Yunus Arslan: Her şeyin tarihi

Her şeyin tarihi
Giriş Tarihi: 16.10.2017 12:19 Son Güncelleme: 16.10.2017 12:19
Bugün kullandığımız hemen her şeyin bir tarihi olduğunu biliyor muydunuz? Hem de bu tarih öyle modern dönemlerde başlamış falan değil. İnsanlığın ortaya çıktığı ilk dönemlerden günümüze kadar uzanan bir serüvene sahip. “Her şeyin tarihi” adlı bölümde, günlük hayatımızın vazgeçilmez eşyalarının ilk ortaya çıkışı, günümüze gelene kadar geçen süreçte hangi aşamalardan geçtiği sizlerle paylaşılacak.

Kaşık niyazda mı yoksa duada mı?

İlk insanlardan günümüze kadar insanın en istikrarlı alışkanlıklarından biri de şüphesiz ki yemek yemektir. Söz konusu bu alışkanlık, ilerleyen dönemlerde farklı toplumlarda farklı yemek kültürlerinin oluşmasına da neden olmuş. Oluşan bu kültüre bağlı olarak pek çok alet edevat da üretmiş insanoğlu tarih boyunca. Söz konusu bu aletlerden bir tanesi de, her yemek seansında sofralarımızda eksik olmayan kaşıktır.

Yapılan araştırmalar sonucunda, kaşığın ilk kez Paleotik dönemde yaşamış olan insanlar tarafından kullanıldığını görüyoruz. Paleotik döneminin insanın kullandığı kaşıkla günümüzde kullanılan kaşık arasında çok büyük farklar söz konusu doğal olarak. Araştırmacılara göre Paleotik dönemde kullanılan kaşıklar deniz kabuklarından yapılıyormuş. Kaşığın, Latin ve Yunan dillerinde de "spiral şekilli sümüklüböceği kabuğu" anlamındaki "cochlea" olarak bilinmesi az evvel vermiş olduğumuz bilginin doğruluğunu ispatlar nitelikte.

Bugün kullandığımız uzun saplı, yayvan içe sahip kaşıkların ilk örneklerinin milattan sonra 1'inci yüzyılda Roma döneminde ortaya çıktığı söyleniyor.

Kültürümüzde de oldukça yaygın olan kaşık yahut "kaşuk", halk arasında oymak anlamına gelen "kaşa" ismiyle bilinmiş uzun yıllar. Ülkemizde kaşıklarıyla ünlü pek çok şehir de bulunuyor. Kastamonu, Konya, Kütahya'yı bu şehirlere örnek olarak verebiliriz. Buralarda yapılan kaşıkların en önemli özelliği ise şimşir ağacından üretiliyor olmalarıymış. Önceleri sadece yemek yemek için kullanılan kaşıkların zaman içerisinde bazı halk oyunlarının da vazgeçilmez bir nesnesi olduğunu biliyoruz. Öyle ki "kaşık oyunu" adıyla ülkemizin birçok bölgesinde yaygın olan bir folklor kültürü dahi oluşmuş.

Kültürümüz içerisinde gelişimini sürdüren kaşıklar sonraları abanoz, kemik, fildişinden yapılarak aynı zamanda bir süs eşyası olarak da kullanılmaya başlanmış.

Kaşığın kültümüzdeki önemini, kaşıkla ilgili olarak üretilmiş deyim ve söz öbeklerini daha iyi anlamak için Mevlevî ve Bektaşî tekke geleneklerine bakmakta fayda var. Örneğin Mevlevîler; ağzının sola, sapının sağa ve çukur yüzünün de aşağı doğru gelecek şekilde dizilmesinden ötürü kaşığı, dervişin duruşuna benzeterek "kaşık niyazda" diye söylemişlerdir. Bektaşî gelenekte ise dervişler, kaşığın çukur yüzünün yukarıda olmasıyla "kaşık duada" bekler diye söyleşirlermiş kendi aralarında.

Avrupa'da kaşık kullanımın yaygınlaşması ise 16'ncı yüzyılı bulmuş. Bu döneme kadar soylu insanların dahi kaşık kullanmayı pek tercih etmediklerine dair rivayetler söz konusu. 1560'lı yıllara gelindiğinde kaşık önce soylular arasında kullanılmaya başlanmış ve sonra halk içinde de yaygınlaşmaya başlamış.

Ne diyelim, çorba içerken, pilav yerken kendisine fazlasıyla muhtaç olduğumuz bu eşyayı Allah başımızdan eksik etmesin!

Ütüsüz gömleklere hayır

Günlük tartışma konularımızın ve kaygılarımızın vazgeçilmezlerinden bir tanesini de şüphesiz ütü yapmak meselesi oluşturur. "Gömleğim kırışık ne yapacağım, pantolonumda kat izi var bunu nasıl giyeceğim" gibi türlü isyanlara girmemizin hem sebebini hem de çözümünü oluşturan bir eşya, ütü. Peki, hayatımızda merkezi bir konum işgal eden bu eşya, ilk olarak ne zaman ve nerede ortaya çıkmıştı? İnsanlar neden böyle bir kültür inşa etme ihtiyacı hissetmişlerdi? Gelin bu soruların cevaplarını hep birlikte arayalım isterseniz.

Tarihte bilinen ilk ütü örneği, bundan çok uzun zaman önce tavaya benzer şekilde Çin'in bir köyünde ortaya çıkmış. Ütünün işlevini yerine getirmesi için gerekli olan ısı ise, odun kömürünün yakılması sonucu elde edilmiş bu dönemde. Bugün tam tersi bir durum söz konusu olsa da, tarihi dönemlerde Çinlilerin ürün icat etme konusunda çok mahir olduğu fakat icat ettikleri bu ürünleri yaygınlaştırma ve kullanma konusunda aynı beceriyi gösteremedikleri bilinen bir gerçek. Örneğin, barutu ilk bulanların Çinliler olduğu fakat bunu sadece eğlence amacıyla kullandıkları meşhur rivayetler arasında. Ütünün kaderi de baruttan pek farklı olmamış açıkçası ve ütü, tarih boyunca başka toplumlar tarafından daha işlevsel şekilde kullanılmış.

Eski Mısırlılardan başlayacak olursak, onların ütü kullanmayı biraz abarttıklarını söyleyebiliriz. Mumya mezarlarda bulunan elbiselerin dahi oldukça düzgün bir şekilde bulunması araştırmacıları şaşırtmış. Bu şekilde mezarlara konan elbiselerin ütülenmiş olduğunu düşünen araştırmacılar Mısır'da ütünün yaygın olduğunu belirtmekte.

Bir diğer kadim medeniyet olan Yunanların ütüsü ise benzerlerinden çok daha farklıymış. Onlar ısıtılmış çubuklardan yaptıkları silindir şeklinde bir ütü kullanmışlar. Yunanlıların icat ettiği ütüyü kullanmakla yetinen Romalılarda ise ütülü elbise giymek toplumsal statünün bir göstergesi olarak kabul edilmiş.

Ütü, Türk kültüründe de yer bulmuş kendine. İlk kez yazılı olarak Kaşgarlı Mahmud'un Divanül Lügat-i't Türk adlı eserinde rast geldiğimiz ütüye o dönem Türkleri tarafından "ütük" dendiğini öğreniyoruz. Kaşgarlı'nın ütü için aşağı yukarı yaptığı tanım ise şöyle; "Düz bir demir parçasının kızdırılıp bastırılması sonucu elde edilen eşya." Bugün kullandığımız ütüden oldukça farklı bir mahiyete sahipmiş o zamanlar ütü.

Modern döneme geldiğimizde ise ütü kullanımının çok daha yaygınlaştığını görüyoruz. 15'inci yüzyılın başlarında ütü zenginlere has bir ürün iken sonraları halk arasında da yayılmaya başlamış.

Ütünün esas yaygınlaşması ise insanlığın modern dönemlere geçişiyle birlikte olmuş. 15'inci yüzyıl Avrupa'sında yoğun ateşte ısıtılmış demir parçalarında oluşturulan ütüler, modern dönemle birlikte farklı bir forma evirilmeye başlamış. 1882 yılına geldiğimizde ABD'li Henry W. Seely, ilk elektrikli ütünün patenti almış fakat patentini aldığı ütüsünün fişe takıldığında çok yavaş ısınıp çok hızlı soğuyor olması ciddi bir sorun olarak dikilmiş Seely'nin karşısına. Hemen çözülemeyen bu ısı sorunu bir süre daha devam etmiş ve sorunu çözümü, 1905 yılında ABD'li Earl Richarson'a nasip olmuş. Bu yıllarda çözüm bekleyen elektrik kullanımının yaygın olmaması sorunu da yine Richarson tarafından çözülmüş. Yapmış olduğu araştırmalarda kadınların ütüyü en çok salı günleri kullandığını fark eden Richarson, elektrik şirketlerini bu günde daha fazla elektrik verme konusunda ikna etmiş. Richarson'un bu hamlesi sayesinde ütü, artık her evde rahatlıkla kullanılır olmuş.

1926 yılına gelindiğinde ise yeni bir teknolojiyle buluşmuş ve bugün hepimizin bildiği buharlı ütüler üretilmeye başlanmış. İlk yıllarda fiyatının pahalı olmasından ötürü pek rağbet görmemiş buharlı ütüler. Geçirdiği türlü değişimler sonucunda ancak 2000'li yıllarda yaygın olarak kullanılmaya başlanmış.

Hayatımızda önemli bir yer işgal eden ütünün ilerleyen yıllarda ne gibi yeni özellikler kazanarak karşımıza çıkacağını merak ediyorum doğrusu.

BİZE ULAŞIN