Mustafa Akar: “15 Temmuz tiyatrodur” diyenleri utandıracak bir duruş sergiledik

“15 Temmuz tiyatrodur” diyenleri utandıracak bir duruş sergiledik
Giriş Tarihi: 13.9.2019 17:37 Son Güncelleme: 13.9.2019 17:38
15 Temmuz milletin cesaretle, kahramanlıklarla yazdığı bir tarih. Bunu şahlandıracak, gelecek nesillere aktaracak söylemlere sahip olmamız lazım.

15 Temmuz 2016'da gerçekleştirilen darbe girişimine karşı canını hiçe sayarak tankların, topların, tüfeklerin karşısına geçen, mermilere hedef olan vatan evlatları içinden 251'ini şehit verdik. Bu 251 kahraman unutulmadığı gibi geride bıraktıkları eşleri, çocukları, yakınları da ihmal edilmedi. İşi sadece devlete bırakmak istemeyenler "Şehitlerimizin emaneti emanetimizdir" diyerek 15 Temmuz Şehitler Derneği adlı sivil inisiyatifi kurarak şehit yakınlarıyla ilgilendiler. Ancak bu kadarıyla kalmadılar. 15 Temmuz şehitlerinin hatırasının yaşatılması ve o gecenin temsil ettiği yüksek değerlerin aktarılması için de harekete geçtiler. Bu çaba bu günlerde açılan 15 Temmuz Müzesi ile taçlanıyor. 15 Temmuz Şehitler Deneği Yönetim Kurulu Başkanı Tarık Şebik 15 Temmuz şehitleri ve yakınları için yapılanları, 15 Temmuz Müzesi'nin işlev ve amacını, 15 Temmuz'un yaşatılmaya çalışılan sosyal ve kültürel mirasını Lacivert'e anlattı.

15 Temmuz Derneği kimler tarafından kuruldu?
Derneğimiz malum hain darbe girişiminin hemen ardında 2016 Ağustos ayının 20'sinde kuruldu. 15 Temmuz direnişi şehidi İlhan Varank'ın kardeşi -o zamanın Cumhurbaşkanı Baş Danışmanı şimdi ise Sanayi ve Teknoloji Bakanı- Mustafa Varank, şehidimiz Erol Olçok'un kardeşi Cevat Olçok, Hasan Kaçan, Zeynep Bayramoğlu ve benim de içinde bulunduğum bir kurucu kadro ile yola çıktık. Derneğin yönetiminde kimler olduğuna gelecek olursak; alanında tecrübeli, bu hayır havuzuna damla damla su taşıyacak insanlar var. Hayır işlerinde öne çıkan bir isim olan Ömer Seyfi Aktülün, kendisi için yürüyen vakıf denebilecek bir isim olan İsmail Hakkı Turunç, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakan Yardımcısı Ayşe Kardaş Ergezen, Yusuf Tekin, Zafer Demez, Banu El gibi… Hem sivil toplum kuruluşlarını bilen, 15 Temmuz'un kültürel yönünü işleyecek ve sosyal yönüyle ilgilenen birçok ismin olduğu bir dernek bu. Siyaset, iş dünyası ve medya gibi çeşitli alanlarda çalışan isimler yer alıyor.

Faatliyetlerinize ne zaman başladınız?
15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra Kısıklı'da bir sahne kurulmuştu. O sahneyi organize edenler olarak oradaydık ve şunu gördük: Devlet şehit ailelerimizin, gazilerimizin her şeyiyle ilgileniyordu. İnsanlar bir düşünüyorsa devlet daha fazla düşünüyor ve uyguluyordu. Bu ilginin hızlı bir şekilde sivil inisiyatife dönüşmesi gerektiğini gördük. Yani topluma mâl edilebilecek sivil ayağı oluşmalıydı. Yine o sıra gördük ki bu meselenin bir sosyal yönü, bir de kültürel yönü var. O sahneyi kurgularken bu işin bir kültürel ayağının olması gerektiğini fark ettik. 15 Temmuz'un bir marşı, bir sözü ve bir resmi olmalıydı. Sivil inisiyatifin gerekliliğini fark etmemiz böyle oldu ve hızlı bir şekilde derneği kurduk.

Peki, bahsettiğiniz isimlerin hepsi orada mı derneğe katıldı?
Omurgası orada ortaya çıktı. Derneği kurma fikri olgunlaşınca 15 Temmuz'u anlatmak için kimlerin yardımcı olacağına baktık. Tüm dünyadaki mazlumlarla ilgili işler yapan ve Cumhurbaşkanımızın 45 yıllık yol arkadaşı olan İsmail Hakkı Turunç gibi isimlere
ulaştık, davet ettik.

Devamında neler oldu, neler yapıldı?
Bu işin sosyal yönü çok önemli. 5-10 yıl sonra gazetelerin üçüncü sayfasında, televizyonlarda, haberlerde; "Şehidimizin çocuğu unutuldu mu?" haberiyle karşılaşmamamız lazım dedik. 15 Temmuz zamanı tüm imkânlar seferber edildi ancak devletin, bakanlıkların başka işleri de var. Dolasıyla biz sivil inisiyatif olarak 15 Temmuz şehit ailelerine ve gazilerine yöneltelim ve bunun sosyal yönünü olabildiği kadar dinamik tutalım dedik. Ailelere destek amacıyla bir psikolog ekibi oluşturduk.

15 Temmuz'dan sonraki üç ay içinde kurucu ekibimizle beraber tüm şehit ailelerini ziyaret etmeye başladık. Aslında tüm kurumlar onları ziyaret ediyordu ama biz farklı olarak psikolog ekibiyle birlikte ziyaretlere başladık. Bu ekip şehit aileleri ile tanışıp ziyaretlere başladı. Yine şehit aileleri için Antalya'da aile kampı düzenlemeye başladık.

Merkezimiz İstanbul'da olmasına rağmen derneğimiz Ankara Kazan'a, Hatay Dörtyol'a, Artvin Yusufeli'ne kadar şehit aileleri ile temas içinde. Antalya'daki kampımıza 61 farklı şehirden geliyor şehit ailelerimiz. Şehit sayısı 251 ama eşleri, çocukları, anne-babaları ve kardeşleriyle bizim için bir şehidin en az iki evi var. Tam bir eski komşuluk misali şehidimizin kimi var ise biliriz.

Kampta neler yapıyorsunuz?
İlk kampımız Emine Erdoğan hanımefendinin himayeleriyle gerçekleşmişti. Emine hanım, ailelerle tek tek ilgilendi. Kamplarda Kemal Sayar ve Mücahit Öztürk gibi uzmanların katıldığı "Zor zamanlarla mücadele" başlıklı bir seminer düzenledik. Nihat Hatipoğlu'nun şehitlik mertebesini anlattığı bir program düzenledik. Şehit çocuklarımızı da eğlendirdik. Üç gece dört gün dolu dolu kamplar yaptık. Şimdi üçüncüsünü yapacağız. Türkiye'nin çeşitli yerlerinden aileler birbirlerini yakinen tanıma imkânı buluyor bu sayede. Aynı acıyı yaşamış aileler burada birbirlerini daha iyi tanıyor. Aynı zamanda Ankara ve İstanbul'da piknikler gibi çeşitli etkinliklerde bulunuyoruz. Şehitlerimizin yanı sıra gazilerimize yönelik faaliyetler de yapıyoruz. Yani 15 Temmuz'un sosyal yönünü olabildiğince diri tutuyoruz.

Peki, 15 Temmuz Derneği'nin asıl faaliyeti ne?
Parolamız; "Şehitlerimizin emaneti emanetimizdir." Bir şehidin çocuğu okula kaydolacaksa yahut başka işleri varsa hepsinde hayatlarını kolaylaştıracak şekilde yardımcı oluyoruz. Derneğimizin sosyal boyutu bu bahsettiklerim ama öte yandan kültürel bir yönü de var. 15 Temmuz'un kültürel boyutta da kalıcı olması lazım. Örneğin bu yıl Diyanet'le 3'üncü 15 Temmuz Çalıştayı'nı yapacağız.

İlk çalıştayımızı Cumhurbaşkanlığı himayelerinde, SETA ve Sabah Gazetesi ile, ikincisini ise İstanbul Üniversitesi'yle beraber yaptık. Üçüncüsünde ise FETÖ'nün millete ve ümmete verdiği zararları ele alacağız. Bu sempozyumlar akademik çevre için çok önemli. O günün şartlarında basını, kanaat önderi, siyasetçisi bir olduk Yenikapı'daki mitingde hem içeride hem dışarıda birliğimizi gösterdik. Olayın siyasi yönü de var tabi. "15 Temmuz tiyatrodur, kontrollü darbedir" diyenlerin aksine, onları utandıracak bir duruş sergiledik.

Hâlâ şöyle söylemlere sahip insanlar var; "Dünyaya bunun bir tiyatro olduğunu anlatmalıyız ve bu zulüm bitmeli" diyorlar. Bunda muhalefetin çok suçu var. Bu düşüncede olanlar için ne gibi söylemler geliştiriyorsunuz?
Kesinlikle. Olayı devletin, milletin meselesi olmaktan çıkarıp bir partinin olayına çeviriyorlar. Komplo söylemleri ne kadar önde olursa o derece dezenformasyon ortaya çıkar. Düzenlediğimiz sempozyumlarla, yurt içi ve dışından gelen akademisyen ve uzmanlarla "darbenin psikolojisi", "darbeyi yapan FETÖ kimdir" konulu sempozyumlar ve yayınlar yapıyoruz. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Köse başkanlığında 15 Temmuz üzerine yapılacak yüksek lisans ve doktora tezlerini destekleyeceğimiz bir program ve akademik kurul oluşturduk. 15 Temmuz'u ele alan kitap, çizgi roman gibi ne varsa alıyoruz ve İngilizceye çevrilmesi için teşvik ediyoruz. Önemli bir yazarla 15 Temmuz üzerine bir roman çalışması konusunda görüşüyoruz. Film çalışmaları için de bir girişimimiz oldu ama iyi bir sinemacının yapması gerektiğini fark ettik. Amerika'da Avrupa'da 15 Temmuz'u anlamak üzere çalışmalar yapıyoruz. Avrupa Parlamenterler Meclisi'nde illegal terör başlığıyla FETÖ'yü anlattık. Türkiye'den önemli hukukçular ve uluslararası hukuk uzmanlarıyla gidip orada anlatıyoruz. Üniversitelerde yapılan programlara bilgi ve belge sunuyoruz. Yine önemli bir işimiz var. Ortak Hafıza isimli bir dergi çıkarıyoruz. Bu dergi ile 15 Temmuz'u anlatıyor, dünyadan darbe örneklerini de inceliyor ve kıyaslıyoruz. Köşe yazarlarına, akademisyenlere kaynakça teşkil edecek bir çalışma olacak.

Bu faaliyetlerle temel hedefiniz nedir?
15 Temmuz Derneği'nin birinci amacı şehit ve gazi ailelerinin ilişkisini, dostluklarını kuvvetlendirmek. İkinci amacı ise 15 Temmuz'u hafızalarda tutmak, ortak hafızada kalmasını sağlamak. O gece tanka, helikoptere, G-3 mermisine çıplak ellerimizle, vücudumuzla karşı koyduk. Bunlar sözde çok kolay. Çanakkale zaferi ve şehitleri için düzenlenen programlara katıldığımızda hep şunu görüyordum; kurşunu bitmiş, süngüsüyle düşmana doğru koşan askerlerin hikâyesidir Çanakkale. Çanakkale zaferinde çok fazla hikâye duyduk ama biz bunu yaşamadık. Bunun ne olduğunu biz 15 Temmuz'da gördük, o gece bize tarihimizi hatırlattı.

15 Temmuz'da direnen insanların silahı dahi yoktu ama cepheye koşuyorlardı. Ben o gün Kısıklı'daydım, ardından köprüye indim. Önümüzde insanlar vuruluyor, kan geliyordu ama plastik mermi kullanılıyor sanıyorduk. Bu Allah'ın takdiri, insanların inanmışlığı… İnsanlar yere düşüyordu ama bırakın azalmayı, insanlar oluk oluk akmaya devam etti. O gün, normal zamanda oturup birlikte kahve içmeyeceğimiz, sohbet etmeyeceğimiz insanlarla beraber oradaydık. Yediden yetmişe diyoruz ya; çalışandan işçisine, köylüsünden patronuna herkes oradaydı. Orada genciyle ihtiyarıyla beraber olunca hepsinin vatanına milletine sahip çıktığını gördük.

15 Temmuz davalarının mahkemeleri sonuçlanmaya ve cezalar belli olmaya başladı. Bunlarla da ilgileniyorsunuz sanırım.
Derneğin bir de hukuk komisyonu var. Avukatlarımız Türkiye'nin neresinde 15 Temmuz davası varsa bizzat müdahil olup katıldılar. Suçüstü olan, şehidi olan, gazisi olan direkt taraf olduğumuz davalardan bahsediyorum.

Ben darbe davalarının çoğunda sabahtan gidip akşama kadar kalmış, şehit aileleriyle beraber zaman geçirmiş birisiyim. Yargı sisteminin nasıl işlediğini görmek çok önemli. Kendi masasında oturarak yazmakla olmuyor. Ben darbe davalarında muhalif kesimden hiç kimseyi görmedim. Haberini bile görmedim. Sadece muhalif kanattan şimdi milletvekili olan biri geldi davaya; onun da Silivri'de başka bir davası varmış, salonları karıştırıp bizim davaya girmiş. Adamların dünyası bu kadar.

Düşünün; orada şehidin eşi var, çocuğu var ve babaları ölmüş. Öldüren sanıklardan biri orada ve saatlerce, günlerce yalan kusuyor ve sen müdahale ettiğinde dışarıya atılıyorsun. Yargı sistemi böyle! Hani muhalif olanlar diyorlar ya; "yargı özgür değil, insan hakları yok, basın susturuluyor" diye. Bunu yaşamış biri olarak anlatıyorum. Ben yargıda böyle bir şey görmediğim gibi tam tersi, devletin soğuk yüzünü gördüm. Bu yüzden yurt dışında bu darbe davalarını anlattığımızda "bakın burada süreç böyle" demek çok önemli.

Sanığın ifadesini baştan sona alırlar. Merak eden komisyon varsa gelir ve dinler. Kamera kaydı da var. Hepsi kendini savunuyor zaten...
Ben bakıyorum; kim en iyi yalan söylüyorsa o en iyi FETÖ'cü. Kim çok iyi takiyye yapıyorsa o klasik FETÖ'cü. Suçu yükseldikçe, hakkında iddianamesi, ceza müeyyidesi artan kim varsa en yalan savunmayı o yapıyor. Toptancı bakış açısıyla "Bunların hepsine idam, hepsine müebbet hapis" demiyoruz. Hakikaten şehit aileleri de böyle söylüyor: "Suçu olmayan ceza almasın." Bunu söylemek çok büyük bir şey… Öbür tarafa baktığımızda toptancı bir bakış açısıyla meseleye bakılıyor. Onlar "tiyatro" diyorlar ama bizim gazimizin kolu yok. Tiyatro bitince herkes hayatına devam eder. Nasıl bir tiyatro ki bu katılan insanlar artık hayatta değil. Yargı kılı kırk yararak inceledi ve bence her şeye rağmen hızlı bir şekilde iddianameler yazıldı, sonuca gelindi. Davaların üçte birlik kısmından daha azı sonuca ulaşmadı şu anda. İki hafta evvel Ankara'daydık. Genelkurmay çatı davasında suçlulara ceza lar verildi. Şuna bakın ki orada beraatlar vardı. Demek ki muhalif bir parti liderinin "Sadece erler ceza alıyor, komutanlar almıyor" dediği gibi değil.

15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden yıllar geçtikçe, özellikle muhalif kesim, işin ciddiyetini azaltacak bir algı oturtmaya çalışıyor, ne dersiniz?
Her sattığımız ürünün mutlaka bir alıcısı oluyor. "Başı kesilen asker" yalanı da böyle… Bir doktor çıkıp "Evet, ben böyle birine müdahale ettim" diyemedi, ismini söyleyemedi. Yine de CHP'nin Genel Başkanı darbeye "tiyatro" diyor, öbürü "beş günlük askerin başı kesildi" diyor. Biz o gün kahramanca mücadele eden doktorlara ödül verdik, röportajlar yaptık, sohbet ettik. Olayı her boyutuyla izliyoruz.

Dediğim gibi alıcısı var bunların. Muhalefet, sırf muhalefet yapmak için körü körüne bir şeyi savunmamalı. 15 Temmuz milletin cesaretle, kahramanlıklarla yazdığı bir tarih. Bugünü akamete uğratacak, sulandıracak bir şey söylemeyi bırakın; bunu şahlandıracak, gelecek nesillere aktaracak söylemlere sahip olmanız lazım çünkü bu topraklarda yaşıyorsunuz, bu topraklarda nefes alıyorsunuz, bu topraklardan oy isteyerek o ülkeyi yönetmek istiyorsunuz. Fakat siz bu ülkenin insanlarına inanmadığı bir şey söylüyorsunuz. Müthiş bir propaganda dili var. Burada bırakın münevverleri, kanaat önderlerini, herhangi bir vatandaşın bile bu yalanlara inanmaması, araştırıp bakması lazım. Bir kanaat önderi, bir partinin başkanı bunu yapamaz.

15 Temmuz Müzesi fikri nasıl ortaya çıktı ve şu an ne gibi çalışmalar yapılıyor?
15 Temmuz darbe girişiminden bir sene sonra 15 Temmuz müzesi yapma fikrini kafamıza koyduk ve dedik ki "Bunu öyle yapalım ki müzeyi sadece bir grup yapıyor" demesinler. Bir çalıştay yaptık. Çalıştayımızda askeri havacılık müzesinin komutanları, müze müdürü, Eczacıbaşı, Koç gibi holdinglerden gelen müze müdürleriyle konuştuk. Sadece müze yöneticileriyle değil, müzelere ürün satan kişilerin, akademisyenlerin de olduğu bir kitleyle yaptık bu çalıştayı. 15 Temmuz Müzesi nasıl olmalı, nasıl yönetilmeli konusunu tartıştık burada. Bunları yaptıktan sonra Cumhurbaşkanlığı himayesinde 15 Temmuz Şehitler Makamı anıtının mimarı Hilmi Şener'in koordinesinde şehitler makamının yanına yapmaya başladık bu müzeyi.

Bu müze ile neler amaçlanıyor?
Türkiye'de birçok darbe yaşandı ve bu darbelerde birçok sorun oldu. O sorunlardan biri de; darbe yapanlar ifşa edilmedi, ceza almadı. Bu çok önemli olduğu için müze fikrini de çok önemsedik. İnşallah bu topraklar bir daha darbe görmeyecek ama kafasında hâlâ darbe yapma düşüncesi olan biri varsa onların aldığı cezaları ve toplum tarafından yuhalandıklarını, rencide edildiklerini görürse bu düşüncesinden vazgeçer.

Muğla'da Cumhurbaşkanı'na suikast girişimi davasında süreç devam ediyor. Hatırlar mısınız, sanıklardan biri "Hero" yazılı tişört giydi, giymeden önce de kendini yere attı. Algı yapıyor. Önce kendisini yere atıyor, gündemi kendine çekiyor. Bir gün sonra "Hero" tişörtü giyiyor. Tek bir görselle verdi mesajını. Biz o davalara girdiğimizde hainler ifade verirken dışarıda kimse yokken verdikleri ifadelerle dışarıda bir kitlenin olup yuhaladığını ya da salonun dolu olduğu görünce haleti ruhiyesi de, verdiği ifadesi de değişiyor. Darbe davalarına gelmek, 15 Temmuz'da meydana çıkmak ve sonrasında "demokrasi nöbetleri" tutmak kadar önemli. O zaman bu darbeciler toplum tarafından nasıl görüldüklerini anlıyorlar ve o küçük resim onlara yetiyor.

Müze nasıl bir işlev görecek?
Bu müze, 15 Temmuz darbesini yapanları ifşa etmiş olacak ama bu kadarla kalmayacak. Bu müze aslında darbeler tarihini anlatacak. Açılışını Cumhurbaşkanımız yapacak. 800 metrekarelik müze iki katlı olarak hayata geçirilecek inşallah. Biz bu müzeyi 15 Temmuz Derneği olarak işletirken kafamızda şu olacak: Gençlerimizi müzeye tek tek getirerek anlatmak usulüyle, klasik bir seyir değil, insanlık tarihindeki zulümleri anlatacağız. Menderes'in asılması, 1980 Darbesi, 28 Şubat gibi darbeler de yer alacak.

Yeni müze anlayışında artırılmış gerçeklik dediğimiz gösterim teknikleriyle de hikâyeler anlatılacak. 251 şehidimizin şehit olurken giydikleri ayakkabılar da sergilenecek. Yurt dışından gelen ziyaretçiler için de bir nokta yapacağız. İngilizce ve Arapça olarak sunum yapılacak. Görsel yönü çok güçlü olacak.

Kültürel anlamda 15 Temmuz müzesi hem müze severlerin gelip de bakalım diyebileceği hem de yaşananları ve anlamını kültürel anlamda gelecek nesillere aktaracağımız bir nokta olacak. Yapacağımız programlarla önce İstanbul sonra da tüm Türkiye'deki gençlere müzeyi gezdirmeyi düşüyoruz. Sonrasında ise bir mobil müze kurup dünyayı dolaştırmayı da hedefliyoruz.

BİZE ULAŞIN