TERAPİSTLER, KAYBETTİĞİMİZİ NEREDE BULACAK?

Gökhan Ergür 12 Mayıs 2025, Pazartesi

Modern insan köşeye sıkıştı. Bilim, ekonomi ve teknolojideki o büyük gelişmeler bir türlü beklediğimiz rahatlığa ve iç huzura kavuşturmadı
bizi. Dünyayı aşmak, tabiata hükmetmek, ölümsüzlüğe kavuşmak isteyen o kibirli ve büyük benlikler, günün sonunda kendi içlerinde büyük bir enkazla
karşılaştılar. Çünkü eksik bir şey vardı.


İnsan ruhunu 1 ve 0 sayılarıyla dizayn etmeye, tanımlamaya, anlamlandırmaya çalışmak pozitivist yaklaşımın en büyük hatalarından biridir. Ruhu hesap edemezsin, formüllerle açıklayamazsın, her zaman bilimsel bir kanıta, bulgulara, istatistiklere dayandıramazsın. Bunu yapmaya çalıştığın
an insanı ıskalamaya, eksik tanımlamaya ve tanıyamamaya başlıyorsun.


Ruhtan kastımız şu: Ruh, yani kalp, insanın özü, cevheri. Peki, insanın özünde, kalbinde ne bulunur? Sevgi, merhamet, aşk, ahlâk, iyilik, adalet, hemhâl olma becerisi, sabır, tevazu, gölge ve denge. Peki, içinde yaşadığımız çağ bunların hangisine değer verip bizleri o
yöne sevk ediyor? Sosyal medyada, televizyonlarda, iş hayatında, ikili ilişkilerde bu saydığımız değerlerin kaç tanesinin önemini vurgulayıp idealize ediyor? Sanırım hiç.

Aksine, yaşantımızı bu değerlerin ötesinde şekillendirmemiz destekleniyor. Ötekini yenmek, ayağını kaydırmak, kandırmak, sadece kendini düşünmek, zafere ulaşmak için her yola sapmak, kibirlenmek çağın yeni becerileriymiş gibi lanse ediliyor ve bunu yapamayan insanlar oyunun dışına itiliyor.

Değerlerden, toplumsal kurallardan, kültürel adetlerden, geçmişin bilgi birikiminden kısacası manevi olan her şeyden nefret ediyor yeni dünya düzeni. Bu değerler hakkında konuşanları çağ dışı, bağnaz, kültürsüz olarak yaftalıyorlar bir çırpıda. Gözle görülmeyen şeylere inanmayı modası geçmiş bir eylem olarak yorumluyorlar. Özetle insanı özünden uzaklaştırıyorlar.

Özünden uzaklaşan insan hastalanır


Peki, özünden uzaklaşan insana ne olur? Cevap verelim: Hastalanır. Bahsettiğimiz hastalık ruhun hastalanması elbette. Sürekli kaygılı, mutsuz, umutsuz, tatminsiz hisseden, uykuları yarım ve büyük bir boşlukta varlığını sürdürmeye çalışan milyonlarca insanla beraberiz. Ve bu insanlar bir çıkış arıyor kendilerine. Son dönemde popüler olan ritüeller, spiritüel koçlar, paganist yaklaşımlar, cadılık eğitimleri, bilinçaltı temizlikleri gibi türlü şeylerin ardında yatan asıl sebep insanın hissettiği bu anlamsızlığı anlamlandırma ve bu çukurdan çıkma çabası.
Son dönemde psikoloji biliminin bu kadar yaygınlaşmasının altında yatan sebepler de bunlar aslında. Çünkü insanlar gün geçtikçe kendilerini daha da kötü ve çaresiz hissetmeye başladı. Satın almanın, lüksün, insan tüketmenin, modayı takip etmenin, sezon sezon diziler bitirmenin, sürekli ekran kaydırmanın kendileri için bir kurtuluş olmadığını fark ettiler ve daha gerçekçi çözümler aramaya başladılar.

Ama korkum şu ki bu arayışın da bir zaman sonra tuhaf bir ritüele, bağnazlığa ya da bir bataklığa sürükleyecek olması. Kendi bedenlerine bir din gibi inanmaya başlayan insanlık bir zaman sonra yanlış rehberliklerle kendi ruhlarına bir din gibi inanmaya başlayabilir. Sadece kendine şefkat duyan,
kendi ruhunu dinleyen, kendi sınırlarını önemseyen, kendisiyle boğulan insanlarla gün geçtikçe daha çok karşılaşacağız.


Hastalanan, aksayan, sızlayan bir ruha sadece kendisini tanıtarak ve anlatarak şifa olamazsınız. Ötekinin olmadığı, sosyal bağların kurulmadığı, uğruna yaşanacak, ayakta kalınacak değerlerin ve anlamın olmadığı bir yol ve iyileşme arayışı ne yazık ki karanlığa mecburdur.

Bitimsiz arayış
Sürekli bir şeyleri aramak, bazen en büyük yanılgısı oluyor insanın. Hareket etmek, devam etmek, yol yürümek ilk anda ruhumuzu yatıştırsa da bir zaman sonra büyük yorgunluklara yol açabiliyor. Yolun sonunda kendimizden çok uzakta bulabiliyoruz kendimizi. Bir şeyleri kaybetmiş gibi hissediyoruz hep. Sürekli, bulmamız gereken bir şeyler varmış gibi davranıyoruz günlük hayatta. Kapı kapı dolaşmak, kitaplarda kaybolmak, durmadan seyahat etmek bize iyi gelecek zannediyoruz.

Oysa içe doğru yapılmayan her yolculuk, insan için yorgunluktur.
İçe doğru yol almak sanılanın aksine her zaman bir hareket gerektirmez. Yol almak için bazen durmanız gerekir. Her sabah uyandığın güneş almayan odanda da keşfedebilirsin kendini. Hayatını seyrelterek, her uzmanın peşinden gitmeyerek, her podcasti dinlemeyerek, her postu okumayarak,
biraz kendini dinleyerek, biraz göğü izleyerek, biraz yaratılmış olmanın ve iyiliğin ne olduğunu fark ederek derinleşebiliriz dünyada.
Çok şey yapıyoruz, çok şey görüyoruz, çok şey dinliyoruz. Herkes birbirine bir şeyler anlatmanın peşinde. Herkes bir kameranın önünde ve insanlık tarihinde milyonlarca kez söylenen şeyleri tekrar etmekte. Bizim artık elinde asasıyla, ehliyetsiz biçimde bize kurtuluş satanlara, yol gösterenlere
ihtiyacımız yok. Birazcık kendimiz olmaya, kendimizi dinlemeye, uzman cehenneminden sıyrılıp kendi başımıza düşünmeye ihtiyacımız var.

Akıl almak, öğrenmek, danışmak, yol işaretlerini izlemek dünyadaki en mühim işlerdendir ama bunun bir sınırı olmalı. Sürekli birilerinin yönlendirmesiyle hareket etmek sizin yol bulma, problem çözme, şahsiyet geliştirme becerilerinize zarar verir. Yaşamak, karar vermek, konuşmak, yazmak ve hatta cennete gitmek için sürekli olarak birilerine muhtaç hissedersiniz kendinizi. Oysa insan akletmesiyle, aklettiklerine uygun bir biçimde
yaşam sürmesiyle meşhur bir canlıdır.
Koca bir avuntu
İnsan bazen kaçmak için yola çıkar. Kendisiyle yüzleşmekten, sorumluluklardan, ortaya bir irade koymaktan, yetişkinlikten, kimlik kazanmaktan kaçtığı için ömrünü yollarda ve arayışlarda geçirir. Bahane her zaman hazırdır: "Kendimi arıyorum, keşif yolculuğundayım". Bazen asıl keşif sadece durmak, o çetin yaşamı sürdürmek ve o yaşamın kendisini nasıl birisine dönüştürdüğünü aynadaki yansımadan izlemektir.

İnsanlık artık, kalıp mücadele etmektense, kalkıp yola koyulmayı tercih ediyor. Ve bunun sonucunda da fazlasıyla kırılgan erkeklere/ kadınlara dönüşüyoruz. Her şeyden şikâyet eden, direnmeye ve dayanmaya isteksiz, bolluğun zorluktan ve çabadan sonra geldiğine inanmayan, kendimizi fazlasıyla önemseyen insanlara dönüştük. Çünkü hepimiz çok büyük hayatlara, hikâyelere, standartlara inandırılarak büyütüldük. Bir gün bir şeyi bulacağız/ yapacağız/keşfedeceğiz ve her şey değişecek zannediyoruz. Ama bu koca bir avuntu.


Çok azımız o motivasyon videolarıyla bize pazarlanan hayatları yaşayacak. Kamera her zaman kazanan azınlıkları gösterir, kaybeden, telef olan milyonları değil. Bunu duymak rahatsız edici ve belki de saçma geliyor, farkındayım. Ama sürekli rüya halinde olmak, büyük düşler görmek bazen bizi gerçeklikten kopartır. Geleceği hayal et ama bugünü yaşamayı da ihmal etme.

Kabul etmesi zor bir gerçekliği daha söyleyeyim: Hiçbirimiz sandığımız kadar özel, farklı, bulunmaz, seçilmiş değiliz. Evet, öyle olmayı umuyoruz ya da olduğumuzu zannediyoruz ama değiliz, normal, olması gerektiği gibi sıradan insanlarız. Bunu kabul edince hayat yolculuğu daha katlanılabilir
ve anlaşılabilir gelecek bize. Unutmayalım: Gerçek hayatta dünyayı süper kahramanlar değil, sıradan insanlar kurtarır.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.