H.Sena Kural: "Ben de kendi kozamı örmeye çalışıyorum"

Ben de kendi kozamı örmeye çalışıyorum
Giriş Tarihi: 6.6.2014 14:05 Son Güncelleme: 21.10.2014 12:50
Mitolojik de diyebileceğimiz hikâyeleri resmetmek aslında yapılmamış bir alan ve geç kalındığını da düşünüyorum. Onları hayal edip, edindiğim sanat dili ile aktarmaya çalışıyorum. Bir çocuğun dünyaya bakışıyla doğayı çok küçük yaşlardayken gözlemleyerek ve çamurdan kaplar yapıp, büyüklerinin kalemleriyle bir şeyler karalayarak başlamış Hülya Yazıcı'nın resme olan ilgisi. Bu süreç de onun liseden sonra Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'ne, bugünkü adıyla Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi'ne olan yolculuğuna sebep olmuş. Aldığı eğitim var olan yeteneğini, estetik algısını daha da geliştirmesini ve dünyaya daha farklı bir pencereden bakmasını sağlamış.

Okul yıllarından sonra ne yapsam diye kendine sorduğunda sanatın artık sadece var olanı tekrar etmek değil, üzerine yeni bir şeyler katması gereken bir alan olduğunu ve bu doğrultuda bu coğrafyada yaşıyor olmasının da getirdiği sebeple, dinî hassasiyetleriyle nasıl bir ifade alanı açabilirim diye uzun uzun düşünmüş. "Eskiyi, o malzemeyi, tekniği tekrarlamak yerine ona ne katıp da evrensel anlamda onu dönüştürebilirim diye düşündüm ve soyut resim yapmaya başladım. Daha çok sembolist bir anlatımla, dinî imgelerle ve kendi geliştirdiğim sembolleri de kullanarak yaptım bunu. Yani sembolist bir sanat anlayışı ile soyut resim yapmaya başladım.''90'lı yıllarda kişisel sergiler açan ve 15 yıldır bir resim atölyesi bulunan Hülya Yazıcı bu atölyeyi birkaç arkadaşıyla birlikte 2008 yılında Bağımsız Sanat Derneği'ne dönüştürmüş.

2010 yılında 'Şehrin Gizli Dili' başlığı altında 25 sanatçıyla İstanbul'da yaşanan hızlı kentleşme ve beraberinde getirdiği sosyal sorunları irdeleyen 1. İstanbul Trienali'ni düzenlemiş Hülya Yazıcı arkadaşlarıyla. 2013 yılı Mayıs ayında ise uluslararası 2.İstanbul Trienali'ni 'yol' kavramının irdelendiği '7 Vadi 60 Kanat Gölgesi' adı ile dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen 35 sanatçı ile gerçekleştirmişler.

"İslam coğrafyasındaysanız -özellikle de Türkiye'de- Sünni gelenekte resim sakıncalı bir alan. Gerçi ben suret kullanmamaya çalışarak sakınımlı davrandım. Fakat sonuç olarak miraç hadisesini ve sonrasında Hz. İsa'yı, Hz. Yusuf'u, Hz. Ebubekir ile Hz. Peygamber'in hicret esnasında Sevr mağarasında beklemesini sembolik olarak resmettim. Bunun bir devamı olarak da şimdi Tur dağında Hz. Musa'yı resmetmeyi düşünüyorum.'' Önce var olandan yola çıkıp buna hayal gücünü de ekleyerek geniş ölçekli görmeye ve düşünmeye çalışıyoruz biz sanatçılar olarak diyor ressamımız ve ekliyor: "Benim çok değer verdiğim yeryüzünde birtakım işaretler var ben bunları keşfetmekle uğraşıyorum. Bir tanesini bile keşfedip insanlara aktarabilmiş olmam benim için çok önemli."

Hepimizin dünyada var olduğumuz sürece kendi kozamızı örmeye çalıştığımızı dillendiren Hülya Yazıcı, ipek böceğinin çok önemli bir işaret olduğunu belirtiyor. Bu konuda bir kitap da yazmak istiyor."İpek böceğini tanımam benim için çok öğretici bir deneyim olmuştur. Metaforlarla dolu 50 günlük yaşamından çalışmalarıma örnek aldıklarım oldu. Yeryüzünde beni en çok etkileyen bu varlığa dikkat çekmek, çok naif ve zayıf gözükse de büyük bir gayretle ördüğü kozasını kaynar suda yanmak pahasına insanlığa hediye eden ipek böceği gibi hatırlanmak isterim."

Ressam Hülya Yazıcı'ya göre hem doğruları ve güzellikleri göstermek hem de yanlışlara tepki vermek mühim mesele. Ancak o, bu tepkinin sanatın gücünden de yararlanarak birleştirici ve yapıcı olmasından yana…
BİZE ULAŞIN