Ekrem Demirli: GÖRÜNENİ GÖRÜNMEYEN KISMIYLA TANIMAK VEYA DÜNYANIN CİLASININ DÖKÜLMESİ: BU FENOMENİN NUMENİ NEREDE?

GÖRÜNENİ GÖRÜNMEYEN KISMIYLA TANIMAK VEYA DÜNYANIN CİLASININ DÖKÜLMESİ: BU FENOMENİN NUMENİ NEREDE?
Giriş Tarihi: 19.12.2023 12:37 Son Güncelleme: 19.12.2023 12:39

Kartezyen felsefenin etkisiyle sistematik metafizik eleştiriyi temel amaç haline getiren Kant felsefesinin akabinde yazılan metinlerin odağındaki en etkili kelimelerden/kavramlardan biri "fenomen"dir. Bu metafizik eleştiride fenomen, zihnimizce algılanan görünür ve olgusal alemi anlatmak üzere kullanılmış bir kavram idi. Her şeyin olgusal ve idrake açık bir kısmı vardır, buna fenomen veya idrak edilen varlık deriz. Zihnimiz varlığı bu haliyle idrak eder ve varlığın bu kısmında ortak ve ittifak edilen bilgilerden, hükümlerden söz edebiliriz. Bunun nedeni söz konusu yönden nesneleri idrak eden araçlarımızın ortaklığıdır: Duyular veya onlara bağlı zihin melekemiz.

Buna mukabil bir de "numen" denilen şeyin kendindeki durumunu anlatmak üzere kullanılan bir kavram daha vardır. Bu itibarla bir şeyin -zihnimizden bağımsız bir halde- kendiliğindeki durumunu yani "numen" halini bilip bilmeyeceğimiz tartışması, fenomen kavramını öne çıkartarak modern dünyanın bilgi anlayışını belirleyen ana kelimelerden biri oldu. Biz şeyleri fenomen olarak algılar, bu sayede onlar hakkında hüküm veririz. Verdiğimiz hükümler ve yaptığımız tespitler, bir şeyin nihai durumunu veya mutlak hakikatini değil, bizce algılanan halini yansıtır. Bunun nedeni zihnimizin ilkeleri ile dış dünyanın ilkeleri arasındaki bağı bilememiş olmamızdır. Bir şey zihnimizde şekillenir, zaman ve mekân ilişkisi içinde var olur, bizce öyle algılanır.

Buna mukabil bir de numen diyebileceğimiz gerçeklik vardır. Bu alanın ne olduğunu bilmeyiz, zaten tabir de buradan gelir. Bilemediğimiz dünyayı veya hadiselerin ve şeylerin göremediğimiz kısmını "numen" diye isimlendirdik. Kant'ın düşüncesinde bu tabir için "kendinde şey" veya "şeyin kendinde gerçek varlığı" gibi tabirler kullanılmıştır. Bu anlamıyla "kendinde şey" tabiri Müslüman düşünürlerin bilgi teorilerinde de dikkatli bir şekilde tahlil edilmiştir. Onlar için de gerçekte bilginin amacı, şeyi olduğu hal üzere bilmek, başka bir anlatımla "kendinde şeyi" bilmektir. Buna zihindeki ve algıdaki değişken durumun mukabili olmak üzere "nefsül'l-emr" yani bir şeyin kendiliğindeki varlığı denilir.

Son iki asrın dikkat çeken kavramları fenomen ve numen

Kant, tabiri numen diye ifade edince zihnimizde iki tabir yerleşmiş oldu: Şeylerin fenomenal halleri ve numen halleri. Dikkatimiz fenomen yani bir şeyin gördüğümüz ve algıladığımız hale vermekle numen belirsizlik kısmı olarak kalmıştır. Kant'ın düşüncesine bu noktadan eleştiriler yöneltilmiş olsa bile fenomen-numen ayrımı varlığını korumuştur. Numen bir tür karanlık ve bilinmez alan gibi ihata edilemezliğin, tam görememenin, varlık karşısındaki eksikliğin nişanesi olmak üzere zihnimize tevazuu dikte etmeye devam etmiştir.

Öte yandan fenomen kavramı daha sonra yoluna güçlü adımlarla devam etmiş, en nihayetinde modern dönemlerde en önemli yöntem bilimin ismi olan fenomonolojiyi doğurmuştur. Husserl ile birlikte felsefeye yerleşen bu yöntem modern zamanlarda güçlenerek varlığını pekiştiren ve hayatın hemen her alanında takip edilen güçlü bir tahlil ve araştırma yöntemi haline gelmiştir. Bu bakımdan fenomen ve numen kavramı son iki asırdır en dikkat çeken kavramlardan biri haline gelerek felsefenin gelişim seyrinin en iyi takip edildiği kavram çifti olmuştur. Bununla birlikte kavramın popüler bir anlam kazanması ve şöhrete kavuşması bu felsefi yönelimle daha az ilgilidir.

Günümüzde "fenomen" belli belirsiz bir anlamda daha çok şöhret bulmuş insanların, temaların, yönelimlerin, belirli mesleklerde veya konularda dikkatleri toplayan insanların cazibesini anlatmak için kullanılıyor. Yaygın kullanımın kelimenin kök anlamından uzak olduğunu söylemek zor fakat yine de kelimenin düşünce tarihindeki seyrini takip etmek için oldukça "trajik" bir örnek olarak bakılabilir fenomene! Felsefedeki büyük kırılmayı anlatan bir kavramdan en önemli yöntem bilimin ismine, oradan ise bir anda parlayan sonra sönen insanların lakabına dönüşen bir anlam yelpazesi kelimenin kaderini teşkil etmiştir.

Düşüncenin bedenlenmesi ve fenomenler

İnsanlar düşünceleri ve hadiseleri somut konular, sınırları belirli örneklerden takip eder. En çok merak ettikleri hadiseler, başı sonu belli bir üslupla sunulsun isterler. Böyle bir talebe karşılık verebilen anlatılar, az çok bir iletişim imkânı bulabilir, geniş kesimlere ulaşma imkânı kazanabilir. İnsan zihninin bu kolaycılığının bir yansıması da düşünce ve dünya görüşlerini somut örnekler üzerinde takip etmekte temessül eder. İnsanlar herhangi bir düşüncenin veya dünya görüşünün hayatın birçok alanında ortaya çıkan yorumlarını öğrenmekte pek başarılı olamaz; genellikle buna vaktimiz ve
imkânımız yoktur. Fakat o dünya görüşü ne zaman ki bedenlenir, ete kemiğe bürünür, o zaman takip edilebilir hale gelir, geniş kesimlerin ilgisini çeker, insanlar uzun uğraşlar sonucu öğrenebilme ihtimali taşıyan düşünceleri bir anda kavradıklarından emin olurlar. Bu itibarla ideolojiler ve devrimler öncelikle bir sınıf, daha doğrusu örnek nesil oluşturmak ister, düşünce dünyasını bu sınıf üzerinden somut, ete kemiğe bürünmüş halde sunmak isterler. Bunların her biri düşüncenin fenomenal hale gelmesi ve takip edilebilir olmasını sağlayan yöntemlerdir.

Modernleşme ile birlikte toplumlar öncelikle modern insanı temsil eden örneklerle karşılaşmışlardır. Kılığıyla kıyafetiyle ve yaşam tarzıyla bir kişi insanlara "savunduğunuz düşüncenin örneği benim" der, ideoloji bedende vücut bularak görünür hale gelir. Modernleşmenin Jakoben bir yolla dayatıldığı toplumlarda bu durum daha bariz bir hal kazanır. Düşünceyi fenomenal örneklerle sergilemek, onlar üzerinden somutlaştırmak, hayatı somut ve açık örneklerle göstermek! Bunun için yazılan romanların ve edebiyat ürünlerinin amacı o insan tipini anlatmak, onun öteki insanlar arasından tebarüz eden yönlerini öne çıkartmaktır. Goethe'nin Faust'u bir edebiyat şaheseri olarak modern insan tipinin fenomeni olduğu bir örnekti.

İletişim imkânlarının artmasıyla birlikte ortaya çıkan yeni anlatım tarzları - özellikle sinema ve sanat - modern dünya görüsünü dünyanın her yerine aktarma görevi gördü. Bu bakımdan modern dünyanın örnekleri ve ideal tipleri sinemanın ve sanatın yıldızları haline gelerek insanların odalarında poster olarak yerlerini buldular. Bunlar modern çağın Platonik anlamda "ideaları" ve arketipleri haline gelerek insanlara gidecekleri istikameti "cebren" gösterdiler.

Tam bir pazarlama stratejisi…

Günümüzde daha sınırlı bir alanda ortaya çıksa bile, bu modern tanıtım ve pazarlama işi tüm hızıyla sürüyor. Modern hayat sporda, sanatta, ticarette,
siyasette ve hayatın her alanında örnek isimler öne çıkartarak "görünür" olma imkanlarını artırıyor. Bunun sonucunda uzun konuşmalara ve okumalara gerek kalmadan insanlar modern dünyayı basit örnekler üzerinden takip edebiliyor. Bunun için başarılı tipler, mutlu insanlar öteki insanlara başka bir şey anlatmadan yön çiziyor, onların modern dünyaya katılma hırs ve arzularını kamçılıyor.

Kelimenin hakiki anlamıyla tam bir pazarlama stratejisidir söz konusu olan. İnsanlar da içinde yaşadıkları dünyanın ideal insanlarına bakarak ulaşmak
istedikleri gayeyi onların gösterdiği yerde buluyor, onları takip ediyor. Bu itibarla herhangi bir alandaki bir fenomenin görevi insanları kestirmeden ikna
etmek, onları süratle harekete geçirmek ve yaşanan dünyaya karşı tereddütlerini ve korkularını yok ederek onu gerçek bir tüketici veya üretici haline getiriyor.

Binaenaleyh günümüzde modern dünyadaki "değerleri" varlıklarında tecessüm ettirmiş, modern dünya ikonları haline gelmiş insanlardan söz ediyoruz. Hayat bu insanlar üzerinden öyle basit ve kolay bir şey olarak sunuluyor ki bir anda zirveye çıkanlar, sadece çalışmakla dünyanın en zengini en başarılısı olanlar, sürekli gülümseyen, sürekli mutlu gözükenler öteki insanlara "biz yaptık, sıra sizde" der gibi bakıyorlar.

Hâlbuki işin tam bu noktasında Kant'ın o ünlü kavramını daha doğrusu kavram çiftinin ötekini hatırlamak lazım: Numen! Modern dünyanın başarılarından birisi bu kavram çiftini bölerek sadece fenomene odaklanmamızı sağlayabilmiş olmasıdır. Hâlbuki zihnimiz bu olan biteni ters yüz ederek bir soru sormalıdır: Gerçekten hadise gördüğümüzle mi sınırlıdır yoksa olan bitenin başka bir anlatımı daha var mıdır? Sahi! Bu fenomenin öteki çifti yani numeni nerededir? Bu soruyu sormakla gerçekte yaşadığımız dünyayı eleştirme imkânı bulur, gerçekte zihnimiz içinde şekillendiği zaman ve mekân koşullarını aşarak "düşünen" zihin haline gelmeye başlar. Binaenaleyh bizim gördüğümüz veya gözümüze ısrarla sokulan fenomene karşı "bunun bir numeni" olmalıdır diye tereddütle işe başlamak düşünebilmenin lazım-ı gayr-i mufarıkıdır. Haddi zatında fenomenin etkisi tam burada ortaya çıkıyor: Somut ve ikna edici bir kanıt olarak fenomen herhangi bir tereddüde düşmeden insanın yola koyulmasını sağlamak için ortaya konulmuştu.

Aslında bütün bu hadiseleri vitrindeki ile arka plandaki diye düşünmekle tahlil edebiliriz. Vitrinde gördüklerimiz bir cazibe unsuru olarak bizi kendisine çeker. Fakat biz fenomenin müşterek bir yanılsama olabileceğini bizzat numeni yani meselenin arka planını düşünerek çözmeye başlayabiliriz. Sihrin bozulmasının yolu soru sormaktır, özellikle bize dayatılana baş kaldırmakla sihri bozmak gerekir. Mesela modern dünya birkaç fenomen ile insanların paraya veya ikbale kolaylıkla ulaşabileceği izlenimi verir; yapılması gereken şey sadece yola çıkmaktır. Fakat bu fenomenal durumun numenine yani hikâyenin bütününe baktığımızda vakıanın öyle olmadığını görebiliriz. Aynı yolda giden binlerce telef olmuş, başarısız örnek vardır ve bunlar ısrarla gizlenmiştir. Çünkü hikâye başarılı örneklerle takdim edilmeye ihtiyaç duyar. Gördüğünüz her başarılı örneğin nasıl başarılı olduğu ve bir fenomen haline geldiği bir yana binlerce başarısız örnek işin bütününü teşkil etmektedir.

Sistem fenomenini kendisi seçiyor

Zihnin daima gerçeğin peşinde olması gerekiyor. Bunun için her fenomenin ardındaki numeni soruşturmak zihinsel selametin bir gereğidir. Olanın bitenin son noktasına şahitlik etmemiz istenirken meselenin arka planı sürekli gözden kaçırılır. Bu ışıltının ardında intiharlar, bunalımlar, büyük ve derin mutsuzluklar, depresyonlar, başarısızlıklar neden vardır? Gerçekte bir fenomenin temsil ettiği değerlerle ilişkisi nedir? Sadece bir figür olduğunu biliyor mu, bilmiyor mu? Modern dünyanın iki özelliğini görmek lazımdır: Birincisi öne çıkartmaktaki baskılayıcı tutumudur. Böyle bir dünya içinde başarılı olmak, bilmediğimiz birtakım saiklerin etkisiyle şekillenir, kontrol edilir ve başarıya daima ortak olunur. Bu itibarla başarılı insanlar hep borç ödemek zorunda kalırlar: Geldikleri yeri borçlu oldukları bilinen veya bilinmeyen sistemlere karşı sürekli diyet öderler.

Bu bakımdan toplumlar veya sistem kendisi seçiyor, bir '"fenomen" haline gelebilecek örneklerini, kendisini temsil edecekleri özenle ayırt ediyor ve sadakat bekliyor. O zaman kabiliyeti bütünüyle reddetmek gerekmese bile en azından kabiliyet ile sistemin ihtiyaçlarının örtüştüğü durumları göz önünde bulundurmak gerekiyor. Sistemin fenomenin seçimindeki etkisini ise kaybederken fark ederiz. Bu da meselenin başka bir yönüdür. Bu kez cazibesini ve fonksiyonunu yitiren fenomen yerini başkasına devretmek üzere sahneden ayrılıyor. Üstelik bu ayrılma öyle gönüllüce ve rıza ile değil, büyük acılarla, sıkıntılarla gerçekleşen acıklı bir hadisedir. Bütün bu süreçte fark ederiz ki gerçekte bize gösterilen "fenomen" bir özne değil, sadece bir figürdür ve herhangi bir şekilde seçilen veya öne çıkan figürün üzerine dünya bir elbise giydirmiştir. Bunu ancak "fenomenin numeni nerede?'" diye sorgulamaya başladığımızda bulabiliriz.

Modern dünya işin bu kısmını yani numen kısmını gizlemede geçmiş geleneklerden çok daha başarılı gözüküyor. Bunun nedeni ise sistemin ışıltısı, cazibesi ve sunduğu nimetlerin hemen ve acil nimetler olmasıdır. Nimetler o kadar cazip ki, bizi tereddüde düşürebilecek noktaları görmezden gelmek istiyoruz, bize kendini gösterme ihtimali olduğunda "numen" kısmını bizzat kendi elimizle perdelemek istiyoruz. Çünkü biz bu dünyayı pek sevdik; bu dünyayla bir sorunumuz yok. Yegâne sorunumuz dünyadaki yerimizi almak, payımızı artırmaktır.

BİZE ULAŞIN