İbrahim Tenekeci: Hayatımızın arka sokağı: Mezarlıklar

Hayatımızın arka sokağı: Mezarlıklar
Giriş Tarihi: 3.11.2015 14:45 Son Güncelleme: 16.11.2015 16:55
İbrahim Tenekeci SAYI:18Kasım 2015
Mezarlıklar, bu dünyanın en sahici parçası. Fırsat buldukça, mezarlıkları ziyaret ederim. Bu gitmelerin faydası çoktur. Hırsı dizginler, dünyaya düşkünlüğü önler. Derinlikli muhasebe yapmanıza yardımcı olur. Ölüler, ölümlülere hep aynı tembihte bulunur: ‘Daha sakin.’ Gençliğimin ilk yıllarında, ölüm, hayatımızın arka sokağıydı. O vakitler, ölüler ile dirilerin arası bu kadar açık değildi. Ölüm, ailemizin bir ferdi gibiydi. Mezarlık da semtimizin en sakin köşesi.

Şimdi ölmüyor, ex oluyoruz. Arabaların pert olması gibi bir şey bu. Ölenler, hayattan kovulurcasına, uzak yerlere gönderiliyor. Şehir dışına. Haliyle, ziyaretler azalıyor.

'Tıp çok ilerledi' deniliyor. Doğrudur. Artık evlerde değil, hastanelerde ölüyoruz. Başımızda Yasin okuyan hane halkı değil, doktor ve hemşireler oluyor. Son bir umut, kalp masajı.

Morg kapılarında ve acil servis girişlerinde çok oturdum. İnsan hallerini görmek için. İnsanın acısını, acizliğini, hatta sevincini. Tanımadığım birçok cenazenin ardına takıldım. Son ana kadar mezarlıktan ayrılmadım. Uzaktan seyreden kadınlar, tedirgin yaşlılar, hiç ölmeyecekmiş gibi davranan gençler, işini ustalıkla yapan görevliler…

Köye giden çok cenaze gördüm. Otobüsle yahut özel araçla. O tabutların biriyle yolculuk ettim. Köye gömülmeyi vasiyet etmek, bana hep dokunaklı gelmiştir. İçli ve vefalı insanlara mahsus bir tercih. Orada, kendi toprağında, atalarıyla beraber yatmak. Anne ve babadan hiç ayrılmamak.

Ölüm, hayatın biricik hakikati. Gitmek için geldik. Ölmek için yaşıyoruz. Mezarlıklar, bu dünyanın en sahici parçası. Fırsat buldukça, mezarlıkları ziyaret ederim. Bu gitmelerin faydası çoktur. Hırsı dizginler, dünyaya düşkünlüğü önler. Derinlikli muhasebe yapmanıza yardımcı olur. Ölüler, ölümlülere hep aynı tembihte bulunur: 'Daha sakin.' Evet, biraz gezelim.

Alibeyköy mezarlığı, Osmanlı'nın yattığı yerdir. Gostivar, Kalkandelen, Yenipazar ve nice kaybedilmiş beldede doğanlar burada dinleniyor. Mezarlar arasında dolaşırken, Üsküp eşrafından Mehmet Efendi'nin kabrini görebilirsiniz. Üstelik yeni yazıyla.

Eyüp'te toprağın altında yatanlar ile üstünde yaşayanların sayısı muhtemelen eşittir. Şehit Savcı Mehmet Selim Kiraz'ın defnedildiği bölümde, iki ayrı pafta var. Biri tamamen Osmanlı dönemi mezarları, diğeri de Cumhuriyet Türkiye'si. İki ayrı zamana değil, iki ayrı millete/kültüre ait gibiler. Ne acı.

Edirnekapı bölgesinde, farklı başlık altında çok sayıda mezarlık bulunuyor. Orada, Balkan Harbi'nde şehit düşmüş bir zabitin kabriyle karşılaşabilirsiniz. Hemen ilerde, bir hafta önce teröristler tarafından şehit edilmiş askerimiz yatar. Mehmet Âkif, Abdülaziz Bekkine gibi sayısız manevi mimarımız da Edirnekapı'dadır. Belli aralıklarla, Abdülaziz Bekkine Hazretleri'ni ziyarete giderim. Sonra Nurettin Topçu'nun Kozlu'daki kabrine.

Yeni mezarlıklarda daha yakın hikâyeler, daha taze acılar vardır. Hep üzücü şeyler. Oğluyla beraber trafik kazasında ölen babalar gibi.
Burada, Hüsrev Hatemi'nin çocukluk anılarından bir alıntı yapalım: "Feriköy Mezarlığı hüzünlüydü. Çünkü Karacaahmet ve diğer eski mezarlıklarda bol miktarda Arap alfabesiyle yazılmış mezar taşı bulunduğundan, ölüm pek yakın görünmezdi bize. Ölüm, eski insanlara mahsus gibiydi." (Tapu Sicil Muhafızının Anıları, Dergâh Yayınları, sayfa 16.)

Eski mezarlıklarda meyve ağacı pek bulunmaz. Erguvan, çitlembik, servi gibi ağaçlar olur. Yeni mezarlıklarda ise meyvenin her türlüsünü bulmak mümkün. Kirazdan eriğe, armuda kadar. Bunu iki türlü yorumlamak mümkün. Birincisi, meyve ağaçlarının ömrü, saydığımız ağaçlara nazaran daha kısadır. Belki de vardı ve kuruyup gittiler. İkincisi, ölenin mezarına, sevdiği meyvenin fidanını dikmek. Özellikle Hasdal gibi yeni mezarlıklarda bu pek yaygın. Bir keresinde, birkaç ay önce defnedilmiş bir kadının mezarında fasulye fideleri görmüştüm. Öyle özenmişler ki.

Ve türlü kuşlar. Merhametsiz büyüme, ağaçları, çayırları, serin boşlukları birer ikişer yutuyor. Birçok semtimizde tek yeşil alan olarak mezarlık kaldı. Haliyle, sayısız kuş o mezarlığı mesken tuttu. Dikkatle bakarsanız, serçenin dışında da kuşlar görürsünüz.

***

Her gün biraz daha ölüyoruz. Duyuyor muyuz?

İBRAHİM TENEKECİ KİMDİR?
Şair, Yeni Şafak'ta köşe yazarı.
BİZE ULAŞIN