Aytekin Demircioğlu: İbn Haldun'un eğitim anlayışında insanın önemi

İbn Haldunun eğitim anlayışında insanın önemi
Giriş Tarihi: 15.5.2017 11:26 Son Güncelleme: 15.5.2017 11:29
Aytekin Demircioğlu SAYI:35Mayıs 2017
İbn Haldun, çağlara ışık tutan ve altı kitaptan oluşan muazzam eseri Mukaddime’nin son kitabını özel olarak eğitim konusuna ayırmıştır. Başlı başına bu tutumu bile onun eğitime ne kadar değer verdiğini göstermesi açısından önemlidir.

15'inci yüzyılda Kuzey Afrika'da yaşamış bir İslam düşünürü olan İbn Haldun, almış olduğu iyi eğitim; sahip olduğu keskin zekâ, feraseti ve sorun çözme kabiliyeti sayesinde dikkatleri üzerine toplamış ve bu melekelerine bağlı olarak sultan danışmanlığından Maliki baş kadılığına kadar birçok önemli görevde bulunmuş önemli bir şahsiyetti.

Sosyal bilimler için geliştirdiği 'ilm-i umran' metodu ile çağını aşmış bir bilim adamı olan İbn Haldun, ele aldığı konuları değerlendirirken daima olgusal gözlemlerden hareket etti. İbn Haldun'a göre toplumsal gerçeklik ile uyuşmayan hiçbir bilgi bilimsel olamazdı. İbn Haldun'un sosyal bilimlere getirdiği en büyük yenilik, geliştirmiş olduğu bu bilimsel yöntemdi.

İbn Haldun, eğitimi de umranın yani sosyal yaşamın doğal bir parçası olarak değerlendiriyordu. İnsanları, hayvanlardan ve diğer canlılardan ayıran noktanın insanlara Allah tarafından bahşedilen 'düşünce gücü' olduğunu vurgulayan İbn Haldun'a göre insan sadece, üstünlüğünün başlangıç noktası ve son sınırı olan bu düşünce gücü sayesinde hem eğitim alabilir ve hem de kendini sürekli geliştirebilirdi.

Çağlara ışık tutan ve altı kitaptan oluşan muazzam eseri Mukaddime'nin son kitabını özel olarak eğitim konusuna ayırmıştı. Başlı başına bu tutumu bile onun eğitime verdiği değeri göstermesi açısından fazlasıyla önemli. Mukaddime'de eğitimle ilgili değinilen konuları ise şöyle sıralayabiliriz:

• Beşeri umranda ilmin, hayatın bir parçası ve doğal bir olay olduğu
• İlim öğreniminde tutulan doğru usül ve bunu ifade etmenin yolları
• Çocukların öğrenimi ve İslam ülkelerinde bu konuda uygulanan değişik usüller
• Öğrencilere sert davranmanın onlara zarar vereceği
• Bir ilme dair çok eser yazılmasının, o ilmin elde edilmesini engelleyeceği
• Bir ilme dair yazılan eserlerin çok özet olmalarının, o ilmin öğrenilmesini zorlaştıracağı
• Alet ilimlerinde geniş görüşlere yer verilerek meselelerin dallanıp budaklandırılmaması gerektiği
• İlim öğretimin bir sanat olduğu
• İlim için yolculuk yapıp hocalarla görüşmenin öğrenimdeki mükemmelliği arttıracağı
• Mudar (Arap) dilinin öğreniminin önemi
• Bu dilin melekesinin Arapça sanatından başka olup öğrenim hususunda ona ihtiyaç olmadığı
• Şiir sanatının ve öğrenilmesinin şekli
• Sanatların mutlaka öğrenimle kazanılacağı
• Bir sanatta meleke kazananın, nadiren başka bir sanatta da meleke kazanabileceği

Eğitim ve öğretim, kendine has özel yöntemleri olan ve özel yeterlilikler gerektiren sanat kabilinden bir işti İbn Haldun'a göre. Meşhur âlimlerin her birinin kendine has terminolojisi olması bunun en büyük delillerindendi. Bir kişinin herhangi bir bilgi dalında derinlemesine bilgi sahibi olduğunu iddia edebilmesi için o bilgi dalını yaşamına dâhil etmesi ve o alanda meleke sahibi olması gerektiğini ve bunun da ancak iyi bir öğretmenin yardımıyla mümkün olabileceğini söylüyordu.

İlim tahsilinden anladığı yalnızca bir bilgiyi kavramak veya onu ezberlemek değildi İbn Haldun düşüncesinde. O bilgi aynı zamanda bir meleke haline dönüşmeliydi. Yani o bilginin sahibi, edindiği bilgiyi karşılaştığı iş ve durumlarda kullanabilmeli, onunla yeni şeyler üretebilmeli veya sorun teşkil eden hususları çözebilmeliydi.

İbn Haldun'a göre ilim tahsil etmek için sefer yapmak ve üstatlarla görüşmek öğretimdeki kemali arttıran bir şeydi. Bunun sebebini ise şöyle açıklıyordu Mukaddime'de: "İnsanoğlu sahip olduğu bilgileri, ahlaki nitelikleri ve benimsemiş olduğu kanaatleri ve faziletleri, bazen tahlil, talim ve takrir yoluyla, bazen de taklit ve doğrudan telkin yoluyla melekeler elde eder. Ancak bizzat temas kurarak ve yüz yüze gelerek telkin almak şeklinde oluşturulan melekeler çok daha sağlam olur. Bu nedenle melekelerin var olması ve kök salması, görüşülen ve bire bir kendisiyle ilişki kurulan üstatların çokluğuna bağlı olarak oluşur."

İlimlerin gelişmesi ile toplumsal gelişme arasında da doğrusal bir orantı kuruyor ve bu düşüncesini şu şekilde anlatıyordu İbn Haldun; "Bir toplum, refah seviyesi artıp zorunlu ihtiyaçlarını karşıladıkça lüks ihtiyaçlara yönelir. Bu ihtiyaçların karşılanabilmesi için onları üretecek bilginin öğrenilmesi de zorunlu hale gelir. Bu nedenle şehirlerde yaşayan medeni toplumlar (Hadariler), kırsalda yaşayan göçebe toplumlara (Bedeviler) oranla eğitime daha çok önem verirler."

İbn Haldun, laf kalabalığı yapan eserlerin yazılmasının herhangi bir ilim dalına yarardan çok zarar vereceğini düşünürdü. Ona göre; "Bir ilim dalı için ne kadar çok eser yazılırsa o ilim dalının öğrenilmesi o kadar zorlaşır. Çünkü bir konuda çok sayıda eser yazılması, gereksiz yere o alandaki teknik terimlerin ve öğretim yöntemlerinin sayısını arttırır. Bu da öğrencinin öğrenmesi gereken bilgi miktarının gereksiz yere artmasına sebebiyet verir. Bununla başa çıkmak zorunda kalan öğrenci, o ilim dalına gereğinden fazla zaman ayırır. Bu zaman onun başka ilim dalları için gereken çalışma zamanını azaltmasına yol açar. Bu durum ilmin öğrenilmesini zorlaştırdığı gibi yarardan çok zarar getirir."

Bir alanda gereksiz yere çok sayıda eser yazılmasına karşı olduğu gibi, yazılan eserlerin konunun tam anlaşılmasına imkân tanımayacak ölçüde kısa (muhtasar) yazılmasına da karşıydı. Bu tür eserler bahis konusu ettikleri ilim dalına ait bütün meseleleri ve o meselelere ilişkin delilleri dile getirmekten uzak kalmışlar, belagati ihlal etmişler ve konunun anlaşılmasını zorlaştırmışlardır. Bu durumu, öğretim ilke ve yöntemlerine aykırı olan ve eğitimi aksatan bir husus olarak görüyordu İbn Haldun. Eğitim öğretimde uyulması gereken ilkeleri ise Mukaddime'de şöyle sıralamıştı:

• Bilgi kolaydan zora olacak şekilde aşama aşama öğrenilir.

• Konular kısa tutulmalı ve örnekler yardımıyla anlatılmalıdır.

• Anlatım esnasında öğrencinin kapasiteleri göz önünde bulundurulmalı, her konu her öğrenciye öğretilmeye kalkışılmamalıdır. • Önemli olan öğretilen ilimin öğrencide bir melekeye (yeteneğe) dönmesini sağlamaktır. Bu nedenle eğitim öğretim faaliyetinin hedefinde anlama veya ezberleme değil, onu yaşama dâhil etme yani meleke şekline dönüştürme yatar.

• Öğrenci, konular iyi bir şekilde düzenlenmemişse veya uğraşılan ilim dalı kendisinden kaynaklanan gerekçelerle zor konuları içeriyorsa bu tür durumlarda, "Öğrenciye usanç gelir, öğrencinin zihni körleşir ve öğrenci öğrenimden ümidini keser, ilmi de, öğretimi de bırakır."

• Kazanılan bir melekenin (yeteneğin) öğrencide yerleşmesi ancak fiillerin art arda işlenmesi ve bol bol tekrar edilmesiyle gerçekleşir. Bu nedenle dersler arasındaki ara çok fazla açılmamalı, öğrenciye uzun tatil dönemleri verilmemelidir.

• Aynı anda birden çok ve birbirinden farklı bilgilerin öğrenci tarafından öğrenilmesi mümkün değildir.

• Önemli olan eğitimin süresi değil, işlevi ve kalitesidir. Eğitim süresi daha kısa olmasına rağmen Tunus medreselerinin eğitiminin Mağrip medreselerinden daha iyi olduğunu dile getirir ve iddiasını şöyle örnekler Mukaddime'de: "Bunun şahidi şudur: Mağrip'te ilim öğrencisinin medresede kalma süresi 16 senedir. Bu süre Tunus'ta ise beş senedir."

• Öğrencilere sert davranmak ve ceza vermek zararlıdır. Buna ilaveten ceza vermek üç olumsuz sonuca yol açar:

- Öğrencinin öğrenme isteğini yok eder ve onu tembelliğe sürükler.

- Öğrenciyi yalancılığa ve sahtekârlığa sevk eder.

- Ona hile yapmayı ve hocasını aldatmayı öğretir.

Eğitimde cezanın zararlı sonuçlarından da bahseder İbn Haldun. Ancak yaşadığı dönemde yaygın bir uygulama olan dayaklı cezadan tümden vazgeçilebileceğini de düşünmez. Böyle olacak ki, dayağın tümden kaldırılmasını önermek yerine, dayakta aşırıya kaçılmamasını istemekte ve çeşitli İslam büyüklerinden bu konuyla ilgili örnekler getirmektedir.

Çocuklara Kuran öğretilmesinin gerekli olduğunu düşünür ancak ona göre çocuklara Kuran öğretmeye başlamadan önce Arapça, şiir ve hesap bilgisi öğretmek gerekir. Çocuklara küçük yaşlarda doğrudan Kuran öğretmeye çalışmak yararsızdı. Zira çocukların, birtakım başka bilgileri almadan Kuran'ı anlamalarının mümkün olmadığını düşünür İbn Haldun.

Eğitimde dilin önemi

İlimlerin öğrenilmesi ve ana dil arasındaki ilişkiye değinmiş ve bu bağlamda güçlü bir dil felsefecisi olduğunu da göstermişti İbn Haldun. Ona göre ister şeri, ister nakli olsun ilimlerin konusunu teşkil eden bilgilerin tümü zihnî ve tasavvuridir. Diğer bir deyişle insanlar kavramlar aracılığıyla düşünür ve bu kavramlar da zihindedir. Kelimeler ise zihinlerde var olan kavramları aktaran tercümanlardır. İnsanlar kelimeler sayesinde ilmi konulardaki manaları birbirlerine aktarabilirler. Manaların aktarılması bu şekilde dil aracılığıyla olur ve ancak uzun alıştırmalardan sonra meleke haline dönüşür. İbn Haldun'un yaşadığı zamanda ve coğrafyada hâkim dil Arapça olduğundan bu dil, aynı zamanda eğitim ve öğretimin en yaygın biçimde yapılma aracıdır da. İbn Haldun bunun farkında olarak ana dili Arapça olan öğrencilerin diğerlerine oranla daha avantajlı olacaklarını dile getirmiştir.

Sonuç olarak, İbn Haldun'un eğitim konusundaki görüşleri çağının çok ilerisinde düşünceler içerir. Eğitimin kolaydan zora, basitten karmaşığa doğru ve tedrici bir yol izlemesi gerektiğini söylemesi; eğitimde, özellikle küçük çocukların eğitiminde cezadan kaçınılmasını tavsiye etmesi; zihnin doğuştan boş olduğunu, sonradan öğrenmeyle doldurulduğunu söylemesi; eğitim öğretimin sanat kabilinden teknik bir husus olduğunu dile getirmesi; eğitimin seviyesiyle toplumsal gelişmişlik düzeyi arasında paralellik kurması; eğitimi toplumsal bir olgu olarak kabul etmesi; kitapların ne çok özet olmasını ne de çok laf kalabalığı yapmasını doğru bulmaması gibi birçok konudaki görüşleri günümüz eğitimcileri tarafından da kabul edilen yaklaşımlar olarak karşımızda durur.

İlimlerin tasnifi ve eğitimin uygulanması

Haldun, klasik İslam geleneğine bağlı olarak ilimleri Nakli (Dinî) İlimler ve Akli (Dünyevi) İlimler olarak iki kısma ayırmıştı. Buna göre ilimler: Nakli (Dinî) İlimler a. Kuran İlimleri • Kıraat • Hat • Tefsir b. Hadis İlimleri c. Fıkıh İlmi • Feraiz d. Fıkıh Usulü • Hılafiyat • Cedel e. Kelam İlmi f. Tasavvuf İlmi • Tafsil ve Tahkik • Zeyl g. Rüya Tabiri İlmi Akli (Dünyevi) İlimler a. Mantık İlmi b. Tebabet İlimleri (Fizik ve Doğa Bilimleri) • Tıp • Ziraat c. İlahiyat d. Matematik İlimleri • Geometri • Aritmetik • Musiki • Heyet İlmi (Astronomi)

BİZE ULAŞIN