3 Sütun

3 Sütun
Giriş Tarihi: 20.6.2018 16:09 Son Güncelleme: 25.6.2018 10:33
SAYI:47
Ayşe Sevim - "Gurbet"

Hikâyelerin en fenası gurbete "yancı" olarak gitmektir. Bunu iyi biliyorum çünkü ben bir yancıyım. Gurbete çağırılan asıl kişi değilim. Eşim memleketten memlekete çağırılır, ben de onun arkasından koli kutularına kitapları, hurçlara yorganları koyarım. Kırılacak mutfak eşyalarını gazetelere sararım. Sonra eski tülleri yeni camlara uydurmaya gayret ederim. Evin beyi yeni iş yerine gider. Orada başka başka huyları olan insanların arasına karışır. Çocuklar ise gittikleri yeni okullardan şikâyet ederler. Öğretmenleri eski öğretmenlerine benzemez, sınıf arkadaşları bunları başta aralarına kabul etmez. "Hepsi kreşten beri arkadaşmış anneee" dedikçe siz çocuklarınızı o veletlere sevdirmek için türlü çareler icat edersiniz. Sonra o da hallolur. Bir bakmışsınız ki oğlunuz sınıfın takımında kaleci olmuş, kızınız diğer kızlarla ip atlıyor.

Peki yancıya ne olacak? Erkek için hazır bir ortam var, çocuklar için de öyle… Bu kadını ne yapacağız? Sabah ahaliyi evden gönderdikten sonra ona bir meşgale bulmamız icap etmemiz mi? Meşgale değil de insan… Bir dost. Eline fener alıp sokakları mı gezsin şimdi o?

Ben gurbet şehirlerinden birinde yalnızlığımı unutmak için insanlarla yeşil ışıkta karşıdan karşıya geçip duruyordum. Önce bir tarafa sonra diğer tarafa… Yanımdaki kadınlar, ihtiyarlar, gençler o esnada mahsusçuktan arkadaşım oluyordu. Sonra herkes dağılıyordu ama… Bitiyordu masal. Caddenin ortasında uzaydan düşmüş karanlık bir taş gibi yapayalnız kalıyordum. Bunlar acıklı şeyler…

Tarık Tufan - "Kuyu"

Düşüş. Bir hayattan başka bir hayata. Bir varoluş kırılması. Karanlık. Bir başına. Bütün kuyular tek kişiliktir çünkü. Kuyu yalnızlığı, yalnızlık kuyusu.

Derin. Ne kadar derin? Yusuf olmayınca her kuyu derin. En derini insanın kendi içinde. Kalbinde. Herkes kendi kuyusunu kalbinde taşır çünkü.

Çaresiz kalma hali. Nemli ve kaygan duvarlardan sızıp duran kasvetli umutsuzluk. Gerçekle rüya arasında sıkışmışlık; yukarıdan sızan ışıkla aşağıdan yükselen boğucu karanlık arasında. Umutsuz, sonrasız.

Yokluk. Her sese kulak kesilip kesilip sonrasında üzerine çöken yaban hayal kırıklığı. Kuyuya düşen unutulmaya düşmüştür çünkü.

Ana rahmi. Bir doğumu bekler gibi beklemek. Yeniden var olma kavgası. Sürgünden döner gibi. Körün kavuşması gibi gözlerine. Görebilmeyi sabırla beklemek.

Erol Kılıç / Mezarlık Görevlisi - "Mezarlık"

Ölüler kendini savunamaz, biz her mevtaya kendi yakınımız gibi görüyor, öyle davranıyoruz. Normalde her mevtayı kendi yakınları kabre indirir fakat kimi cenazelerde korkanlar oluyor, indiremiyorlar kabre, biz indiriyoruz. Tabii bunların olduğu sırada ilginç şeylerle de karşılıyoruz. Vefat edeli yıllar geçmiş birinin kabrini açtığımızda bedeninin neredeyse hiç bozulmadığı mevtalar görüyorsunuz örneğin.

Düşünün her gün mezar kazıyoruz. Mezar kazmanın bize en çok kattığı şey, hep ölümle yaşamak, onu hiç unutmamak… Tabii unuttuğumuz da oluyor, biz de nefis taşıyoruz, izin günlerimizde unutabiliyoruz ama genelde ölümü her an hatırlıyor olmak en büyük kazancımız. Bir de mezarlıklar insana şefkatli olmayı öğretiyor. Dışarıda birine kızabilirsin ama mezarlıkta böyle olmuyor. Burada huzur buluyor insanlar. Geçenlerde nişanlı bir çift geldi, burada huzur bulduğunu söylüyorlar. Sürekli tanımadığı insanların cenazelerine katılıp mezarlarını ziyaret eden gençler var. Son olarak söyleyebilirim ki mezarlık insana sükûn veriyor.
BİZE ULAŞIN