BALKANLAR İÇİN EDEBİ BİR ROTA DENEMESİ
Balkanlara yapılan her seyahat bir lezzet yolculuğudur. Buna artık edebi lezzetleri de eklemenin vakti geldi. Balkanlara yönelik merakımı ortaya çıkaran eser, Yavuz Bülent Bakiler'in Üsküp'ten Kosova'ya isimli seyahat kitabı olmuştu. Yugoslavya döneminde, Yugoslavya devletinin davetlisi olan edebiyatçılar etkinliklerde ülkelerini temsil ediyorlardı. Bakiler için bu eşsiz bir fırsattı, Üsküp'ten Kosova'ya doğru hem kendisi gidiyor hem de bizi lezzetli bir yolculuğa çıkarıyordu. Şu anda Makedonya sınırları içinde yer alan Struga'daki Şiir Akşamları, kitabın içinde yer alan ayrıntılardan sadece biriydi.
Yıllar sonra Saraybosna'dan Üsküp'e doğru yaptığımız yolculukta, yazarın izini sürmek için Ohri yakınlarındaki Struga'da konaklamak istemiştim. Yıllar önce Yavuz Bülent Bakiler nelerle karşılaşmıştı, bunu bir miktar teneffüs etmek istemiştim. Orada artık Yugoslavya yoktu ama yazılanlar zihnimdeydi. Sokaklarda o kitaptan izler aramıştım. Üsküp'e vardığımızda da bu şehrin Türkçeye armağanı olan Yahya Kemal'den izler arasam da bunu yıllar sonra başka bir yolculukta annesinin kabrini ziyaret ederek bulabilecektim. Üsküp demişken bir kitap kafede soluklanmak istersiniz belki: Café Metanoja…
Drina Köprüsü, Travnik Günlükleri, Dervişin Ölümü Bosna-Hersek'ten Filistin'e bir göçün izini süre Cüda romanım, benim için Balkan topraklarında
yaptığım yolculuklar için önemli bir dönüm noktasıydı. Bu sayede bir roman bırakmak nasip oldu Balkan rotasına. Balkanlardaki edebi duraklardan bir diğeri Visegrad. Cüda'yı yazdıktan sonra, Bosna Hersek'teki ilk okur buluşmasından sonra bir günlük bir imkân doğunca, bu fırsatı Visegrad'a giderek değerlendirmek istedim. Visegrad'daki Drina Köprüsü'nü görmek için. İvo Andriç'in kitabı Drina Köprüsü, Osmanlı'ya verilen bir selam aynı zamanda.
Bir dönem diplomatlık da yapmış olan yazarın bu eseri, Osmanlı'nın bölgeye nüfuzunun ne denli yerli olduğunu da edebiyatın gücüyle anlatır. Daha sonra gelen yönetimlerin ise o eski huzurlu günleri bir daha asla döndüremediğine dair bir ağıt niteliğindeki hakkaniyetli bir bakışı yakalamıştı. Belki Osmanlı'ya Türkiye'de bile zamanında bu kadar adil bir bakış yoktu. İvo Andriç bunu yakalayabilmişti.
Duraklardan bir diğeri yine İvo Andriç'in doğum yerlerinden biri olarak, Travnik. Travnik, vezirler yetiştiren bir yer. Belki Saraybosna veya Mostar kadar
göz önünde değil ama sessiz bir nehir gibi, derinden akan bir yer. Bir dönem eyalet merkezliği de yapmış olan önemli bir şehir. Andrić'in Travnik Günlükleri bu dünyanın içindeki çalkantıları nasıl beslediğini görmemizi sağlıyor.
Buradan yola çıkıyoruz ve Mostar yakınlarındaki Blagaj'a gidiyoruz. Blagaj'da bizi Meša Selimoviç'in Derviş ve Ölüm'ü karşılıyor. Roman aslında burada geçmiyor ama dervişlere en fazla yakışan mekân burası. Buna nehrinin çıkış noktalarından biri de filme uyarlanan bu eserin açılış sahnesi
olarak zihnimde canlanıyor. Muhtemelen bir platoda çekilmiştir ama mağaradan çıkan nehri her gördüğümde Meşa Selimoviç aklıma geliyor.
Küçük bir Osmanlı kozmosu
Yakınlarındaki Poçitel, sosyalist dönemde Osmanlı dokusu korunmuş bir köy olarak kalmıştı. Bunun sebeplerinden biri, dönem filmleri yapılırken oranın doğal bir plato olarak kullanılmak istenmesiydi. Bosna-Hersek Savaşı'nda Hırvat topçusu tarafından yıkılan Poçitel'in camisi, TİKA (Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı) tarafından tekrar onarılmış. Burası eğer tarihi bir roman yazmak istiyorsanız size ilham verecek bir durak. Adeta küçük bir Osmanlı kozmosu olarak yaşayan kasabada Osmanlı askerlerinin ruhlarının sokaklarda hala gezindiğini hissedebilirsiniz.
Balkan edebiyatçıları Osmanlı dönemine dair özel bir ilgi göstermişlerdir. Bu dönemde yaşanan olayları etraflıca tasvir etmişlerdir. Bu ilgi sosyalist
dönemin baskıcı yönetimlerinin etrafından dolaşmak için kullanılan bir metafor olarak da işlev görmüştür. Yani güncel olarak karşılaştıkları gerçeklikleri, dönem bağlamından kopartarak Osmanlı'da yaşanan bir acı hatıraya dönüştürmek ve bu sayede hem mevcut yönetimin tepkisini göğüslememek hem de Osmanlı'ya yönelik bir eleştiri getirildiği için sosyalist gerçekçiliğin şanlı bir savunucusu gibi görünmek cazip gelmiş
olabilir. Bunu belli ölçülerde İsmail Kadare'nin Arnavutluk edebiyatında yaptığını da görüyoruz. Saraybosna'daysanız tüm bu düşüncelerle oturup
kitap karıştırıp kahve içmek için Buybook benim için edebi bir vaha.
Güncel örneklere gelince: Balkanlar maalesef savaşlarla, acılarla ve dünyaya verdikleri göçlerle, travma dolu bir edebiyatla gündeme geliyor.
Elbette köklü edebi gelenek ve bu topraklarda yetişen hikâye anlatıcılarının tanıklıkları kaybolmuş değil. Ama Balkan rotasında, okuyarak; sözlü geleneği, halk efsanelerini bir araya getirerek, gerçeklerle yoğrulmuş efsanevi anlatılara yeniden temas etmek iyi olabilir. İvo Andriç, Osmanlı mezarlarının toprağa gömüldükçe heybetinin arttığını söyler. Balkanlarda her mezar taşı da aslında kocaman bir romanın başlangıç sayfasına benzer.
Balkanların edebi rotasında
Bu kapsamda, kurgu bir eser olmasa da, Molla Mustafa'nın Mecmua'sı -Kerima Filan tarafından Türkçeye kazandırılmış olan bu eser- 1700'lerin sonunda Saraybosnalı bir yerel tarihçinin tuttuğu günlükler aracılığıyla hem Saraybosna'nın hem tüm Balkanların geçirdiği dönüşüme dair tatlı izler sunuyor.
Balkanların yazılı kültür rotasındaki duraklardan biri de elbette Vijećnica. Şarkiyat kütüphanesi olarak kullanılan, şehir ve yazı arasında güçlü bir bağ kuran bu yapı, Bosna Savaşı sırasında Sırp topçusu tarafından yıkılmış, daha sonra tekrar ayağa kaldırılmıştır. Aslen Avusturya-Macaristan
döneminde Saraybosna Belediye Binası (Gradska vijećnica) olarak tasarlanmış. Bu bina yapılırken istimlak edilen evlerden biri, nehrin karşı tarafına tuğla tuğla taşınarak "Inat Kuća" efsanesine kaynaklık etmiştir. İnat eden adam, evinin istimlakine yalnızca tuğla tuğla taşınması koşuluyla izin verir. Vijećnica, yıkılsa da, küllerinden yeniden doğmuş bir kütüphane ve hafıza mekânı olarak bugün de Balkanların yazılı kültürel belleğini taşımaya devam etmektedir.
Tüm bunları bir arada toplayarak Balkanların edebi rotasında bir sürpriz daha bekliyor bizi: Son romanım Cüda'nın bir kopyasını da bırakmış olduğum bir otel. Hotel Libris, kıymetli Ömer Çetres'in Bank başında kurduğu bu otel, Balkanların edebi geleneğini bugünün suskunluklarına, bugünün siyahlarına fısıldamaya devam ediyor. Bentbaşı'nda edebiyatı ve şehri bir arada tutarak eski bir hikâyeyi yeniden okumak isteyenler veya yeni bir
hikâyeyi yazmak için ilham almak isteyenler için.