Sümeyra Merve Kılınç: Bulmak istediğin gibi bırak

Bulmak istediğin gibi bırak
Giriş Tarihi: 12.12.2017 16:20 Son Güncelleme: 12.12.2017 16:20
Doğanın yükünü azaltmak için tüketim kültürünün değişimi aileden başlıyor. Her hanede gıda israfının azaltılması, daha az atık üretilmesi ve elektrik-su gibi kaynakların kontrollü kullanılması gibi temel sorumluluklara karşı duyarlılık geliştirilmeli.

Ekonomik büyümenin ekosisteme zarar verdiği anlaşıldığı andan itibaren toplumlar sürdürülebilir kalkınmadan bahseder oldu ancak alınan önlemler elbette büyümeyi yavaşlatacak türden değildi. Sektörler bütün hızıyla gelişmeye devam ederken, endüstriler, ekosisteme bıraktıkları ayak izlerini yeşil önlemlerle silmeye çalışıyorlar fakat bilimsel araştırmalar gösteriyor ki bütün dünyada ekosisteme bırakılan yük bugün son bulsa da iklim değişikliğini geri döndürmek mümkün değil.

Maalesef, insanoğlunun tabiat üzerine bıraktığı izler bu kadar kalıcı. Dolayısıyla şahsi olarak üzerimize düşen, doğada ayak izi bırakmayacak bir hayat hedeflemek. Bu da doğrudan, kaynakları nasıl kullandığımız, ne kadar tasarruflu olduğumuz ve tüketim tercihlerimizle alakalı. Bir toplumda tüketim hızı, doğanın kendini yenileyebilme kapasitesinin üzerine çıkıyorsa, tehlike çanları çalıyor demektir. Bugünkü tüketim alışkanlıklarımızla bu sınırları çoktan aştığımızın farkında olmalıyız.

Biz daha hızlı ve daha kontrolsüz tükettikçe, bize hizmet veren yerel yönetim ve sektörler tüketim hızımıza yetişecek politikalar ve ürünler üretiyorlar. Mesela, su kaynakları azaldığı zaman yerel yönetimler, bir şekilde bu açığı kapatmanın yolunu buluyor yahut daha konforlu ve pratik bir yaşam talebimiz için endüstri yepyeni seçenekler sunuyor. Bunu yaparken ise doğaya bedel ödetiyor. Çevre konusunda bu tüketici yaklaşımdan vazgeçmek, vatandaş olarak bizim vazifemiz. Konfor ve pratikliği önceleyen, her ihtiyacını her şartta bolluk içinde karşılamak isteyen, yerli değil ithal ürünlere merak duyan hayat şekli ile çevre bilincini kazanmak ve doğayı korumak mümkün görünmüyor.

Doğaya karşı duyarlılık, insanı sade ve mütevazı bir yaşam şekline mecbur bırakıyor. Daha az tüketme bilinci ile eşyaları uzun süreli kullanmak, kullanılmaz hale gelmeden sahip olduklarımızdan vazgeçmemek, yerli hatta bölgesel ürünler tercih etmek, suyu israf etmemek, elektrik kullanımını kısıtlamak, çöp üretimini azaltmak, tek kullanımlık ürünleri hayatımızdan çıkarmak, çevreye zarar veren kimyasal deterjan ve kozmetiklerden uzak durmak, plastik ambalajlı ürünler tüketmemek, hazır almak yerine kendimiz üretmek, bu hayat şeklinin içinde barındırdığı temel prensipler. Bu prensiplere baktığınızda doğaya duyduğunuz saygının, ekonomik tasarruf ve sağlıklı bir hayat gibi geri dönüşümleri olduğunu fark edeceksiniz çünkü tabiat, siz ona ne sunarsanız, arttırarak size geri döndürüyor.

Çevreye zarar veren tüketim alışkanlıklarımızın bir zaruret değil, konfor ve keyif odaklı olduğunu fark etmemiz için faydalı bir örnek verelim. Karbon ayak izi, küresel ısınma ve iklim değişikliklerinin başlıca sorumlusu olarak gösterilen gazların salınımını tetikleyen tüketim alışkanlıklarını ifade ediyor. Yapılan araştırmalara göre bir insanın en çok karbon ayak izi bıraktığı alan eğlence ve tatil sektörü. Öyle görünüyor ki yıl boyunca biriktirdiğiniz stres ve yorgunluğu üzerinizden atmak için çıktığınız tatilde yaptığınız seçimler sizi ve gelecek nesilleri yaşanması daha güç bir dünyaya hazırlıyor.

Tüketim kültürünün değişimi

Doğanın yükünü azaltmak için tüketim kültürünün değişimi aileden başlıyor. Her hanede gıda israfının azaltılması, daha az atık üretilmesi ve elektrik-su gibi kaynakların kontrollü kullanılması gibi temel sorumluluklara karşı duyarlılık geliştirilmeli. Gıda israfı, beraberinde su, elektrik, yakıt gibi birçok kaynağın da israfı demek. Ülkemizde ne yazık ki gıda israfı da had safhalarda. Üretilen meyve ve sebzelerin yüzde 40'ı çöpe gidiyor. Eğer israf edilen gıdalar bir ülke olsaydı, dünyaya en çok karbon ayak izi bırakan ülke olacaktı. Evlerinize aldığınız gıda ürünlerini bozulmadan tüketmeye, hatta tabiri caiz ise kabuğundan çekirdeğine değerlendirmeye çalışın. Eski kültürümüzde mutfaklarda tasarrufun simgesi olan sirke ve tükenmez içeceğini tekrar hayata geçirebilirsiniz.

Konuya mutfaklardan girmişken atık yağların da mutlaka kuralına uygun şekilde toplanması ve atık merkezlerine ulaştırılması gerektiğini hatırlatalım. Musluğa dökülen atık yağlar, kanalizasyon borularının tıkanmasına ve ömrünün kısalmasına yol açıyor. Bir belediyenin en fazla giderinin kanalizasyon borularını değiştirmek için harcandığını düşünecek olursak bu ciddi bir israf. Ayrıca musluktan dökeceğiniz 1 litre atık yağ, 1 milyon litre (!) temiz suyun kirlenmesi demek.

Hanelerde alınabilecek önlemlerden bir diğeri de atıkları mümkün mertebe azaltmak. Bunun için tek kullanımlık ürünleri asgari düzeye indirmeniz gerekecek. Plastik kaplar, tek kullanımlık tabak, çatal ve kaşıklar, pipetler, peçeteler, streç film, alüminyum folyo, yapışmaz fırın kâğıtları, plastik poşetler, hatta kullan at bebek bezi ve kadın petleri. Bunlar yerine tekrar tekrar kullanabileceğiniz yıkanabilir ürünler tercih etmeye çalışın. Ayrıca kullandığımız bütün malzemeler içinde yüzde100 geri dönüşüm özelliği olan tek maddenin cam olduğunu unutmayın ve tercihlerinize bu yönde şekil verin. Ayrıca hatırlatalım, porselen geri dönüşümü olmayan bir malzeme, dolayısıyla en sağlıklı tercih cam olacaktır.

Yine evlerinizden çıkararak doğaya katkıda bulunabileceğiniz bir diğer unsur deterjanlar ve vücut bakım ürünleri. Çevreyi kirleten kimyasallar deyince aklınıza hemen fabrika atıkları gelmesin. Her evde en yoğun şekliyle kullanılan deterjanların yer altı su kaynaklarına, toprağa, denizlere ve havaya verdiği zarar oldukça fazla. Yapılan araştırmalar deterjan, vücut bakım ve kozmetik ürünlerin içinde insan sağlığına ve çevreye zararlı yüzlerce kanserojen madde ve hormon dengesini bozan kimyasallar olduğunu gösteriyor. Bu kimyasallar insan vücudunda ve doğada birikiyor, yok olmuyor. Kimyasal deterjanlar yerine, dünya üretiminin yüzce 95'lik payına sahip ülkemizin kıymetli bir madeni olan bordan yapılmış temizleyicileri tercih edin. Hatta kendi temizleyicilerinizi kendiniz üretin.

Hayatınızda çevreci olmayan ürünlerden vazgeçmeye çalışırken, çevre dostu ürün tuzağına karşı da dikkatli olun. Zira her alanda olduğu gibi bu da bir sektör haline geldi. Örneğin bir ambalajın geri dönüşüm ürününden üretildiği veya doğada çözünebilir olduğuna dair söylemler sizi yanıltmasın, bu bilgi ambalajların üretim aşamasında ne kadar kaynak israf edildiği gerçeğini yansıtmıyor. Ayrıca yine aldığınız bir deterjan veya kozmetikte "doğal, zararsız, bitkisel" gibi ifadelerin de pek bir anlam ifade etmediğini bilmelisiniz. Üreticilerin tam formül hakkında müşteriyi bilgilendirme zorunlulukları yok. Dolayısıyla gerçekten ne içerdiğini bilmiyorsunuz.

"Sıfır Atık" seferberliği

Türkiye, kamusal alanda çevreye karşı sorumluluklarını yerine getirmeye çalışıyor. Geçtiğimiz aylarda Cumhurbaşkanı'nın eşi Emine Erdoğan'ın himayesiyle "sıfır atık" seferberliği başlatıldı. Bu oldukça önemli bir adım çünkü kurumsal alanlarda atıkların yönetilebilmesi evlerdeki atık yönetiminden daha etkin ve sürdürülebilir. Bu uygulama ile çevrenin yükünün, önemli ölçüde azalacağını ümit ediyoruz fakat esas sorumluluk, vatandaşlar olarak bizim üzerimizde. Atıksız, israfsız ve doğaya saygılı bir hayat için vazgeçeceklerimizin, konforumuzdan bir şeyler eksilteceğini kabul edelim ancak hiçbir başarı hikâyesinin konfor ve refah içinde gerçekleşmediğini de unutmayalım. Hayat insana yaşadığı mahrumiyetler ve feda ettikleri ölçüsünde değer kazandırıyor. Etkili değişimler ancak davaya sadakat ve ciddiyet ile bağlanmakla gerçekleşiyor.

Samimi bir çevre bilincine kavuşabilmek temennisi ile…

BİZE ULAŞIN