Ragıp Soylu: Merkez medyanın şiddet pornografisiyle sınavı

Merkez medyanın şiddet pornografisiyle sınavı
Giriş Tarihi: 4.5.2015 14:37 Son Güncelleme: 22.5.2015 11:59
Ragıp Soylu SAYI:13Mayıs 2015
Uluslararası arenada terör saldırıları sonrası kullanılan fotoğraflara ilişkin yapılan tüm çalışmalar ‘grafik’ yani ‘kanlı fotoğraf’ kullanımına yoğunlaşmış durumda. 11 Eylül saldırıları sonrasında özellikle Amerikan medya devleri binaların çöküşünün ardından ellerine geçen ceset fotoğraflarını yayınlamamayı tercih etmişlerdi. Yine Irak Savaşı sırasında aralarında New York Times’ın da olduğu ‘prestijli’ gazeteler ABD askerlerine ait cesetlerin fotoğraflarını yayınlamamışlardı. İntihar saldırıları ve masum insanları öldürmesiyle nam salmış DHKP/C militanı iki kişinin Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde gerçekleştirdiği saldırı, Türkiye'deki basın ve gazetecilerin bu tür olaylarda takındıkları tavrı tekrar gündeme taşıdı. Savcı Mehmet Kiraz'ın katledilmesinin ardından akıllarda ertesi günkü gazetelerde kullanılan fotoğraflar ve bu konu etrafında dönen tartışmalar kaldı. Özellikle ana akım basının eski tüfekleri söz konusu katliamla ilgili sosyal medyada sessiz kalarak 'ne şiş yansın ne de kebap' tavrı takınırken, önemli bir kesim de CNN Türk çalışanı Mirgün Cabas gibi bu cinayetin arkasındaki niyette masum bir şeyler olduğunu ima eden mesajlar atmaktan çekinmedi. Dolayısıyla basına gösterilen tepkiyi sadece DHKP/C'li katiller tarafından sosyal medyaya servis edilen o korkunç fotoğrafın basılmasıyla ilgili olarak değerlendiremeyiz. Çünkü gazetecilerin sosyal medyada ve internette saldırganları 'iki genç adam' olarak niteleyen yayınları da kitle tarafından not edildi ve ertesi günkü manşetler de bu gözlükle değerlendirildi. Özellikle Gezi Parkı olaylarından bu yana Türkiye'deki ana akım solun, aşırı sol örgütler ile kurduğu bir bağ var ve bu saldırı sonrasında sosyal medyada trend olan 'Biz de sizi seviyoruz' cümlesi bu bağın ne kadar tehlikeli boyutlara ulaştığını gösteriyor.

Fotoğraf ile verilen mesaj

31 Mart günü İstanbul Adliyesi'ni basan saldırganların sosyal medyada yayınladığı fotoğrafta Savcı Kiraz ağzı bantlanmış ve kafasına silah dayanmış bir şekilde görülüyordu. Bilindiği gibi her terör saldırısı kelimenin de kökeninde olduğu gibi 'tedhiş' yani korku salma, sindirme ya da şok etmek amacıyla yapılır. Bu saldırı sırasında da yayınlanan fotoğrafta militanların aynı çabayı gösterdiğini söylemek yanlış olmaz. Örgütün fotoğrafla verdiği mesaj kısaca şöyle anlatılabilir: "Güçlü sol örgüt militanları devletin savcısını darp edip kafasına silah dayıyor, hiçbiriniz güvende değilsiniz. Biz buradayız ve sizin için geliyoruz." Şüphesiz fotoğrafı gören herkes kendini bir anlığına savcı yerine koymuştur ve daha hayatını kaybetmeden önce kafasından neler geçtiğini tahayyül etmeye çalışmıştır.

Gazeteleri incelediğimiz zaman görülüyor ki söz konusu fotoğraf maalesef ana akım basının en çok satan gazetelerinde kullanılmış durumda. Hürriyet, Posta ve Sözcü gibi çok satan gazeteler yanında Taraf, Bugün, Aydınlık, Ortadoğu, Milat ve Today's Zaman gazetelerinin de meşum fotoğrafı sayfalarında kullandıkları görülüyor. Gazeteler saldırganları 'terörist' olarak adlandırırken Savcı Kiraz'ın dehşet verici anlarını tam boy sayfalarında basmaktan çekinmemişler. Hürriyet, Ortadoğu, Taraf, Aydınlık, Vatan ve Sözcü ise fotoğraflarda bulunan örgüte ait bayrakları ya kesmeyi ya da silmeyi tercih etmiş. Geri kalan gazeteler ise fotoğrafları tam bir şekilde yayınlamış. Cumhuriyet gazetesi fotoğrafı yayınladığı gibi haber dilinde de saldırganlara 'eylemciler' diyerek ayrıca incelenmeyi hak eden bir yayıncılık yapmayı tercih etmiş görünüyor. Peki gazetelerin ertesi günkü nüshalarında bu tür bir fotoğrafı yayınlamaları neden yanlıştı? Önce biraz literatürü karıştıralım.

Uluslararası arenada terör saldırıları sonrası kullanılan fotoğraflara ilişkin yapılan tüm çalışmalar 'grafik' yani 'kanlı fotoğraf' kullanımına yoğunlaşmış durumda. 11 Eylül saldırıları sonrasında özellikle Amerikan medya devleri binaların çöküşünün ardından ellerine geçen ceset fotoğraflarını yayınlamamayı tercih etmişlerdi. Yine Irak Savaşı sırasında aralarında New York Times'ın da olduğu 'prestijli' gazeteler ABD askerlerine ait cesetlerin fotoğraflarını yayınlamamışlardı.

ABD basınında grafik fotoğraflar ile ilgili en son tartışma Amerikalı gazeteci James Foley'in IŞİD militanları tarafından geçen yıl öldürülmesiyle ortaya çıktı. Amerikalı gazeteciler daha önce Muammer Kaddafi'nin linç edilerek öldürülüşünün fotoğraflarını, Felluce'de bir köprüye asılı şekilde bulunan Amerikalı taşeronların fotoğraflarını yayınlamakta da zor sorularla karşı karşıya kalmışlardı. Fakat James Foley'in ölümüyle ilgili yayınlanan ve kafa kesme görüntülerini de barındıran video yeni soruları beraberinde getirdi. Öncelikle, öldürülen kişi Amerikalı bir gazeteciydi. İkincisi, söz konusu video gazeteciler tarafından hazırlanmamış, IŞİD tarafından çekilerek basına servis edilmişti. Aynı Savcı Kiraz'ın şehit edilmeden önce çekilen fotoğrafı gibi.

Jackie Spinner'ın American Journalism Review dergisine geçen sonbaharda kaleme aldığı makale bu açıdan CNN'in ve tüm dünyanın standart belirleyici olarak gördüğü AP haber ajansının konuya nasıl yaklaştığını detaylandırıyor. Örneğin CNN, Foley'in videosundan bazı bölümleri yayınladı. Aynı şekilde ülkedeki liberallerin favori haber kaynağı NPR da videodan bazı fotoğraflar koydu. Fakat bu fotoğraflarda şunlara dikkat edilmişti: 1- Fotoğraflarda IŞİD'in militanı Foley'e bıçağını dayarken kesinlikle gösterilmedi. 2- Büyük çoğunluğunda militanın kendisi bile gösterilmedi.

Özellikle AP'nin fotoğraf kullanımları çarpıcıydı. Foley dizlerinin üstünde olduğu halde dizlerine yer verilmemiş, yanında IŞİD militanı gösterilse de bıçağı kadraj içerisine alınmamıştı. Spinner'e konuşan AP'nin Fotoğraf Direktörü Santiago Lyon bu fotoğraf seçimleriyle ilgili gerekçesini şu şekilde açıklıyor: "Dehşeti sterilize etmeye çalışmadığımız gibi şiddet pornografisiyle hareket eden radikal grupların hoparlörü ya da kuvvet çarpanı olmaya çalışmıyoruz."

Savcı Kiraz'ın kafasına dayanan silahı gösteren fotoğraf tam da bu yüzden bu 'şiddet pornografisi'nin parçası olarak yayınlanmış oldu. İşte bu yüzden bu fotoğrafı yayınlayan ana akım medya organları da haberlerinde saldırganlara terörist deseler de kendilerini kamuoyunun tepkisinden kurtaramadı. Söz konusu fotoğraf basılmadan önce gazetelerin yayın koordinatörleri yahut varsa fotoğraf editörleri kendilerine "bu fotoğrafı bastığımızda insanlar ne düşünür ve bu kişinin yakınları ne düşünür?" şeklinde sormalıydılar fakat bu olmadı. Sosyal medyadaki gazeteciler çok iyi kanıtlıyor ki bazı medya mensupları yaşanan bu olayda tamamen hükümeti suçluyor ve hatta olayın derin devlet tarafından hazırlanmış bir komplo olduğu fikrine neredeyse inanmış durumdalar. Bu durumda gazetecilerin yukarıdaki ayrıntılara dikkat etmesini beklemek maalesef biraz saflık oluyor.

Cumhuriyet fecaati

Belki de basınımızda Savcı Kiraz'ın şehit edilmesinden sonraki en talihsiz birinci sayfa Cumhuriyet gazetesi tarafından hazırlandı. Can Dündar gibi tecrübeli bir gazetecinin hazırladığı birinci sayfadaki spotta olay şöyle anlatılıyordu: "Berkin Elvan soruşturmasının savcısı Mehmet Selim Kiraz'ı adliyedeki odasında rehin alan iki eylemci sekiz saat süren kriz sonunda öldürüldü, ağır yaralanan savcı kurtarılamadı." Görüldüğü üzere bir terör saldırısı gerçekleştiren kişiler anormal bir şekilde 'eylemci' olarak adlandırılmış. Hâlbuki en az herkes kadar Dündar da biliyor ki 'eylemci' sözcüğü barışçıl en azından işin içinde tabancaların olmadığı bir protestocu kitlesini temsil eder. Yani bu kelimenin kullanılması zımni bir masumiyet mesajı verir. Burada ise bir savcının ölümüne neden olan katiller var. (Olayın gerçekleştiği gün T24'ün internette saldırganları sempatik gösteren 'Biri 24, diğeri 28 yaşında' manşeti de bu açıdan yine basının belirli bir bölümünün militanlarla zihni olarak kurdukları ilişkiyi sorgulamamıza neden oluyor.) Bunun yanında sayfada kullanılan fotoğraf, DHKP/C militanlarını simgeleştiren, 'öldürülen eylemciler' diyerek adeta kahramanlaştıran bir şekilde dizayn edilmiş. Can Dündar'ın bu eleştirileri getirdiği yanıt ise tatmin edicilikten uzak.

Peki nasıl olmalıydı?

Şüphesiz her gazetenin kendi yayın çizgisi ve yayın kurulları tarafından hazırlanan ilkeleri bulunuyor. Bu açıdan söz konusu terör saldırısına ait fotoğrafların da nasıl yayınlanacağı muhakkak ki büyük bir tartışma konusu. Fakat ortada bir gerçek var: Savcı Kiraz'ın Hâkim eşi Yasemin Kiraz kocasının fotoğraflarının basılmasını kabullenmedi. Söz konusu şikâyetinin ardından yarım gün süren bir sosyal medya engellemesiyle karşı karşıya kaldık. Youtube, Facebook ve Twitter söz konusu fotoğraflar kaldırılana dek askıya alındı.

Bana kalırsa gazeteler ya fotoğrafı tamamen kullanmaktan kaçınmalı ya da kullanıyorsalar bile örgüt flama ve amblemlerini kaldırmak gibi gereksiz bir şey yapmak yerine en azından Savcı Kiraz'ın vücudunun bulunduğu bölümü sansürlemeliydiler. Böylelikle hem örgütün gerçekleştirdiği terör eylemine ilişkin okuyucuların bir fikri olurdu, hem de Savcı Kiraz'ın yüz ifadesi ve bedeni üzerinden verilmeye çalışılan tedhiş mesajının ulaştırılmasının önüne geçilirdi. Yani şiddet pornografisinin amacına ulaşması engellenebilirdi. Fakat bu yapılmadı.

Bu fotoğrafların yayınlanması Türkiye basınında da bir tartışmanın fitilini ateşledi. Fakat bu tartışma henüz olgunlaşmadan söz konusu manşetleri atan gazetelerde çalışan muhabirlerin Savcı Kiraz'ın cenaze törenine alınmayarak bir cezalandırma mekanizmasının işletilmesi bir talihsizlik oldu. Milli geliri 10 bin doları aşmış, bölgede önemli bir güç olan, liderleri tüm dünyadaki yabancı basın kuruluşları tarafından anbean takip edilen Yeni Türkiye'de gazetelerdeki fotoğrafların nasıl kullanılacağı ile ilgili tartışmaların da biz gazetecilere bırakılması gerekiyor. Çünkü gazeteler haberi nasıl göreceklerini, fotoğrafları nasıl basacaklarını açıkça terör propagandası yapmadıkça kimseye sormadan özgürce kendi başlarına karar verebilmeliler. Maalesef hükümetin vatandaşların tepkisini takip ederek verdiği bu tip kararlar söz konusu tartışmayı öldürmüş ve bu utanç verici manşetleri atanları ise kamuoyunun tepkisiyle birkaç gün boğuştuktan sonra hiçbir yara almadan mesleklerine devam etmelerine imkân tanımıştır.

Türkiye'de gazetecilik ilkeli ve dürüst bir şekilde iyi eğitilmiş kişilerce yapılmadığı sürece, siyaset de basını azarlamaktan vazgeçmedikçe daha çok 'şiddet pornografisi' sınavı vereceğiz gibi görünüyor…

RAGIP SOYLU KİMDİR?
Sabah gazetesi Washington muhabiri.

BİZE ULAŞIN