H.Sena Kural: İyiyi, güzeli ve umudu anlatmak...

İyiyi, güzeli ve umudu anlatmak...
Giriş Tarihi: 25.4.2014 16:58 Son Güncelleme: 21.10.2014 12:50
Sinemacı Tuğba Kozan ile ‘küçük insan hikâyeleri’nden farkındalık uyandıracak filmler çıkarma hayalini konuştuk... Filmleri herkes gibi izlerken bir anda, işin mutfağında yani 'kamera arkasında olmak istiyorum' dediğinde çok küçük yaşlarda olduğunu hatırlıyor Tuğba Kozan. Aldığı ilk tepkiler olumsuz yönde olsa da çevresine filmlerin arkasında yer alan o dev orduyu anlatmakta başarılı olmuş ve sonrasında onların da desteklerini almış.

Kadıköy İmam-Hatip'ten 2002 yılında başarılı bir şekilde mezun olduğunda yüksek dozda kırılan puanlar yüzünden; üç yıl boyunca hazırlandığı fakat, 'kapıları kapalı olduğu' için istediği dört yıllık programa değil de Afyonkocatepe Üniversitesi'nde Radyo-TV bölümüne yerleşebilmiş. Sonrasında büyük bir başarı elde ederek Türkiye genelinde yalnızca bir kişi kabul eden Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nde Sinema-TV bölümüne dikey geçiş yaparak kendisinin de dile getirdiği büyük özgüven ve tecrübeyi bu okuldaki eğitimi sayesinde elde etmiş. Eğitim süresince yönetmenliğini, senaristliğini, kurgusunu ve yapımcılığını yaptığı kısa filmler çeken genç sinemacı, birçok yerde gazetecilik, belgesel ve dizi setlerinde asistanlık yaptıktan sonra şimdi Marmara Üniversitesi'nde sinema üzerine yüksek lisansını tamamlıyor. Yoğun okul hayatının yanı sıra Sancaktepe Belediyesi'ndeki gençlerle birlikte üç yıldır kısa filmler çeken Kozan, sanat direktörlüğü görevinde müzik ve fotoğraf yarışmaları düzenliyor. Arkadaşlarıyla birlikte oluşturdukları senaryo grubu ise onu son zamanlarda en çok heyecanlandıran işlerden.

"Yapmış olmak için bir film çekmek istemiyorum. Benim filmlerim; en umutsuz görünen anlarda bile umudu içinde barındırmalı, koskocaman bir çölde tek başına açmış çiçek misali, 'görebildiğimiz, sevebildiğimiz ve affedebildiğimiz kadarız' diyebileceğimiz filmler olmalı" diyor genç sinemacı ve ekliyor: "'Kameranın yeri ahlaki bir tercihtir' diyen Godard ve 'Plan-sekans politik bir seçimdir' diyen Bazin gibi; filmin estetiğinin, filmin dilinin ahlaki bir seçim olduğunu düşünüyorum. ''Ülkemizdeki kadın sinemacıların azlığının büyük bir 'kadın temsili' sorunu olduğunu dile getirerek, hemen hemen bütün filmlerin erkek bakış açısıyla kaleme alındığını bu sebeple sinemada kadın temsilinin; erkek yönetmen ve senaristlerin inisiyatifiyle sınırlı kaldığını belirtiyor: "Filmler izleyicide bir arınma, temizlenme, saflaşma ihtiyacını hissettirmeli." Kadının durduğu yerden bakabileceğimiz filmlerin azlığı, toplumsal olarak kadın-erkek arasındaki çatışmayı ve yabancılaşmayı arttırmakta olduğunu söylüyor. Çalıştığı alanda yönetmen kimliğiyle yer almak isteyen Kozan, temsil sorunundan duyduğu rahatsızlığından dolayı, ilerleyen zamanlarda kadın hikâyelerini beyazperdeye taşımayı çok istiyor. Kariyerinin çok başında yer alan sinemacı; insanların birbirlerini ötekileştirmediği, dünyayı yaşanılabilir hale getiren filmlerle anımsanmayı hayal ediyor.


BİZE ULAŞIN