Mültecilik: Korkmak

Meryem İlayda Atlas 30 Ekim 2014, Perşembe
ZULME UĞRAYACAĞINDAN, DÖNMEKTEN, KALMAKTAN... HEM GELECEKTEN HEM GEÇMİŞTEN KORKMAK...
İkinci Dünya Savaşı, milyonlarca insanı yerlerinden yurtlarından etti. İnsanları yerinden yurdundan etmek, dünyamız için bir ilk değildi ama son olması istendi ve 'mülteci' kavramı 1951 yılında devletlere sorumluluklar getirerek yasal bir statü olarak ortaya atıldı. Ulus devletin sınırları daha belirginleştikçe, vizeler, sorgulamalar keskinleştikçe sınırların kırmızı çizgileri büyüdü, kalınlaştı, kâğıt üzerinde kalmadı, beynimize çizilmeye başlandı. Bugün dünyada 51 milyon insan ülkelerinden ayrılmak zorunda bırakılmış, sığınmacı/mülteci konumuna düşmüş durumda… Bu durum, sınırlara rağmen mültecilik sorununun ne kadar büyük bir sorun olduğunun bir göstergesi.
Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşayan birisi için Halep, Şam, Bağdat, payitahtın sadece bir parçasıydı. Urfa ne kadar uzaksa Halep de o kadar uzaklıktaydı. Zamanla yukarıda bahsettiğim beynimize çizilen sınırlar ve homojen ulus devlet politikaları Halep ve Urfa arasındaki iki adımlık mesafeyi uzak ülkelere döndürdü. Bugün Güneydoğu sınırlarımızdan akın akın ülkemize giren Suriyeli sığınmacılar işte bu uzak ülkenin insanları.
Türkiye, açık kapı politikası ile kabul ettiği sığınmacılar için BM standartlarının da üzerinde kamplar kurdu. Her tür hizmetin verildiği, sağlık, eğitim gibi ihtiyaçların karşılanmaya çalışıldığı kampların Türkiye'ye gelen insan sayısını bütünüyle karşılaması imkânsız. Üstelik insanları sürekli 'cezalı' gibi kamplarda tutmanın da imkânı yok. Şimdilik Suriyelileri 'misafir' olarak kabul ediyoruz ve mevcut yasalarımız Suriyelilerin iltica hakkını güvence altına almak konusunda yetersiz kalıyor, muğlak bir durumda bırakıyor.
Suriyeliler özelinde düşünmesek bile Türkiye'nin özellikle son 10 yılda, ekonomik, siyasi ve kültürel anlamdaki gelişimi ve tanınırlığının artması; iltica sisteminin ayrı bir kanuni düzenleme ile sistematik hale getirilmesi gereğini zaten doğuruyor. Zira, mülteci ve göçmenlerin öncelikli hedefi olan Avrupa ülkelerine geçişte köprü vazifesi gören Türkiye, artık transit ve kısa süreli kalışın adresi olmaktan çıkmış durumda. Ekonomik gelişme ve istikrar kadar, Ortadoğu ülkelerinde yükselen değer olarak görülmesinin de etkisiyle Türkiye, mülteci ve göçmenler için hedef ülke haline gelmiş durumda. Bu durum da Türkiye'yi yoğun bir mülteci talebi ile karşı karşıya bırakıyor. Bir yanda Suriye'den gelenler, savaştan kaçanlar, diğer yanda artan mülteci talepleri Türkiye'nin sistematik bir iltica prosedürüne sahip olmasının gerekliliğini göstermekte…
Suriyelilerin kalıp/gitme durumuna dair elimizde kesin bir veri yok. Pek çok kimse gençlerin ve küçük çocuklu ebeveynlerin gitmeyeceği yönünde fikir beyan ediyor. Peki, kalırlarsa ne olacak? Nasıl bir statüye kavuşacaklar? Vatandaş olarak kabul edecek miyiz? Entegrasyon için ne yapılacak? Yıllarca Avrupa ve Amerika'ya giden göçmenlerden duyduğumuz vatandaş olma/olamama durumu hakkında net, Batı toplumlarının başarısız göçmen politikalarını aşan bir tavır sergileyebilecek miyiz?

Benzer Haberler

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.