yaşıyoruz."

Ahlaki sorumluluğumuz var

Emine Öğün, kendi medeniyetimizin standartlarının tasfiye edildiğini ve yerine yenisinin inşa edilmediğini, çevre konusunda ahlaki bir sorumluluğumuzun olduğunu söylüyor: "Mimari, piyasanın veya piyasada üretici olan aktörlerin eline kalmış gibi. İnsanlar onların içinden seçkiler yapıyorlar. Orada da kâr maksimizasyonuyla hareket ediliyor. İnsanlar tabi ki üretecekler, satacaklar, fakat bunun ahenkli bir bütünlüğe karşılık gelmesi lazım. Avrupa'da da Amerika'da da müesses bazı normlar var, standartlar var ve insanlar o standartlar içerisinde davranıyorlar. Bunu da bir mecburiyet olarak değil, demokrasinin ayrılmaz bir parçası olarak görüyorlar. Belirli sınırlarınız var, mimar olarak tercihlerinizi yaparken o standart kodlar içerisinde kalıyorsunuz. Uluslararası üretim yapan aktörlerin de pazara girişiyle her türlü saçmalık pazara hâkim oldu. Esasında iyi bir şey yapmaya niyeti olmayan, bütün derdi kârını maksimize etmek olan mimarlar ve yatırımcılar yaşam alanlarımızı işgal ediyorlar. Tek ahlaki değerleri daha çok kazanmak! Çevreye karşı ahlaken sorumlu olduğumuzu bilmeliyiz. Ağaç dikerken bile bu topraklarda yetişebilen ve kolay büyüyen, gölgesi hemen oluşanı tercih etmemiz gerekiyor. Binayı yaparken de uzun ömürlü, gelecek kuşaklara bize ait hikâyeleri anlatabilecek olanı yapmak zorundayız. Kalıcı, düzenleyici biçimler üretmek mecburiyetimiz var. Bu biçimlerin birlikteliğinin nasıl inşa edileceğine dair prensipleri tartışıp ortaya koymamız gerekiyor."

Akil insanlar topluluğu oluşmalı

Siyasetin, çevre meselelerine çözüm bulmak zorunda olduğunu söyleyen Emine Öğün, herkesin tartışmalara katılabileceği bir ortam oluşması gerektiğini vurguluyor: "Önce sorunların tespitinin yapıldığı ve beraberinde de bir şehir imajının, nasıl yaşayacağımızın konuşulduğu toplantılar yapılması gerekiyor. Belki de çevre konusunda, üniversitelerin de katılımıyla bir akil insanlar topluluğu oluşmalı ve bu topluluğun kendi müşahedelerini, gözlemlerini ve çözüm önerilerini tartıştıkları bir platform düşünülmeli. Toplumun her kesiminden, bütün siyasi gruplardan uzmanların katılımıyla, varlığın sürdürülebilmesi amaçlı bir tartışmanın gündeme gelmesi lazım. Çevre meselesine çözüm arayan kapsamlı bir çalışma, bir mutabakat zemini inşa edilmeli. Çevre ve şehir sorunları bir kavga alanı olamaz. Bu bütün siyasi yapıların ittifak içinde birlikte hareket ederek çözüm üretmesi gereken bir alan. Hiçbir şekilde özel müteşebbisin para kazanma hırsıyla da bir kenara itilemez bir mesele. Burada çözüm bulmak zorundayız."
BİZE ULAŞIN