Resmiye Özel: Türkiye manzara

Türkiye manzara
Giriş Tarihi: 1.4.2015 16:27 Son Güncelleme: 17.4.2015 10:14
Resmiye Özel SAYI:12Nisan 2015
Lacivert takımlar, beyaz gömlekler, kırmızı kravatlar… Jöleli saçlar, manikürlü tırnaklar, sürekli mütebessim çehreler… Enerjik abiler, enerjik ablalar… Kimlerden mi bahsediyorum? Tabii ki aday adaylarından… Bahar'da kuşlar gibi

Nevruz; kimine göre Türklerin, kimine göre Perslerin, kimine göre Kürtlerin bayramı. Aslına bakılırsa insanlığın evrensel bir günü. Ekinoks bayramı olarak kutlayan bile var. Bu günü bir topluluğa, millete atfetmek gereksiz bir çaba gibi.

Nevruz'un telaffuz edilmesiyle tedirginlik halinin vuku bulması 90'lardan kalma bir reflekstir. Nevruz denince bir kuşağın aklına 1992 senesinin olaylı Nevruz'u gelir ki, insanlığın kaçarak uzaklaştığı yıllardı o yıllar. Diyarbakır'da savaş uçaklarının kendi vatandaşlarının üstünden alçak uçuş yaptığı, 'beyaz Torosların' ölüm gibi gezdiği günlerden, kardeşliğin, barışın ve birlikte var olmanın müjdelendiği zamanlara gelmek elbette kolay olmadı. 2013 Nevruzunda Abdullah Öcalan'ın Diyarbakır'ın tarihi meydanında okunan mektubuyla Türkiye için Nevruz yeni bir siyasi sürecin de miladı haline geldi.

Bir dönem çatışmaların şiddetinin ölçüldüğü, gözlemlendiği Nevruz şimdilerde 'kalıcı barış'a ne kadar yaklaşıldığını anlamamıza imkân veren bir etkinlik haline dönüştü. Kısacası ciddi anlamda sözlükteki karşılığını bulan bir atmosfere evrildi Nevruz. Ortadoğu'nun devletsizleştirildiği, kaosun kurumsallaştırıldığı böylesi bir dönemde huzur ve istikrarını korumayı başaran Türkiye'de birçok insan bu Nevruz'da da 'barışa inanıyoruz' mesajı verdi.

Biz ne kadar uzun uzadıya yazarsak yazalım, Diyarbakır Nevruz meydanında karton bir kâğıda yazılan Yaşar Kemal'in şu cümlesi aslında her şeyin özetiydi... "Dağlar, insanlar, hatta ölüm bile yorulduysa, şimdi en güzel şiir barıştır."

Özgecan bir milat oldu

Şiddet, kadın sorunlarının en onur kırıcısı. Kadına yönelik şiddet; kimine göre çarpık din anlayışının, kimine göre terk edilmesi zor geleneklerin, kimine göre sevgisizlik ikliminin, kimine göre de sorunlu bir erkeklik anlayışının sonucu. Gelişmişinden az gelişmişine, dindarından inançsızına, eğitimlisinden eğitimsizine tüm coğrafyaların ve insanlığın acıtıcı gerçeği olan şiddet, ülkemiz için de en önemli toplumsal sorunların başında geliyor. Son yıllarda kadın örgütlerinin mücadelesinin de etkisiyle sorun daha görünür hale geldi ve şiddetin ne kadar derin bir yara olduğu fark edildi. Şiddete çözüm aranırken cinayetler daha çok konuşulmaya başlandı. Ölüm şekillerini unutmak istesek de, kadın cinayetlerine kurban giden isimleri unutmadık. Özgecan, bu isimlerden sadece biri olsa da hem bir simge, hem bir milat oldu kadınlar için.

Kadını, erkeği, dindarı, seküleri, devleti, sivil toplumu, hepsi ses verdi bu şiddete. Seslerin en etkilisi şüphesiz devletten bekleniyordu. Son birkaç yılda ulusal ve uluslararası düzeyde kadına yönelik şiddetin önlenmesi adına alınan önlemler bu sorunun çözümüne yönelik niyetin ciddiyetini ortaya koyduysa da, uygulamadaki aksaklıklar nedeniyle, sorunu daha ortaya çıkmadan yok etme konusunda üretilen politikalar yetersiz kalmıştı. Özgecan, bu konunun aciliyetini hepimize yeniden hatırlattı. Ne acı ki, cinayet bir milat oldu. Bu acıyla gelen duyarlılık, bu yılki 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nün tüm mesajlarının ve eylemlerinin 'kadına yönelik şiddete karşı mücadele'ye ayrılmasını sağladı. Kimi örgütlerin her fırsatta kadına yönelik şiddetin sorumlusu olarak gördükleri devletten gelen söz ve eylemler yeni bir umut oldu.

8 Mart'ın güçlü seslerinden birisi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan oldu. Önce, eşi Emine Erdoğan ile birlikte sanat ve spor camiasından ünlülerle kamera karşısına geçti. "Kadına yönelik şiddet insanlığa ihanettir" diyerek bir kampanya başlattı ve bu güçlü cümle tüm hanelere girdi, tüm kalplere dokundu. Ardından gelen "Bu sorunun artık bizzat takipçisi olacağım" ifadesi toplumsal bir akit olarak kabul gördü. Her ay merakla beklenen Cumhurbaşkanlığı Sofrası'nın konusu, bu akdin gereklerinden biri olarak 'kadına yönelik şiddet' oldu. İdeolojisine bakılmaksızın davet edilen akademisyenlerin, kadın örgütlerinin ve gazetecilerin birlikte bu sorun karşısındaki duyarlılığı umutları artırdı.

Galiptir bu yolda mağlup!

Lacivert takımlar, beyaz gömlekler, kırmızı kravatlar… Jöleli saçlar, manikürlü tırnaklar, sürekli mütebessim çehreler… Enerjik abiler, enerjik ablalar… Kimlerden mi bahsediyorum? Tabii ki aday adaylarından…

Türkiye'de uzun zamandan sonra ilk kez dört yıl boyunca yerel ya da genel seçim olmayan bir döneme girilecek. Bu da beraberinde 'sınanmak' ve şansını denemek isteyen binlerce siyasi figürün aday adayı olmasını beraberinde getirdi. Aslında vekil olmak kendileri açısından hiç de mantıklı değildir. Zira mevcut sosyal ve ekonomik pozisyonları vekillikten çok daha ileri seviyededir. Yine de vatan millet aşkına, hizmet aşkına çıkmışlardır bu yola! Hemen hepsi Genel Başkan'dan özel işaret almıştır. Hatta kimilerini bizzat çağırıp söylemiştir de, kendileri 'prosedür' yerini bulsun diye aday adayı olmuştur!

Ankara, vekillik, parlamento kuşkusuz her siyasetçinin hayallerini süsler. Siyasetin bir nevi devler liginde olmaktır parlamentoda olmak. 77 milyon arasından 'seçilmiş' 550 kişi olmak elbette kolay bir şey değil. Bunun için çaba harcamak gerekir. İşte aday adaylarının çoğu zaman sonu hüzünle biten bol aksiyonlu hikâyeleri tam da burada başlıyor.

Başörtülü adaylar

Bu seçimin en anlamlı yanı kuşkusuz başörtülü milletvekili aday adayları oldu. 18 Nisan 1999 genel seçimlerindeki Merve Kavakçı girişiminden sonra ilk kez bu seçimde başörtülü pek çok isim, seçilecek yerlerden aday listelerine girecek. AK Parti içerisinde üç genel seçimdir bu özlemle bekleyen pek çok başörtülü kadın aday adayı var. CHP'nin önemli isimlerinden Gürsel Tekin'in "başörtülü aday gösterebiliriz" açıklamasına kadınların ne kadar rağbet edeceği bilinmez. HDP'nin de başörtülü aday göstereceğine kesin gözüyle bakılırken, Nesrin Ünal faciasından sonra MHP'nin bu seçimlerde nasıl bir tavır takınacağı merak konusu.

Aday adaylarının partilere ilgisi

Aday adaylığı başvurularında AK Parti açık ara önde. AK Parti'ye milletvekilliği aday adaylığı için son güne kadar 6 bin 223 kişi müracaat etti. Bu başvuruların 4 bin 655'i erkek, 984'ü kadın aday adaylara ait. AK Parti'ye ayrıca 584 de engelli vatandaş başvuru yaptı.

2822 aday adayının başvuru yaptığı ana muhalefet partisindeyse 649 kadın ve 72 engelli liste savaşına girecek. 2015 genel seçimleri için tam 10 şehirde CHP aday adayı bulamadı. CHP'nin sıfır çektiği iller; Aksaray, Batman, Bingöl, Bitlis, Gümüşhane, Hakkari, Kilis, Muş, Siirt ve Şırnak oldu. Ayrıca CHP'ye Erzurum, Van, Mardin büyükşehirleri ile Rize'de sadece bir aday adayı başvurdu.

1501 aday adayının başvuru yaptığı HDP'de ise adayların 342'si kadın. Başvuru yapan adayların içerisinde sekiz kişi 'azınlıklar' statüsünde. Üç LGBT aktivisti adayın olduğu HDP'de engelli aday sayısı ise beş.

MHP'den başvuru yapan aday adaylarının toplam sayıları ise 2500. Adayların cinsiyet ve engel durumlarına dair ise herhangi bir açıklama henüz yapılmadı.

Çanakkale; Yeni Türkiye'nin referansı

Türk'ün Kürt ile koyun koyuna yattığı, Kastamonulu şehitlerin mezar taşlarını takip ederken ansızın Gazze, Halep, Kerkük doğumlu yiğitlerin hatıralarının bizi selamladığı yerdir Çanakkale.

Sayfalar dolusu bahsedebiliriz Çanakkale'den. Her bir karış toprağı hepimize erdemlilik adına verilebilecek en seçkin örneklerle dolu bu sakin şehir…

Farklılıkları, etnik kökenleri ayrışmaya değil, birleşmeye vesile sayan anlayışın en önemli meşruiyet kaynağıdır Çanakkale. Bu anlamda Yeni Türkiye idealinin de şüphesiz en kuvvetli referanslarından birisidir. Çanakkale Zaferi'nin 100'üncü yılının Yeni Türkiye sürecine denk gelmesi kuşkusuz bu seneki anma ve kutlama programlarını çok daha anlamlı kıldı.

Çanakkale 2015 başlığı altında ulusal ve uluslararası alanda pek çok kültürel, sportif ve anma etkinliği yıl sonuna kadar gerçekleştirilmeye devam edecek.

BİZE ULAŞIN