SİYONİZM’İN MEDYADAKİ YANSIMALARI: ÇERÇEVELEME, PROPAGANDA VE KURBAN PSİKOLOJİSİ

Eda Gezmek 18 Kasım 2025, Salı

"Eğer anlatacak bir hikâyen yoksa yaptığın iş sadece başkasının toprağını almak olur. Eylemlerini meşrulaştırmak ve kendini haklı çıkarmak için bir söylem inşa etmen gerekir." Bu sözler İsrailli antropolog ve aktivist Jeff Halper'e ait. Kısacası bir anlatınız yoksa sadece hırsızsınız.

Siyonist İsrail, "Burası vaat edilmiş topraklar, Filistin boş bir ülkeydi, yerleşimler geçici askeri ihtiyaç için, barış tekliflerimiz defalarca reddedildi, terörle mücadele ediyoruz, sivilleri hedef almıyoruz, karşı taraf sivilleri kalkan olarak kullanıyor" gibi mitlerle geçmişten günümüze bir anlatı inşa etti. İsrail eylemlerini meşru göstermek, işgali görünmez kılmak ve uluslararası desteği sürdürmek için bir dizi anlatı üretmek zorundaydı. Bu anlatılar da en çok
medyada görünür oldu. Siyonist medya bu anlatıyı çeşitli yöntemlerle işledi. Özellikle "güvenlik", "meşru müdafaa", "Holokost" ve "antisemitizm" gibi kavramlar çerçeveleme ve propaganda stratejilerinin temelini oluşturdu. Böylece yalnızca haberleri aktarmakla kalmayıp aynı zamanda toplumsal hafızayı, algıyı ve siyasal meşruiyeti inşa etti.

Siyonist medya dili ile İsrail, Filistinlileri insanlıktan çıkarttı. Holokost ve antisemitizm gibi tarihsel hassasiyetler, mağduriyet anlatısı ve kurban psikolojisi üreterek hem iç hem de uluslararası kamuoyunu ikna etmek için araçsallaştırdı. Devletin orantısız güç ve şiddet içeren her türlü eylem ve politikası "güvenlik" çerçevesinde sundu.

Medyada hikâye nasıl anlatılır?

Çerçeveleme teorisine göre medya, olayları olduğu gibi aktarmak yerine belirli bir bakış açısıyla yeniden kurgular. Bu yeniden kurgulama, kullanılan kelimeler ve kavramlarla gerçekliği farklı bir mercekten sunar. Yalanları ve suçları örtbas etmek için gerçekliği çarpıtmak, anlatıyı Siyonist perspektiften vermenin zeminidir. İsrail yıllarca demokratik olduğunu iddia etse de medyada benzeri görülmemiş bir otosansür uyguladı. Ülke güvenliği ile ilgili bütün haberlere, köşe yazarlarının diline Siyonist görüş aynen yansıdı. Medyada sürdürülen dil, milliyetçi söyleme uygun olarak kendi iç gündemlerine yönelik bir tonda ilerledi.

Siyonist medya dilinde "güvenlik endişesi" aslında sömürgecilik ve işgal olur. "Askeri operasyonlar", güvenlik kaygısı veya savunma hakkı, çerçevesinde haberleştirilir. "Gelecek tehditleri yok etmek" sahada çocukları öldürmek olur, dezenformasyonla mücadele tarihin en çok gazetecisini öldüren bir soykırım gerçekliğine dönüşür. Okuyucunun zihninde İsrail'in ileri sürdüğü meşru müdafaa hakkı bu kavramlarla özdeşleştirilir. Siyonist medya dili, Batı ana akım medyasında da sık bir şekilde görülür. Devam eden şiddet orantısız da olsa, "döngüsel bir çatışma hali" olarak verilir ve bu Orta Doğu'nun her zamanki halidir ne de olsa. Burada hep İsrail'in güvenlik kaygısı öne çıkarılır.

Sorumluluk ise gücü elinde tutan İsrail'de değil, hep Filistin tarafındadır. Medyada İsrail' in Gazze'ye düzenlediği hava saldırısının, Hamas'ın attığı roketlerden sonra olduğu özellikle vurgulanır. "İsrail, roket saldırılarının ardından Gazze'yi vurdu" diye atılır manşetler. Gazzeliler öldürülür, İsrailliler
Hamas'ın attığı roketlerle ölür. İsrailli çocuklar ölür, Gazzeli 18 yaş altı gençler ölür. Bu dile göre, Gazze'de olan yıkımdan sorumlu Hamas'tır. Hamas, insan kalkanı olarak sivilleri kullanır. 7 Ekim saldırılarında doğrudan suçlanan Hamas olsa da İsrail medyasındaki eleştiriler, bu saldırıların 2005'te
Gazze'den çekilme kararının ardından İsrail'in caydırıcı kapasitesini yeterince tesis etmemesinin ve Batılı ülkelerin kontrol mekanizmalarını gevşetmesinin de bir sonucu olduğu yönünde. The Jewish Chronicle'da çıkan bir makalede Gazze'den 20 yıl önce geri çekilmiş olmanın, 7 Ekim saldırısını doğurduğunu ve "düşmana karşı daha sert olunması gerektiği" yazıldı. Bu da çerçevelemenin bir başka örneğidir; saldırının sebebi
işgal değildir, yeterince sert olmamaktır. Yine sorumlu İsrail hariç herkestir; geri çekilmeyi yeterince takdir etmemiş Batılı devletlerdir, insanlık dramı yaşayan Gazzelilere kapıyı açmayan Mısır'dır, İsrail içindeki sol muhalif kanattır ve tabii ki Hamas'tır.

Gazze'deki açlık "Hamas'ın sorumluluğu" olarak çerçevelenir. Hamas, ABD'nin güneye iletmek istediği yardımı, kontrol altında tuttuğu Kuzey Gazze'de çalar, alıkoyar ve bir kıtlık yaratarak korkunç açlık sahneleri uydurur. İsrailliler burada oldukça kırılgandır; "Bizim aptallığımız Hamas'ın kötülüğüyle yarışıyordu" diyerek, Hamas'ın aç bırakma taktikleri yüzünden dünya kamuoyunun İsrail'e karşı dönmesine ve rehinelerin hâlâ tünellerde kalmasına üzülürler.

Holokost: Bi bitmedi mağduriyetiniz!

İsrail'in kullandığı dil, çokça referans yaptıkları Holokost gibi deneyimlerden türeyen bir mağduriyet anlatısıyla birleşir. Geçmiş deneyimlerin getirdiği bagajlar, saldırgan taraf kendileri de olsa güncel politikada "varoluşsal tehdit" kavramıyla mağduriyet üretmeye devam ederek kendilerine bir makul bir zemin sağlar.

İsrail, geçmiş mağduriyetleri sürekli güncel siyasetin içine taşır. Holokost, İsrail'i daima "savunmada ve kırgın" gösteren bir tarihsel filtre olmuştur. Hep mazlum olma hali, bugün işgal edilen topraklarda uygulanan şiddeti görünmez kılar mı? Holokost ve yaşadıkları soykırımlarda "Bir daha asla" diyerek güç ve saldırganlıklarını meşrulaştırdı. Filistin'in tanınması bile İsrail medyasında "Yahudilere yapılan haksızlıkların devamı" gibi sunuluyor. Tüm bunlar İsrail anlatısında bir kurban psikolojisiyle, kendi mağduriyetlerini sürekli vurgulayarak meşruiyet zemini araması anlamına gelir. İsrail medyasında bu psikoloji her düzeyde gözlemlenir. Mesela İsrail eş zamanlı olarak pek çok şey için kırgınlık yaşıyor. Hamas tarafından öldürülen IDF askerleri, Hamas tarafından çapraz ateşe atılıp aç bırakılan Filistinliler ve tarumar olan Gazze Şeridi için de kırgınlar. Bu, saldırgan ile mağdurun aynı çerçevede konumlandırıldığı bir psikolojik savunma mekanizması.

Medyada sürekli "biz haklıyız, onlar haksız" vurgusu yapılır. Bu yankı odası öylesine güçlüdür ki İsrail toplumu kendi haksızlığını fark etmek yerine daha da haklı olduğuna inanır. "Filistinli masum bir çocuk öldüğünde bunu üzücü buluyor musun?" sorusuna Siyonist yazar Rabbi Michael Barclay'ın cevabı "Bir gün İsrailli çocukları öldürdükleri için onları affedebiliriz ama bizi, çocuklarını öldürmek zorunda bıraktıkları için onları asla affetmeyeceğiz"
olur. "Sana vurduğum için bile sen suçlusun" ifadesi bu psikolojik mekanizmanın en çarpıcı özetidir. İnsan, öldürürken de mağdur olmaz diye düşünüyor olabilirsiniz. O zaman siz de sadece Yahudilerin acılarını kabul etme konusunda belirgin bir yetersizliğe sahipsinizdir.

Sen de antisemitsin!
İsrail, Yahudiliği temsiliyet iddiasındadır. Onun bünyesinde Yahudi kimliği ile Siyonist imaj birleşir. Çok yönlü Yahudi kimliği, İsrail merkezli algının gölgesindedir artık. İsrail politikaları çoğu zaman "Yahudilerin kolektif iradesi" gibi sunulur. Haber dili, İsrail devletini tüm Yahudilerle özdeşleştirebilir.
Bu durumda İsrail Siyonizm'inin saldırı, sahtekârlık ve kan dökücü politikasının tenkit edilmesi, antisemitizm olarak sunulur. Fransız yazar Roger Garaudy ise, Siyonizm'i kayıtsız şartsız desteklemenin Yahudi düşmanlığını asıl besleyen zemin olduğunu vurgular. Siyonizm, siyasetini meşrulaştırmak için dini metinlerin farklı yorumlarını kullanıyor. Bu da kendi politikalarını uluslararası hukukun ve evrensel değerlerin üzerinde tutarak kendi anlatılarını kutsal ve dokunulmaz göstermelerine yol açıyor. Örneğin, ABD'de Filistin yanlısı bir gösteriye katılmak sizi terör destekçisi ve antisemit yapabilir. Önlem basittir; Yahudi öğrencilerin ayrımcılığa uğramaması ve akademik ortamlarda kendilerini güvende hissetmesi için yönetimlerle anlaşmalar yapılarak bu protestolar bastırılır.

Aslında çoğu durumda anti-Siyonizm ile antisemitizm bilinçli biçimde birbirine karıştırılır. Türkiye'de bile bu antisemit kodlar işliyor. Geçtiğimiz aylarda
ülkemizde düzenlenen psikoloji dünyasının en önemli konferanslarından birine, İsrail askerlerinin psikolojik olarak iyi olma hallerini destekleyen İsrailli bir psikolog davet edilir. Gazze'de yaşanan soykırıma karşı duyarlı, İsrail askerlerinin işledikleri savaş suçlarını gören vicdanlı insanlar tepki
gösterince kurumun yayınladığı mesajda özürleri kabahatinden büyük olur. Yapılan protestoya karşı birkaç kelime yeterli olacaktır ancak kurumun cevabı sayfalarca olur. Konuşmacıyı kongreden çektiklerini açıkladıkları hacimli mesajda "Etnik kökeni bizim için konuşmacıların seçiminde bir kriter
değildi" yazıyor, konuşmacının Polonya kökenli İsrailli bir Yahudi olmasına atıfta bulunarak. Oysa 'hoca', ırkından veya milliyetinden dolayı değil, söz konusu soykırım suçuna ortaklık eden aktörlerle kurduğu bağdan dolayı protesto edilmişti. Propaganda dili kelimelerin ve cümlelerin art arda sıralanmasından, anlamların billurlaştırılmasından ve sizi ayrımcı, antisemit olarak etiketlemekten hoşlanır.

Gerçek artık görünür hâlde Yazılı ve görsel basında Siyonist söylem gerçekliği yeniden kurguluyor. Ancak medyadaki bu dilin süresi doldu. İsrailli Yeni Tarihçiler akımı öncülerinden Ilan Pappe'den ödünçle, "en kutsal tarihi gerçekliklerinin iplikleri pazara çıktı." Bugün post-Siyonist dönem olarak adlandırılan bir süreçteyiz. Anlatı, sadece Siyonist bakış açısını yansıtmaktan uzak, daha çeşitli bir hâl alarak Filistinlilerin yaşadıklarını da yansıtıyor.
Bu da Siyonizm'in medya dilinde mutlak hâkimiyetinin sarsıldığını ve yeni bir tarihsel kırılmaya doğru gidildiğini gösteriyor. Pappe gibi tarihçiler, Siyonist mitlerin örtüsünü kaldırarak Filistin'deki işgalin gerçek yüzünü ortaya koydu. 7 Ekim'den sonra medyada anti-Siyonist anlatı hiç
olmadığı kadar kendine yer buldu. Bu, 1970'lerde İsrail'de başlayan, tarihsel anti-Siyonist anlatı çalışmalarından sonraki belki en büyük ikinci dönüm noktasıydı. Artık yalnızca alternatif akademik çevrelerde değil, sosyal medyada da Filistinlilerin gerçekliği daha görünür hale geliyor.

İsrail'in medya dili, çerçeveleme teorisi, propaganda modeli ve kurban psikolojisi bağlamında incelendiğinde, gerçeği çarpıtan ve ideolojik olarak yeniden inşa eden bir pratik olarak karşımıza çıkar. Bu dil, işgali görünmez kılarken, İsrail'i sürekli savunmada, mağdur ve haklı konumda sunar. Post-Siyonist yaklaşımlar ve özellikle sosyal medyanın alternatif anlatıları ise bu tek taraflı imajı sarsmaya başlamıştır. Bu bağlamda post-Siyonist dönem, İsrail'in medya söylemini tekelleştirmesinin sona erdiği ve daha çoğulcu bir anlatının ortaya çıktığı bir süreçtir. Bugün artık Siyonist medya söyleminin sürdürülebilirliği tartışmalıdır. Roger Garaudy'den alıntıyla "Hakikat yoluna devam ediyor, hiçbir şey de onu durduramayacaktır."

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.