SİYONİST LOBİLERİN BATI SİYASETİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ: GAZZE SOYKIRIMI ÖRNEĞİ

Kemal İnat 26 Kasım 2025, Çarşamba

İsrail'in Gazze halkına yönelik iki yıla yakın bir süredir yürüttüğü soykırımın başta Amerika Birleşik Devletleri ve Almanya olmak üzere Batılı ülkelerin desteği olmadan gerçekleşmesi imkânsızdı. Bu ülkeler silah ve mühimmat desteğini kesmiş olsalardı bu soykırım yaşanmazdı, diplomatik
desteği kesmiş olsalardı bu soykırım yaşanmazdı, ekonomik desteği kesmiş olsalardı bu soykırım yaşanmazdı… Sadece Gazze'de yaşanan soykırım değil, İsrail'in Batı Şeria'yı, Lübnan'ı, Suriye'yi, Yemen'i, İran'ı ve Katar'ı hedef alan saldırıları da yaşanmazdı, Batılı ülkeler destek vermeye devam etmemiş olsalardı.


Peki, ABD, Almanya, İngiltere gibi ülkeler bugüne kadar savundukları uluslararası hukuk ve insan hakları gibi değerleri ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurdukları ve önemsediklerini iddia ettikleri Birleşmiş Milletler sistemini ortadan kaldırma pahasına İsrail'in bu saldırganlığına neden destek veriyorlar? Son döneme kadar bu sorunun cevabına dair tartışmalarda hep öne çıkan iki argüman olurdu. Birincisi, Batı ülkelerinde çok etkin olan Yahudi lobisinin bu ülkelerin Orta Doğu'ya yönelik politikalarının İsrail'in çıkarları doğrultusunda şekillenmesini sağladığını ileri sürüyordu.

İkinci argüman ise Batılı ülkelerin (önce İngiltere'nin ardından ise ABD'nin) İsrail ile olan ilişkide asıl aktör olduklarını ve kendi nüfuz politikaları çerçevesinde İsrail'e destek verdiklerini ileri sürüyordu. Her iki argümanı birlikte dile getiren görüşler de mevcuttu; yani İsrail ile ABD başta olmak üzere Batılı ülkeler arasındaki ilişkinin bir karşılıklı bağımlılık ilişkisi olduğunu, Yahudi lobisinin Batılı ülkelerin Orta Doğu politikalarını etkilediği kadar bu ülkelerin de İsrail'i kendi çıkarları doğrultusunda kullandıklarını ileri süren görüşler.


7 Ekim Süreci'nin bu tartışmalara ışık tutan yeni bir tablo ortaya koyduğunu ileri sürmek mümkün. Gazze halkına karşı yürütülen soykırımın bu kadar ısrarlı bir şekilde ve uzun süreli olarak devam ettirilebilmesi ve aynı anda çok sayıda bölge ülkesinin bombalanması İsrail ve ABD merkezli Siyonizm'in
uluslararası siyasal sistemdeki en etkili güç olduğunu gösterdi. Bu dönemde Siyonist saldırıların doğrudan hedefi olan İslam dünyasının bu gücü durduracak askeri ve ekonomik kapasitesinin olmadığı ve onu durdurma konusunda ortak hareket edecek iradesinin bulunmadığı görülürken, Batı dünyasını kendisine konak seçmiş bu virüsü ve hareket ettirdiği savaş makinesini durdurabilme potansiyeline sahip Çin'in ise bu meseleye doğrudan karışmak istemediği görüldü.

Bu durumda dünyanın Siyonistler ve onlara hizmet edenler tarafından gerçekleştirilen soykırımı seyretmekten başka seçeneği kalmadı. Seyretmeye razı olmayıp durdurmaya çalışanlar ise bedelini ödediler veya ödemeye adaylar, zira Siyonistler başta ABD ve Almanya olmak üzere Batı
dünyasının en büyük askeri ve/ veya ekonomik kapasitesine sahip güçlerini ellerinde tutuyorlar.


Gazze soykırımı Siyonizm'in Batı'daki etkisinin yeni test alanı oldu 7 Ekim'de Hamas ve diğer bazı Filistinli grupların İsrail tarafından işgal ve ilhak edilmiş Filistin topraklarındaki Yahudi yerleşimlerini hedef alan saldırısının ardından Netanyahu'nun faşist kabinesinin gerçekleştirdiği saldırıların
ulaştığı nokta, Batı'daki Siyonist lobilerin gücünün sınırlarını test etme imkânı verdi. ABD'nin BM Güvenlik Konseyi'ndeki temsilcisinin soykırımı durdurmak için getirilen ateşkes önerilerini her veto edişi bu ülkedeki Siyonistlerin güç gösterisiydi aynı zamanda. Soykırım bütün vahşetiyle devam
ederken hakkında Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından verilmiş yakalama kararı bulunan Netanyahu'nun Amerikan Kongresi'ne davet edilmesi ve burada yaptığı konuşmada sayısız defa ve dakikalarca ayakta alkışlanması da Siyonistlerin güç göstergesiydi.


İsrail soykırımını eleştiren gösterilerin yasaklanması, gösterileri yapan üniversitelere verilen kamu kaynaklarının kesilmesi, İsrail saldırganlığına yönelik eleştirilerin anti-semitizm olarak yaftalanıp suç kapsamına alınması ve hatta Siyonizm'e karşı çıkmanın bile anti-semitizm olarak görülmesi de Batı'da Siyonizm'in gücünün ulaştığı noktayı gösteriyordu.

Gazze'de ölen siviller için üzüldüğünü söyleyen Amerikan başkanlarının "peki İsrail'e silah göndermeye devam edecek misiniz?" sorusuna "evet" cevabı vermesi, İran'a saldırmak istemediğini söyleyen Trump'ın Siyonist baskı sonucu bu ülkeye saldırı emrini vermesi de Siyonist lobilerin ABD'de ulaştığı gücün göstergesiydi. CENTCOM'un merkezinin ve 10 binden fazla Amerikan askerinin bulunduğu Katar'ın İsrail savaş uçakları tarafından vurulması ise Siyonist gücün zirvesini gösteriyordu.

Katar gibi Amerika'nın yakın müttefiklerinden birinin vurulması, bölge ülkelerine Amerikan müttefiki olmanın Siyonist saldırganlık karşısında bir güvence vermediğini açıkça gösterdi ki bu durum, ABD'nin küresel güç mücadelesi çerçevesindeki çıkarlarının Siyonist lobinin çıkarlarının çok gerisinde kaldığının ispatıydı. Zira Washington'un küresel güç mücadelesindeki asıl rakibi Çin'e karşı ittifak ağını genişletmesi ve mevcut müttefiklerini koruması gerekirken gerek askeri gerekse finansal ilişkiler açısından önemli bir müttefikinin pervasız şekilde Siyonistler tarafından vurulması
Amerikan dış politikasının rasyonel çizgiden uzaklaştığını gösteriyor.


Siyonist lobilerin faaliyette bulundukları Batılı ülkelerin dış politikalarının rasyonel açıdan savrulmasına yol açtığı diğer örnekleri Avrupa'da da görmek mümkün. Almanya, Fransa ve İngiltere'nin soykırım sürecinde izledikleri politikaya bakıldığında, bu ülkelerin yıllardır savundukları insan hakları ve uluslararası hukuk değerlerini bir kenara atarak İsrail saldırganlığını destekledikleri görülür.

Siyonist lobinin esiri Almanya
7 Ekim sonrasında, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarının misillemenin çok ötesine geçtiği, doğrudan sivilleri hedef aldığı ve günlük sivil ölümlerinin ortalama 300-400 olduğu ilk haftalarda İsrail'in kendisini savunma hakkından bahsederek faşist Netanyahu yönetimine askeri ve ekonomik desteği devam ettiren bu ülkelerden, soykırımın boyutu büyüyüp İsrail'in bölge ülkelerini hedef alan saldırganlığı da artınca kendi kamuoylarında tepkilerin
büyümesi üzerine cılız eleştiriler gelmeye başladı.

İngiltere ve Fransa iki yıla yaklaşan soykırımın ardından Filistin devletini tanıma kararı alarak İsrail'e karşı eleştirilerini artırırken Almanya hem böyle
bir adım atmaya yanaşmıyor hem de Avrupa Birliği'nde İsrail'e karşı alınmak istenen sembolik yaptırımları bloke ediyor. İsrail'e silah tedarik eden
ülkeler sıralamasında ABD'den sonra ikinci sırada yer alan Almanya'nın soykırıma desteği skandal boyuta ulaştı. Uluslararası Adalet Divanı'nda Güney Afrika Cumhuriyeti tarafından açılan soykırım davasına İsrail lehine taraf olan Almanya'nın başbakanı Friedrich Merz, UCM'nin hakkında yakalama kararı verdiği soykırımcı Netanyahu'nun Almanya'ya gelmesi durumunda tutuklanmayacağını söylüyor. Berlin'in UCM'nin kurulmasında oynadığı önemli rol düşünüldüğünde, şimdi İsrail saldırganlığına destek vermek için Almanya'nın uluslararası hukuku ayaklar altına alan bu tavrı
Siyonist lobinin etkinliğinin açık bir göstergesidir.

BM Filistin Özel Raportörü Francesca Albanese'nin Şubat 2025'te Münih ve Berlin üniversitelerinde konuşma yapmasını yasaklayacak kadar Siyonistlerin etkisi altında hareket eden Almanya, Filistin'e destek gösterilerinde en fazla polis şiddetinin yaşandığı ülkelerin de başında geliyor. İnsan hakları ve demokrasi şampiyonu olarak bilinen, başka ülkelere de bu değerleri dayatan ve "nie wieder – never again" sloganıyla İkinci Dünya Savaşı'nda işlenen suçların bir daha asla yaşanmasına izinvermeyeceği iddiasında olan Almanya şimdi başka bir soykırımın en büyük destekçilerinden biri oldu. Soykırım söz konusu olduğunda hep yanlış tarafta duran Berlin'in, halkın karşı çıkmasına rağmen İsrail'e destek veren politikalarında ısrar etmesi Almanya'nın Siyonist lobi tarafından esir alındığını gösteriyor.

"Güç sarhoşluğunun" Siyonistler için getirdiği riskler

İsrail'in iki yıldır sürdürdüğü Gazze soykırımını ABD ve Almanya gibi Batılı ülkelerin ortaklığıyla yürütmesi bu ülkelerdeki Siyonist lobilerin güçlerinin zirvesinde olduğunu gösterdi. Özellikle de İsrail'i her türlü silah ve mühimmat ile destekleyerek ve başka ülkelerin ona müdahale etmesini engelleyerek soykırımı mümkün kılan ABD'nin Siyonistlerin elinde kukla olduğu görüldü. Batılı ülkeleri bu kadar sıkı kontrol altında tutabildiklerini gören Siyonistlerin her geçen gün cesaretleri arttı. Bu cesaretle bir yandan Gazze'deki soykırımı genişletme kararı alırlarken bir yandan da Batı Şeria'ya ve bölgedeki diğer ülkelere karşı saldırganlıklarını artırdılar. Fakat gücünün zirvesinde olmanın getirdiği rahatlıkla yaptıkları yanlışlar
Siyonistlerin Batılı ülkelerdeki etkinliği açısından olumsuz sonuçlar da doğurabilir.

ABD'de siyonist lobinin etkisi hiç olmadığı kadar tartışılmaya başlandı. Soykırıma karşı çıkan kitlelerin yaptığı gösteriler ve sosyal medya yayınları, ABD'nin zannedildiği gibi bağımsız bir ülke olmadığı ve İsrail'in çıkarlarının Amerikan halkının çıkarlarının önünde tutulduğu algısının güçlenmesi sonucunu doğurdu. Soykırımcı Netanyahu'nun Amerikan Kongresi'nde çılgınca alkışlanması Siyonistlerin güç sarhoşluğu içerisinde dikkatsizce verdikleri "bu ülkeyi biz yönetiyoruz" mesajıydı kuşkusuz ama Amerikan halkı bu mesajı "doğru" okuyup ülkelerinin bağımsızlığı için harekete geçerse Siyonist lobilerin hiç istemediği sonuçlar da ortaya çıkabilir.

Siyonistlerin Amerikan siyaseti üzerindeki etkinliği ve bu etkinlik için başvurdukları yöntemler ABD'de en azından bazı kesimler tarafından ciddi şekilde tartışılmaya başlandı ve bu tartışma büyürse İsrail, Filistin'de ve Ortadoğu'da elde ettiğini zannettiği kazanımlardan çok daha fazlasını,
yani Amerikan desteğini kaybedebilir. Şu ana kadar Siyonistler ABD'deki yönetici elitleri kendi çizgilerinde tutmayı başardılar ama halkın İsrail'e bakışı açısından kendileri için riskler de oluştu.

Benzer durum Avrupa ülkeleri için de söz konusu. İngiltere ve Fransa'nın Filistin devletini tanıma kararı almaları Gazze soykırımı nedeniyle bu ülkelerdeki Siyonizm karşıtlığının ciddi şekilde artmasıyla yakından ilgili. Ülkelerinin İsrail'i destekleyen politikalarından rahatsız olan seçmenlerin sayısının her geçen gün artması bu ülke yönetimlerini harekete geçmeye, Netanyahu yönetimini eleştirmeye ve Filistin'i tanıma kararı almalarına yol açtı. Ancak İsrail soykırımını durdurma konusunda etkili adımlar atmaktan kaçınmaları Filistin destekçisi seçmen kitlesinin tepkisini çekmeye devam edecektir.

Benzer Haberler

Terör devleti İsrail Filistin, Batı Şeria, Gazze, Lübnan, Suriye, İran, Yemen, Katar gibi Orta Doğu’da birçok yerde tüm dünyanın gözleri önünde kendi keyfine göre soykırımlar, katliamlar, suikastlar düzenliyor, işgallerde bulunuyor, baskı yapıyor, füzelerle bombardımanlar düzenliyor. Tüm uluslararası hukuka, uluslararası topluma, BM başta olmak üzere uluslararası kuruluşlara rağmen İsrail tüm bunları rahat rahat işleyebiliyor. Neredeyse tüm ülkeler tarafından kabul edilmiş ve garantiye alınmış hukuka ve kurallara rağmen insanlığın nefretini çeken insanlık dışı suçların ve ahlaksızlıkların küçük bir devlet tarafından böyle pervasızca işlenebilmesi normal şartlar altında akıl alacak şey değil ama İsrail söz konusu olduğunda bu durum artık dünyanın normallerinden biri haline gelmiş durumda. Peki, soykırım, ayrımcılık, nefret ve terör devleti İsrail nasıl oluyor da bu kadar rahat ve küstahça hareket edebiliyor, nasıl olup da dünya nüfusunun büyük kısmının nefret ve tepkisine rağmen dünyadan çok büyük bir destek alabiliyor? İsrail söz konusu olduğunda bu durum maalesef şaşırtıcı değil zira tüm insanlık değerlerini ayaklar altına alan bu ülkenin bu pervasızlığının altında ve arka planında çok büyük planlamalar, lobiler, bağışlar, ittifaklar, finans ve medya gücü, son derece sıkı bir örgütlenme ve çalışma mevcut. Yahudi-İsrail- Siyonizm gücünün temel sütunlarına gelin birlikte göz atalım.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.