Ali Hasan Eren: Demlik Kafe, bir arkadaşın evi gibi...

Demlik Kafe, bir arkadaşın evi gibi...
Giriş Tarihi: 4.11.2015 14:48 Son Güncelleme: 4.11.2015 14:50
Ali Hasan Eren SAYI:18Kasım 2015
Demlik Kafe’de daha çok kadınlar çalışıyor ama haftanın dört günü yarı zamanlı da olsa erkek öğrenciler de omuz veriyor. Müşterilerin yüzde 95’i üniversiteli öğrenciler. Kafe zamanla kendi müdavimlerini oluşturmuş. Zaten sıcacık, ev gibi bir mekân. Öyle ki, bazen müşteriler kalkıp kendileri alıyorlarmış çaylarını. Ece Ayhan'ın "Vakitsiz Üsküdarlıyız abiler" dizesine tutkunsanız, yolunuz muhakkak Demlik Kafe'ye düşmüştür. Eğer daha keşfetmediyseniz, Üsküdar meydandan ilerlerken Antikacılar Çarşısı'na sapın. Biraz daha ilerleyin, az daha, şimdi solunuza bakın. Birçok penceresi olan ahşap bir ev çarpacak gözünüze. İşte o evin birinci katında bulunuyor Demlik Kafe. Demlik'i şimdilerde şair Dilek Kartal işletiyor. Daha önce iki kız arkadaş açmış kafeyi, rastlantıya bakın ki, onların da dergilerde şiirleri yayımlanmış. Ortaklardan birisi işletmeciliği bırakmak isteyince Dilek talip olmuş, bir müddet sonra ortaklardan diğeri de bırakmış. Dilek de Mardinli bir arkadaşıyla birlikte kafeyi devralmış.

Demlik Kafe'de daha çok kadınlar çalışıyor ama haftanın dört günü yarı zamanlı da olsa erkek öğrenciler de omuz veriyor. Müşterilerin yüzde 95'i üniversiteli öğrenciler. Kafe zamanla kendi müdavimlerini oluşturmuş. Zaten sıcacık, ev gibi bir mekân. Öyle ki, bazen müşteriler kalkıp kendileri alıyorlarmış çaylarını. Duvarlarda çeşitli şairlerin mısraları yazıyor. Çayınızı, kahvenizi yudumlarken usul usul bir edebiyat yolculuğuna da çıkabiliyorsunuz. Yemek de pişiyor Demlik'te. Ama öyle çok çeşitli bir menü arıyorsanız, aldanırsınız. Çorba, bir ana yemek ve pilavdan oluşan menüden müdavimler memnun. Dilek, tam da bundan dolayı kafenin müdavimlerinin kendilerini evlerinde hissettiklerini söylüyor. "Çünkü" diyor Dilek, "Evinizde de öyle çok seçenek yoktur. Allah ne verdiyse pişmiştir. Bizde de öyle oluyor. Hatta bazen, 'Abla suyundan biraz daha koysana' diyorlar. Bazen de kalkıp kendileri koyuyorlar yemeği. Beni kendi ebeveynleri yerine koydular bazı arkadaşlar da, kapıdan girer girmez 'Abla bugün ne yemek var' diye soranlar bile çıkıyor. Ben bunu samimiyete bağlıyorum." Yemeklerin yanında tatlı olarak tiramisu, cheesecake ve tarçınlı kurabiye de yapıyorlar.

Dilek bize kafeyi anlatırken dikkat çekici bir şey söylüyor; "Eve dönmenin yollarından birini buldum. Rızkın onda dokuzunun ticarette olduğuna inanıyorum ben de. Huzurlu ortamları severdim eskiden beri. Üniversitede okulun karşısındaki bir kafeye takılırdık. Burayı devralınca o kafenin sahibi olan abiyi de davet ettim buraya." Sabahları Zeytinburnu Belediyesi'ndeki işine gidiyor Dilek. Akşam 6'da mesai bitince çıkıp Üsküdar'a dönüyor. 22.30'a kadar da kafede kalıyor. Bu anlamda sadece işletmecilik de yapmıyor yani, tam anlamıyla kendi hayatından artırarak o çayları, kahveleri ve leziz yemekleri yapıyor arkadaşlarıyla. O an anlıyorum bu mekânın neden bu kadar sahici olduğunu. Çünkü çalışanların hayatından artırarak kafenin ruhuna ekledikleri emek, özveri müdavimlerde nasibe dönüşmüş, mekâna ev ortamı sağlamış. Dilek, abla ve anne olmuş bu nasipli ortamda, diğer çalışanlar kardeş, arkadaş, ahbap.

Demlik sadece çay çorba içilen klasik bir mekân da değil, aynı zamanda Rümeysa adlı tesettürlü bir gitaristleri de mevcut. Rümeysa Hanım şu an doğum izninde olduğundan dinleyemedik kendisini. Ama Dilek'in anlattıklarına bakılırsa, elektro gitarıyla baya baya jazz yapıyormuş Rümeysa Hanım. Kendi bestelerini de çalıyormuş arada. Her salı akşamı da sahne alıyormuş üstelik. Kendimi bir anda Nevada'da geçen eski bir filmde gibi hissediyorum. Rümeysa Hanım doğum izninden dönünce ilk işimiz bu sıra dışı müzisyenin bestelerini dinlemek diye sözleşiyoruz sevgili Genel Yayın Yönetmenimiz Meryem İlayda Atlas ile birlikte.

Demlik'te bir de kitap mezatı yapılıyormuş. Mezat nedir, bilmeyenler için birazcık anlatalım… Eskilerin tabiriyle 'mecanin-i kütüp', yani kitap delilerinin bir araya geldiği mekânlarda mezatı yapan kişinin sunumuyla başlar. Ardından bir liradan açılan kelepir kitaplardan bahsedilir ve kısa peşrevin ardından kitaplar yerli yerine konulur. Ardından mezatçı bu nadir kitapları eline alır ve fiyatını söyler, sonra 'Yok mu artıran' der. Ha bu arada kitapları tarif ederken ilk baskı mı, yazarından imzalı mı, çil mi, kirli mi, tercüme ise mütercimi kim, tüm bunları anlatmakla muvazzaftır. İşte Demlik'te de bir süre devam eden bu mezat kitap kurtlarını sevindirmiş. Şimdilerde yapılmıyor. Demlik Kafe geçtiğimiz sene düzenlenen Birinci Uluslararası Üsküdar Şiir Festivali'nin kadın şairler etkinliklerinden birine de ev sahipliği yapmış, konuklarını bu şirin mekânda ağırlamış, yine şiirler okunmuş, söyleşiler yapılmış. Demlikten tüten uysal çay kokusuyla müşteriler edebiyatın sonsuz evrenine seyahat etmişler.

Peki ya Dilek Kartal? Bu mekân masalının ortaya çıkmasındaki başrolün sahibi şair Dilek Kartal; çaylarımızı yudumlarken kendini şöyle anlatıyor: "22 yaşında anne oldum. Sanırım genç yaşta anne olduğum için enerjim hiç tükenmedi. 23 yaşımdan itibaren çocuk büyütmek için aynı tempo ile çalışıyorum. İngilizce iktisat okudum ama şimdi Zeytinburnu Belediyesi'nde kütüphane sorumlusu olarak çalışıyorum. Lise yıllarında şiire heves ettim. Ama şiire ciddi olarak atılmam 35 yaşımdan sonra oldu. O zamanlar Ordu'ya taşınmıştık. O yıllarda konuşacak kimse bulamadım çevremde. Bazı şeyler yaşadım ve 35'imde birden şiir düştü aklıma. Şöyle dedim kendi kendime, 'Allah bana kelimeleri hatırlatmasaydı aklımı oynatabilirdim."

Yaşadıkları mı Dilek'i şiire döndürmüş, şiir mi ona yeni bir yaşam vermiş, başka mesele. Ama her zaman olduğu gibi bazı dertler dermanı da vermiş ve Dilek Kartal 2014 yılında yayımlanan Taşı Kim Atacak adlı ilk şiir kitabı ile edebiyat dünyasındaki yerini sağlamlaştırmış. Bir şairin işlettiği Demlik Kafe, Üsküdar'ın dost sokaklarında bir anda karşınıza çıkan bir arkadaşın evi gibi, sıcak, içten ve samimi.
BİZE ULAŞIN