Süleyman Arif Özkut: Osmanlı'da bir vezir hanedanı: Çandarlılar

Osmanlıda bir vezir hanedanı: Çandarlılar
Giriş Tarihi: 20.6.2018 17:09 Son Güncelleme: 25.6.2018 11:03

Osmanlı Devleti'nin siyasi bir teşekkül olarak ortaya çıkışı 13'üncü yüzyıl başlarında bir uç beyliği şeklinde olmuştu. Başlangıçta gayet sınırlı bir organizasyona sahip olan bu beylik, bir aşiret gücü olarak gaza ve cihatla meşgul oluyordu. Anadolu Selçuklu Devleti'nin yıkılmasından sonra Anadolu'da kurulan pek çok beylikten biri olan ve emsallerine göre oldukça sınırlı bir alana hükmeden Osmanlıların, kısa süre zarfında aşiretten devlete ve hatta imparatorluğa evrilmesinde Batı aleyhine yaptığı fetihlerin ve sistemli bir idari yapı inşa etmesinin büyük payı vardı. Söz konusu bu idari yapının şekillenmesinde en etkili olan ailelerin başında ise Çandarlılar gelmekteydi. Osmanoğullarından sonra devletin en nüfuzlu ailesi olan Çandarlılar, merkezi otoritenin tesisi ve devletin kurumsallaşmasında önemli roller üstlenmişti. Özellikle Orhan Gazi devrinden itibaren kazaskerlik, veziriazamlık gibi çok önemli devlet görevlerini ifa etmeye başlayan bu aile, Çandarlı Kara Halil Paşa, Çandarlı Ali Paşa, Çandarlı İbrahim Paşa, Çandarlı Halil Paşa gibi önemli pek çok devlet adamını bünyesinden çıkarmıştır.

Yeniçeriliğin temellerini Çandarlı ailesi attı

Çandarlı ailesinin devlet ricalinde yer edinmiş ilk üyesi Kara Halil Paşa olarak da bilinen Halil Hayrettin Paşa'dır. Eskişehir Türkmenlerinden olan Kara Halil Paşa aynı zamanda ahi kökenlidir. Şeyh Edebali'yle hem mürit hem de akrabalık ilişkileri bulunan Halil Paşa, sırasıyla Bilecik, İznik ve Bursa kadılıklarına getirilmiş ve Orhan Bey'in isteği sonucunda şekillenmeye başlayan düzenli ordunun kurulmasında başrolü oynamıştır. Başlangıçta yaya teşkilatı adıyla oluşturulan bu ordu, Kara Halil'in devlet içerisinde daha aktif hale gelmesiyle birlikte meşhur Yeniçeri Ocağı'na dönüştürülmüş. Kara Halil Paşa'nın vefatından sonra ise vezirlik makamına, kazaskerlikten yetişme oğlu Ali Paşa getirilmiş. Çandarlı ailesinin vezirlik makamındaki ikinci üyesi olarak bilinen Ali Paşa, gerek I. Kosova gerekse de Niğbolu gibi önemli savaşlarda babasının teşkilatlanmasını sağladığı düzenli birliklerin başında önemli askeri başarılara imza atmış bir isim olarak biliniyor. I. Mehmet yine aynı aileden olan Çandarlı İbrahim Paşa ile yola devam etmiştir. I. Mehmet'in oğlu II. Murat da atalarının geleneğini devam ettirmiş ve tahta geçince veziriazamlığa meşhur Çandarlı Halil Paşa'yı getirmiştir.

Adını büyük dedesinden alan Halil Paşa da ataları gibi ilmiyeden yetişmiş bir isim. Veziriazamlık görevine geldiği ilk dönemlerde Osmanlı devleti, Fetret Devri'nden kalma sıkıntıları hâlâ yoğun olarak hissediyordu. Yaşanan taht kavgaları, Avrupa devletleriyle yaşanan gerilimler devletin önünde ciddi engeller olarak duruyordu. Bu ve benzeri durumlar devlete nefes aldırmak adına Halil Paşa'yı Avrupa güçleriyle daha fazla diplomatik ilişki kurmaya yönlendirmişti. Bu dönemlerde Bizans, Osmanlı'ya karşı kendini güvene almak ve Papa'dan siyasi, askeri destek almak için birtakım faaliyetlerde bulunuyordu. Halil Paşa, bu dönemlerde gündeme gelen doğu ve batı kiliselerinin birleşerek yeni bir Haçlı birliğinin kurulacağı söylentilerini, Osmanlı devleti için en önemli tehdit olarak değerlendiriyordu. Bizans'ı vergiyle Osmanlıya bağımlı bir hale getirmek ve fazla sıkıştırmamak politikasını devletin selameti açısından daha doğru buluyordu. Babası İbrahim Paşa'nın I. Mehmet'in tam güvenini kazanması gibi Halil Paşa da II. Murat'ın itimadını sağlamıştı.

Hiç unutulmayan darbe

II. Murat, İzladi Muharebele-ri'nden sonra Haçlılarla imzaladığı Edirne-Segedin Anlaşması'nın akabinde Şehzade Mehmet'i Manisa'dan başkent Edirne'ye getirtmiş ve tahtı ona bırakmıştı. Genç şehzadenin yanına Çandarlı Halil Paşa'yı bırakarak Manisa'ya gitmiş, burada inzivaya çekilmişti. II. Murat'ın bu kritik kararından kısa bir müddet sonra Avrupalılar, "yaşlı gazi kurt" olarak adlandırdıkları sultanın tahttan feragat etmesini fırsat olarak görmüş ve barışı bozmak için harekete geçmişlerdi. Yaşanan bu gelişmeler üzerine henüz 12 yaşında olan II. Mehmet, Çandarlı Halil Paşa'nın da tavsiyesine uyarak babasını ordu komutanı olması için başkente davet etmişti. Edirne'ye gelen II. Murat, başına geçtiği orduyla 1444 Varna Savaşı'nda Haçlıları feci bir bozguna uğratmayı başardı. II. Mehmet, bu olaydan sonra bir süre daha tahtta kalmaya devam etti. Genç sultanın çevresinde yer alan ve aynı zamanda padişahın lalaları olan Zağanos ve Şehabettin paşalar, Çandarlı'nın tedbirli politikalarının tersi istikamette bir anlayışa sahiplerdi. Genç sultanı Macarlar üzerine sefere ve hatta Konstantinopolis'i fethetmeye teşvik ediyorlardı.

Bütün bunların Osmanlı'nın aleyhine sonuçlanacağını düşünen Çandarlı Halil Paşa, Varna Savaşı sonrası tekrar Manisa'ya dönen II. Murat'ın tahta yeniden oturmasını sağlamaya çalışıyordu. Halil Paşa, genç hükümdarın devlet yönetiminde yetersiz olduğunu ve çevresinin etkisi altında kaldığını belirterek II. Murat'ı ikna etmeyi başarmıştı. Sultan Murat'ın Edirne'ye gelişi Çandarlı ve yandaşları olan İshak Paşa'yla yeniçeri ağası Kurtçu Doğan için bir zafer sayılırken Zağanos ve Şehabettin paşaların ise kızağa çekilmesi anlamına geliyordu. II. Murat'ın tahta yeniden geçmesi sonrasında II. Mehmet, şehzadelik payesiyle Manisa'ya gönderilmişti. Adeta yumuşak bir darbeyle tahttan indirilen genç Mehmet, babasına itaatini bildirmiş fakat Çandarlı'nın bu işteki dahlini hiç unutmamıştı.

Çandarlı'nın idamıyla yeni bir düzen kuruldu

Aradan geçen yılların ardından 1451 senesinde Sultan Murat vefat etmişti. Devrin kudretli sadrazamı Çandarlı Halil Paşa, Manisa'da bulunan Şehzade Mehmet'e babasının ölüm haberini bir ulakla iletmişti. II. Mehmet yeniden tahta geçtiğinde Çandarlı Halil Paşa'yı sadrazamlık görevinde bırakmıştı. Çocukluğundan beri "kızıl elma" olarak belirlediği İstanbul'un fethi için Yeniçeri Ocağı başta olmak üzere devlet kurumlarında büyük nüfuzu olan Halil Paşa'yı da ikna etmesi gerektiğini biliyordu. Genç sultanın Osmanlı topçu sınıfını ve askeri nizamını yeni bir şekle sokan Halil Paşa'yı bu denli dikkate almasının sebebi, sadece sahip olduğu nüfuzdan değil aynı zamanda usta ve bilge bir devlet adamı olmasından da kaynaklanıyordu.

II. Mehmet, İstanbul'u fethetmek için harekete geçtiğinde padişahın bu hamlesini kabul etmiş görünen Halil Paşa, kuşatmanın devam ettiği sürece, şehrin düşmeyeceğini, düşse bile Macarların başını çektiği bir Haçlı ordusunun İstanbul ile beraber Osmanlı'yı da fazlasıyla zarara uğratacak saldırılar yapma ihtimalini belirtmekten hiç çekinmedi.

Bilgeliği ve geçmişi değerlendirmeye dönük haklı tavrı II. Mehmet tarafından hep dikkate alınan Halil Paşa'nın, padişahın gözünde ipini çeken olay ise İstanbul'un fethinden sonra gerçekleşti. Fetihten sonra Bizans Orduları Komutanı Notaras, sultanın huzuruna getirildiğinde şehri teslim etmemelerinin sebebini İstanbul'un kendileri için kutsal olmasından ve kendilerine eninde sonunda kuşatmanın kaldırılacağına dair karşı malumatlar gelmesinden kaynaklandığını bildirdi. Bu iddia, Çandarlı Halil Paşa'ya muhalif olan Şahabettin ve Zağanos paşaların da görmeyi istedikleri tabloyu ortaya koyar türdendi. Çandarlı'nın geleceğini iddia ettiği Macar ordusunun gelmemesi ve fethin çok zor olacağını iddia etmesine rağmen gerçekleşmesi paşaya dair duyulan şüpheleri iyice artırmıştı. Şahabettin ve Zağanos paşaların da aleyhindeki birtakım faaliyetleri sonucunda Halil Paşa, fetihten bir gün sonra tutuklandı ve kısa bir süre sonra da bizzat Fatih Sultan Mehmet tarafından verilen emirle idam ettirildi.

Hakkındaki tartışmaların bugün dahi sürdüğü Çandarlı Halil Paşa, kimine göre bir hain, kimine göre de diplomasiye hâkim olan ve devletin esas bekasının bu sayede devam edeceğine inanan büyük bir devlet adamıydı. Çandarlı'nın Bizans'a karşı uygulanmasında ısrarcı olduğu müspet ve yumuşak tavrın esasında II. Murat'ın politikasının bir devamı niteliğinde olduğunu unutmamakta fayda var. İhtiyatlı ve barışçıl politika yanlısı olan, devletin çetin şartlarını gören Çandarlı'yı tedbirli davranmaya iten pek çok sebep olduğu da aşikâr. Esasında yaşanılan bütün bu olayların temelinde, Halil Paşa etrafında oluşan ve ihtiyatlı politikaları savunan fırkayla, II. Mehmet'in etrafında kümelenen, gaza ve fütuhat taraftarı olan fırkanın karşılıklı mücadelesinin yattığını söyleyebiliriz. Çandarlı'nın idamı sonrasında Osmanlı devlet yönetiminde artık yerli büyük ailelerin değil padişaha sorgusuz bir teslimiyetle bağlı olan devşirme kökenli devlet adamlarının egemen olduğunu ve fetihle birlikte imparatorluğa dönüşen devletin yepyeni bir nizama geçtiğini de görüyoruz.

BİZE ULAŞIN