Emine Şeçeroviç Kaşlı: 8372 asla unutma!

8372 asla unutma!
Giriş Tarihi: 30.7.2020 13:56 Son Güncelleme: 30.7.2020 13:56
Srebrenitsalı annelerin artık tek isteği var, o da hala hayattayken oğullarının, eşlerinin bir mezarlarının olması.

Birden 8372'ye kadar saymaya kalksak sayamayız bile, yoruluruz, nefes nefese kalırız. Ama insanlıktan çıkmış bazıları var ki bu sayıda insan katledebiliyorlar. Gözünü kırpmadan sadece birkaç günde tam 8 bin 372 masum insanı öldürebilenler var bu dünyada.

Evet, Srebrenitsa'dan bahsediyorum. Orada yaşanılan soykırımdan bahsediyorum. Aslında Srebrenitsa'nın acısı her gün, her dakika hissedilir. Hele ki o soykırımda yakınlarını kaybeden aileler, o acıyı hayatları boyunca yüreklerinde taşırlar. Ama Temmuz ayı geldi mi, Temmuz'un 11'ine yaklaştıran her günle beraber tüm insanlara katbekat bir ağırlık çöker, acı günden güne artar. Her yıl toplu cenaze töreni düzenlenir, ama o gün yakınlarını toprağa verenler sadece ağlamazlar.

Önceki yıllarda cenazeleri kılınan kurbanların yakınları da onlarla beraber ağlarlar. Onlar sadece bir nevi huzur buldular çünkü yakınlarının mezarlarını biliyorlar. Peki, o kadar yıldan sonra babasının, kardeşinin, kocasının kemiklerini hâlâ arayan anneler, evlatlar, eşlerin çektikleri acıları, çaresizliği nasıl tarif edebiliriz? Yıldan yıla Bosna'da çağrılar da yapılır; toplu mezarları bilenlerin yerlerini söylemeleri rica edilir. Çünkü bilinir ki hâlâ bulunamayan toplu mezarların yerlerini bilen Sırplar hayatta ve bunları saklamaktadırlar. Bu gerçekleri bilerek o ailelerin yaşamalarını sürdürmeleri ise apayrı bir mücadeledir. Ama tek bir umutla yaşarlar: Bir gün yakınlarının cenazeleri bulunacak ve bir mezarları olacaktır. Hiç olmazsa mezarlarına gidebilme ihtimaliyle yaşarlar.

Her parçası başka bir mezarda

Soykırımı yapanların caniliği, acımasızlığı kelimelerle tarif edilebilecek bir şey değil. Çünkü o katlettikleri masum insanlara sadece hayattayken değil, öldürdükten sonra da işkence ettiler. Öyle ki o masum, suçsuz insanları öldürdükten sonra aynı yere gömmediler, cesetlerini parçalara ayırarak farklı farklı toplu mezarlara gömdüler. Böylece daha sonra mezarlarının bulunmalarını dahi engellemeye çalıştılar.

İşte bu yüzden bazı aileler bir toplu mezarda yakınlarının elini, ayağını, bir diğer toplu mezarda başka bir parçasını bulurlar. Bazı aileler ise cenazeleri dahi bekletmektedir çünkü bir başka toplu mezarda başka kemikler de bulabileceklerine dair ümitlerini sürdürürler. Kimi aileler ise tek bir kemikle bile cenazelerinin kaldırılmasını kabul ederler. Çünkü o Srebrenitsalı annelerin artık tek isteği var, o da hâlâ hayattayken oğullarının, eşlerinin bir mezarlarının olması. Maalesef, bazı anneler mezarları dahi bulunamadan vefat ettiler. Ve o acılarını kendileriyle beraber götürdüler.

Srebrenitsa soykırımına dair o kadar kanıta, hadiseyi bire bir yaşamış şahitlerin varlığına rağmen adaletin yerini bulması bile çok uzun sürdü. Hem o hayatta kalabilmiş şahitlerin, hem de o annelerin yıllarca süren bir mücadelesi vardı. O kadar kanıta rağmen hâlâ Srebrenitsa'da soykırımının yaşandığını ispatlamak gerekiyordu. O da, ayrı bir acıydı. Aslında, herkes her şeyi biliyordu, her şey çok açık ve netti ama Uluslararası Lahey mahkemesinin ''Evet, orada soykırım yaşanmıştır'' demesi bile yıllar aldı. En sonunda Srebrenitsa'da olanlar uluslararası mahkeme tarafından da soykırım olarak kabul edildi.

Katliam değil soykırımdı

Srebrenitsa konusu çok önemli ve dikkat edilmesi gereken bir konu. Çünkü sık sık açıklamalarda, yazılarda Srebrenitsa konusundan "katliam" olarak bahsedildiğini görebiliyoruz. Bunun kötü niyetle yapılmadığını biliyorum, hatta kimisi katliam kelimesinin daha ağır olduğunu bile savunur. Ancak, bu konu çok net… Boşnaklar, uluslararası mahkemede yıllarca Srebrenitsa'nın "katliam" değil "soykırım" olduğunu ispatlamak ve kabul ettirmek için mücadele verdiler. Sırp tarafı ise bugün dahi bunu reddeder ve Srebrenitsa'nın, tam tersi soykırım olmadığını katliam olduğunu savunur. Mahkemede kabul edilmiş bir soykırımı dahi bugün Sırp tarafı soykırım olarak nitelendirmekten kaçınır.

Hatta biz Boşnaklar, Priyedor şehrinde olanların da soykırım olarak kabul edilmesi için mücadele verdik ama maalesef, mahkemeye bunu kabul ettiremedik. Oysa Priyedor'da yaşanılanlar da bir soykırımdı. Ancak, Srebrenitsa konusunda mahkeme kararı nettir ve orada yaşanılanların "genocide" yani soykırım olduğu kabul edilmiştir. Bu, soykırım kurbanları için bir nevi zaferdir. Sırpların hâlâ inkâr ettiği bir şeyin uluslararası hukuka göre ispatlanması bir haktır.

Bu açıdan, Türkiye'de de Srebrenitsa'dan bahsedilirken bu iki kavrama daha da dikkat edilmesi gerektiğinin altını çizmek istiyorum. Mahkemede yıllarca verilen o mücadele boşuna değildi. Çoğu insan da onu bilmeden Srebrenitsa'dan bahsediyordur belki, o yüzden o hatalı ifadeyi de bilmeden kullanıyorlardır. Ama bilenler bilmeyenleri uyarırsa, bu iki kavram arasındaki farkı da Srebrenitsa açısından anlatırsa, bu hataların tekrar edilmesini engelleyebiliriz.

O gün tüm yürekler Srebrenitsa'da atar

Srebrenitsa'da yaşanılanlar katliam değil, soykırımdır. Ve bunu her zaman, her seferinde haykırmamız gerekir. Srebrenitsalı o acılı anneler bunun mücadelesini yıllarca verdiler, acılarını kalplerine gömüp duruşmalara katıldılar, soykırımı işleyen canilerle mahkemelerde yüzleştiler. Biz de bunu her yerde haykırarak, doğrusunu ifade ederek onların bu haklı mücadelelerine destek verebiliriz. 11 Temmuz yaklaşırken, bir iki gün önceden de o yıl cenaze namazları kılınacak kurbanların tabutlarını taşıyan kamyonlar Srebrenitsa'ya doğru yola çıkarlar. Her yıl Saraybosna'dan da geçerler, belli yerde dururlar, insanlar toplanıp Fatiha okuyarak, saygıyla uğurlarlar. O gün o tabutları taşıyan kamyonlara bakarken herkes, her vatandaş Srebrenitsa'lı olur. O annelerin acılarını katbekat paylaşır. Savaşta, Srebrenitsa'da olmasa da, başka bir yerde şehit veren aileler de kendi acılarını bir kez daha anbean yaşarlar. Aynı şekilde de toplu cenazenin kılındığı gün de öyledir. O gün şehirler sessizdir ama çığlık atarlar. Tüm insanların yüreği o gün Srebrenitsa'da atar.

Bugüne kadar farklı farklı mahkemelerde 47 kişi Srebrenitsa soykırımı yüzünden toplam 700 yıla hapis cezasına çarptırıldı, onlardan dördü ömür boyu hapis cezasını aldı. Bunlar olumlu adımlar ancak yeterli değiller. Çünkü hâlâ Srebrenitsa soykırımında yer alan ve özgürce dolaşan suçlular var. En son suçlu cezalandırılana kadar bu mücadele devam etmeli. Sonrasında ise gerçeklerin unutulmaması ve unutturulmaması adına mücadele yine devam edecek. Maalesef, bugün hâlâ bu gerçekleri reddeden, farklı şekilde aktaranlar mevcut.

Srebrenitsa'nın tüm gerçeklerinin olduğu gibi bilinmesi için bu mücadele devam etmeli. Sekiz bin üç yüz yetmiş iki masum insan ve acılı aileleri için dua etmenin yanında, Srebrenitsa'yı unutmama ve unutturmama mücadelesi hepimizin sorumluluğudur.


BİZE ULAŞIN