Serkan Akkoyun: Spor kitapları neden okunmuyor?

Spor kitapları neden okunmuyor?
Giriş Tarihi: 25.10.2018 10:27 Son Güncelleme: 25.10.2018 10:27
Türkiye’de 500-600 milyon dolarlık çapa ulaşmış bir olayla ilgili 20-30 liralık kitabın satılmaması durumunda, spor kitaplarının kitapçılarda ayrı bir rafa konmamasını yahut yayınevleri tarafından basılmamasını sorgulamak haksızlık olur.

Eurostat yaptığı araştırmada Avrupa ülkelerinde ortalama kaç dakika kitap okunduğunu belirledi. Aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 15 ülkede yapılan çalışmaya göre; bir günde kitap okumaya en çok zaman ayıran ülke Estonya. Bir Estonyalı günde ortalama 13 dakikasını kitap okumaya ayırıyor. Estonya'yı 12'şer dakika ile Norveç, Polonya ve Finlandiya takip ediyor. Ardından 10 dakika ile Macaristan ve 9 dakika ile Yunanistan geliyor. Yunanistan'dan sonra ise biz varız. Avrupa'nın kitap okumaya en fazla süre ayıran yedinci ülkesi, 7 dakika ile Türkiye! Listenin kalanına baktığımızda Türkiye'nin kitap okumaya ayırdığı sürenin başka birçok alanda önümüzde bulunan Almanya, Belçika, İspanya, Hollanda, İngiltere, İtalya, Avusturya ve Fransa gibi ülkelerden fazla olduğunu görüyoruz.

Eğri oturup doğru konuşmak gerekirse bu gibi istatistiklere bakarak gerçeği de görmezden gelemeyiz. Kitap okumayı pek sevmediğimiz bir gerçek ancak belli ki bu alanda gelişme var. Özellikle Y kuşağının son dönemi ile Z kuşağının neredeyse tamamı kitap okuma konusunda önceki nesillere nazaran daha aktifler. Buradaki problem ise "ne okudukları" konusu… Belki nicelik olarak artış var ama kitap okumanın fayda sağlayabilmesi için nitelikteki artış daha önemli. Mesela son dönemin meşhur akımı K-Pop (Kore'de yapılan pop müziğine verilen isim) yıldızları BTS adlı grubun hikâyesini anlatan kitabı okumaktansa, hiç kitap okumamak 12-13 yaşlarında bir çocuk için daha faydalıdır.

Senede bir ya da iki Türkçe spor kitabı basılıyor
Kitap konusundan muzdarip bir alanda çalışıyorum. Spor medyası kitap okumada da kitap yazmada da, medyanın en zayıf alanlarından biri olabilir. Bu alanda çalışanların, diğer muhabireditör-spiker-köşe yazarlarına göre "kitap yazma" amaçları pek yok. Spor alanında da son döneme kadar çok da fazla kitap basılmıyordu. Neyse ki yukarıda bahsettiğim genç neslin kitaplara duyduğu ilginin karşılığı olarak özellikle çeviri kitaplarında artış yaşandı. Buna ilaveten hâlâ Türkiye'de çıkan spor kitaplarında eksiğimiz sürüyor. Senede bir yahut iki Türkçe spor kitabı (akademik yahut akademiye yakın çalışmalar hariç) basılıyor. Son dönemde kitap basmanın maliyetindeki artışı da düşündüğümüzde, önümüzdeki yıllarda bunları da göremeyebiliriz.

Öte yandan Avrupalı ve Amerikalı bu alanda bizim çok önümüzde. Avrupa'da herhangi bir kitapçıya girdiğinizde sadece "spor kitapları" için ayrılmış devasa bir bölüm bulabilirsiniz. Bunlar genellikle eski sporcuların biyografi yahut otobiyografilerinden oluşuyor. Ayrıca takımların başarıyla geçmiş özel yıllarını anlatan kitaplar, unutulmaz spor olayları ve son dönemde yükselen "taktik analiz" kitapları da rafların yıldızları arasında yer alıyor. Türkiye'deki kitapçılarda ise spor kitapları için ayrı bir raf bulunmuyor. Bu kitaplar genellikle mağazaların arka bölümlerde "hobi" başlığı altında alıcılarını bekliyorlar. Aslında bu durumu anlayışla karşılamak lazım çünkü "kitap basmak" nihai olarak ticari bir iş… Eğer kitaplar satılmazsa, kitap basacak yayınevleri de ayakta kalamaz. Spor kitapları da ne yazık ki satmıyor. Özellikle futbol gibi, ekonomisi sadece Türkiye'de 500-600 milyon dolar olarak belirlenmiş bir olayla ilgili yazılan 20-30 liralık kitabın satılmaması durumunda, spor kitaplarının kitapçılarda ayrı bir rafa konmamasını yahut yayınevleri tarafından basılmamasını sorgulamak haksızlık olur.


Türkiye'de daha fazla spor kitabı nasıl basılabilir?
Bu işin değişmesi için ne yapmak lazım? Olayın bir yönü ticaret olduğu için iki çözüm planı var. Biri; yayınevleri bazı kitaplardan elde ettikleri yüksek kârdan feragat ederek spor kitaplarında zararı göze alacak ve bu kitapları ısrarla basmayı sürdürecekler. Bana göre bir alanda gerçek bir kültür oluşması için o alanla ilgili kitap dağarcığının oldukça geniş ve çeşitli olması lazım. Spor kültürü için de geçerli olan bu durumu sağlamak yayınevlerinin elinde. Ne kadar çok spor kitabı basarlarsa spor kültürünün gelişmesini sağlar ve uzun vadede kitaplarını daha çok satarak, gelirlerini artırabilirler. Bir diğer yöntem olarak popüler kültürden faydalanabilirler. Özellikle İngiltere ve Amerika'da bu yöntem çok uygulanıyor. Ülkenin en popüler sporcusunun kendi hikâyesini anlattığı kitaplar basılabilir. "Sporcular kitap yazmayı nereden bilecek" diyebilirsiniz; demeyin. Bunun için de Avrupalının "Ghost Writer" (Hayalet Yazar) dediği bir yöntem uygulanıyor. Bu yöntemde; sporcu ile bir yazar düzenli olarak görüşüyorlar ve sporcu yazılmasını istediklerini anlatıyor. Hayalet yazar da onun anlattıklarını kitap diline göre yazıya döküyor. Kitap çıktığında yazar olarak sporcunun adı geçiyor. Hayalet yazar da daha küçük puntolarla kendisine "editör" yahut "derleyen" gibi sıfatlar alarak kitapta konumlanıyor. Bu tür kitaplar, sporcuların sayısı yadsınamayacak kadar olan hayranları ve hayatlarındaki karanlık noktaları merak eden gazeteciler başta olmak üzere hedef kitlesi kalabalık bir alana hitap ediyor. Bana göre bu iki yöntem spor kitaplarının satış rakamlarını yayınevlerinin istediği düzeye getirecektir.

Hayali; içinde spor kitaplığı bulunan bir "spor kafe" açmak olan ben, spor kitaplarının yaygınlaşacağı ve ülkemizde de Avrupa ve Amerika'daki gibi bir spor kitapları kültürünün oluşacağına dair inancımı koruyorum. Son dönemde yayınevlerinin (başta Profil ve İthaki olmak üzere) bu alana ilgisi de güçlendi. Bir gün okuyucu nazarında da karşılık bulursa bu gelişim hızlanacaktır. Bunun için de yukarıda değindiğim iki yöntemden biri mutlaka uygulanmalı.

Bu arada, bir gün hayalimdeki spor kafeyi açarsam, bu yazıyla gelen herkese ilk kahveler müesseseden.

BİZE ULAŞIN