Linç kültürü

Mustafa Akar 11 Ağustos 2025, Pazartesi
Farklı düşüneni, bizim gibi yaşamayanı hemen ötekileştiriyoruz. Sözüm ona aydın ya da ilerici addedilen kesimlerde bile bu tahammülsüzlük, hatta zaman zaman acımasızlık… Farklı fikre tahammülün yerini, haklı çıkma saplantısı almış durumda.

William Golding'in meşhur Sineklerin Tanrısı romanını hatırlarsınız. Bir grup çocuk, bir kaza sonucu ıssız bir adada mahsur kalır. Yanlarında hiçbir yetişkin yoktur. Başlarda ne yapacaklarını bilemez, çaresizlikle doğaya uyum sağlamaya çalışırlar. Zamanla karınlarını doyurur, barınacak yerler
bulurlar. Ama ardından başka bir şey olur: Aralarında gruplaşmalar baş gösterir. Güçlünün hükmettiği, zayıfın ezildiği, merhametin kaybolduğu bir düzen -daha doğrusu düzensizlik- inşa edilir. Masumiyet kırılır. Çünkü çocuk da olsa insan, sınırsız bırakıldığında nefsinin peşine düşer. Ölçü ve düzen yoksa, kaos gelir.
Bu kuralsızlık hali yalnızca bir kurgu değil. Günümüz toplumlarında, özellikle sosyal medya gibi denetimsiz alanlarda sıkça karşımıza çıkıyor. Trafikte bir kavga çıktığında "çocuksu davranma" deriz. Çünkü çocukluk, çoğu zaman kontrolsüzlüğün, ölçüsüzlüğün adı olur. Sosyal medyada ise bu çocukluk hali linç kültürüne dönüşmüş durumda. Farklı düşüneni, bizim gibi yaşamayanı hemen ötekileştiriyoruz. Sözüm ona aydın ya da ilerici addedilen kesimlerde bile bu tahammülsüzlük, hatta zaman zaman acımasızlık baş göstermekte. Farklı fikre tahammülün yerini, haklı çıkma saplantısı almış durumda.

Belki de asıl mesele bu: Korkuyorlar. Köklerinden, inançlardan, ortak geçmişten, hatta kendilerinden korkuyorlar. Bu korku, onları sürekli haklı çıkma çabasına itiyor. Memleketin gerçek dertleriyle ilgilenmek yerine, parçalanmış bir tarih algısı ve İslam'a karşı yöneltilmiş öfkeyle konuşuyorlar. Alt sınıfa ait olduğunu düşündükleri her şeye burun kıvırarak bakıyorlar. Oysa sosyal medya, bu öfkeyi büyüten değil, belki de dindiren bir mecra olmalıydı. Ama olmadı.

Geçtiğimiz günlerde, Everest'e tırmanmış bir dağcının attığı bir tweet'e rastladım. "Suriyelilere sınırsız su verilmesin, ileride susuz kalırız," diyordu. O an ekranı kapattım. Çünkü bir insanın, bir başka insanın suyunu kesmeyi düşünebilmesi karşısında kalbim daraldı. Aynı dehşeti, Gazze'de yaşananlarda da görüyoruz. Her meseleye fikir üreten kimi "ünlü"ler, Gazze konusunda suskun. Kimileri daha da ileri gidip "konuşulmasın" diyor. Bu sessizlik, çocukların o ıssız adadaki sessizliğine benziyor. Vicdanını kaybetmiş bir toplumun sessizliğine…

Golding'in romanı bir alegoriydi belki. Ama son yıllarda yaşadıklarımız o kadar sarsıcı ki, Golding bile böyle bir kötülüğü tahayyül etmekte zorlanırdı.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.