SEYAHATİN TANIMI DEĞİŞİYOR
Antarktika'da Güney Shetland Adaları'nda, aktif bir volkanın kraterinden siyah kumlu kıyıya yükselen buharlar… Danco Adası'ndaki penguen kolonileri… Grönland'ın vahşi doğasında balinaları izlemek ve Kuzey Işıkları'na tanıklık etmek… Batı Moğolistan'da göçebe yaşam tarzına tanıklık ederken kartal
avcılarıyla geçirilen günler… Ya da Bali'nin geleneksel tapınaklarındaki ritüeller ve Uzak Doğu'nun mistik atmosferinde bir gece vakti eşsiz bir yoga ve meditasyon deneyimi… Heyecan uyandıran bu cümleler film senaryosundan alıntı değil; bir seyahat firmasına ait tatil ilanlarında sunulanlardan sadece birkaçı. Bu örnekler, günümüz gezginlerinin deneyim odaklı tatillere yöneldiğini ve bu talebin de seyahat sektörünü yeniden şekillendirdiğini gösteriyor.
Tatil anlayışı, artık çok daha çeşitli ve özgün. Lüks otellerin, beş yıldızlı kahvaltıların, havalı plajların yerini spontane gelişen, deneyim odaklı, bir sırt çantasıyla yerel kültürlerle ve yaşam tarzlarıyla iç içe olan yeni yolculuklar alıyor. Tatil köylerinin konforunu reddeden tatilciler bugün, keşfedilmemiş yerlere bir trenle yolculuk etmeyi, yerel halkın arasında uzun süre vakit geçirip onlardan yemek pişirmeyi öğrenmeyi ya da yıldızların altında çadır kurup günlerce orada yaşamayı tercih ediyor. Dolayısıyla bu yeni seyahat anlayışı, sadece "görmek"le sınırlı kalmıyor; kişisel gelişimi de beraberinde getiriyor. Kısıtlı tatil zamanlarında zorluklara rağmen bilinmeyeni keşfetmek, farklı kültürler arasında vakit geçirmek isteyen birçok gezgin, bu süreci "kendini keşfetmenin yolu" olarak tanımlıyor.
Sırt çantasıyla gezme rüyası Günümüz seyahat anlayışındaki bu çeşitlilik, farklı rotaların planlanmasıyla kalmıyor, her geçen sene tatilcilerin
beklentileri ve seyahat biçimlerini de köklü bir şekilde değiştiriyor. Sosyal medyadaki viral içerikler ya da her yerden çalışabilme imkânı, seyahat trendlerini yönlendiriyor ve turizmin işleyiş biçimini yeniden tanımlıyor. Önceki nesillere göre bütçe bilinci yüksek, lüksten çok anlamlı seyahat deneyimlerine öncelik veren bu gezginlerin ellerinde birkaç renk valiz değil, bir sırt çantası görüyoruz. Peki, kim bu gezginler? Ve neden Asya, onların
vazgeçilmez coğrafyası?
Sırt çantalı gezginler, tüm ihtiyaçlarını tek bir çantaya sığdırarak, yeni kültürlerle doğrudan temas kurmayı ve uygun bütçeyle dünyayı keşfetmeyi amaçlıyor. Hepsi değilse de Asya, bu gezginlerin büyük bir çoğunluğu için adeta rüya rotası. Örneğin, Laos'taki nehirlerde uzun yıllardır yerel halkın yük taşımak için kullandığı teknelerde artık sırt çantalı gezginlerin daha fazla yolculuk yapmaya başladığı görülüyor. Hem uygun maliyeti hem de otantik yaşam tarzı sunması, özellikle Güneydoğu Asya'yı bu gezginler için ideal bir rota haline getiriyor.
Ayrıca bu coğrafyanın altyapısı gezginlere oldukça uygun. Dünyadaki hostellerin üçte birinden fazlası Asya'da yer alırken, Tayland ve Vietnam listenin başında yer alıyor. Avrupa, pahalılığına rağmen hâlâ popüler bir rota; özellikle kadın gezginler daha çok tercih ediyor. En az sayıda sırt çantalı gezgin
hosteli Afrika'da bulunuyor. Kıtanın tamamında yaklaşık 500 hostel bulunuyor. Bu sayı sadece Tayland'da yaklaşık 435 iken Asya'daki hostel sayısı yaklaşık 6 bin.
Dünyayı minimal bir şekilde, çoğu zaman otostop kullanarak gezme eğilimine sahip yeni neslin tatil anlayışı duyarlı ve hassas tercihleri de barındırıyor. Küresel gezginlerin yaklaşık yüzde 40'ını oluşturan Z kuşağı, seyahati sadece görme değil; hissetme, anlama ve kendini dönüştürme
süreci olarak tanımlıyor. Çevre bilinci yüksek bu grup Kosta Rika, Norveç, Yeni Zelanda gibi karbon nötr konaklamaya, plastiksiz turizme ve yaban hayatı koruyan etik turizme önem veren yerlere oldukça ilgi gösteriyor.
Seyahat trendleri, sadece doğa ve kültür merkezli arayışlarla sınırlı kalmıyor. Zihinsel ve duygusal keşifleri merkeze alan rotalar da öne çıkıyor. Edebiyat ve astroloji temalı seyahatler, son birkaç senenin favori tercihleri arasında.
Geçtiğimiz sene Milano moda haftasında feminist edebiyata odaklanarak düzenlenen edebiyat kulübü etkinlikleri veya Endonezya'da inziva merkezlerinde gece gökyüzüne bakarak yapılan astroloji temelli yolculuklar, genç gezginlerin ilgisini çekiyor. Bu yeni seyahat deneyimlerine olan eğilimi gösteren somut örneklerden bazıları Grönland'ın yakın zamanda başkentteki havaalanını yenilediğini duyurması ile Antarktika her yıl yaklaşık 120 bin ziyaretçi ağırlıyor olması olabilir.
Çağın gezginleri dijital göçebeler
Modern seyahat anlayışındaki en önemli trend ise dijital göçebelik. Mevcut işinde çalışmaya devam ederken yeni coğrafyaları ve kültürleri keşfetme, sürekli seyahat halinde olma fikri hemen herkesin rüyasını süslemeye başlıyor. Bu yaşam biçimi bugün dünyayı dolaşmanın ve para kazanmanın en mükemmel yolu olarak görülüyor. Laptop'larıyla dünyanın dört bir yanını dolaşan dijital göçebelerin sayısı her geçen gün artıyor.
1997'de Tsugio Makimoto ve David Manners'ın dünyayı dolaşan gezginlerden oluşan geleceğin iş gücünü öngörerek ortaya koyduğu "dijital göçebe" kavramı, günümüzde pandeminin etkisiyle adeta patlama yaşadı. Wi-fi ve çevrimiçi kaynaklara kolay erişim ile ülkeler arası seyahatin kolaylaşması, dijital göçebeliği küresel bir trend haline getirdi. MBO Partner'ın Dijital Göçebeler Raporu'na göre pandemi sonrası bu eğilim yaklaşık yüzde 131 gibi devasa bir oranda büyüme yaşadı.
Bu yeni kültür yaygınlaştıkça yeni ihtiyaçların ve girişimlerin ortaya çıkması da kaçınılmazdı. Uzun süreli konaklama mekanları, ortak çalışma alanları ve dijital göçebelere özel tasarlanan laptop'lu diğer gezginlerle sosyalleşebileceği yaşam alanlarıyla bu trend gittikçe kolaylaşıyor. Oteller, ev tipi lüks konutlara yöneliyor. Tüm bu mekânlar, çalışmayı ve sosyalleşmeyi birleştirerek dijital göçebelerin yalnız kalmasını, tek başına yeni bir şehri keşfetmesini engelliyor. Bu sayede son yıllarda uzaktan çalışma imkanına sahip çiftler de geleneksel beyaz kumlu, palmiyeli ve lüks tatil yerlerinden
uzaklaşırken hayallerindeki bir ülkede daha uzun ve uygun fiyatlı konaklamalar yapabiliyor.
Dijital göçebeler, bilinenin aksine yalnızca düşük maliyetli ülkeleri tercih etmiyor. Yıllık dijital göçebe vizesi imkânı sunan ve altyapısını da onlara göre tasarlamaya başlayan İspanya ve Portekiz, dijital göçebelerin en çok tercih ettiği ülkeler arasında.
Tayland ve Endonezya, düşük yaşam maliyeti, akıllı vize uygulamaları, otantik kültürü ve tropikal havasıyla son yılların güzergâhları arasında. Altı aylık turist vizesi sunan Meksika, dijital göçebe vizesinin öncüsü Estonya, uzaktan çalışanların tercih ettiği ülkelerden biri. Dubai, Vietnam, BAE, Japonya ise yerel ekonomiyi canlı tutma fırsatı sunan dijital göçebeliğin artan popülaritesine altyapılarını geliştirerek ve vize uygulamaları düzenleyerek ayak uyduruyor.
Diğer yandan bu hızlı büyüme yerel halkların yaşamını zorlaştırabiliyor. Konut fiyatlarındaki artış, şehirdeki yaşamın pahalılaşması ve kaynak tüketimi nedeniyle bazı ülkelerde halk bu eğilimden oldukça şikayetçi. Hatta Yunanistan ve İspanya'da protestoların arttığı söyleniyor.
Seyahatin en keyifli hali
Yeni nesil gezginler için ulaşım, sadece bir yerden bir yere gitmekle sınırlı kalmamalı, yolculuğun kendisi de içinde keşif, macera barındırmalı. İşte
bu yüzden eskiden sıradan bir ulaşım aracı olarak tercih edilen tren yolculuklarının yeniden popülerleşmesine şaşırmamak gerek. Farklı kültürlerle tanışma şansı, saatler boyunca pencereden seyredilen büyüleyici manzaralar ve nostaljik atmosferiyle tren, bugün yerel yaşamları görmenin ve ulaşılması güç gizli köşeleri keşfetmenin en konforlu, en keyifli yolu. Ancak bu deneyim eskisi kadar ekonomik olmayabilir.
Artan taleple birlikte dikkat çekici tren rotaları ortaya çıkıyor ve bu yeni rotalar gezginlerin ilgisini daha da çekiyor. Yolcularını yüzlerce kilometre boyunca büyüleyici manzaralar üzerinde taşıyan tren seferleri birden fazla ülkeyi aynı seyahatte buluşturuyor; yolculuğun durakları yalnızca şehirlerin merkezlerinde değil, gizli kalmış köylerde ve ücra noktalarda yer alıyor.
Bugün Güney Amerika'nın en etkileyici hatlarından Peru Treni ile Titicaca Gölü kıyılarından And Dağları'nın karla kaplı zirvelerine kadar uzanabilir, İnka İmparatorluğu'nun izlerini sürebiliriz. Kuzey Amerika'nın en iyi tren yolculuklarından Amtrak'ın California Zephyr hattı ile üç günde uçsuz bucaksız çayırlar, çöller, Rocky Dağları'nın sarp zirveleri ve Sierra Nevada'nın
manzaralarını seyredebiliriz.
Dünyanın en uzun tren yolculuğu olma unvanını taşıyan Trans-Sibirya Demiryolu, Moskova'dan başlayarak karlı dağlardan, uçsuz bucaksız ormanlardan, bozkırlardan geçerek Çin ve Moğolistan'a kadar uzanıyor. Afrika'daki Tazara Demiryolu ise iki gün boyunca vahşi yaşamı bir koltuk üzerinde seyretme konforu sunuyor. Avrupa'nın sevilen rotalarından Norveç Treni ile buzlarla kaplı manzaralar, akarsular ve derin kanyonlar boyunca ilerlerken güney yarımküredeki Avustralya Treni, ıssız çöllerden timsah dolu koylara uzanan eşsiz bir rota izliyor.
Dünyanın ikonik trenlerinden biri olan Orient Express, Londra'dan Viyana'ya kadar piyano sesi ve gümüş çatal bıçaklar eşliğinde, 1900'lü yılların aristokrat atmosferini yaşatarak lüks bir seyahat sunuyor. Bu tren, seyahat boyunca o döneme ait kıyafetler giyen yolcularına zamanda yolculuk yapmayı vaat ediyor.
Railbookers'ın 2025 seyahat trendlerine dair son araştırması, tren yolculuklarına olan ilgide büyük bir artış olduğunu gösteriyor. Genişleyen rotalar ve artan rezervasyonlarla bu yıl trenle seyahat edenlerin sayısında rekor kırılması bekleniyor. Buradan da anlaşılıyor ki günümüz gezginleri için seyahat, sadece yeni yerler görmek değil, deneyime odaklanarak öğrenmek ve kendini geliştirmek anlamına geliyor.