SEYAHAT Mİ? AMAN, AMAN!

Hakkı Öcal 28 Ağustos 2025, Perşembe
Bir “kaza” hali yaşamamış iseniz bile haber fotoğrafları, televizyonlardaki videolar gözünüzün önüne geliyor. Ah işte bütün mesele bu seyahatsiz tatil formülünün bulunmamış olması! Bunu keşfeden yaşayacak.

Deli gibi araba süren insanlar arasında seyahat mi? Tövbe diyeceğim ama sonunda "tatil" var; tatil beldesine ulaşmanın da bizim aile için en kolay (ve ucuz) yolu otomobil!

Sağ-sol işaret kolunu hayatında hiç kullanmamış insanlar arasında şoförlük yapmak mı? Allah korusun diyeceğim, ama Ege, Akdeniz beldelerine yakın havaalanlarından sonra otele ulaşım ayrı bir dert. Yine müracaat emektar düldüle!

Karayollarındaki çizgilerin sadece ve sadece estetik amacı olduğu, bunun dışında kendisinin otomobilinin hareketlerini kısıtlayan anlamı olduğunu henüz bir TV dizisinde duymadığı için bilmeyen sevgili yurttaşlarımızla aynı yolu paylaşmak (veya paylaşamamak: adam çizgiyi ortalamış gidiyor. Neyi paylaşacaksınız?) zorunda olmak mı? "Hayır, hayııır!" diye haykıracağım, ama terörden arındıktan sonra görülmesi vacip hale gelen dağ merkezlerimize başka nasıl gideceğim; otomobille tabii.

"Çekil de geçeyim!" anlamına salisenin onda biri kadar korna çalarak uyardığınızda, bir otoyola çıkış ve hızlanma şeridinin park yeri olarak kullanılamayacağını hatırlattığınızı değil de, kendisine ve yedi kuşak geriden bu yana bütün atalarının ervahına sinkaf ettiğiniz sonucunu çıkarttığı, hal
ve tavrından ve bilhassa elindeki beyzbol sopasıyla aracından inmesinden çıkarttığınız kardeşlerimizle tekrar görüşme ihtimalini bize sunan seyahat imkânına kavuşmak mı?

Ayhan Işık seslendirmelerinin vurgu ve ses tonu ile "Nayır, nolamaz!" diye kendinizi yere atmak geliyor içinizden. Evet, tabii olan bu. Çünkü son hatırladığımda kardeşimizin beyzbol sopasının kazara dokunduğu sol aynaya 694,49 TL vermiştik; şimdi her şey yüzde bin beş yüz pahalandığına
göre, ayna da arabanın yarı fiyatına çıkmıştır. "Otur oturduğun yerde…" diyesim var; lakin oturunca, Karadeniz yaylalarını görme şansı yok ki? Bu sıcak aylarda yapılacak en akıllıcı tatile başka nasıl çıkarsınız?

Mezbaha atmosferinde yolculuk

Peki, tamam; uçak değilse otobüs de mi yok? Var, var olmasına da Şehir Otobüs Terminali denen ama daha çok mezbaha atmosferini andıran (Hadi yaa! Mezbaha gördün mü hiç; atmosferini ne biliyorsun? Televizyonlarda görüyoruz ya omuzlarında kesilmiş sığırın yarısını taşıyan plastik önlüklü kişilerin duvarları-yerleri kırmızı bir sıvıyla kaplı olduğu anlaşılan tesisler var ya? Orada atmosfer nasıldır; aşağı yukarı şey edebiliriz zannederim!) ortamda… Birisi sizi sağdan öteki soldan çekiştirerek kendi "yazıhanesine" götürenlerin sizi götürüp bıraktığı ama yüzünüze bile bakmayan veya bakarsa "Hayrola? Bir şey mi istedin bilader?" ifadesiyle bakan beş karış traşlı (sakal değil; yapılmamış tıraşla sakalı ayırt edebiliyoruz, bu kişilerin sayesinde!) şahsa gideceğiniz yaylanın yakınındaki kentin adını söylüyorsunuz; ve ekliyorsunuz: "İki yetişkin üç küçük çocuk… Birbirine yakın koltuklar olabilir mi?"

Şahıs her ne kadar o yerin adını ilk kez duyuyor numarası yapıyorsa da biletleri veriyor; ama her biri ayrı bir sırada ve sıraların arasında beş veya altı sıra var. "Yan yana yok muydu?" sorunuza karşılık oralarda oturan kişilerle anlaşarak yer değiştirebileceğinize dair bir yurttaşlık dersi alıyorsunuz. Gözünüzün önüne geliyor yurttaşlarımızla daha önceki koltuk değişimi deneyiminiz. Birden hatırlıyorsunuz aziz yurttaşlarımızın istisnasız tümünün cam kenarında oturma zorunluğu olduğunu! Üç çocuğu bu arkadaşlardan birinin yanına oturtup, "Kızım veya oğlum... Amcayı veya teyzeyi rahatsız etme, olur mu?" diyorsunuz.

Ama içinizden de biliyorsunuz ki oğlunuz veya kızınız, az sonra o amca veya teyzeye dünyanın kaç bucak olduğunu, cam kenarı olmasa da sizin önerdiğiniz yer değişim planının daha sağlıklı olacağını göstereceğini… Bütün bu eski deneyim film şeridi gibi gözünüzün önünden geçiyor ve mezbaha -pardon, otogar- yerine otomobili tercih ediyorsunuz.

"Her şey dâhil" diye bir şey
Aziz yurttaşlarla koltuk paylaşmak kadar yol paylaşmanın da sorunları var. Acaba, Karadeniz yaylaları yerine… Yok yok, Karadeniz yaylalarında tatilin yerini başka ne tutabilir? Sonundaki tatil tablosu, her türlü seyahat kâbusunu unutturmaya yetiyor. Kaldı ki şimdi "Her şey dâhil!" diye bir şey var. Tatil; deniz, güneş kum, ya da orman, sabah ve akşam yürüyüşleri, doğal yaşamla başbaşa olmak kadar, biteviye yemek, sair zaman aklınızın ucundan bile geçmeyen yemek türlerinin kombinasyonunu yapmak, ama durmamacasına yemek anlamını da kazanmış bulunuyor bu "Her şey dâhil" formülüyle… Lakin kâğıt üzerindeki "her şey" ile sahadaki uygulamadaki "her şey" tanımları arasında çok fark olduğunu anımsıyorsunuz daha önceki tatillerden. Göz alabildiğine uzayan salata reyonunda aynı yeşillikler ve domatesler ve biberlerin sıralandığı aklınıza geliyor. Kahvaltı reyonunda aynı peynir türünün beş yüz kere değişik tepsilerde yeniden ve yeniden sunulduğunu hatırlıyorsunuz. Tavuk kanat kızartması kazanında kanatlar bitince, "her şey" tanımından artık kanat çıkıyor. İyi ama akşam yemeğine de saat 16:30'da gelemeyiz ya? Geleceksiniz efendim, eğer "her şey" tanımının "nispeten her şey" içermesini istiyorsanız. Peki, ne yapmalı? Bu konaklama yönteminden mi vaz geçmeli, yoksa bu seyahat türünden mi? "Arabayla gidersek, şehre inebiliriz…"

Seyahatten caydıran bir faktör
Tabii, şu kadar kilometre bölünmüş yol var; eskiden 8 saat süren seyahat artık üç buçuk saat! (3,5 saat biraz Binali Yıldırım'ın otomobiliyle
oluyor; siz yine de dört buçuk saat deyin. Ama yine de 8 saat nerede, 4,5 saat nerede?) Lakin üç buçuk veya dört buçuk fark etmez; yine de o güzelim
yolu, hız sınırı kavramının insanlık dışı bir kavram olduğuna inanan… Radar denen aletin, Alman mühendis Christian Hülsmeyer tarafından değil, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek tarafından icat edildiğine; Emniyet Genel Müdürlüğü'nün bu cihazları, hız limitini aşmayı caydırmak amacıyla idari ceza yazarak kullandığını değil Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından kamu maliyesine gelir sağlamak için kullanıldığına inanan sayın vatandaşlarımızla paylaşıyor olmak… İşte bu insanı seyahatten caydıran bir faktör.


Adam kendi şeridinde ne kadar hız yaparsa yapsın bana ne, sonuçta! Değil mi? Ama mesele o zatın ceza ödemesiyle bitmiyor ki? Bir kere bu hız sınırı denen şey yol, araç ve şoförün dayanma ve becerme sınırlarını da belirliyor ve mesela siz 140 km/saat sınır konmuş bir yolda, 130 ile giderken, yanınızdan adeta uçarak geçen aziz yurttaşın otomobilinin adeta bir top gibi dört şeritli yolun sağından soluna, solundan sağına taklalar attığını görüyorsunuz. Kimi zaman o enkaza çarpmadan durabiliyorsunuz, kimi zaman duramıyor ve zincirleme bir kazaya karışıyorsunuz.

Seyahatsiz tatil formülü
Bu "kaza" kelimesiyle ilgili bir anımı anlatmama izin verin. Bir tarihte çalıştığım bir gazetede, ünlü edebiyat tarihçimiz rahmetli Ahmet Kabaklı hocayla birlikte çalışma ve feyzinden istifade imkânım olmuştu. Bir gün editörler, yazarlar ve muhabirlerin katıldığı aylık değerlendirme toplantısında, Ahmet Hoca, "Arkadaşlar," dedi: "Başlıklarda 'Trafik kazası' terimini kullanmamak lazım; çünkü 'kaza' şoförün dikkatsizliği, beceriksizliği, aracının bozulması
gibi kullara ilişkin bir hal, durum, karar veya sonuç değil, doğrudan doğruya 'ilahi hüküm' anlamına gelir. İnanışlara göre değişir, kimine göre çok önceden kararlaştırılmıştır, kimine göre kulların tutum ve davranışlarına ve hatta dualarına göre de değişir. Ama her durumda trafik kazası dediğimiz şeyin adını koymalı. Mesele devrilme, çarpışma, yoldan çıkma, adamı ezme gibi olayı tanımlayan bir isim kullansanız!"

Hocanın önerisi kabul gördü ama haberlere başlık atan editörler nasıl zorlandı; nasıl başlığa yakışmayan uzun uzun tanımlamalar kullanıldı! Oysa "trafik kazası" çok kolaydı: Bilmem nerenin yolunda trafik kazasında 3 kişi öldü, 5 kişi yaralandı. Şimdi "Bilmem nere yolunda bir otomobil devrildi iki
kişi öldü, üç kişi yaralandı" demek zorundaydık.

Tabii, alışkanlık galip geldi ve yavaş yavaş, biz başlık kazalarıyla trafik kazasına döndük.

Bir "kaza" hali yaşamamış iseniz bile, (Ne mutlu size; Allah yaşatmasın!) haber fotoğrafları, televizyonlardaki videolar gözünüzün önüne geliyor. "Yok, kardeşim, bu kural-nizam tanımayan aziz kardeşlerimle yol filan paylaşmam; çıkmıyorum bu seyahate" diyebilir misiniz? Elbette hayır: Yavaş giderim, kimsenin önüne çıkmam; ama o "her şey dâhil" tatilden mahrum kalamam, ailemi de mahrum bırakamam!

Ah işte bütün mesele bu seyahatsiz tatil formülünün bulunmamış olması!

Bunu keşfeden yaşayacak.
Yolunuz açık olsun; Allah sizi, sevdiklerinizi kazadan korusun; tatiliniz neşeli, seyahatiniz güvenli geçsin.

Benzer Haberler

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.